Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile İl Valileri, MİT ve ilgili kamu görevlileri hakkında, terör örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.
Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç duyurusu şöyle:
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na
Şikayetçi : Bülent TEZCAN – TBMM Ankara
Şüpheliler : Recep Tayyip Erdoğan- Cumhurbaşkanı – Ahmet Davutoğlu Başbakan – Beşir Atalay Eski Başbakan Yardımcısı – Yalçın Akdoğan Başbakan Yardımcısı – Efkan Ala İçişleri Bakanı – Hakan Fidan MİT Müsteşarı – İl Valileri, MİT ve ilgili kamu görevlileri.
Suç : Terör örgütüne yardım etmek.
Suç Tarihi : 2009 – 2015 tarihleri arası.
Açıklamalar :
1- ‘Apocular’ adıyla 1974 yılında kurulan PKK; gerek ülkemiz ve gerekse Birleşmiş Milletler Örgütü, NATO, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Irak, Suriye ve İran gibi çok sayıda uluslararası kuruluş ve ülke tarafından silahlı terör örgütü listesinde bulunmaktadır. Örgüt zaman içinde KADEK, KONGRE-GEL ve KCK gibi farklı örgütlenme adlarını almış olsa da genel olarak PKK adıyla bilinmektedir.
PKK silahlı terör örgütü özellikle 1984 yılından başlayan eylem sürecinde 40.000 dolayındaki insanın yaşamını yitirmesinden sorumlu tutulmaktadır. Bu süre içinde gerçekleştirilen ciddi mücadelelere rağmen, terörün sona erdirilmesi anlamında sonuç elde edilememiştir.
2- Bu süreçte en önemli olaylardan biri örgütün lideri Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasıdır ki, o andan itibaren şiddet eylemlerinde gözle görülür biçimde azalma meydana gelmiştir.
3- Ancak yukarıda adları yazılı bir kısım şüphelinin mensubu olduğu Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002 yılında iktidara gelmesinden sonra, PKK’nın zaman içinde toparlanması önemsenmemiş ve örgütün yeniden eylem sürecine geçmesi göz ardı edilmiştir.
Eylemlerdeki artış nedeniyle 2005 yılından itibaren AKP hükümetleri, “Kürt Açılımı, Barış ve Kardeşlik Süreci, Açılım Süreci, Çözüm Süreci v.s.ö gibi adlarla terör örgütüyle eylemlerin sona erdirilmesi anlamında diyalog trafiğini başlatmıştır. Bu noktada PKK terör örgütünün hükümlü lideri Abdullah Öcalan ile bağlantı kurulmuş ve 2011 yılında Oslo’da terör örgütü yöneticileri ile kamu görevlilerinin kapsamlı görüşmeler yaptığı kamuoyuna sızan bilgilerle anlaşılmıştır. Bu görüşmelerde en dikkat çekici unsur, bizzat dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan tarafından görevlendirildikleri anlaşılan MİT mensuplarının, örgütün yüklü miktarda patlayıcı maddeyi kent merkezlerinde depoladıklarına dair tespitleridir. ( EK-1)
4- Bir çok ülkede terörün sona ermesi adına diyalog süreçlerinin yaşandığı bir vakıadır. Lakin dünya örneklerine bakıldığında terör örgütünün legal yapılanmalarının muhatap alındığı, örgütün silah bırakma iradesi somut olgularla ortaya çıkmadan görüşme trafiğinin derinleştirilmediği ve keza bu süreçte güvenlik politikasının sürdürüldüğü, yani örgütün silahlı kanadıyla mücadele edildiği ve eylemlerine göz yumulmadığı görülmektedir.
5- Bu tür diyalog aşamasında asıl olan ülke bütünlüğünü korumak ve toplumsal barışı temin etmek iken, AKP iktidarının 2009 yılından bugüne gelene kadar olan dönemde ülkemizin en önemli sorunu olan “Kürt Sorununun” çözümüne yönelme yerine, seçim dönemlerini kapsar biçimde örgütü eylemsizliğe yönelten bir strateji izlediği ve bunu sağlama adına ülkemiz çıkarına olmayan taahhüdlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. (EK-2)
Asıl vahim olan husus ise, seçim dönemlerini eylemsiz atlatma adına, terör örgütünün gerek kırsalda ama özellikle kent merkezlerinde gerçekleştirdiği silahlı intikal ve yığınak yapma faaliyetlerine açık açık göz yumulmuş olmasıdır.
Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Eylül 2015 günü katıldığı bir televizyon programında; “Çözüm Süreci içerisinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı. Belki kendilerine çekidüzen verirler, belki bu şekilde devam etmezler, ama maalesef kendilerine çeki düzen vermediler.” demiştir. Yine 08 Ağustos 2015 tarihli Sabah Gazetesinde yer alan ve Milli Güvenlik Kuruluna sunulan rapordan hareketle hazırlanan manşet haberinde başlık; “PKK ŞEHİRLERE 80 BİN SİLAH YIĞDI” şeklindedir. (EK-3)
PKK terör örgütünün 2015 yılı içinde hendek kazma eylemlerinde belirgin bir artış gözlenmiştir. Hendek kazarak güvenlik güçleriyle çatışmaya giren örgüt üyeleri kendilerini “öz savunma güçleri” olarak tanımlamakta ve bu kentlerde “öz yönetim” adıyla bir yapılanmaya gitmeyi amaçlamaktadırlar.
