29 Temmuz 2024 19:01
T24 Haber Merkezi
Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Deniz Yücel, CHP MYK sonrası açıklamalarda bulundu. Yücel, "Erdoğan'ın talimatının nihai amacı belediyelerden borç tahsil etmek değil. Erdoğan’ın tek derdi var. Milletin oy verdiği, pek çok yerde açık farkla kazanan, icraatlarıyla kalplerde yer edinen CHP'li belediye başkanlarını ekonomik açıdan iş yapamaz hale getirmek" dedi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, çarşamba günü partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, SGK'ya borcu olan belediyelerden tahsilata başlanacağını duyurmuştu. Muhalefet ise belediyelerin borçlarının AKP döneminden kaldığını belirterek, belediyelerin genel borç durumlarını açıklamıştı. Muhalefetten Erdoğan'ın borç tahsilatı kararına birçok tepki gelmişti.
Konuşmasında, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e de tepki gösteren Yücel, şunları söyledi:
"Tarikat sevdasından gözleri kör olan Yusuf Tekin, ölen evlatlarımızı da, boynundaki vebali de göremiyor. 'İşgal ettiğin o koltuk' çocukları köleleştiren bir sisteme yol veriyor. Sen o koltuktan kalkmadıkça çocuklarımız gencecik yaşlarında asansör boşluklarında can vermeye devam edecek. Sen o koltuktan kalkacaksın Yusuf Tekin."
Yücel'in MYK sonrası yaptığı açıklamalardan satır başları şöyle:
"AKP’de 31 Mart seçimlerinin hazımsızlığı hala devam ediyor. Neymiş, Hazine ve Maliye Bakanlığı belediyelerin borçlarını kaynağında kesecekmiş. Bu düpedüz, kendi siyasi başarısızlığını vatandaşa fatura etmeye çalışmak, kendi siyasi çöküşlerinin bedelini halka ödetme çabasıdır.
AKP'nin siyaset anlayışının merkezinde halkın olmadığını bildiğimiz için bu girişim bizim için sürpriz olmadı. Akıllarınca CHP'li belediyelerin gözünü korkutacaklar, aklınca belediyelerimizin vatandaşa hizmet vermesini engelleyecekler. Yahu siz bu tarz hamlelerle, CHP’li Belediyelerin halka hizmet etmesini engelleyebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Biz bu filmi daha önce gördük. 2019’da İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri uzun bir aradan sonra CHP’ye geçti ve AKP’nin ayak oyunları başladı…
Pandemi döneminde CHP’li Belediyelerin dayanışma için açtıkları hesaplara bloke mi koymadılar, belediyelerin maske ve hijyen paketi dağıtmasını mı engellemediler yoksa ekmek üretilmesini, aşevlerinde yemek dağıtılmasını mı engellemediler...
31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinden tam 1,5 ay sonra, 17 Mayıs 2024 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle tasarruf tedbirleri yürürlüğe girdi. Yerel yönetimlerin bazı yatırımları sınırlandı. Bazı yatırımları ise izne tabii tutuldu. Sanki daha önce bu ülkede ekonomik kriz yokmuş gibi, kamuda tasarruf tedbirleri almak, AKP’nin aklına, CHP’nin yerel seçim başarısından sonra geldi.
Herkes müsterih olsun ki; AKP’nin hiçbir girişimi, şimdiye kadar halkımıza, milletimize hizmet etmemizi bugüne kadar engelleyemedi, bundan sonra da engelleyemez. Ne yaparsanız yapın, ne belediye başkanlarımızın milletimizin gönlündeki yerini sarsabilirsiniz ne de onların milletimize sundukları hizmetleri engelleyebilirsiniz.
AKP ülkeyi olduğu gibi, yönetiminde olan belediyeleri de adeta talan edip enkaza çevirmiş. Bakın, Sayıştay Başkanlığı’nın Denizli Büyükşehir Belediyesi ile ilgili yayınladığı 2022 yılının raporunda Sayıştay müfettişleri, belediye yetkililerinin, yeterli nakit tutar, belediyenin kasasında bulunmasına rağmen vergi borcunu ödemeyerek, bile isteye belediyeyi zarara uğrattıklarını tespit etti. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde de durum farklı değil. Yine Sayıştay, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde kuruma ait otomobil, otobüs ve minibüs gibi araçların hiçbir ücret alınmadan çeşitli dernek, vakıf, spor kulüpleri, sivil toplum kuruluşları ve kişiler için görevlendirildiği tespit etti.
