08 Temmuz 2024 18:00
T24 Haber Merkezi
Partisinin MYK toplantısının ardından açıklama yapan CHP Sözcüsü Deniz Yücel, "Peki ya asgari ücretliler? 6 ayda asgari ücret de eridi gitti. Ocak ayından bu yana, asgari ücretlinin sofrasından 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şeker eksildi" dedi. Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetinin üstünün örtülmek istediğini de dile getiren Yücel, Bu dava, hukukun siyaset kurumu tarafından esir alındığı bir dava haline gelmiştir. Anayasa’yı ve Anayasal kurumları tanımayan, kanunları, bağımsız ve tarafsız yargıyı kendi siyasi geleceğini garantilemede bir araç olarak gören siyasi iktidar ile küçük ortağı, 'adaletin' önündeki en büyük engeldir" ifadelerini kullandı.
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, partisinin MYK toplantısının ardından gündemi değerlendirdi. Yücel, özetle şunları söyledi:
"Ülkemizi Avrupa Futbol Şampiyonası'nda çeyrek finale kadar taşıyan A Milli Futbol takımımızı, gösterdikleri büyük gayret, sergiledikleri başarı nedeniyle tebrik ediyorum. Tüm uğursuzluklara rağmen uzun süredir gülmeyen yüzümüzü güldürdükleri, milletimizi yeniden birbirine kenetledikleri için 'Bizim Çocuklara' bir kez daha teşekkür ediyoruz. Kaçan sadece yarı finaldi, çocuklar ise bizim çocuklar. Her birini teker teker bağrımıza basıyoruz.
Geçtiğimiz hafta TÜİK’in sayısız 'mucizelerinden' biri daha yaşandı ve enflasyonun düştüğü açıklandı. Elbette ki, memur ve emekli maaşlarına yapılacak zammı netleştirecek olan enflasyon oranı yüksek çıkmayacaktı. Elbette ki AKP, yanlış ekonomi politikalarının faturasını birilerine kesecekti. Bu nedenle, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı kimseyi şaşırtmadı.
Açıklanan enflasyona, kendi bakan ve bürokratlarının bile inandığını düşünmüyoruz. Çünkü gerçekte,
2021 yılında dünyada enflasyonun en yüksek olduğu 9’uncu ülke olan Türkiye, 2024 yılı mayıs ayı itibariyle yüksek enflasyon sıralamasında dünya 3’üncülüğüne çıktı. Bizden daha kötü durumda olan iki ülke var, biri Suriye diğeri Arjantin… Her şey bütün açıklığıyla ortadayken, çıkacaksın, hiç utanmadan 'Enflasyon düştü' diyeceksin, buna da herkesin inanmasını bekleyeceksin. Ya arkadaş, 6 ayda memurun, emeklinin aldığı maaş, enflasyon karşısında eridi gitti. Üstelik temmuz ayına girilmesi ile zam yağmuru daha da arttı. Hiç mi akıl, hiç mi izan, hiç mi vicdan yok sizde?
Bir emekli ile röportaj yapmışlar, ev sahibi evden çıkarmış, 10 bin lira alıyor. '15 bin liradan aşağı ev bulmam imkansız, ben ne yapayım, sokakta mı yatayım?' diyor. Daha bu işin mutfak alışverişi, elektrik, su faturası var, doğalgazı var, ısınması var… Yıllarca bu ülkeye hizmet edip, katma değer üretmiş bir vatandaşımızın barınacak yer bulamamasından bahsediyoruz. Ve bu ülkede bu durumda olan milyonlarca vatandaşımız var. Şimdi bunun sorumlusu kim? Muhalefet mi? Dış güçler mi? Yoksa üç harfliler mi?
