07 Eylül 2015 00:33
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Dağlıca'daki 16 askerin şehit olmasıyla ilgili yaptığı değerlendirmede, "Zırhlı araçlarla ifade edildiği kadarıyla mayınlarla kurulmuş tuzaklar neticesinde bir olay burada oluşuyor. Şu anda bu konuyla ilgili Genelkurmay Başkanımızın aktardıkları üzücü" dedi.
Erdoğan, PKK'ya yönelik operasyonlarla ilgili olarak şunları söyledi:
"Şu an gerek Kandil’de, gerek Türkiye’de çok ciddi operasyonlar yapılıyor. İleri gelen takımı ülkeyi de terk ediyor, bir kısmı İran’a gidiyor, bir kısmı sürekli olarak mevzi değiştiriyorlar. Durmak yok, bunların çok daha farklı bazı strateji uygulamalarına girmek suretiyle, süreci devam ettirme kararındayız. Belki şehitlerimiz olacak ama bu bizi asla durdurmamalı, kararlı bir şekilde devam etmeliyiz. Hele hele bu akşamki olaydan sonra olay çok farklı bir boyuta gelecek."
Erdoğan şehit aileleriyle olumsuz diyaloglar yaşadığı iddialarıyla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı:
"Ben bugün 16 şehidimizin ailesini aradım. Hepsi de ‘Çocuklarımız bu vatan için feda olsun’ dediler. Tek bir olumsuz tepki almadım. Ama malum basın organları cenazeleri adeta provoksyon için kullanıyor. Bunların hepsi manipülasyon."
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Atv - A Haber ortak yayınında Melih Altınok'un sorularını yanıtladı.
Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
Her şeyden önce üzüntülüyüz. Şu anda silahlı kuvvetlerimiz, Genelkurmay, Dağlıca’yla gerek valimiz, oradaki kolordu komutanıyla görüşmeler devam ediyor. Kesin netice an be an alınabilir. Şu anda sayın Başbakanım da Ankara’ya dönüşüyle bir güvenlik toplantısı yapacaklar. O ana kadar da kesin neticeleri almış olurlar. Alınca açıklayacaklar. Hava şartları, vesaire çok çok kötüymüş. Bu şartlar altında bir mücadele var. Dağlıca’da yapılan bir temizlik neticesinde böyle bir olay gerçekleşiyor. Zırhlı araçlarla ifade edildiği kadarıyla mayınlarla kurulmuş tuzaklar neticesinde bir olay burada oluşuyor. Şu anda bu konuyla ilgili Genelkurmay Başkanımız’ın aktardıkları üzücü.
“400 vekil verin, bu iş huzur içinde çözülsün?” sözleriyle bugünkü çatışma ortamıyla bağdaştırılıyor. Ne diyorsunuz?
Parlamentoda daha zayıf oldukları dönemde olmayacak kadar bu dönemde yaptıkları tahribatı neyle izah edeceğiz? 6-7-8 Ekim olaylarını yaşadık, Suruç olayını yaşadık, Diyarbakır olayını yaşadık. Bunlar hep bir dayanışma ve yardımlaşmanın neticesinde, en azından ülkemizde terör belasının estirilmesinden başka bir şey değildi. Buradan rant elde ediyorlar. Terörden rant elde ediyorlar. Yaptıkları şey bu. Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir Anayasa'yı inşa edecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı, durum bugün çok farklı olurdu. Her şeyden önce Yeni Türkiye adımını atmak için böyle bir şey çok çok iyi olurdu.
Bir taraftan teröre karşı olduğunu söyleyeceksin, teröre karşı olduğunu söyleyenler elini, vücudunu taşın altına koymayacak. Böyle bir milli duruş olamaz. Anayasanın vermiş olduğu yetkiyle süratle ülkeyi seçime götürecek bir anlayışın içinde oldum.
