CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Gezi davası kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Hakan Altınay’ın mektubunu TBMM Genel Kurulu’nda okudu. Altınay mektubunda, “Dünya kamuoyu, Türk yargısının öncelikleri konusunda tamiri imkânsız bazı yargılara varmış durumda. Bu yargının daha da kemikleşmemesini sağlamak Meclisin ve siz milletvekillerinin de görevidir” dedi.
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM Genel Kurulu’nda Gezi Davası kapsamında tutuklanan ve 18’er yıl hapse mahkum edilen Mücella Yapıcı, Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay’ın cezaevinde altıncı aylarını doldurduğunu hatırlatarak, Altınay’ın milletvekillerine gönderdiği mektubu okudu.
Çakırözer, şunları söyledi:
"Bu mektup sadece bana da değil, AKP ve diğer partilerden milletvekillerine de gönderildi. Mektup, Gezi davasında on sekiz yıl hapse mahkûm edilen ve altı aydır şimdi adı Marmara diye değiştirilen Silivri Cezaevi’nde tutuklu Hakan Altınay'dan geliyor. İlk gezi davasında, 2019'da yargılanıp 2020'de beraat etti, 2021'de hukuka aykırı olarak aynı iddiayla bir daha yargılanarak bu kez ilk derece mahkemede on sekiz yıl hapse mahkûm edilmiş durumda. Kim bu Hakan Altınay? Sadece ülkemizin değil, dünyanın en prestijli üniversitelerinin görüşlerine başvurduğu saygın bir araştırmacımız. Hepimizin mustarip olduğu ülkemizdeki kutuplaşmayı kendine dert edinen, samimi bir diyalogla çözülemeyecek sorunumuz olmadığına inanan ve bu yüzden Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulunu kuran kişi. 2014'ten bu yana bu okulda Türkiye'nin farklı illerinden ve çeşitli siyasi tercihlerinden yüzlerce gence ücretsiz eğitimler veriliyor.
Geçmişte ve şu anda Meclisimizde bulunan çeşitli milletvekillerimizin de aralarında bulunduğu siyasetçiler, akademisyenler veriyor bu dersleri. Hepsi birbirinden değerli isimler; Rıza Türmen, Gülsün Bilgehan, Aydın Sezgin. İktidar kanadından değerli isimler de var orada eğitim veren, yanlış anlaşılmaya neden olmamak için isimlerini saymıyorum. Bir polemik yaratmak için değil Hakan Altınay'ın eğitim verecek isimleri belirlerken diyaloğu ve farklı görüşleri ne kadar önemsediğini göstermek için vurguluyorum bunu. Orada ders veren AKP'li arkadaşlarımızdan bazılarının şimdi mağdur sıfatıyla Hakan Altınay ve diğer sanıklar aleyhinde taraf konumunda olması ise ayrı bir çelişki.
"Hakan Altınay Gezi'yi başlatmak ve yaymakla suçlanıyor ama o süreçte Güney Amerika'da ve İsveç'te bulunuyor"
Mektupta yargılanma sürecine ilişkin çok önemli noktalar var bilmenizi istediği. Milyonların katıldığı Gezi direnişi asla bir suç değildir ama siyasi baskıyla oluşturulan mahkemede Hakan Altınay Gezi'yi başlatmak ve yaymakla suçlanıyor ama o süreçte yani 2013'ün mayıs ayının ikinci yarısında Güney Amerika'da ve İsveç'te bulunuyor. En kritik gün 31 Mayıs’ta, İstanbul'da AKP'li Sayın Yalçın Akdoğan'ın panelinde dinleyici. Yine, iddianamede Açık Toplum Vakfı Başkanı olmakla suçlanıyor ama o görevden ayrılalı üç ay olmuş mayıs ayında. Osman Kavala'nın başkanlığını yaptığı Anadolu Kültür yönetiminde deniyor ama o tarihte böyle bir şey söz konusu bile değil, Gezi'den tam dört yıl sonra oraya üye oluyor.