Manisa Büyükşehir Belediyesi gelir hesapları ve tarife cetvellerinin incelenmesi sonucunda; etkinlik salonlarının dernek ve vakıflar ile kamu kurum ve kuruluşlarına mevzuata aykırı olarak kullandırıldığı tespit edilmişti. Manisa’da Sayıştay’ın tespitleri dışında, geçmiş dönemde yapılan birçok yolsuzluğu Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Ferdi Zeyrek kamuoyuyla paylaştı, biz de bu kürsüden ifade etmiştik. Hatta önceki Belediye başkanı 31 Mart Yerel Seçimlerini kaybedeceğini anlayınca belediyenin kasasını boşaltmak istemiş, Manisa Büyükşehir Belediyesi'nin kasasından MASKİ'ye (Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) 130 milyon TL, belediye alacaklılarına da 480 milyon TL ödeme yapılması talimatı vermişti. CHP’li Belediyelerin halka hizmet etmesinden tedirgin olan AKP ve Sayın Erdoğan; gözünü, kulağını açsın da vatandaşa hizmet nasıl olur görsün…
Erdoğan'ın talimatının nihai amacı belediyelerden borç tahsil etmek değil. Erdoğan’ın tek derdi var. Milletin oy verdiği, pek çok yerde açık farkla kazanan, icraatlarıyla kalplerde yer edinen CHP'li belediye başkanlarını ekonomik açıdan iş yapamaz hale getirmek.
AKP iktidarı bir yandan CHP’li belediyelerin elini kolunu bağlamak, halka hizmet etmelerini engellemek için her türlü şeytanlığı ve cambazlığı yapadursun, diğer yandan da çok uzun süredir milletin alacaklarını tahsil etmek yerine, bazı borçları silmeyi marifet sayıyor. Kamu ihalelileriyle ihya edilen milyar dolarlık ciroları olan şirketler 'tek bir delikli kuruş' vergi ödemezken, vatandaş her güne 'bugün hangi vergi arttı' diye uyanıyor.
Doğayı talan edene, kırmızı halılar serip vergi indirimi, istisnası ve muafiyeti sağlayan AKP, dar ve orta gelirli vatandaşı dolaylı vergilere boğmakta hiç sakınca görmüyor. Vergide adalet nutukları arasında, kazanan yine AKP iktidarlarının palazlandırdığı bildik şirketler oluyor. Bakın 2023 yılında devletten Kamu İhale Kanununun 21/b maddesine göre en çok ihale alan 20 şirketten 8’i hiç vergi ödememiş. Diğerleri de çok cüzi vergiler ödemiş. Hepsi de çok tanıdık şirketler. Aralarında Limak da var, Cengiz Holding de, Kolin de var, Rönesans da.
AKP iktidarında onlar kazandı, vatandaş hep kaybetti. 22 yılın sonunda gelir dağılımında da, vergide de adaleti sağlayamayan AKP iktidarı yüzünden, halk hiçbir zaman kazanan tarafta olmadı. Her paraya sıkıştığında zamlara sarılan, her paraya sıkıştığında vergi sopasını sallayan AKP iktidarı, ilk sandıkta gideceğinin o kadar farkında ki son dünyalıklarını yaparcasına vatandaşı sömürmeye devam ediyor.
Bu sömürü ilk sandıkta, CHP iktidarında son bulacak.
Avrupa’da ve dünyada pek çok ülkede emekliler, yüksek yaşam standartlarında yaşarken, bizim ülkemizde milyonlarca emekli, geçinemediği için ikinci bir işte çalışmaya mecbur kalıyor. Sonra da AKP en düşük emekli aylığını 12 bin 500 liraya çıkarmakla övünüyor.
Bu ülkede son 4 yıldır, gıda fiyatları sürekli zamlanıyor. Bu yılın ilk 7 ayında gıda fiyatları yüzde 34.2 oranında arttı. Bundan bir yıl önce yaklaşık 100 liraya dolan sepet bugün 900 liraya ancak dolabiliyor. Hep aynı laf… aynı terane… 'Ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz. '22 yıldır 'Düzeldi, düzeliyor, düzelecek' yalanlarıyla milleti uyutuyorlar ama o zor dönemler bir türlü bitmiyor.
