Cenk Durmazel & Erdem Uygan
09 Temmuz 2014 13:27
Türkiye'de radyoculuğun efsane isimlerinden “Cenk ve Erdem”in Erdemi, Erdem Uygan, TV8’de Yükselen Sözler adlı dini bir televizyon programı sunmaya başladı.
Radikal Yayın Koordinatörü Ezgi Başaran’a konuşan, Uygan dindarlık sürecini anlattı. Mevlana öğretisi ve tasavvufla ilgili konuşan Uygan, “Mesela ben Mevlana’nın İslam ile ilgili olduğunu sanırdım. Hiç değilmiş. Tasavvuf da öyle. Bu insanların uydurduğu bir felsefe ve İslam’la zıt aslında. Vahdet-i vücud gibi Allah’a şirk koşmaya tekabül eden şeyler var tasavvufta. Bunun dışında ölmüş insanın ardından 7’si, 40’i, 52’si gibi saçma sapan şeyler yapmak… Kandil de İslam dininde olmayan bir şeydir. Sadece Kadir gecesi var ama o geceye özel bir ibadet mevcut değil” dedi.
Ezgi Başaran’ın Erdem Uygan ile yaptığı söyleşi şöyle:
Sizin sahur öncesi Kuran’daki ayetlerin detaylı biçimde irdelendiği bir tv programına başlamanız bazı kesimlerde büyük şaşkınlık yarattı. Sizi ‘Cenk ve Erdem’in Erdem’i olarak tanıdığımız eski yıllarda da dindar mıydınız?
-10 yaşından beri oruç tutardım ama bugünkü halimle kıyasladığımda dindar da değildim, bilgili de. İnançlı ama dindar olduğunu sanan bir zavallıydım. Ne olduğunu bilmediğiniz bir şeye körü körüne inanmak diye tarif edilebilirdi benim halim. İçki içtim, hayatımda hiç namaz filan olmadı. Bundan 7 sene öncesine kadar böyleydi.
Ne oldu 7 sene önce?
-Gökten kafama bir şey düşmedi ama bir vesileyle Kuran okumaya başladım.
Vesile neydi?
-Dindar olmadığım halde Kuran, Allah’ın kitabıdır, ona laf söyletmeyiz şeklindeki herkeste olan duyarlılık vardı bende de. Sonra bir gün bir akrabam laf söyledi Kuran’a. Ayetlerde kabul edilemeyecek şeyler olduğunu anlattı. Ben de sinirlendim ama o an savunamadım. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum. Bilgiye dayalı değilmiş benim inanç dediğim şey. Ya da kutsal dediğim kitapla ilgili hiçbir şey bilmiyormuşum. Karşımdaki adamın dediği doğruysa ben ne yapacağım diye düşündüm. Kuran’ı okumaya öyle başladım. Ve çok ciddiye aldım.
Ciddiye almaktan kastınız nedir?
-Ben hep en iyi yapabileceğim şeylere girmişimdir, en iyisi olmaya çalışmışımdır.
Dinde en iyi olmak nasıl bir şey?
-Kastettğim şu: İnebileceğim en derin detay nedir İslam diniyle ilgili sorusunu sordum kendime. Mesela insanların çoğu böyle bir şey için oturup da Arapça öğrenmezler. Ben öğrendim. İlla Kuran’ı Arapçası’ndan okumak istedim. Ki o zamanlar 37 yaşındaydım. O yaşta Arapça öğrenmeye başladım. Şu anda Arap kanallarını rahatlıkla seyrederim, Arapça okurum, yazarım. Hala ders almaya devam ediyorum. Artık akademik makale yazacak, üniversitede Arapça öğretecek noktaya geldim.
Siz öyleyse Kuran’ı meallerinden okumuyorsunuz artık?
-Evet meallerle işim bitti. Benim yaptığım şey Allah’ın gönderdiği kitabı anlamaktı. Ama ondan da önce onun gönderip göndermediğinden emin olmalıydım. Bir bakıma da size anlattığım olaydan sonra dini hayatımdan çıkarmak için okumaya başladım. Öyle olmadı tabii.
Onun gönderdiğinden emin olmam lazımdı diyorsunuz, nasıl emin oldunuz?
-Anlaşılıyor o. Yanlış yok. Çok matematiksel bir netlik var. Çelişki yok. Her tarafı kapalı bir kutu. Buradan vurayım diyorsunuz kapatmış, oradan vurayım diyorsunuz kapatmış. İnsan zekasının kotaracağı bir şey değil. Öyle olsa zaten hemen fark edersiniz. Arapça’ya da gerek yok onu fark etmek için. Ama ben bu meali yazan adam hata yapıyor olabilir kaygısından Arapça öğrendim. Ve bütün meallerde hata var.
7 yıl öncesine göre çok değiştiğinizi söyleyebilir misiniz?
-Hayır hiç fark yok. Hayatımda değişen şeyler çok az. İçki içmiyorum ve namaz kılıyorum. Başka bir değişiklik yok. Zaten kimse farkında bile değildir hayatımdaki bu değişimin. Ben o zamandan beri televizyon ve radyo programlarına devam ediyorum.
Hayata bakışınızı değiştiren bilgi neydi?
-Ölüm yaşının ‘şu an’ olduğunu öğrenmem. Herkes bilir öleceğini ama ben Kuran okuduktan sonra bu kavramla tanıştım ve bir tür uyanıklık yaşadım. İkincisi de abuk subuk hurafeleri hayatımdan çıkardım.
Mesela?
-Mesela ben Mevlana’nın İslam ile ilgili olduğunu sanırdım. Hiç değilmiş. Tasavvuf da öyle. Bu insanların uydurduğu bir felsefe ve İslam’la zıt aslında. Vahdet-i vücud gibi Allah’a şirk koşmaya tekabül eden şeyler var tasavvufta. Bunun dışında ölmüş insanın ardından 7’si, 40’i, 52’si gibi saçma sapan şeyler yapmak… Kandil de İslam dininde olmayan bir şeydir. Sadece Kadir gecesi var ama o geceye özel bir ibadet mevcut değil.
Sosyal ve kültürel bu olgular niye rahatsız edici?
-Kültürel olduğunu kabul edilmeyip İslam dininin parçası gibi sunulması rahatsız edici. Çünkü doğru değil. Bu ritüellerde Yahudiliğin, şamanizmin, Uzakdoğu felsefesinin etkileri var. İşte Kuran okuduğunuzda bize din diye sunulan bir sürü saçmalığın hiç ortada olmadığını görüyorsunuz. Bu bakımdan hayatım çok düzeldi, çok rahatladım. Ölünün arkasından Yasin okumak nedir mesela… Siz okumak denildiğinde içinde anlamanın olmadığı bir şey düşünebilir misiniz? Hayır. Ama işte biz Müslümanlığı bu şekilde anlamadan, anlamını bilmediğimiz sesleri ard arda sıralayarak yaşıyoruz. Aynı surenin 72’inci ayetinde Yasin ile ilgili ‘Biz bunu diriler için gönderdik’ diyor, siz niye ölünün arkasından okuyorsunuz kardeşim? Böyle akıl ve mantık dışı şeylere hiç tahammülüm yoktur.
Aileniz dindar mıdır?
-Anne tarafım dindardır ama Kuran dindarı değil. Hurafe dindarı. Baba tarafım hiç dindar değildir, hiç alakası yoktur. Ben ailedeki bu uçurumun ortasında büyüdüm. Ama sonuç olarak ikisini de örnek almadım, farklı bir yol tuttum.
Sizin bu son 7 yıldaki dönüşümünüze ne diyorlar?
-Annem hayatta değil. Babam da pek karışmıyor. Ama ben artık her işimi Kuran’a göre yaptığım ve konuşmalarımda daima ayetlerden referans verdiğim için benimle muhabbet etmek pek işine gelmiyor herhalde. Uzaklaşıyor. Çünkü bu bir tarz meselesi. İnsanlar kendilerini hep haklı zannederler. Olabilir. Ama neye göre haklısınız? Babam bana herhangi bir konuda bir argüman sunduğu zaman ben “Bu Allah’ın kitabına aykırı, dolayısıyla karşıyım” diyorum. O da “Peki peki” diyor, sohbet bitiyor.
Arkadaşlarınızla da böyle bir sohbetin tükenme süreci yaşadınız mı? Çevrenizden fire verdiniz mi?
-Yok fire vermedim. Hatta benim motorla tatile çıktığım yakın arkadaşlarım ateist oldukları iddiasındadırlar. İslam bu tarz şeylere açıktır. Dinde zorlamanın hiç bir çeşidi olamaz. Siz gerektiği yerde doğruyu söylersiniz, gerisine karışmazsınız.
Sürekli Allah’ın sözlerinden referans veren biri bir ateist için sıkıcı olabilir…
-Yoo hiç olmuyor. Ayrıca ben sürekli Allah’tan referans vermiyorum. Gerektiği zaman Allah’ın doğru dediği şeyleri söylüyorum ki çoğu ateistlerin kolaylıkla kabul edeceği konular oluyor. Çünkü Türkiye’deki ateizm, hurafe dinine tepki olarak ortaya çıkmıştır ve çok haklıdır. Ben de aynı şekilde karşıyım. O yüzden dincilerden daha iyi ateistlerle anlaşırım. Hurafeyi reddetmekte ateistlerle hemfikirim ama onlar bir noktada durmuşlar, ben araştırmaya okumaya devam ettim.
Cenk Bey’le aranız nasıl?
-İyi. Her zamanki gibi. Hiç bir değişiklik yok.
Onda bir şaşkınlık yarattı mı acaba din programı yapmanız?
-Bilmem. Hiç sormadım.
Nasıl?
-Biz öyle şeyler konuşmayız. Çok iyi iki dostuz biz. Böyle şeylerle alakamız olmaz. Herkesin kendi özel hayatı vardır.