"Yıllarca ülkemizin iyiliği için çalıştı"
Mahkemenin Hakan Altınay'ı suçladığı tek faaliyeti ne biliyor musunuz? Avrupa Birliği’ne yazılmış bir mektup. 20 kişi ortak imzalamışlar ve diyorlar ki; ‘Gezi olayları nedeniyle Türkiye'yle üyelik müzakerelerini aman durdurmayın, devam ettirin'. Şaka gibi ama maalesef ülkemizin acı gerçeklerinden biri. Bu nedenle suçlu bulunup cezaevine konulmuş durumda; üstelik, AKP iktidarında Dışişleri Bakanlığı, Dışişleri Müsteşarlığı, AB Genel Sekreterliği, Kamu Güvenliği Genel Sekreterliği ve büyükelçilik yapmış onlarca ismin ‘Biz Hakan Altınay'ın Türkiye'nin çıkarları için çalıştığına kefiliz.’ açıklaması yapmalarına rağmen. Kendisi de anlatıyor ülkemizin iyiliği için çalıştığını, uğraş verdiğini yıllarca. Bir tanesinin ben de gazeteci olarak tanığıyım. 2004'te kurulan ve Türkiye adına bugüne kadar yapılmış en başarılı kamu diplomasisi adımı olarak bilinen Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun oluşturulmasında ve çalışmalarında Sayın Altınay'ın kurucu rolü vardır. Kim vardı, hatırlayın; Avrupa'nın 9 ülkesinin eski Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanları Türkiye'nin AB üyeliğini Avrupa kamuoyuna anlatmaları için bir araya getirilmişti. Açıkladıkları raporda ‘Türkiye'nin üyeliği, Avrupa'nın çıkarınadır.’ sonucuna varmışlar ve bu kanaatlerini tüm Avrupa'da anlatmışlardı.
"Türkiye'nin AB adaylığının önünü açtı"
Türkiye'nin AB adaylığının önünü açan bir girişim olduğunu herhâlde benim kadar AKP sıralarındaki mevkidaşlarım da biliyordur. Daha AKP iktidarının FETÖ diyemediği dönemde, Hakan Altınay örgüt için ‘Bu kadar güç kullanan bir yapı, bu kadar gayri saydam olamaz’ diyen kişidir. Fransa Dışişleri Bakanının yüzüne ‘Eğer Fetullah Gülen Le Monde'a yazıp kendisini Türk muhalif diye sunabiliyorsa ve sizin buna söyleyecek hiçbir şeyiniz yoksa Fransız Millî Marşı'nın Konya'da ıslıklanmasına şaşırmamanız gerekir.’ diyen kişidir Hakan Altınay.
ABD'de katıldığı toplantılarda ‘IŞİD'i sizin Guantanamo, Irak işgali gibi hatalarınız yarattı, şimdi de kendi yarattığınız canavarı yok etmek için kendi insan hakları kuruluşlarınızın insanlığa karşı suç ve etnik temizlikle suçladığı PKK'yla iş birliği yapmanıza sessiz kalmamızı bekliyorsunuz, bunun mantığı nerededir?’ diyen kişidir Hakan Altınay. Türkiye hakkında uluslararası yayınlarda çıkan ırkçı değerlendirmelere yanıt vererek ‘Oryantalist düşünceleri bırakın Türkiye'yle eşit ilişki kurmayı deneyin' diyen kişidir. Böyle bir insanın şimdi bu ülke tarafından zindanda çürütülüyor olmasına isyan etmemek mümkün değildir.
