23 Ocak 2023 19:00
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Taahhütleri, Türkiye’nin 2023’te, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmesiydi. Gerçekleştirdikleri, ilk 20’den düşme sınırına gelen, annelerin çocuklarına, ancak karne hediyesi olarak et yedirebildiği bir Türkiye oldu. Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayan CHP’yi, savaş günlerinde ‘Karneyle et, ekmek dağıttı’ diyerek, yıllarca suçlayanlar, Türkiye’yi, çocukların eti ancak karne hediyesi diye yiyebildiği, bir ülke haline getirdiler” dedi
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugünkü MYK toplantısı gündemi ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:
“Bugün MYK gündemimiz yine oldukça yoğundu. Devlet yönetimi liyakatsiz kadrolar elinde, çoklu organ yetmezliğiyle malul. İnsanlarımız ağır bir ekonomik buhranla boğuşuyor. Ülkemizin orta direği, işçisi, esnafı, memuru, emeklisi; tüm çalışanlar sıkıntıda. Ülkenin dış politikası ise ağır ekonomik tablonun vesayeti altında. Devletin döviz kasası Körfez şeyhlerinin, Rusya’nın himmetine muhtaç.
Altı parti, devlet yönetimindeki krizi bitirmek, milletimizi önce feraha çıkarmak, sonra da refaha kavuşturmak için bir araya geldi. İstişare ve uzlaşıyla, milletin sorunlarını çözecek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi ülkemize getirecek, hakkı, hukuku, adaleti ülkemizde tesis edecek, kamu yönetiminde liyakati sağlayacak, ülkemizin küresel arenada yarışma gücünü artıracak, Türkiye’yi zengin pazarlara yakın konumuyla dünyada önemli bir üretim üssü haline getirecek, somut hedef, politika ve projeleri içeren ortak politikaları belirledi.
26 Ocak tarihinde, liderler; yapılan çalışmaları gözden geçirecek ve çalışmalara son şeklini verecekler. 30 Ocak tarihinde de bu ucube yönetimin sebep olduğu, devlet yönetimindeki ve ekonomideki krizlerden ülkemizi hep beraber nasıl çıkaracaklarını tüm detaylarıyla, milletimizle paylaşacaklar. Bu çerçevede, 26 Ocak Liderler Zirvesi, 30 Ocak lansmanı ile ilgili hazırlıkları da Merkez Yönetim Kurulumuzda ele aldık.
‘Kaçan namazın kazası olur ama kaçan fırsatların kazası olmaz.’ Hele hele siyasette, kaçan fırsatların kazası hiç olmaz. Saray milletten yetki istedi, zaman istedi, kaynak istedi. Hiçbir hükümete verilmeyen yetki, zaman ve kaynaklar bu kadrolara verildi.
2003’ten 2022’ye kadar, milletimiz aşından, işinden, alın teri kazancından; Erdoğan şahsım Hükümetlerine, 2 trilyon 538 milyar dolar vergi ödedi. Erdoğan, içeriden, dışarıdan 125 milyar dolar da borçlandı. Milletin atadan deden kalan malını mülkünü 65 milyar dolara sattı. 20 yılda, 2 trilyon 725 milyar 482 milyon doları, Erdoğan hükümetleri harcadı. Bu; önceki tüm Cumhuriyet hükümetlerin kullandığı kaynağın tam dört katı. Önceki hükümetlerin kullandığı kaynağın tam dört kadını çatır çatır yediler, bitirdiler. Peki, bu kadar parayı kullanan Erdoğan, milletimize verdiği sözleri tutabildi mi?
‘Yolsuzlukla, Yoksullukla, Yasaklarla’ mücadele sözü vererek iktidara geldiler.Yolsuzlukta ülkeyi arşa çıkardı. Ülkemizi, dünyanın en büyük rüşvet ve kara para aklama makinasına çevirdi. Yanlış ekonomi politikalarıyla, orta direği çökertti yoksulluğu hortlattı. Sebebi olduğu yolsuzluğun, yoksulluğun üstünü; yasaklarla örtmeye kalktı. Ülkemizin ufkunu, korkunç bir otokrasiyle kararttı.