Her gün program yapıp da bunu hiç konuşmamış olmak acayip değil mi?
-Değil. Bizim programlarımız hiç bir zaman dini ya da bel altı espriyi referans almadı. Dinde yasak olan bir şekilde sohbet etmedik biz. 7 sene önce nasıl program yapıyorsam, şimdi de öyle yapıyorum. Özel bir dikkat dahi sarfetmiyorum. O yüzden insanlar benim yeni Müslüman olduğumu zannediyorlar. Fan diyebileceğim insanlardan yeni öğrenenler oldu.
Ne dediler?
-Çok şaşırdılar. Gayet normal. Mesela Cenk benim her gün namaz kıldığımı ilk iki sene hiç bilmedi.
Sakladınız mı?
-Olur mu öyle şey. İbadeti birinin gözüne sokmak vardır, bir de gerçekten ibadet etmek vardır. İkincisinin ritmine birileri ya denk gelir ya da gelmez. Demek ki Cenk gelmemiş ilk 2 sene. Bir gün ezan okunuyordu. Programa gidecektik, Beylerbeyi’nde bir şeyler yiyelim demiştik. Ben camiye gidiyorum dedim. O da ‘Ha iyi tamam’ dedi. Bu kadar.
Son 5-6 ayda, hükümet ile cemaat arasındaki kavganın Türkiye’deki dindarlık zeminini çok sarstığını düşünüyorum. Bir dindar olarak siz ne dersiniz?
-Makam mevki orta yerde din min bırakmaz. Hayat imtihanı bilgi imtihanı değildir. Hayatta sizin ne kadar samimi olduğunuz test edilir. Ahireti mi tercih ediyorsunuz, dünyayı mı? Yaptığınız işleri hangisine göre yapıyorsunuz? Mesele budur. Bir de insanı Allah’tan öğrendiğiniz zaman bu tür şeylere, bu tür kavgalara, değişimlere şaşırmazsınız. Kuran’da “İnsan kendini yeterli gördüğü zaman azar” deniyor. Buradan hesap edin işte. Ayrıca dindarlık bir iddia olamaz. Müslümanlık da nüfus kağıdığındaki boşluğu doldurmak değildir. Ben nüfus kağıdındaki o ibareyi sildirmek istiyorum.
Niye?
-Çok rahatsız edici birşey. Birileri bana Müslüman dediği için Müslüman değilim ben. Allah bana Müslüman diyor mu mesele o. Öldüğümüz zaman nüfus kağıdına mı bakılacak? Bakın dindarlık iddiasıyla siyaset çok tehlikeli birşeydir. Sonu teokrasiye gider. Allah’ın asla kabul etmeyeceği, Kuran’ın tek karşı çıktığı yönetim biçimi teokrasidir. Çünkü teokrasilerde yönetici ilahtır. Halbuki Allah’tan başka ilah yoktur.
Sizin anne tarafınızda ve Türkiye’nin çoğunluğuna hakim olan kültürel Müslümanlık canınızı sıkıyor öyle mi?
-Tabii ki. Ben 7 yıl önce Kuran’a laf eden karşımdaki adama laf yetiştiremedim. Bu bir zavallılık değil mi? Ama memlekete hakim olan ‘dindar’lık bu türdendir. Kimse kusura bakmasın, ben zavallı olamazdım. O yüzden Kuran’ı okumaya başladım ve o günden beri de hiç kapatmadım. Günde 2-3 saat Arapça, 4-5 saat de Kuran çalışırım. Bunlardan arta kalan vakitlerimde para kazanıyorum ben. Allah’a çok şükür böyle bir imkanım var. Bakın dini Allah’tan başka birinden öğrenirseniz, ancak onun bahçesine girebilirsiniz. Ama Cennet’e, yani Allah’ın bahçesine giremezsiniz.
Sizinle buluşacağımı öğrenen bir arkadaşım “Bir Cat Stevens-Yusuf İslam vakasıyla mı karşılaşacaksın acaba” diye meraklandı. Bu benzetmeyi daha önce duydunuz mu?
-Nasıl dindar olduğunla da alakalı tabii. Bir anda ciddi bir dönüşüm geçirenler olabiliyor. Görünüş ve tarz da değişiyor. Ben öyle olmadım çünkü hayatımda hiç bir zaman bir cemaate yakın olmadım. Çoğuna baktığım zaman Allah’ın dini böyle olamaz demişimdir hep. Bazıları göstere göstere yaşamayı tercih ediyor. Ben Müslümanım ey ahali deme ihtiyacı hissediyorlar demek ki. Ben öyle değilim. Eskiden uzun saçım ve küpemle camiye giderdim, herkes bana tuhaf tuhaf bakardı. O günlere göre tek farkım artık küpe takmamam.
Niye takmıyorsunuz?
-İltihap kaptı, çıkardım, delik kapandı. Sonra da bir daha uğraşmadım.
© Tüm hakları saklıdır.