Malum siyasi parti, bölücü terör örgütünü arkasına almak suretiyle oy devşirdi. Açık açık söylüyorlar. Biz sırtımızı YPG’ye, PYD’ye, PKK’ya dayıyoruz dediler. Eşbaşkan söylüyor bunu. Bunlarla parlamenter demokrasiyi nasıl yaşayacaksınız, huzur ortamını inşa edeceksiniz? Tabii ki hükümet ve güvenlik güçleri ellerinden geleni yapacaklar. Bunları milletimiz takdir ediyor. Miletimiz notunu veriyor. Musluktan kan akıtanları millet gördü. Bunları hep gördük, görüyoruz.
Terör saldırılarına ne diyorsunuz?
Tunceli’deki saldırıyı gördünüz. Kim bu karakolda yaşayanlar. Oradaki askerler. Şehitlerin yakınlarını arıyorum. Birçok Kürt kardeşim var. Bakıyorsunuz, babası diyor ki, “Evde 5 yavrum var, 5’ini de göndermeye hazırım.”
Bunlar biz Kürtlerin temsilciyiz derken Kürt kardeşimi de şehit ediyor. Bunlar ayrımcılığı yaparken kendilerini farklı bir yere çekiyor.
“HDP 80 vekil çıkardı, bu saldırılar başladı, bu nasıl bir strateji?
Çözüm süreci bunlar tarafından bir ihanet olarak görüldü. Ciddi bir silah stoklaması yaptılar. Bu süreçte güvenlik güçlerimiz herhangi bir çatışmaya girmediler, daha sonra anladık ki bunlar bunu yaptılar.
Herhangi bir il veya ilçede 15 gün sokağa çıkma yasağını ilan ederken, niye ediyor? Evlerde durum nedir, bunu görecek. Kimler var, kimler yok, bunu görecek. Başka çıkışı yok. Buna mecburuz, yapacağız.
90’lardakinden farklı mı?
Farklı, bunlar 10 gün, 15 gün, bazen 2 gün, 3 gün.
Saldırılar neden yoğunlaştı?
Girilecek seçimde bölge halkını tehdit altında tutmak suretiyle oy potansiyelini korumaya yönelik adımlar. Konsolide etmeye yönelik.
Dün zannediyorum, vatandaşlar yürüdüler. Bu bir direnişti. “Artık çekin elinizi yakamızdan” dediler. Benim Kürt vatandaşımın bunu çoğaltması lazım, “Çekin elinizi yakamızdan, biz sizi tanımıyoruz. Bizim evlatlarımızı sürekli ölüme götürdünüz.”
Hep Kürt vatandaşlarımızın çocukları ölüyor. Anneler, çocukları kaçırdıkları için ağlıyor. Hala kaçırılmış olan yüzlerce, binlerce çocuk var. Bütün bu gerçekleri görmemiz lazım. Bölücü terör örgütü böyle bir yöntemi seçmişse bunu diğer vatandaşlara da korku salmak için yapıyor. Bununla birlikte, bir defa öyle bir yöntem kendine belirliyor ki, “Ben halk desteğini kaybettiğim anda halim nice olur.” Onun için de hırçınlaşıyor. Umarım halkımız durumu görmek suretiyle kararını verir, iradesini sandığa yansıtır.
Daha önce dağa kaçırılan çocukların anneleriyle görüşüp, B ve C planlarımız var demiştiniz.
Şu an gerek Kandil’de, gerek Türkiye’de çok ciddi operasyonlar yapılıyor. İleri gelen takımı ülkeyi de terk ediyor, bir kısmı İran’a gidiyor, bir kısmı sürekli olarak mevzi değiştiriyorlar. Durmak yok, bunların çok daha farklı bazı strateji uygulamalarına girmek suretiyle, süreci devam ettirme kararındayız. Belki şehitlerimiz olacak ama bu bizi asla durdurmamalı, kararlı bir şekilde devam etmeliyiz. Hele hele bu akşamki olaydan sonra olay çok farklı bir boyuta gelecek.
Bir defa çok çok farklı, şu anda gerek DAİŞ, gerek içerideki bölücü terör örgütü PKK’ya, gerek DHKPC’ye yönelik emniyet güçlerimizin yoğun bir çalışması var. Şu ana kadar, teröristlerin özellikle ölüsü noktasında çok ciddi rakamlara ulaşıldı, binlerle ifade ediliyor. Sanıyorum ki artarak devam edecek.