Menzili 2023 yılı olan, milletimize taahhütler verdi. 2023’te, ‘Milli gelirimiz 2 trilyon dolar’ olacaktı. Şimdi, ‘Milli gelir ancak 867 milyar dolar olur’ diyor. 2023’te, ‘Kişi başına gelirimiz 25 bin dolar’ olacaktı. Şimdi, ‘10 bin 71 doları bulursan, öp de başına koy’ diyor. 2023’te ihracatımız 500 milyar dolar olacaktı. Şimdi, ‘İhracat 265 milyar dolar anca olur’ diyor. 2023’te, ‘İşsizlik oranı yüzde 5’ olacaktı. Şimdi, bunun tam iki katına, ‘Yüzde 10,4 işsizlik oranına razı olun’ diyor.
Milletten para istediler, aldılar. Yetki istediler, aldılar. 2010 ve 2017’de Anayasayı değiştirdiler. Ülkede ne bağımsız yargı, ne denge, ne de denetim bıraktılar. Taahhütleri, Türkiye’nin 2023’te, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmesiydi. Gerçekleştirdikleri, İlk 20’den düşme sınırına gelen, annelerin çocuklarına ancak karne hediyesi olarak, et yedirebildiği bir Türkiye oldu. Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşına sokmayan CHP’yi, savaş günlerinde ‘Karneyle et, ekmek dağıttı’ diyerek, yıllarca suçlayanlar; Türkiye’yi, çocukların eti ancak karne hediyesi diye yiyebildiği, bir ülke haline getirdiler.
Saray ve şürekâsının görmemek için gözlerini kapadıkları, duymamak için kulaklarını tıkadıkları, milletimizin hali bu. Ama sıra kendilerine gelince; 620 kilometre öteden, Balıkesir’den kendilerine aşçılar getirtip, MYK toplantılarında ziyafet çekmeyi biliyorlar. Millet, daha önce Saray’daki menü ortaya dökülünce, kornişona sarılı dana rozbifi, pataşur içinde Çerkez tavuğunu, ejder meyveli smoothieyi ilk kez duymuştu.
Ama öyle anlaşılıyor ki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu menüsü, saray menüsünden hiç geri kalmıyormuş. Etli düğün çorbasının ardından, AK Parti yöneticileri, 0,3 dizem erken hasat zeytinyağının tadımını yapmışlar. Mideler ısınıp yumuşayınca, Edremit sepet peyniri, Mihalıç peyniri ve koyun peyniriyle, ziyafete girişmişler. Ziyafet masasında da kuş sütü eksik. Çıkrıkçı ovası kerevizi, Portakallı kereviz, Bostancı ovası lahanası, Çam fıstıklı kuş üzümlü lahana sarması, Edremit ovası yer elmasından oluşan mezelerin tadına bir bakmışlar. Ana yemek olarak; Balıkesir kıvırcık kuzusundan kol tandır, yanında kozak çam fıstıklı bademli iç pilav, ardından, Edremit’ten gelen koyun yoğurdu eşliğinde kuzu etli dövme keşkek. Üstüne meyveler, tatlılar, bir de baklavanın zeytinyağlısı.
Erdoğan’ın manda yoğurtlu, kestane ballı mide rahatlatan formüllere neden ihtiyaç duyduğunu, bu menüyü görünce daha iyi anladık. Bugün emekçinin, emeklinin, esnafın kahvaltı sofrasına; beyaz peynir koymak bile lüks olduysa, üç kalem pirzola, okul çocuklarına karne hediyesi olduysa, bunun sebebi ülkeyi yönetenlerin dinmek bilmeyen bu iştahıdır. Yöneticilerin ve mahdumlarının zenginleştiği bir ülkede, milletin evlatlarının üç kalem pirzolaya, karne hediyesi diyerek sevinmesi de kaçınılmazdır.
Çünkü aç doyar, açgözlü doymaz. Açgözlülerin olduğu yerde yolsuzluk, yolsuzluğun olduğu yerde yoksulluk azar. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. İş insanlarından istediği komisyonu alamayınca evladına, ‘Bırak 10 milyon doları alma, kucağımıza düşecekler’ diyen; ‘evdeki paraları sıfırla’ talimatı veren Başbakanları, bu millet kulağıyla duydu. İş dünyasını haraca bağlayan, siyasetin finansmanı için rüşvet havuzları kuran, böylesine çürümüş bir zihniyeti gördü.
Bugün artık sözlerinin hiçbir ağırlığı kalmayanlar, siyasi sermayesini tüketenler, yaptıkları gün gibi açığa çıkanlar, dürüst iş insanlarımızı, beşli çetelerinin yanında saf tutmaya çağırıyor. Bu ülkenin Sanayi ve Ticaret Odalarına üstü kapalı tehditler savurup, ayar vermeye kalkıyor.
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, bu ülkenin iliğini, kemiğini sömürenlere ‘Beşli çete’ dediği için, ‘en güçlü tepki Sanayi ve Ticaret Odalarından gelmeliymiş.’ Sükûtun yerini, güçlü bir tepki almalıymış. ‘Bir ülkede namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o ülkeye kurtuluş yoktur.’ Bize rahmetli İnönü’den miras kalan siyasi düstur işte budur. Tüyü bitmedik yetim hakkını yiyenleri, beytülmale sinsice el uzatanları, çocuklarımızın rızkını haince çalanları, tek yüzükle siyasete girip, servetine servet katanları, Harun olma vadiyle iş başına gelip Karun olanları yargı önüne çıkarmak; tüyü bitmedik yetimin hesabının sorulmasını sağlamak, elbette boynumuzun borcudur. İşte bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bugün hedeftedir. Saray ve yanaşmaları, sarayın beslemeleri ve çeteleri, gizli ve açık tehditlerine işte bu nedenle hız vermektedir.
Kalın çizgilerle, bir kez daha altını çiziyoruz: Bu ülkede namusuyla çalışan, namusuyla yatırım yapan, iş ve istihdam sağlayan, ülkemize döviz kazandıran her iş insanının, iktidarımızda başımızın üstünde yeri vardır. Tüm iş insanlarımızın dünyayla yarışma gücüne kavuşması için ayrım yapmadan, senden, benden demeden, her türlü desteği vereceğiz. Helale haram karıştırmamış iş insanlarımızla, birlikte çalışacağız. Namusuyla iş yapmaya çalışan iş insanlarımız da elbette kayırmacılıktan, yolsuzluktan rahatsız. Bunu en iyi biz biliyoruz. Yolsuzluklar onların ayağında da büyük bir pranga.
Yolsuzluğun olduğu yerde, ekonomik özgürlükler tehlikededir. Kimse malından, mülkünden emin olamaz. Yolsuzlukların olduğu yerde ihaleler en uygun, en ekonomik teklifi verene değil, en çok rüşveti verene gider. Yolsuzluğun olduğu yerde kaynaklar etkin kullanılmaz, heba olur. Yolsuzluğun olduğu yerde, servet bir avuç elde toplanır. Gelir dağılımı daha da bozulur. Yolsuzluğun olduğu yerde refahı artıran kalıcı ve sürdürülebilir büyüme hiçbir zaman olmaz. Dürüst iş insanları, bu nedenle yolsuz rejimlerden sakınır, yolsuz rejimlerin olduğu ülkeye yatırım yapmak istemez.
Bugün küresel yarışta boşuna zemin kaybetmiyoruz. Küresel yolsuzluk algısındaki konumumuz, 2013’ten bu yana 43 basamak kötüleşerek, 180 ülke içinde 96. sıraya düştü. Aynı dönemde dünyada, ekonomik özgürlüklerdeki konumumuz, 38 sıra birden kötüleşerek, 177 ülke içinde 107. sıraya geriledi. 2022’nin ilk 11 ayında ülkemize gelen kaynağı bilinmeyen para 22 milyar 341 milyon dolar. ‘Kötü para, iyi parayı kovdu.’
Kötü sahiplerini de peşinden ülkeye getirdi. Bugün memleketimiz mafyanın oyun alanına döndü. Her gün sokakta büyüklü küçüklü uyuşturucu çeteleri birbiriyle çatışıyor. Çevre ülkelerin mafyaları artık Türkiye’de hesaplaşıyor. Azeri mafyası Antalya’da, Gürcü mafyası Trabzon’da birbirine sıkıyor. Sırp uyuşturucu çete lideri diğer mafya üyelerini işkenceyle öldürüyor. Sarıyer’deki villasının bahçesinde cesetler aranıyor. Başka bir Sırp çete liderinin sahte isimle İçişleri Bakanlığı’ndan ikamet izni aldığı ortaya çıkıyor. Karadağ mafyası Sırp mafyasını İstanbul’da infaz ediyor. Okyanus ötesinden, Avusturalya’dan; gelen mafya üyeleri, İstanbul’da ikamet ediyor. Avusturalyalı uyuşturucu çete lideri İstanbul’da saklanıyor, yakalanıyor.
