Gündem

'Cemaat sırf son aylarda yaptıklarıyla kirli bir güç odağı olduğunu gösterdi'

Rober Koptaş: Başbakan 'Hiçbir cinayet Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak' diyordu ama kendisi karanlık dehlize dönüştü

17 Mart 2014 12:51

2007’de gazetesinin önünde vurularak öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’ten sonra bu görevi devralan Rober Koptaş, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası yaşananlara ilişkin, "Hükümetin savunmalarının birçoğunun geçerliliği yok. Cemaat ise bence sırf şu son aylarda yapıp ettikleriyle bile nasıl kirli bir güç odağı olduğunu açık etti ve yıllarca oluşturduğu söylemin tam zıddı yönde hareket etti" dedi.

Radikal'den Serdar Korucu'ya konuşan Koptaş, "Geziciler diye aşağılanan kitlenin yüzde 99,9’u silahsız, masum insanlar. O polisler şunu düşünmeli: Başbakan ve avanesi evlerinde milyon dolarlar istiflesin diye mi görev yapıyorlar?" ifadelerini kullandı.

Rober Koptaş'ın Radikal'den Serdar Korucu'ya verdiği söyleşi şöyle:

Gezi Parkı eylemlerinde hayatını kaybedenler arasında adı en öne çıkan isim, Berkin Elvan için Başbakan Erdoğan “terörist” nitelemesi yaptı. Bu açıklamayı nasıl değerlendirdiniz?

Türkiye ’de biraz olsun izan ve vicdan sahibi kimsenin benimsemeyeceği, ancak son dönemdeki hali tavrı göz önüne alınırsa Başbakan’dan pekâlâ beklenebilecek bir açıklama olarak gördüm.

Neden “beklenebilir”?

Başbakan Gezi olaylarında hayatını kaybeden hangi can için üzüntü beyan etti ki? Bütün bu süreçte hangi tutumunda sağduyu emaresi gördük ki? Başbakan söz konusu olduğunda hoyratlığın sonu yok gibi görünüyor artık. Dolayısıyla şaşırmadım, pek çok insan gibi “Bu kadarına da pes!” diyebildim sadece.

Ancak Berkin Elvan ile ilgili Cumhurbaşkanı Gül, Meclis Başkanı Çiçek ve Başbakan Yardımcısı Arınç’tan “üzücü bir olay” değerlendirmesi geldi.

İşte, tam onu diyordum. Başbakan düşmansız yapamıyor. Kitleyi arkasında tutabilmek için sürekli öteki yaratıyor. Bunun için de kutuplaştırma siyasetini hiç bırakmıyor. Yani kendi iktidarının devamı için bu toplumu sürekli olarak bölüyor, kesiyor, insanları birbiriyle çarpıştırıyor. Bu çok tehlikeli. Bu tehlikeyi herkes görmeli.

Toplumdaki tehlikeli tırmanış sonrasında Okmeydanı’nda bu kez bir başka genç, Burak Can Karamanoğlu hayatını kaybetti.

Burak Can’ın öldürülmesi kabul edilemez. Berkin’e hakaret ettiyse, elinde gerçekten sopa vardıysa bile kabul edilemez. Eğer sahiplendiği gibi DHKP-C yaptıysa, bu onlar hanesine bir cinayet daha yazıldı demektir. Cinayet hiç kimseye onur getirmez. Hiçbir yüce dava için insan öldürmeyi kabul etmiyorum. Öldüren katildir, nokta. Bu olayda soru işareti uyandıran çok husus var. İktidar cenahından yapılan açıklamalar, AK Partililerin, Berkin’in ve diğer Gezi kurbanlarının karşısına kendi “şehit”lerini çıkararak üste çıkmak istediğini gösteriyor. Ben katiller kadar, cinayetlerden siyasi nema devşirmeye çalışanların da kirli ahlaklı olduğuna inanıyorum.

Türkiye’nin hala gündemindeki bir başka cinayet ise Hrant Dink suikastı. Berkin Elvan’ın ölümünün ardından gündemi değişse de uzun tutukluluk sürelerinin kısalmasında ilk tahliye olan isim “Büyük abi” olarak tanımlanan Erhan Tuncel’di. Bu haberi duyduğunda ne hissettin?

Yine şaşırmadım. Biz bütün memleket galiba en çok şaşırma refleksimizi yitirdik. Acı bir şey bu. İnsani özümüze dair bir şey şaşırmak. Bütün bu yaşananlar bizi o özden uzaklaştırıyor, hissizleştiriyor, yabancılaştırıyor.

Tuncel’in ardından davada adı geçen başka sanıklar da tahliye oldu. Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Sevgi Erenerol gibi. Bu dalgayı bekliyor muydun?