Peki ya asgari ücretliler? 6 ayda asgari ücret de eridi gitti. Ocak ayından bu yana, asgari ücretlinin sofrasından 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şeker eksildi. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse; 17 bin 2 liralık asgari ücret ilk açıklandığındaki alım gücüne kıyasla, bugün 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şekeri eksik alabiliyor. İğneden ipliğe her şey zamlanacak ama asgari ücret bir kuruş bile artmayacak, öyle mi? Bu da asgari ücret düşük değil diye açıklanacak? Siz kimi kandırıyorsunuz?
Türkiye, Avrupa’da asgari ücretin en düşük olduğu ülkeler arasında… Türkiye’de çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 50’si asgari ücret ve civarında ücretlerle yaşam savaşı veriyor. 22 yıllık AKP iktidarında, asgari ücret 'olağan ücret' haline gelmiş durumda…
Buradan Sayın Erdoğan’a ve Mehmet Şimşek’e sesleniyorum. Asgari ücret konusunda 'bilgiçlik taslamayı' bırakın ve asgari ücreti en az 25 bin lira yapın. Milyonluk makam araçlarına bütçe var,
çift maaşlara bütçe var, temsil, tören, ağırlama ve toplantı giderlerine bütçe var ama asgari ücretliye, emekliye, emekçiye bütçe yok öyle mi? Bir kere daha söylüyoruz. Asgari ücret derhal en az 25 bin liraya yükseltilmelidir. En düşük emekli maaşı, asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. Mutlaka ama mutlaka emeklilere refah payı verilmelidir.
Halkı inim inim inleterek, itibardan tasarruf etmeyen AKP, ülke kaynaklarını har vurup harman savurmaya devam ediyor. Mehmet Şimşek’in adı sadece ekonomideki 'mucizeleri!' ile değil,
Kendi bakanlığına yapılacak müştemilat ve tuvalet tadilatı için ayrılan 24 milyon liralık kaynak ile de anılıyor. Üstelik bu habere verilen cevapta, bunların 'tasarruf genelgesi' dışında olduğu söyleniyor.
Emekliler, işçi, memur, dar gelirli tasarruf genelgesinin içinde, Mehmet Şimşek’in tuvaleti, müştemilatı tasarruf genelgesinin dışında öyle mi? Asgari ücretli tasarruf genelgesinin içinde, Erdoğan’ın Berlin caddelerindeki yüzlerce metrelik araç konvoyu tasarruf genelgesinin dışında öyle mi? Bu kadar israf, bu kadar şatafat, AKP’nin 22 yıldır, kendini zenginleştiren, halkı yoksullaştıran 'yönetim anlayışını' ortaya koyuyor.
Bir derdimiz var ki, bütün dertlerin temelini oluşturuyor. İşte o derdimiz; 'eğitim sistemimizin kelimenin tam anlamıyla yerle bir edilmesidir. Türkiye’deki eğitim sistemi yara aldıkça önü alınamaz sorunlar her geçen gün daha da büyüyor. AKP iktidarı verdiği yanlış kararların sorgulanmadığı bir ülkeye, ancak ve ancak eğitim seviyesini düşürerek ulaşabileceğini, bunu da eğitim sistemini tahrip ederek yapabileceğini çok iyi biliyor. Ama bilmediği bir şey var ki; Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler AKP iktidarının bu sinsi planlarına bir nesli heba ettirmeyiz.
Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız, Gölge Milli Eğitim Bakanımız Suat Özçağdaş, eğitimde yaşanan sorunlara ve sıkıntılara dikkat çekmek için 24 saat sürecek olan bir basın toplantısına hazırlanıyor. Eğitim alanında yaşanan sorunlar, sebepleri ve çözümlerine ilişkin 22 ayrı konu başlığı 24 saat boyunca anlatılacak. Parti görüşümüz kamuoyuyla paylaşılacak. Çok farklı kesimlerden, alanında uzman isimler, eğitimciler, akademisyenler, sendikacılar, eğitimle ilgili görüşlerini kamuya açık bir alanda 24 saat boyunca paylaşacaklar.
Ayrıca tarikat sevdalısı Yusuf Tekin’in karanlık fikirlerinin mahsulü olan 'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli' isimli saçmalığı da yargıya taşıyacağız. Pedagojik değil ideolojik kaygılarla hazırlanan ve tüm eğitim camiasına dayatılan bu 'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli' saçmalığına sonuna kadar karşı duracağız. Öğretmenlik Meslek Yasası’nın Meclis’ten geçmesi halinde onu da yargıya taşıyacağız. Sarayda hazırlanan 42 maddeyle öğretmenlik meslek onurunu ayaklar altına alan bu yasanın çıkmaması için mücadelemiz sürüyor. Eğitim Fakültesi mezunlarının, 'öğretmen' unvanını gasp eden, yerine 'öğretmen adayı' unvanını veren bu yasa düzenlemesiyle AKP, bir de eğitim fakültesi mezunlarına, iki yıl eğitim verecekmiş. Fakülteyi bitirmiş, mezun olmuş, dolayısıyla da, öğretmenlik unvanı almış eğitimcilerimize eğitim vermek kimsenin haddi değil.
Eğitim Fakültelerinin verdiği eğitime mi güvenmiyorsunuz, yoksa hukuk mu bilmiyorsunuz? Anlaşılıyor ki ikisi birden… Bu düpedüz kazanılmış hakkın ihlalidir. Buradaki amaç öğretmenlere AKP zihniyetini aşılamayı amaçlamaktır. Eğitim alan öğretmenler, kurulacak komisyonun değerlendirmesine tabii tutulacak ve komisyon uygun bulursa göreve başlayabilecek. Bu madde, 'istediğimiz kıvama gelmeyen öğretmene kadro yok' maddesidir.
Bu madde, 22 yıldır gizliden yaptıkları kadrolaşmanın kanunlaştırılmaya çalışılmasıdır. AKP’nin 'Tartışılmasın' düşüncesiyle son gün Meclis’e getirdiği bu yasa, TBMM’de değil; siyasi partilerden, eğitim sendikalarından, konunun uzmanlarından görüş alınmadan, katılımcı bir süreç işletilmeden, Saray’da hazırlanmıştır. Pırıl pırıl zihinlere tarikatın gölgesini düşürmeye ant içen Yusuf Tekin’in bir diğer hedefi de öğretmenlik meslek onurunu çiğnemektir.
Eğitimciyi eğitime tabii tutacaklar. Eğitimciye yetersizmiş gibi muamele eden anlayışla kuracakları 'Öğretmenlik Akademisi’ni' yasalaştıracaklar. Akıllarınca öğretmenleri kendi süzgeçlerinden geçirip, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, laik ve çağdaş eğitimden yana olanları eleyecekler. Türkiye ne bakanlar gördü, ama öğretmene düşman, böyle bir milli eğitim bakanı görmedi. Türkiye ne bakanlar gördü ama bunun gibi öğrenci düşmanı bir milli eğitim bakanı görmedi. 22 yıllık AKP iktidarının en büyük hatalarından biridir bu adam.
Sana, geçen haftaki temennimizi yineliyoruz Yusuf Tekin; affını istemek için sıraya giren bakanlar furyasına tez zamanda senin de katılman ve Tayyip Erdoğan tarafından affedilme şerefine nail olman dileğiyle…
Sadece adında 'reform' olan 8 yargı paketini meclise getiren AKP, şimdi 9’uncu yargı paketini Meclis'e sundu. AKP’nin reformdan anladığı, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamak, yüksek mahkemenin iptal ettiği yasa maddelerini tekrar tekrar Meclis'e getirmek... 9. Yargı Paketinde de yine bunu yapıyorlar. Kadının soyadına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 'eşitlik ilkesi ihlal edildiği' gerekçesi ile iptal ettiği düzenlemeyi aynı şekilde Meclis'e sunmak bunun en çarpıcı örneklerinden biri… Bu düzenlemeyi iptal edildiği hali ile Meclis'e getirmek, kadın-erkek eşitsizliğini daha da derinleştirmek,
Anayasayı tanımamak, yüksek yargıya meydan okumak demek. Yargıdaki krizi her uygulamasıyla daha da içinden çıkılmaz hale getiren AKP’nin çağdışı anlayışıyla, kadın-erkek hep birlikte mücadele edecek, eşitlik, hukuk ve adalet için itirazlarımızı hep birlikte ifade edeceğiz.
Bu ülkede yargıda reform yapılacağını söyleyenlerin öncelikle Ankara’da görülen bir davaya daha dikkatli bakmaları gerektiğini düşünüyoruz. Bildiğiniz gibi Sinan Ateş davasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak titizlikle takip ediyoruz. Çünkü Sinan Ateş cinayeti, sanıkların anlattığı gibi 'alacak verecek nedeniyle' ya da başka bir sebeple işlenmiş bir cinayet değil.
Hepinizin bildiği gibi başkent Ankara’nın göbeğinde, tasarlanarak işlenmiş, çeşitli halkalarda ve büyüklükte azmettiricileri olan, 'Cinayetin gerçek sebebi ve azmettiricileri ortaya çıkacak, aydınlatılacak' diye şu anda önemli görevleri olan bir kısım siyasileri korkutan, tir tir titreten siyasi bir cinayet.
Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, toplumun önemli bir kesimi bu cinayetin aydınlatılmasını istiyor.
Çünkü bu olayın aydınlatılması yönünde gösterilecek irade aynı zamanda, bağımsız ve tarafsız yargıya güveni arttıracak, hukuk önünde herkesin eşit olduğunu gösterecek, en önemlisi de bu ülkede hukukun üstün olduğunu gösterecek… Başından itibaren bu olayla ilgili olarak gösterdiğimiz hassasiyet de tam da bu nedenledir.
Ancak maalesef bu cinayetin işlenmesi ile başlayan kovuşturma, soruşturma ve yargılama süreci, toplumun adalete olan güvenini daha da zedeleyecek şekilde işletilmiştir. Geçtiğimiz hafta başlayan ve 5 gün devam eden duruşmalar sonucunda verilen ara karar, 'hukuk' ve 'adalet' kavramlarının yanına bile yaklaşılmadığını göstermiştir. 18 ay boyunca iddianame hazırlamayan savcı 18 günde 'esas hakkındaki mütalaasını' açıklayacağını söylemiştir. Jet bir yargılama ile mahkeme salonunda başlatılan tiyatro, çok da fazla uzatılmadan sonlandırılmak istenmektedir.
Adaletin tecelli etmesi için mesleğini onuru ile yapan binlerce savcı ve hakimin, bu ülkede kısa bir süre bile olsa avukatlık yapmış olanların, hukuk fakültelerinde ders veren hocaların, topluma mal olmuş bu ve benzeri davaları takip eden gerçek gazetecilerin ve hukukun üstünlüğüne inanan herkesin öngöreceği gibi; böyle bir davanın yargılamasının yangından mal kaçırırcasına, bir an önce bitirilmeye çalışılması, olayın başkalarına, kendilerini 'ağır abi' zanneden bazı siyasilere sıçramasının önünü kesmek içindir.
Sinan Ateş cinayetinin üstü örtülmek istenmektedir. Bu dava, hukukun siyaset kurumu tarafından esir alındığı bir dava haline gelmiştir. Geldiğimiz nokta hukuk açısından kaygı vericidir. Yargının önüne örülen duvarı yıkacak iradeyi gösteremeyen siyasi iktidarın, bu ülkede hukukun üstünlüğü ve adalet konusunda yapacağı açıklamalar hiçbir anlam ifade etmemektedir. Anayasa’yı ve Anayasal kurumları tanımayan, kanunları, bağımsız ve tarafsız yargıyı kendi siyasi geleceğini garantilemede bir araç olarak gören siyasi iktidar ile küçük ortağı, 'adaletin' önündeki en büyük engeldir. Biz bu engelin kaldırılması için, bağımsız ve tarafsız yargı için, hukukun üstünlüğü için mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.
Büyük bir ekonomik buhran içinde olan ülkemizde, biz kendimize yetemezken bir de Avrupa’nın mülteci deposu görevini görüyor, büyük bir istila ile karşı karşıya kalıyoruz. Geçen hafta şanlı Türk Bayrağımıza yapılan saygısızlıkları, saldırıları unutmadık. Sonrasında atılan adımlar ise etkisiz, cılız, adeta halkı kandırmaya yönelik adımlardan öte geçemedi.
Hepinizin bildiği gibi Türkiye, Suriye’nin kuzeybatısına açılan sınır kapılarını kapattı. Erdoğan, 'Suriye ile yeniden ilişki kurulmaması için hiçbir sebep yok' dedi. 'Katil, kasap, diktatör' dediği Esad ile ailece görüştüğü günlere dönmek istiyormuş. En şaşkınlık verici kısmı ise, 'Suriye'nin iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz asla yok' demesi… Sayın Erdoğan, bugüne kadar izlediğin dış politika ortada. Suriye’nin iç işlerine öyle karıştın ki, Suriye’nin her iç meselesi Türkiye’nin dış meselesi haline geldi. Suriye’nin iç meselelerine karışmayı bırak, taraf oldun. Bu işin önü alınamaz hale gelmesinin başkahramanı, mimarı sensin. Ülkede kaç tane kayıtlı göçmen, kaç tane kaçak göçmen var o bile belli değil.
TÜİK rakamlarına müdahale ederek enflasyonu düşük göstermeye çalışan AKP iktidarı, düzensiz göçmen rakamlarına da müdahale ederek asıl korkunç tabloyu halktan saklıyor. AKP hükümetlerinin açıkları, rakamlara müdahale yöntemiyle kapanmayacak noktada. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz Türkiye'yi bu halde bırakmayacağız. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin Avrupa’nın sığınmacı deposu olmasını reddediyor.
2016’da Türkiye ve Avrupa Birliği arasında gerçekleşen mülteci anlaşması, Merkel’e 2022 Mülteci ödülünü getirirken, AKP hükümeti bu anlaşmanın Türkiye’den neler götüreceğini düşünmedi. AKP iktidarı, mültecilerin masraflarının karşılanması koşuluyla, AB’ye mülteci geçişini durdurma ve mültecilere bakma sözü verdi. Kimse kusura bakmasın; bu düpedüz, ülkesini, toplumsal huzuru, pırıl pırıl gençlerimizin geleceğini, ülke kaynaklarını para karşılığı satmaktır.
Erdoğan’ın grup toplantısında 'Suriyeliler için 40 milyar dolar masraf yaptık, bir 40 daha harcarız evelalllah' diye naralar attığını unutmadık. Erdoğan’ın dün aldığı tavrın bugüne etkisi, Türkiye'nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasının dahi gündeme gelmesi olarak karşımıza çıkıyor. Bir kez daha altını çizelim; Cumhuriyet Halk Partisi, elini taşın altına koymaya hazırdır. Gereken bütün desteği de sunacağız. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, temmuz ayı içerisinde Şam’a bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlıyor. Çünkü bu sorunu Türkiye ile Suriye'nin masaya oturarak birlikte çözebileceğine inanıyoruz. Türkiye'nin artık bir sığınmacı sorunu olmasın diye, her kesimin irade ortaya koyması gerekiyor. Avrupa'dan kaynak bulunması noktasında Cumhuriyet Halk Partisi olarak gereken çabayı göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın."
© Tüm hakları saklıdır.