Aynı şekilde DAİŞ’le belli bir merkezden verilen koordinatlar çerçevesinde müdahaleler var. O koordinatlar bizim de hava kuvvetlerimiz gereğini yapmaktadır, yapmaya devam edecektir. Bizim sınırdaki tehdit unsurlarına kararlı bir şekilde devam eden harekattır. Bölücü terör örgütüne sadece hava olmayacaktır, hem hava hem karar aynı kararlılıkla devam edecek. Sıkıntılarımız olmayacak değil, olacak ama buna rağmen devam edeceğiz.
İçerideki operasyonlarda polis ve askerin pasif kaldığı söyleniyor, örneğin polisin vur emri yok mu?
Bu iddiaların hepsi aslı astarı olmayan, doğru olmayan yalan ifadeler. İkisinin de vurma yetkisi yok. Hele teröristi gördüğü anda indirir. Nusaybin’de ne oldu, hemen indirdi. Yok ifadesi kesinlikle yalandır. Yetkisini rahatlıkla kullanabilir. Bu süreç artık farklı bir süreçtir. Son iç güvenlik kanununda da çok daha farklı bazı yetkilerle donatıldı. Şu anda görüldüğü yerde anında gereği yapılacak.
Zaafiyet varsa, iç güvenlik paketine hemen hemen tüm partiler karşı çıktı. Paketin çıkmasına rağmen yetersiz kalıyorsa, paralel yapının varlığından söz edebilir miyiz? FETÖ üyesi polisler bölgeye gönderildiler, bir aksama varsa bu yapıyı mı sorumlu tutuyorsunuz?
Her şeyden önce ortak bir siyasi tavır geliştiremedik, teröre karşı. Şu anda siyasi partilerin ortak bir tavra yanaşmadığını görüyoruz. Son Suriye’ye yönelik karar alındı, bu karar alınırken neler yaşandı. Kimler kimlerle nasıl iş tuttu, gördük. Hükümet bunu keyfi olarak getirmiyor parlamentoya. İçeride de teröre karşı tereddütsüz. Ortak bir blok oluşturulması lazım ki onlar o zaman bu işin zor olduğunu anlayacak. Onlar yanlarında herhangi bir siyasi partiyi görünce “Demek ki tam bir konsensüs yok” diyorlar.
Bu seçimde temenni ediyorum ki milletim bu kararları rahatlıkla verecek bir iktidarı iş başına getirmesi lazım. Terörle mücadelede kararlılık şart. Demokratik açılım dedim, milli birlik kardeşlik dedim, çözüm süreci dedim. Bir parti biliyorsunuz başından beri hep karşı çıktı. Milli birlik diyoruz, milliyetçilik diyorsan millilikten, kardeşlikten kaçmamak lazım. Bunların aşılması gerekiyor, bunu aşacak tek yer de milli iradedir, sandığa yansımasıdır diyorum. Bunu aşmak suretiyle önümüzdeki süreci çok daha seri karar alabilen bir yapıyla devam ettireceğiz.
Türkiye’de iç ve dış emniyet noktasında teröre karşı hükümetin gerek polisiyle, gerek askeriyle yapabileceğine anayasa da, kanunlar da amirdir. Bu konuyla ilgili olarak, TSK nerede kullanılır, bunların hepsi anayasada da yasalar da vardır. Danıştay’a başvurarak bir şeyler çıkarma gayretleri bu işe gölge düşürme gayretidir. Biz her şeyi hukuk devleti içerisinde yürütüyoruz.
Medyada çarpıtmaya ne diyorsunuz? Şu anda bile “400 vekil verseydiniz, Dağlıca olmazdı” dediğinizi söylüyorlar.