Sayın Erdoğan ne diyor geçen haftaki grup toplantısında? 'Bilhassa ömrünün en güzel yıllarını; ailesine, ülkesine, milletine hizmet etmek için harcayan emeklilerimizin hakkını ödeyemeyiz' diyor. Ya zaten ödemiyorsunuz Sayın Erdoğan! Bir de bunları söyleyerek insanlarla dalga mı geçiyorsunuz? Bu kadar mı halktan kopuksunuz?
Emekli, dar gelirli artık açlıkla sınanıyor. Vatandaşın geçim umudu günden güne azalıyor. Emeklilere reva gördükleri 3 kuruşluk artış, enflasyon karşısında çoktan eridi gitti bile. Vatandaş artık kredilerini, kredi kartlarını ödeyemiyor. Sadece son haftada icra takibine alınan kredi kartı ve bireysel kredi alacakları 75 milyar lirayı geçti. Son 7 ayda icra takibine alınan kredi kartı ve kredi borçlarında artış yüzde 68’lere fırladı. Ülkede ekonomik krizin vurmadığı kimse kalmadı.
Bakın yüksek öğrenim tercihleri için son haftaya girildi. Önceden gençlerimiz ve aileleri üniversitelerin akademik kadrolarına, üniversiteden mezun olduktan sonraki iş imkanlarına bakarlardı. Şimdi ise şehirlerdeki kira fiyatlarına bakar oldular.
AKP 22 yıl boyunca, neredeyse her caddeye üniversite açmayı marifet saydı. Ama bu öğrencilerin nerede kalacağını umursamadı. Yeterli sayıda devlet yurdu yapmadı. Öğrenciler fahiş fiyatlardaki özel yurtlara, astronomik fiyatlara çıkan kiralık evlere mecbur bırakıldı. Ancak tüm bu artışlar karşısında maaşlardaki artışlar kuş kadar kaldı. AKP unuttuysa bir kez daha hatırlatalım, geçim olmazsa, seçim olur.
Çocukları, patronlara bedava iş gücü olarak sunmanın aracı haline getirilen Mesleki Eğitim Merkezlerinden (MESEM) bir acı haber daha aldık. Eren Alperen Kocayavuz, daha 2 ay önce 15 yaşına girmişti. Geçtiğimiz hafta Ankara Çubuk’ta MESEM kapsamında çalıştığı inşaattan düşerek yaşamını yitirdi. Alperen’in ölümüyle birlikte MESEM’lerde can veren çocuk sayısı 10’a çıktı. Alperen, haftada bir gün okulda, dört gün işletmede olması gerekirken haftanın beş günü çalıştırıldı. Haftalık ücretini bazen alamadı.
Çocuklara mesleği değil ölmeyi öğreten MESEM, çocuklarımızı açık bir kölelik sisteminde ucuz işgücü olarak kullanılıyor. MESEM’lerde 1 milyon 103 bin 428 öğrenci bulunuyor. Ve artık biz tek bir evladımızı daha kaybetmek istemiyoruz.
Tarikat sevdasından gözleri kör olan Yusuf Tekin, ölen evlatlarımızı da, boynundaki vebali de göremiyor. 'İşgal ettiğin o koltuk' çocukları köleleştiren bir sisteme yol veriyor. Sen o koltuktan kalkmadıkça çocuklarımız gencecik yaşlarında asansör boşluklarında can vermeye devam edecek. Sen o koltuktan kalkacaksın Yusuf Tekin. Sen o koltuktan kalktığın gün, çocuklarımızın, gençlerimizin geleceği için bir umut olacak.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde devlet terbiyesinden uzak davranışlarıyla tepki çeken bir büyükelçi vardı... Bu zat, daha 10 gün önce CHP Genel Başkanına ve CHP heyetine, eski dışişleri bakanlarına saygısızca davrandı. Bu şahıs diplomat değil saray görevlisi, devlet adamı değil parti bürokratı olduğunu gösterdi.