"Hakan Altınay eline silah alıp adam öldürmüş değil, bırakın silahı, taş atmış değil"
Hakan Altınay eline silah alıp adam öldürmüş değil, bırakın silahı, taş atmış değil. Yargılaması hâlâ sürmekte, dosyası istinafta ve sonra da Yargıtay aşaması var yani henüz suçluluğu kesinleşmemiş. Hâl böyleyken, inadına, altı aydır hapiste tutuluyor. Sadece o da değil, Mücella Yapıcı, Mine Özerdem, Çiğdem Utku, Can Atalay ve Tayfun Kahraman; hepsi suçsuz, hepsi masum, inadına, altı aydır zindanda tutuluyorlar. Yine, bir başka masum insan, Osman Kavala'yı tam bin sekiz yüz yirmi iki gündür, tam beş yıldır özgürlüğünden mahrum zindanda tutuyorlar. Kim tutuyor? Görüntüde yargı ama asla bağımsız, asla tarafsız bir yargı değil. Sarayın talimatıyla, siyasi talimatla bu insanlar hayatlarından, ailelerinden, sevdiklerinden koparılmış durumda.
Peki, diyeceksiniz ki; Bu Hakan Altınay niye bize mektup göndermiş? Onu da yazmış mektubunda, diyor ki: ‘Bizim hakkımızdaki tutarsızlık ve hatalarla dolu bu yargılama sonuçları bir bütün olarak Türkiye'yi olumsuz etkiliyor. Dünya kamuoyu, Türk yargısının öncelikleri konusunda tamiri imkânsız bazı yargılara varmış durumda. Bu yargının daha da kemikleşmemesini sağlamak Meclisin ve siz milletvekillerinin de görevidir’. Soruyorum; Haksız mı Sayın Hakan Altınay değerli milletvekilleri?
"Elinizi vicdanınıza koyarak yanıt verin, haksız mı Hakan Altınay?"
Anayasa'nın giriş bölümünü hatırlatıyor mektubunda; ‘Ben vatan ve millet sevgisi için, ülkem insanlarının hakları için elimden geleni yaptım ama Anayasa'nın girişinde yazan onurlu ve huzurlu bir hayat sürme hakkım hoyratça ihlal edilip ülkemiz bu yargılamayla zor duruma düşürülüyor. Buna en güçlü şekilde müdahale etmenin siz milletvekillerinin tek tek ve grup olarak sorumluluğunuz olduğunu düşünüyor ve gereğini talep ediyorum’ diyor.
Elinizi vicdanınıza koyarak yanıt verin, haksız mı Hakan Altınay? Yerden göğe kadar haklı. Bu milletin temsilcileri olan bizler için ülkedeki ekonomik yoksulluğu yenmek ne kadar önemliyse demokrasi, hak, hukuk ve adalet açlığını gidermek de o kadar önemlidir, o kadar hayatidir. ‘Milletin Meclisi’ demek özgürlüğü hukuksuzca elinden alınan Hakan Altınay'ın ve tüm Gezi tutuklularının da Meclisi demektir. Aylardır istinaf mahkemesinin bir an önce dosyalarına bakmasını bekliyorlar. Kavala hakkındaki AİHM kararı yıllardır uygulanmıyor. Ülkemiz bu ayıptan ne zaman kurtulacak?
Gezi davası başta olmak üzere, sivil toplum temsilcilerine, gazetecilere yönelik baskı ve tehditler, cezaevlerinde haksız, hukuksuz tutuklu düşünce suçluları, itirazlara rağmen hayata geçen sansür yasası ve daha niceleri; bunların her biri ve hepsi Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana oluşan ulusal saygınlığımızı hızla eritmekte. Demokrasiden, adaletten, insan haklarından, hukuk devleti ve güçler ayrılığından uzaklaştığımız her bir karar bizleri bu utanç çukuruna gömmekte. Bu çukurdan kurtulmanın tek yolu var; o da insan haklarına saygılı, demokratik, laik, güçler ayrılığına dayalı parlamenter sisteme yeniden dönmek. Cumhuriyetimizin kuruluşunu kutlayacağımız bu haftada bir kez daha hatırlatmak isterim ki milletimizin iradesiyle en yakın zamanda biz bu yolu açacağız. İçeride de dışarıda da Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bize gösterdiği ‘Yurtta barış, dünyada barış.’ vizyonunu ülkemize yeniden kazandıracağız.”