Medyada çarpıtmanın ve ahlaksızlığın daniskası. Kendilerine nasıl bir rant elde edebilirler, onun gayretindeler. Paralel yapı bunun peşinde koştu. Ben bunların geçmişini bilirim. Şimdi çok farklı bir zemine oturdu. Niçin Türkiye’de değilsiniz de Türkiye dışında kendinize yer arıyorsunuz? Türkiye’yi Batı ülkelerine şikayet edecek kadar alçalmış durumdalar. Bunlar için şehit cenazeleri sadece bir araçtır. Cenazeleri nasıl başka bir yere çekebiliriz, onun derdindeler.
Hüzünle izliyorum. Bizim 400 milletvekili dediğimiz olay, yeni Türkiye’nin, yeni anayasanın süratle oluşturulmasına yöneliktir. Bunlar bunun farkında değil.
400 vekil gibi çok kullanılan argüman, “Saray’ın askeri, Saray’ın polisi, Saray’ın savaşı.” Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Polis ve asker Saray’ın değil, milletin evladı, devletin askeri, polisidir. Çankaya’dayken neden kullanmıyorlardı, geçmişte neden kullanmıyorlardı? Çankaya’nın geçmişinde asker, polis yok muydu? Dert şu: Güçlü bir Türkiye istemiyorlar. Şu anda Beştepe Külliyesi, güçlü Türkiye’nin simgesidir. Şimdi Beştepe Külliyesi, güçlenen bir Türkiye’nin simgesidir. Bunların bu ülkede dikili bir taşı yok. Dikili bir ağacı yok. Olmadığı için de biz sağından solundan girip de nasıl bunu karalarız. Bunun peşindeler. Evet o Beştepe Külliyesi’yle güçlü Türkiye’nin temellerini atıyoruz. Çatlasalar da patlasalar da devam edecek. Bu arada şehitlerimiz olacak. O babanın söylediği gibi, “5 evladım var, 5’ini de feda etmeye hazırım.” Bu babalar da var, karakteri bozuk olanlar da... Ben bu babalara feda-i can etmeye hazırım. Onlar bizi gayet iyi takdir ediyorlar.
Paralel yapı medyasında, şehit aileleriyle gerginlik yaşadığınız söylendi.
Bir tanesinden bir tepki gördüm. Kızkardeşiydi, hanımı daha farklıydı, kızı telefona çıktı. Kendisine anlattık. Malum medya, hemen bunu almak suretiyle... Yazdıkları şeyler yalan. “Polis olmasaydı” falan yalan, böyle bir şey olabilir mi? Ben bugün 17 şehidimizin ailesini aradım. Hepsi de ‘Çocuklarımız bu vatan için feda olsun’ dediler. Tek bir olumsuz tepki almadım. Ama malum basın organları cenazeleri adeta provoksyon için kullanıyor. Bunların hepsi manipülasyon. Hepsinin bunda kayıtları var. Bu kayıtları yayınladığımız zaman kendilerini nereye saklayacaklar. Mesele cibilliyet, karakter meselesi. Tüm görüşmeler kayıtlarda var. Ne cevap verecekler? Bunlarda cevap verecek yüz yok ki... Bunlarda öyle bir dürüstlük yok.
Paralel yapıya operasyonlarda son olarak bir işadamı kaçtı. Interpol’le sorun yaşandığı söyleniyor.
İşledikleri suçlar Interpol’le ilgili bir suç değil. Normal suçlu noktasındaki süreci çalıştırıyoruz. Interpol’den talep söz konusu değil.
Bu operasyonların medyaya yönelik olduğu söylendi. Aynı gün yayın organında hükümetin IŞİD’e yardım ettiği söylendi. Sonra yalan olduğu ortaya çıktı. Operasyon olacağı gün, bu manşet atılıyor ve bu gerekçe yapılıyor.
Çok teşekkür ediyorum, çok çirkin bir yaklaşım tarzı. DAİŞ’e yardım ediyoruz da koalisyon içinde yapımız ne? Niçin Cerablus’tayız, niçin oraları vuruyoruz.
Gazeteleri, televizyonları hepsi yayınına devam ediyor. Bu asparagas haberlerle, onun yandaşı olan bir medya grubu da medyaya saldırı olarak vermeye çalışıyor. Yaptıkları bu.