Biz Dışişleri Bakanlığı'na 'Devlet geleneklerini, devlet terbiyesini yerle bir eden bu adama ders verin' dedik, onlar ödül verdi. Prag Büyükelçisi oldu. Demek ki kendisine verilen görevi yerine getirmiş. Demek ki; Dışişlerinde bir yerlere gelmek için devlet ve diplomasi kurallarını uygulamak değil, siyasi iktidara dalkavukluk, yalakalık gerekiyormuş. Biz kasım ayından bu yana normalleşme, iletişim, diyalog dedik. Ama bu kavramlar, birilerinin literatüründe ne yazık ki yok. Bunu bir kez daha gördük.
Lefkoşe'ya yapılan atama da en az Prag'a yapılan kadar rahatsız edici, kaygı verici... Halil Falyalı hakkında yakalama kararı varken, Lefkoşe'ye büyükelçi olarak atanan bu kişiyle aynı şirkette hissedar olduğu ortaya çıkmıştı. Adı Kıbrıs'ta kirli işler ve ilişkilerle anılan bir ismin ortağı şimdi Türkiye'nin Lefkoşe Büyükelçisi. Beterin beteri var gerçekten. Egemen Bağış'ın yerine Feyzioğlu... Feyzioğlu'nun yerine de Yasin Ekrem Serim... Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Dışişleri'ni getirdikleri duruma bak.
Ankara’nın göbeğinde işlenen Sinan Ateş cinayeti ile ilgili biliyorsunuz tam 1.5 yıl iddianame düzenlenemedi. 18 ay sonunda hazırlanan iddianame ise oynanacak tiyatronun bir ön gösterimi gibiydi. 18 ayda iddianame hazırlayamayan savcı, esas hakkındaki mütalaasını her ne hikmetse 18 günde açıkladı. Bütün bu olanlar hem hayatın hem de ceza yargılamasının olağan akışına aykırı. Zaten bu yargılamada olağan olan neredeyse hiçbir şey yok.
Son olarak mahkemeye 154 kişilik 'dinlenecek kişiler' listesi sunuldu. Siyasetçilerden gazetecilere kadar herkes listede var. Ortak noktaları Ankara’nın göbeğinde işlenen bu siyasi cinayetin aydınlatılmasını istemeleri. Elinde adeta kara kaplı defterle, kameralar önünde herkesi 'tehdit' etmekte hiçbir sakınca görmeyen MHP, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel de dahil bunca insanın dinlenmesini neden talep ediyor?
Bu insanların; yani Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in de içinde bulunduğu 'siyasilerin, gazetecilerin, hukukçuların içinde bulunduğu 154 kişinin' tek derdi cinayetin arkasındaki asıl azmettiricilerin ortaya çıkmasını istememeleridir. Dilekçe kalabalıklığı yapıp davayı gerçeklerden saptırmak istiyorlar. Çünkü biliyorlar işin ucu birilerine dokunacak.
Son olarak bir süredir kamuoyunun ve meclisin gündeminde sokak hayvanları ile ilgili düzenleme var biliyorsunuz. Bu yasa, AKP’nin 'yaptım, oldu' anlayışının en bariz örneği. AKP’nin meslek örgütleri, sivil toplum ve halk vicdanını bir kez daha yok saydığının somutlaşmış halidir.
Bu toplumda hiç kimse sokak hayvanları sorunu yok demedi. Kimse sahipsiz sokak hayvanlarının insanlara saldırmasını savunmadı. Ortada bir sorun var ama çözümü öldürmek değil. Bu sorunu insana yakışan, insancıl yol ve yöntemlerle çözmek mümkünken öldürmek konusundaki ısrarınız neden? Hangi akıl, hangi mantık yaşatmak varken öldürmeyi seçer?
Bakın 2020 yılında, TBMM bünyesinde; 'Hayvanlar Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi için Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi' amacıyla bir meclis araştırma komisyonu kurulmuştu. Tüm siyasi partilerin temsil edildiği bu komisyon aylarca çalıştı. Çözümlerde ortaklaştı. Bu çözümleri uygulamak neden hiç aklınıza gelmiyor?
Bir kez daha söylüyoruz: Kısırlaştırıp aşılamak ve yaşatmak mümkün. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yasanın genel kurul görüşmelerini tüm milletvekillerimizle takip ediyoruz. Bu katliam yasasına CHP olarak hayır diyeceğiz."
© Tüm hakları saklıdır.