Boşanma davasının temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, cezaevinde tutuklu veya hükümlü bulunan babanın çocukla kişisel ilişki kurmasına engel olamayacağına hükmetti.
Bir kadın cezaevine giren eşine boşanma davası açtı ve kazandı. Mahkeme, cezaevindeki babanın çocuklarla haftanın belirli günlerinde görüşmesine karar verdi.
Duvar’da yer alan habere göre; cezaevinde olan baba, karar düzeltme talebinde bulununca dosya Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin önüne geldi. Kararda; ana ve babadan her birinin, velayeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahip olduğu hatırlatıldı. Düzenli kişisel ilişki kurmak ve bu ilişkiyi sürdürmenin, çocuk için bir hak olduğu gibi, ana ve baba için de bir hak olduğu dile getirildi.
“Babanın cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması kural olarak çocukla kişisel ilişki kurmasına engel değildir”
Kararda şöyle denildi:
"Bu hak, sadece çocuğun yüksek yararı gerektirdiği takdirde kısıtlanabilir veya kendilerinden alınabilir. Babanın cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması kural olarak çocukla kişisel ilişki kurmasına engel değildir. Ceza ve tutukevinin, tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla mevzuat çerçevesinde görüşme imkanı ölçüsünde, çocukla tutuklu veya hükümlü ebeveyni arasında kişisel ilişki tesis edilebilir. Dosya kapsamından mahkemece, ortak çocuk ve baba arasında yasal düzenlemeler dikkate alınarak, açık görüş imkanıyla ilgili babanın hükümlü olarak bulunduğu cezaevinden bilgi alınmak suretiyle çocukla babası arasında görüş ve ziyaret imkanının araştırıldığı görülmüş ise de; kişisel ilişki düzenlenirken infazda zorluk ve tereddüt oluşturmayacak şekilde kişisel ilişki tesis edilmesi gerekmektedir. Ayrıca özellikle çocuğun yaşı, eğitim çağında olması, görüş günleri, ortak çocuğun bulunduğu yer ile hükümlü babanın bulunduğu cezaevi arasındaki mesafe ve yolda geçecek süre dikkate alınarak, infazda tereddüt oluşmayacak şekilde kişisel ilişkinin düzenlenmesi gerekmekte iken, uygun şekilde kişisel ilişki tesis edilmemesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir."