Dünya

Çocuk Doktoru Hüsam Ebu Safiye’nin son yürüyüşü

Bir insan itiraz etmeyecekse neden yaşar?

31 Aralık 2024 23:30

Dr. Erdem Gönüllü*

Kemal Adwan hastanesi, Gazze’nin kuzeyinde, 3. düzey yenidoğan yoğun bakım ünitesi de dahil olmak üzere Filistin halkına sağlık hizmeti ulaştırmaya çalışan ayakta kalan sayılı hastaneden biri(ydi). İsrail’in acımasızlığının, daha ötesi soykırım yaklaşımın bir göstergesi olarak, 2024’ün son günlerinde, içinde entübe yenidoğanlar, yoğun bakım hastaları, oksijen bağımlı hastalar ve sağlık personeli varken insansız dronlarca yakıldı, bombalandı, yıkıldı. Bu şekilde Netanyahu faşizmi pratiğini bir adım ileri taşımış oldu, artık hedeftekilerin yeryüzünden silinmesi için insan eliyle müdahaleye gerek kalmaksızın nihai çözüm gerçekleştirilebiliyordu.

…çocuk istismarında genelde hep atlanan ve göz ardı edilen, istismarı gerçekleştirenin geçmişidir. Eğer travmatik bir çocukluk geçirdiyseniz ve aklıselim biçimde sağaltılamadıysanız bu travma bir sonraki nesle kendini aktarmanın bir yolunu bulacaktır…

Filistin’in işgali, değişik dillerde Yahudi yerleşimcilerin anavatanlarına dönüşü (aliyah) ya da işgali -büyük felaket- (nakbah) olarak adlandırılan acılı bir süreçtir. Kendi evlerinde her Şabat sofrasında edilen bir sonraki bayramı geri dönülen Kudüs’te geçirme sözlerinin gerçekleşmesi, Yahudi ulusunun İsrail’de şu anda yaşayan bireylerinin sayısına denk bir kısmını İkinci Paylaşım Savaşı’ndaki Yahudi, Çingene, Özürlü ve muhalif görüştekilerin başına gelen soykırım/felaket (Holokost/ha-şoah) ile katledilmesi sonrası mümkün olabilmiştir. İngiliz mandası altında öyle ya da böyle bir düzen tutturmuş olan yerel Filistin halkı, savaşın öncesinde ve sonrasında sınırlı toprakları sınırsız bir umutla akın akın gelen yeni yerleşimcilerle paylaşmaya zorlanmış ve adım adım bir çatışmaya itilmiştir, bir ulusun felaketinden başka bir ulusun felaketine yol açan süreç travmayı kesinti vermeksizin aktarmaya devam etmektedir. 

Irkçı paylaşım savaşı sonucu mahallelerinden edilen, üstüne gelen soykırımdan kaçabilen Yahudiler, kendilerine vadedilen yeni vatanı kendi portakal bahçelerini savunmak için silaha sarılan yerli halkın elinden canları pahasına almaya çalışmışlardır.

Hadasah hastanesi

Kudüs’ün Skopus tepesine kurulu Hadasah hastanesi, Yahudi toplumunun gurur duyduğu eserlerden biridir, hem çağdaş şartlarda bir sağlık hizmeti sunar hem bilimsel bilgi birikimine kendi toplumlarının sayısıyla kıyaslanmayacak katkılarda bulunmuştur. Emekle yaratılan her güzel şey gibi, hikâyenin sonu değilse de arası, birinci Arap İsrail savaşı sırasında gelmiş, tümüyle silahsız, çocuk ve kadınların olduğu Deir Yasin köyüne yapılan İrgun sivil terör örgütünün katliamı, peşine misilleme olarak İsrailli sağlık emekçilerinin hedef alındığı bir katliamı getirmiştir; 

… Adalar halindeki Arap ve Yahudi bölgelerinden atlayan konvoyların dönüşümlü olarak hastaneye ikmaliyle sürdürülen sağlık hizmeti, Nisan 1948’de Hadasah konvoyu katliamı adıyla da anılan, yüzü aşkın tıp öğrencisi, hemşire, sağlık görevlisi ve doktorun ölümüyle son bulmuş, savaşın bitimine kadar hastane hizmet verememiştir. …

Savaşın bitiminde tekrar kapılarını insanlara açan hastane hem Yahudilere hem de yoksul Araplara eşit ve etkin sağlık hizmeti sunmaya ve çağdaş bilgi üretmeye devam etmiştir. Hizmet verdikleri kadar, eğittikleri arasında da Filistinliler vardır.

Aradan yıllar geçer, portakal bahçelerini ve umutlarını teker teker yitiren -nispeten mali durumu daha düzgün ve eğitimli- Filistinliler gurbete kaçarken, küçük gettolarda yaşayan yoksul ve savunmasız hemşerileri giderek daha kötü ve insanlık dışı koşullarda hayatlarını sürdürmeye zorlanmışlardır. Gelinen son durumda tüm Gazze ve Filistin’in koca bir toplama kampından ibaret kaldığını söylemek zor değildir.

Kemal Adwan hastanesi

Bugünün resminde ise Gazze’de işlevsel kalmış son hastanelerden Kemal Adwan, ‘Filistinliler, kendi belki Hadasah’tan mezun Filistinliler’, kendi yurtlarında insanlarına sağlık hizmeti verirken tümüyle yeryüzünden silinmeleri amacı ile insansız hava araçları - kalpsiz ve beyinsiz dronlar ve onların kalpsiz ve beyinsiz sürücüleri tarafından bombalanmaktadır. Şiddet, nefret her seferinde daha rafine şekilde kristalize edilir ve daha fazla Filistinlinin korkması ve yurtları için mücadeleyi bırakması için billboardlara malzeme olurken, şiddet bir sonraki nesle kendini aktarmak için hiçbir yolu kaçırmıyor, yeterli ve tekrarlanan bir korkunun tüm topluluğu sindirip pasifize edeceğini teorize eden Goebbels’i haklı çıkarırcasına uluslararası toplumun suskunluğu her dalgada daha da belirgin hale geliyor.

Ama bu billboardların gürültüsünü aşan son imge, taş taş üzerinde kalmamış hastanesinden bilindik sonuna, bir İsrail tankına doğru beyaz önlüğüyle yürüyen Filistinli çocuk hekimi Hüsam Ebu Safiye’nin oluyor.

Öğreniyoruz ki, kendi ergen oğlunu çatışmalar nedeni ile iki ay önce elleriyle mezara koyduktan sonra işinin başına dönen ve son kalan sağlık kurumunu kapatmayı reddederek işini iyi şekilde yapmaya çalışan bu hekim, kendisi gibi çocuk hekimi olan arkadaşı ile hastanenin son kalan iki doktor kadrosunu son darbeye kadar oluşturmuş. Çocuk doktorlarının şiddete karşı dirençli olduğu, Pinochet zulmüne karşı çıkan meslektaşı Salvador Allende’den beri sır değil gerçi;  tahmin edilen sonlarını gazetelere yansıyan resimden biliyoruz; şiddete bulaşmayı reddeden diğer insanlar gibi, o da Hadasah konvoy baskınında ölen meslektaşlarının yanında yerini alıyor, bize itirazımızı bile kısık seslerle yaptığımız kendi küçük dünyamız üzerine düşünme fırsatı veren bir büyük boşluk yaratarak;

Bir insan itiraz etmeyecekse neden yaşar?


*Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi