Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, "Hiç düşündünüz mü?" diye sorarak "CHP gibi bir parti olmasaydı, Türkiye’nin tamamı muhafazakâr nitelikli bir toplumdan oluşsaydı, o toplum bünyesinde de Ak Parti ve Saadet gibi (ya da Erbakan Hoca’nın hayatta olduğu dönemler için Refah, Fazilet olsaydı) bu iki muhafazakâr partinin ilişkileri nasıl olurdu?" ifadesini gündeme getirdi. Taşgetiren, "Mesela biri diğerini 'ihanet'le suçlamalı, yok edilmesi için elinden geleni yapmalı mıydı?" dedi.
Taşgetiren, "Siyasette muhafazakâr farklılaşma" başlığıyla yayımlanan yazısının devamında şunları kaydetti:
...Önce böyle iki parti olmalı mıydı?
Böyle iki parti olunca farklılıkları hangi noktalarda olmalıydı?
Ve onların birbiri ile ilişkisi nasıl olmalıydı?
Mesela biri diğerini “ihanet”le suçlamalı, yok edilmesi için elinden geleni yapmalı mıydı?
Aslında böyle durumlar oldu İslam tarihinde. Bunun en dramatik olanı Sıffin’de yaşandı. İki Müslüman ordu karşı karşıya geldi ve bir rivayete göre içinde Peygamber dostlarının (sahabilerin) bulunduğu 70 bin kişi can verdi. Sonrasında da rakiplerinin ölülerinin cesetlerini mezardan çıkarıp parçalama olayları gerçekleşti.
***
Bizim tarihimizde de kardeş kavgaları ya da kundakta bebek öldürmek türü şeyler var, siyaset icabı.
Demokratik zeminler bu işleri biraz daha ılımlı hale getiriyor, darbeler vs. dikkate alınmazsa…
Farklı ideolojik çizgideki siyasetin kıran kırana bir mücadele vermesi normal.
Biz burada, “muhafazakar alan”daki farklılaşmanın nasıl bir nitelik kazanacağı üzerinde duruyoruz.
Fazilet’in içinden Ak Parti çıktığında “Hareketin lideri” Erbakan’ın en yumuşak tepkisinin “Yenilikçiler”i “Çoluk - çocuk” diye nitelemek olduğunu biliyoruz. Bir “Fetih Mitingi” farklılaşmasında ise suçlamanın “Kazlıçeşme’de miting yapanlar Bizans’ın çocukları, biz (Çağlayan’da toplananlar) Fatih’in torunlarıyız” noktasına geldiği yine hatırlardadır. Sonrasında da Saadet camiası, Ak Parti ve liderliğine çok ağır suçlamalarda bulundu.
O zaman Refah – Saadet her neyse ana partiydi, Ak Parti sonradan doğmuştu.
Ak Parti kuruldu, temellendi, iktidar oldu, deyim yerindeyse ana parti haline geldi, şimdilerde ise o, Saadet’i yargılamaya başladı. Saadet ya Ak Parti’yi desteklesin ya da yok olsun!
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan…
Bu isimler etrafında bir farklılaşma oluşuyor. Partileşme ihtimali siyasetin gündemlerinden biri. Bunlar, katılacak daha pek çok isimle birlikte Ak Parti’nin kurucuları ya da birlikte sorumluluk üstelenen ana unsurları arasında yer alıyor. Farklılaşma da tabii olarak Ak Parti’nin gidişatına yönelik eleştirilerle ortaya çıkıyor. Sonuçta bu farklılaşmadan parti veya partiler çıkar mı, bilmiyoruz. Çıkabilir ihtimali daha ağırlıklı.
Ne olacak o durumda?
Bir yanda Tayyip Erdoğan… Diğer yanda Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ya da Ali Babacan…
Bana sorulursa ben, şu saydığım isimlerin dindarlıkları konusunda negatif bir şey söyleyemem.
Yazının tamamı için tıklayın