İstanbul; Yahya Kemal’in, Orhan Veli’nin şiirlerinde anlattığı o güzel, o masum günlerin İstanbul’u değil artık. Nedim’in bakıp da ‘Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır. Bir sengine yekpâre acem mülkü fedadır’ dediği, İstanbul’un sırtlarında, artık yabancı mafya liderlerinin anıt mezarları yükseliyor.
Ülkemizde sadece uyuşturucu çetelerinin, uluslararası mafyaların silahları patlamıyor. Siyasi cinayetler de uyuşturucu çetelerine taşere ediliyor. Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, başkentin ortasında güpegündüz infaz edildi ve Sinan Ateş’in kırkı çıkmadan, dava dosyasında tuhaf işler olmaya başladı. Davaya bakan savcı apar topar izne gönderildi. Yerine başka bir savcı getirildi. Sinan Ateş’in dayısı, ‘Savcının siyasi rengi bellidir, kabul etmiyoruz. Bizim evladımızın katili Meclis’tedir’ diye feryat ediyor. Ama Meclis’te bununla ilgili fezleke falan yok. Sinan Ateş’in akrabaları, Erdoğan’ın Bursa mitinginde, ‘Sinan Ateş’ pankartları açıyor. Fotoroman İçişleri Bakanı polis marifetiyle, bu pankartları toplattırıyor.
AK Partili Bülent Arınç çıkıyor, ‘Bir yorum yapmayı, çok şeyler bilsem de doğru bulmam. Çünkü birilerinin hedefi olmak istemem’ diyor. Ama hedef olmaktan da kurtulamıyor. Erdoğan’ın küçük ortağından, AK Parti’nin kurucusuna, önceki Meclis Başkanı’na, Erdoğan hükümetlerinde Bakanlıklar yapmış, Bir AK Parti büyüğüne, hakaret dolu açıklamalar geliyor.
Onlar kendi içlerinde neyin kavgasını yaparlarsa yapsınlar. Ortada bir gerçek var. Gencecik bir insan, Ankara’nın göbeğinde infaz edildi. İki küçük kız çocuğumuz yetim bırakıldı. Bu kahpe cinayet, yapanın yanına kâr kalamaz. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘Dört ay sonra iktidara geldiğimizde Sinan Ateş’in katillerini adalet önüne çıkarmak için çalışmaya başlayacağız. Kurtlar sofrası kazanamayacak, Sinan Ateş unutulmayacak’ sözleri milletimize açık bir taahhüttür. Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın dediği gibi, ‘Siyasetçilerin geçmişi, sözlerine kefil olmalı’ sözleri, ileride kendilerinden davacı olmamalı.” Sözleri, ileride kendilerinden davacı olmamalıdır.
Daha birkaç yıl önce Erdoğan, ‘Biz geldiğimizde, asgari ücretle aldığın yumurtadan, aldığın sütten, aldığın peynirden, aldığın ekmekten bugün daha az alıyorsan, bize oy verme’ diye meydanlarda bağırıp, duruyordu. Bu ucube rejim elbisesini üzerine geçirdiğinde, yani 2018’in ortasında, asgari ücret 1.603 liraydı ve bu asgari ücretle o gün, 771 kilo kuru soğan alınıyordu. Asgari ücreti 8 bin 506 liraya çıkardılar. Ama bugün Erdoğan giderken, asgari ücretle ancak 666 kilo soğan alınıyor. Ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiğinde asgari ücretle, 172 kilo tavuk eti alınabiliyordu. Bugün ancak 150 kilo alınabiliyor. 198 kilo kuru fasulye alınıyordu, bugün ancak 189 kilo alınıyor. 341 kilo toz şeker alınıyordu, bugün ancak 303 kilo alınıyor. 193 kilo ayçiçek yağı alınıyordu, bugün ancak 179 kilo alınıyor. Ucube Saray düzeni, asgari ücretlinin masasından her ay birer kilo beyaz peynir ve kaşar peyniri de çaldı.
Ama en büyük siyasi sermayeleri, sonsuz arsızlıkları. Milleti fakirleştirenler, milletin satın alma gücünü eritenler, ülkemizi tüketici enflasyonunda dünya altıncısı, üretici enflasyonunda dünya şampiyonu yapanlar, milletten özür dileyeceklerine, utanmadan bir de milletten alkış bekliyorlar. Erdoğan’ın Nebati Bakanı çıkmış, ‘Başarı hikâyesi yazdık’ diyerek, milletle alay ediyor. ‘Erdoğan’a şapka çıkarın’ diye, patronuna yağ çekiyor. Sarayın vekilleri de yağ yakmada Bakan’dan geri kalmıyor. Tayyip Abisi’nin ayakkabısını yalamaya talip oluyor. Yağcılığın zirvesini görüyoruz. Sıradan, vasat şahsiyetlerin, liyakatsizlerin bonkörce ödüllendirildiği, makam ve mevkilere getirildiği böylesine bir dönem, bu güzel ülkede daha önce hiç yaşanmamıştır.
Herhalde dünya siyaset tarihinde de, bunun tek istisnası, Caligula’nın kendi atını, Roma’ya konsül yapmasıdır. Nebati Bakan 2021’in sonunda ne diyordu? ‘En kötü senaryoda bile, hazineye Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) tek kuruş yük gelmeyecek.’ Peki, Hazineye tek kuruş yük gelmeyecek dediği KKM’den, 2022’de Hazineye ne kadar yük geldi? 92 milyar 538 milyon 964 bin lira. Merkez Bankası’nda saklananlarla beraber, milletin sırtına bindirilen yük 157 milyar liranın üzerinde. Normal bir ülkede böyle bir tablo karşısında, o Maliye Bakanı, koltuğunda bir dakika dahi oturamaz.
Bizimkisi alkış bekliyor. Biz boşa demiyoruz, bunların en büyük siyasi sermayeleri, sınırsız arsızlıkları. Nebati Bakan yavuz hırsız misali, ev sahibini bastırmaya uğraşıyor. ‘Çıkın bütçe rakamlarını konuşun, hani rakamlar gerçeği söylüyordu’ diyerek, ahkâm kesiyor. Beyefendi, sayenizde devletin rakamlarının namusuna bile gölge düştü. Milletin yaşadığı enflasyon yüzde 164. TÜİK’in tabelada gösterdiği enflasyon yüzde 64. Millet artık, ‘bari günahlarımızı da TÜİK ölçsün’ diye dalga geçiyor. Bütçe rakamlarının doğruluğundan da, artık hiç kimse emin değil. Dışişleri Bakanı çıkmış, ‘Rusya’dan alınan gazın fiyatı 3 kattan fazla arttı’ diyor ama BOTAŞ’a bütçeden yapılan aktarımlar, nedense geçtiğimiz kasım ayından itibaren durmuş. Yine Merkez Bankası’ndan BOTAŞ’a döviz satışları, temmuz ayında birdenbire sıfırlanmış. Rusya’dan alınan doğal gaz fiyatı üç kat artarken, 2021’den 2022’ye de dolar kuru yüzde 86 sıçrarken, BOTAŞ’ın bütçeden finansman ihtiyacı, nasıl oldu da birdenbire durdu? Rusya’ya gaz ödemeleri, domatesle yapılmaya başladı da haberimiz mi yok?
Ne olduğu açık. Rusya gaz ödemelerini, anlaşılan seçim sonrasına öteledi. Gaz borcunun da 20 milyar doları bulduğu, artık her yerde yazılıp çiziliyor. 24 milyar dolar diyen de var. Bu ötelenen rakam, 2022 ortalama kuruyla, 331 milyar lira yapar. Bu 331 milyar ödenseydi, 2022’deki bütçe açığı da bakanın övündüğü 119 milyar lira olmaz; 450 milyar liraya çıkardı.
Acaba başka neleri halının altına süpürdünüz? Durum ve hasar tespit komitemiz, seçimden sonra bunları birer birer ortaya çıkaracak. Anadolu’da ‘Tilkinin cilvesi, ayının ise üfelemesi sıcaktır’ derler. Rusya neyin karşılığında, Erdoğan’a üfeleyip duruyor? Döviz rezervleri suyunu çekmişken, seçim öncesi bu 20 milyar dolarlık kıyak neyin karşılığında yapılıyor? Bunu sandık sonrasında öğreneceğiz, milletimize de açıklayacağız. IMF’ye verilmeyen 5 milyar doların havasını yıllarca attılar. Bugün tulumbada su bitti, 5 milyar dolar için, sağa sola el avuç açtılar. ‘Türkiye gibi savunmasız ülkeleri desteklemeyi sürdüreceğiz. Fırsat kolluyoruz’ diyen, Suudi Finans Bakanının ülkemiz üzerinden caka satması içimizi acıtıyor.