Başta Sur, Cizre ve Silopi olmak üzere bazı kentlerde günlerce süren sokağa çıkma yasağının temel nedeni, sivil yurttaşların en az zarar görmesini sağlamak olduğu kadar, terör örgütünün uzunca süren direnişini sağlayan silah, araç gereç ile erzak yoğunluğudur.
Terör örgütü aylardır, hatta yıllardır şiddet eylemlerine yeniden başlamak için gerekli her türlü donanımı elde ederken, salt iktidarda bir süre daha kalma pahasına örgütün silah ve mühimmat depolamasına bile bile tepki gösterilmemiştir. Bunun en somut göstergesi valilerce, güvenlik güçlerinin 290 operasyon talebinden sadece 8′i için olumlu karar verilmiş olmasıdır. (EK-4)
Devlet olmanın en önemli gereklerinden biri toplumsal barışı bozacak girişimlere karşı önlem almaktır. Bu bağlamda terör örgütünün sıkı bir takibi gerekli olduğu halde bundan kaçınılması, terör örgütüne eylem hazırlığı için adeta ortam hazırlanması suçtur. Kaldı ki yaşanan olaylar dolayısıyla yüzlerce sivil yurttaşın yaşamını yitirmesine ve yine yüzlerce güvenlik görevlisinin şehit olunmasına neden olunması son derece üzücüdür.
6- 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302. maddesi; devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozmak, aynı Kanunun 314. maddesi ise; silahlı örgüt lideri veya üyesi olmak suçlarını müeyyide altına almakta ve PKK silahlı terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemler dolayısıyla bu maddelere göre ceza tayin edilmektedir.
Yine Türk Ceza Kanununun 314. maddesinin 3. fıkrası; “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” biçimindedir. Türk Ceza Kanununun 220. maddesi, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve üye olma suçunun unsurlarını ve cezasını düzenlemektedir. Bu maddenin 7. fıkrası ise; “Örgüt içindeki hiyeyarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir” şeklindedir.
Yukarıda belirtilen madde ve fıkralar üzerinden bir değerlendirme yapıldığında; PKK silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi; Türk Ceza Kanununun 220. maddesinin 7. fıkrası aracılığıyla aynı Kanunun 314. maddesinin 2. fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
7- Adları yazılı şüphelilerin belirtilen maddelere göre eylemleri irdelendiğinde ise; PKK adlı silahlı terör örgütüne dahil olmamakla birlikte, kamuoyuna intikal eden açık beyanlarından da anlaşılacağı üzere örgütün kent merkezlerine roketatar, makineli tüfek gibi ağır silahlar ile güvenlik güçlerine aylarca direnmeye yetecek mühimmatı taşıyıp, depolamalarına hiyerarşik yapı içinde izin vererek, keza görevleri gereği bu durumu önleme adına hiç bir tedbiri almayarak ve de kent merkezlerinde silahlı mücadeleye ortam sağlayarak silahlı terör örgütüne yardım ettikleri ortaya çıkmış bulunmaktadır.
8- Öte yandan Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanunun (6551 Sayılı) 4. maddesinin 2. fıkrasıyla; “Çözüm Süreci” kapsamında gerçekleştirilen ve 2. maddenin a, b ve c fıkralarında belirtilen bazı faaliyetleri hukuki, idari ve cezai sorumluluk dışında bırakılmıştır. Lakin kent merkezlerinde aylarca direnişte bulunma ortamını sağlayan girişimlere göz yumulması bu fıkralar kapsamında faaliyetler vasfında olmadığından, şüphelilerin bu yasa korumasından yararlanma olanakları da bulunmamaktadır.
9- Yukarıda adları yazılı şüphelilerden Recep Tayyip Erdoğan 59-61. ve Ahmet Davutoğlu ise 62-64. Hükümetlerde Başbakan olarak görev yapmışlardır. Beşir Atalay ile Yalçın Akdoğan bu hükümetlerde “Çözüm Sürecinden” sorumlu Başbakan Yardımcılarıdır. Şüpheli Efkan Ala ise bu sürecin önemli bir bölümünde İçişleri Bakanıdır. Diğer şüpheliler ise, hiyerarşik yapı içinde kamu görevlileridir.
Şüphelilerin devlet hiyerarşisi içinde Başbakanlarca verilen talimatlar çerçevesinde terör örgütüne gereken müdahalede bulunmayarak ve eylem hazırlığını görmezden gelmek suretiyle silahlı terör örgütüne yardım suçunu işlediklerinden, haklarında cezai işlem yapılması gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmaktadır.
Deliller : Şüphelilerin kamuoyuna intikal eden beyanları, Tanık Anlatımları, Oslo Görüşme Sürecine ilişkin protokol ve çözüm tutanakları, İmralı Tutanakları, Devlet Arşivleri.
Hukuki nedenler : 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve diğer mevzuat.
Talep : Yukarıda açıklanan nedenler ile Cumhuriyet Başsavcılığınızca kamu adına gerçekleştirilecek soruşturma sonucunda ortaya çıkacak kanıtlar çerçevesinde şüpheliler hakkında kamu davası açılması ve haklarında özel soruşturma usulü bulunan şüpheliler ile ilgili gerekli işlemin gerçekleştirilmesini arz ve talep ederim.”