Bir dönem KCK’lilere karşılık Ergenekoncular çıkarılacak önerisi vardı. Bazı Ergenekon sanıklarının elleri, iç savaş dönemindeki canilikleri nedeniyle çok kanlı. Onları dışarı çıkarmak için, onların kurbanı olan ve haksızca içeride tutulan Kürt siyasetçilerin bırakılacak olması, bu tür bir hesap, beni incitiyordu. Ancak bu son olay gösterdi ki 17 Aralık’tan sonra iktidar böyle bir denge arayışına dahi girmeden Ergenekon sanıklarının tahliyesini sağladı. Sırf Cemaat’le kavgasında üste çıkmak için! Bunu da en hafifiyle ahlaksızlık olarak nitelemek lazım.

Hükümetse uzayan dava sürelerine neden olarak “paralel yapı” diye nitelediği Gülen cemaatini işaret ediyor. Bu kanaat sizde nasıl yanıt buluyor?

Hükümetin savunmalarının birçoğunun geçerliliği yok. Cemaat ise bence sırf şu son aylarda yapıp ettikleriyle bile nasıl kirli bir güç odağı olduğunu açık etti ve yıllarca oluşturduğu söylemin tam zıddı yönde hareket etti. Kavgada üste çıkmak için her yolu mubah sayan, binlerce insanı dinleyen, gerektiğinde şantaj yapan bir yapıya “cemaat” veya “hizmet” demek trajikomik. Samimi inançlı kitlesini dışarıda bırakarak söylemek isterim ki cemaat de benim nezdimde son derece karanlık bir yapı ve bunun nedenini böyle düşünenlere değil, kendilerine sormalılar.

Bir haftada yaşanan bu iki olay sonrasında bu ülkeye güveniyor musun?

Salı akşamı Berkin’i anmak için Taksim’e gitmek isterken bir ara çok yoğun gaza maruz kaldım. Ağzım burnum yanarken, aklıma Hopa’da gaz nedeniyle kalp krizi geçirerek öldürülen Metin Lokumcu geldi. Çarşamba günü Berkin’in cenazesinden hemen sonra polis kalabalığı dağıtmaya giriştiğinde Agos bürosuna bir anda 40-50 arkadaş sığındı, içlerinde bayılanlar vardı. Onlara yardım etmek için koşturur, bir yandan tanıdığım, sevdiğim insanlar ne durumda acaba diye kaygılanırken, bu memlekette hiçbirimizin hayatının bir değer taşımadığını çok net gördüm. 36 yaşındayım ve bu açıdan hayatımın en inançsız noktasındayım diyebilirim. Pek çok insanın da aynı durumda olduğunu görebiliyorum.

Agos’un hemen önünde polis müdahalesi yaşanırken ne hissettin?

Fırsatım olsa, polislere sıktıkları o gaz fişeklerinin, attıkları mermilerin, insanları öldürdüğünü, onları kör ettiğini binlerce kez söylemek isterim. Karşılarındakiler kendilerini öldürmek isteyen vahşiler değil, onlar da bu memleketin sabi sübyanları. Geziciler diye aşağılanan kitlenin yüzde 99,9’u silahsız, masum insanlar. O polisler şunu düşünmeli: Başbakan ve avanesi evlerinde milyon dolarlar istiflesin diye mi görev yapıyorlar? Kendi halklarına karşı nasıl bu kadar vahşi olabiliyorlar? Ben polislerin kendilerine verilen emre karşı gelmeleri gerektiğine, ancak böyle vicdanen rahat edebileceklerine inanıyorum. Her bir polisin, eylemcilerin neden “Polis simit sat onurlu yaşa!” sloganı attığını idrak etmesi lazım.

Bugün karşılaştığımız sonuçları Türkiye Cumhuriyeti devletinin mi, yoksa AK Parti hükümet politikalarının mı hanesine yazıyorsun?

Bu ülke benim ülkem, memleketimi ve insanları seviyorum ama kuruluş ideolojisine, kurduğu ve hepimizi mağdur ettiği rejimine, bu devletin her şeyine muhalifim. Bu devleti değiştirip dönüştürecek, demokratikleştirecek her adımı da destekliyorum. Ancak devlete muhalif olmam, AK Parti’nin uyguladığı politikalarla sahip olduğu sorumluluğu görmezden gelmeme neden olmaz. Başbakan “Hiçbir cinayet Ankara ’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” diyordu; ancak geçen zamanda bizzat kendisi karanlık bir dehlize, bir iktidar kara deliğine dönüştü. Bir yurttaş olarak bunu eleştirmezsem, yazıp çizmenin, gazetecilik yapmanın da bir anlamı kalmaz.