Seçim yaklaşırken, yurt dışında da ilginç olaylar, psikolojik harp taktiklerini andıran gelişmeler yaşanmaya başladı. İşte en son İsveç’teki alçakça olay, 2017’den bu yana çeşitli defalar kutsal kitabımızı yakan, faşist bir fanatik, bu sefer Büyükelçiliğimiz önünde, bir kez daha kutsal kitabımızı yaktı. Bu yapılan alçaklıktır, İslam düşmanlığıdır. Bu insanlık suçudur. Bu iğrenç olay, ifade özgürlüğü kılıfına falan sokulamaz. CHP olarak, bu rezaleti bir kez daha lanetliyoruz. Diğer taraftan olayın iğrençliği kadar, yapıldığı yer ve zamanlama da oldukça dikkat çekicidir.
İsveç’in NATO üyeliği için Türkiye’nin onayını beklediği bir dönemde, Türk Büyükelçiliği önünde bu iğrenç olay gerçekleştiriliyor. Bu iğrenç provokasyon, neden Suudi Büyükelçiliğinin önünde değil, İran Büyükelçiliğinin önünde değil, Pakistan Büyükelçiliğinin önünde değil de Türkiye Büyükelçiliği önünde gerçekleştiriliyor? Bunun Türk kamuoyunu, özellikle provoke etmek için yapıldığı son derece açık. Bundan en çok nemalanacak adresler de bellidir. Diğer taraftan, Batı medyasında da tek bir yerden düğmeye basılmış gibi birdenbire, birbirine benzer makaleler yayımlanmaya başladı. Her seçim öncesi artık mutat hale gelen bu senaryolar, hükümetin değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramıyor.
Türkiye 2015’ten bu yana ne adil, ne de serbest seçim yapabiliyor. İstanbul seçimlerinde yaşananlar ortada. Millet iradesine yargı eliyle darbe yapıldı. Ama milletimiz iradesine sahip çıktı. Sarayın kibirlisine döndü. ‘Yeter! Söz milletindir’ dedi. Milletimiz şimdi aynı sözü, bu sefer tüm ülkede söylemeye hazırlanıyor. Milletimiz sandık önüne geldiğinde, ucube tek adam rejimine, ‘Artık Yeter!’ diyecek. Yolsuzluklara, ‘Artık Yeter!’ diyecek. Yoksulluğa, ‘Artık Yeter!’ diyecek. Yasaklara, ‘Artık Yeter!’ diyecek. Milleti unutanlara, ‘Artık Yeter!’ diyecek. Harun olacağız derken Karun olanlara, ‘Artık Yeter!’ diyecek. Bir yüzükle siyasete başlayıp, servetine servet katanlara, ‘Artık Yeter!’ diyecek. ‘Meclis’i fesih yetkim yok’ diyerek milletten oy toplayıp, şimdi ‘Yetkim var, 10 Mart’ta yetkimi kullanacağım’ diyenlere, ‘Artık yeter!’ diyecek. Milletimiz, 20 yıllık yalan ve talana, ‘Artık Yeter!’ diyecek. Artık; söz de karar da milletimizindir. Milletimiz bunların yaptıklarını gördü, notlarını verdi. İçeriden dışarıdan ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar. Bunların eline tasdiknamelerini verip evlerine gönderecek. Mührü de bize Millet İttifakına verecek.”
Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öztrak, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez aday olup olamayacağına ilişkin soruya, şu yanıtı verdi:
“Neyin ne olduğu bu Anayasa’da yazıyor. Bu Anayasa’yı yorumlamak da hukukçuların görevi. Seçime giderken biz milletin gündemini bu tartışmalarla işgal etmek istemiyoruz. Bu itirazları ülkenin hukukçuları tabi ki yapacaklardır. Ama biz seçim sath-ı mailinde milletin açlığı tartışılsın istiyoruz. Yoksulluğu tartışılsın istiyoruz. Milletin nasıl refaha çıkartılacağı tartışılsın istiyoruz. Enflasyonu tek haneli rakamlara nasıl düşüreceğiz, bunların tartışılmasını istiyoruz. Ülkemizi nasıl tüm dünyada, üretim üssü olarak ortaya çıkmasını sağlayacağız bunun tartışılmasını istiyoruz.” (ANKA)
© Tüm hakları saklıdır.