DAİŞ tehditleri devam ediyor. DAİŞ bir terör örgütüdür, İslam’a bunlar ciddi bir zarar vermişlerdir, mücadelemiz onlarla da devam edecektir. PKK’yla da DHKP-C’yle de, olay budur.
Kamuoyu şu soruyu soruyor, terör örgütü olarak tanımlanan yapıların ticari işletmeleri var.
Yargı bunun şu anda tespitini yapıyor. Kararı büyük ölçüde oradan verecek. Neticeleri de çok ağır, uluslararası boyutu var. Dünyanın neresinde olursa olsun, iade mecburiyeti vardır.
Az önce konuşmanızda “Erken seçimde istikrarlı bir sonuç alınırsa, birçok iç sorunun aşılacağını” söylediniz. Koşullar değişti mi? Büyük bir değişiklik olmaz mı?
Ben olsa olsa çerçeve çizebilirim. Temenni ediyorum ki 7 Haziran’dan sonraki tablo olmasın. Bu tablo bize kan kaybettiriyor. Mali disiplinde sıkıntılar olabilir, şu anda dünyadaki ekonomide menfi gelişmelere bakınca bu bize olumsuz tesir edebilirler. Türkiye’nin iç siyasette böyle bir sıkıntıyı yaşamaması lazım.
Koalisyon kültürümüzde olmadığı için başarılamadı. Tekrar millete bir müracaat, milli irade olarak bu işi siz çözün.
Bakın ne diyorlar, seçim yapılmayabilir. Şu yaklaşıma bak. Demokrasiye inanacaksın, böyle bir yaklaşımda olacaksın. Bu işin tek çıkış yolu sandıktır.
Terör saldırılarının bir amacı da bu olabilir mi?
Niyetleri ne olursa olsun, şu anda bu ülkede gerek hükümetiyle, gerek güvenlik güçleriyle kararlı bir yapı vardır. YSK’nın kronolojisi çalışmaktadır, çalışacak.
Geçtiğimiz seçimlerde bölgede bir takım güvenlik endişeleri vardı. Bu dönemde ne gibi önlemler var çalınması, baskı yapılması gibi?
Toplu açılışlarda gittim, gördüm, bir köyde bir sandıkta sadece bir partiye oy çıkıyor. Yüz, iki yüz, üç yüz sandıkta böyle bir sonuç çıkarsa bu şüpheli olmaz mı?
Bunlar yaşandı, bu seçimde tabi ki çok farklı adımlar atılacak.
Bunun tedbiri var, ama parlamentoda adımlar atılamadı. Taşımalı sistem olabilirdi ama olmadı.
Kameralardan bahsediliyor?
Kamera işi şu anda olacak iş değil. Sandık sayısı kadar kamera, bunlar, biraz gerçekçi olmak lazım. Tüm siyasi partiler sandık kurullarında görev alsaydılar, zaten bu sıkıntılar yaşanmazdı.
Terörle mücadelede ya da diğer alanlarda ortak karar alınacak bir irade çıkmıyor. 1 Kasım’da böyle bir irade çıkmazsa büyük projeler ve ekonomik endişeler var. Koalisyon sürecinin başlangıcına mı işaret eder?
Şimdiden o günün tablosunu ortaya koymak doğru olmaz. Temenni ederim ki koalisyon arayışı ortaya çıkmasın. Ama böyle bir irade tecelli ederse, neticesine de herkesin katlanması gerekir. Belki bu defa siyasi partiler milletin bu kararına, “Artık millet bu kararı verdi, öyleyse bu işi bir yere bağlayalım” derler. Her parti kendinden bir feragat koymak suretiyle ortak paydada buluşurlar ve bir koalisyon oluşturabilirler. Bunu 1 Kasım’da göreceğiz. Felaket senaryosu olarak görmüyorum.
İzninizle, bir açıklama yapmak ihtiyacı duyuyorum. Manipülasyon, yalan çok hızlı yayılıyor. Programın ilk bölümünde seçimlerde 400 vekil temenni ediyorum açıklaması vardı. Türkiye’nin yeni bir anayasa yapması için elzem olduğu yönündeki açıklamanız vardı. Sizin açıklamanızı “400 vekil verilseydi, Dağlıca saldırısı yapılmazdı” şeklinde çarpıtanlar var. Kınıyorum.
Bunu ilk kullandığım yer toplu açılış törenidir. O gün bir Dağlıca yok, yoğun bir terör eylemi de yok. Biz orada yeni anayasanın, yeni yapılanmanın gereği için parlamento tablosuna ihtiyacımız olduğunu açıklıyorum. Yaptığım iş budur. Bunun hedefi siyasi istikrardır. Kararlı bir yönetimdir. Ne oldu, böyle bir tablo çıkmayınca bakın bu süreç içerisinde 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar ülkemizde kaos ortamı adeta oluştu. Bunları ortada kalkacak hedefi belirlerken böyle bir tablodan medet ummak, bunların ne kadar insani olmaktan nasipsiz olduğunu ortaya koyuyor.
Utanmadan sıkılmadan bana mektup gönderiyorlar. Sayın Doğan bana mektup gönderiyor, “Şöyle yaptım, böyle yaptım. Olumsuz davranmadım, ahlaki noktada yanlış yapmadım.” Bunun başköşesinde bir yazarı var, günlerce tartışıldı. O da “yapmadım, etmedim” diyor. Kalkıp “Ben bunu söylemedim” diyor. Paralelin başındaki de “Ben öyle söylemedim” diyor. Birer birer izne çıkıyorlar. Birisi izne gitti. Bir ay yok. Öbürü de izne çıkarsa şaşırma. Nereye giderlerse gitsin, şaşırma. Bu makamı bu karakter yoksunu bu adamlara ezdirtmem.
Adilik bu ya. Biz dertliyiz, 400 milletvekiliyle bunu değiştiriyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? Sonra çıkarlar, biz sosyal medyada bunu koyduk ama çıkarttık. Ama yakalanıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Aylan Kurdi’nin fotoğrafı vardı, bu Batı kamuoyunda bir uyanma var. Şimdi izninizle bir video izletip değerlendirmenizi alacağım.
(Erdoğan’ın 2014’teki BM konuşmasının ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devleti Bahçeli’nin hükümetin Suriye politikasını eleştiren konuşmaları izletildi.)
Suriyeli mültecilerin iade edilmesini seçim propagandası olarak da kullanıldı. Bu görüntülerden de sizin sorumlu olduğunuz yönünde yorumlara rastladık. Aylan’ın babasıyla da konuştunuz.
Aslında burada tarihten bu yana bu milletin, Türk milletinin, Osmanlı’nın bu olaylar karşısında bir konumu var. Kendi dinimizin gereği olarak işi ele aldığımızda, ensar muhacir ilişkisi var. Mekke’den Medine’ye giden. Böyle bir tarihten, değerler silsilesi içerisinde yaşamışız. Ben şu siyasileri dinlerken, bir defa bunların durumuna bakıyorum ve üzülecek halleri var bunların. Biz bunların hepsini Suriye’ye göndereceğiz diyor. Ölüme mi göndereceksin? Öbürü çıkıyor, şu kadar para harcandığını söylüyor. Tabii harcayacaksın, veren el alan elden değerlidir Sayın Bahçeli... Bir diğeri göndereceksin diyor. Bizim olduğumuz iktidar döneminde gönderilemezdi, şimdi de aynı şekilde.
Tüm dünya çalkalanıyor, Aylan Kurdi... Kobane’den biz 250 bin insanı misafir ettik. Burada kalanları besleyen kim? PKK’dan destek alan siyasi parti mi besliyor?
Sayın Kılıçdaroğlu gönderebilir. Sayın Kılıçdaroğlu 300 bin insanın katili olan Esed’le el ele durabilir. Biz duramayız. Aynı şekilde Sayın Bahçeli bu anlayışta olabilir. Biliyorsunuz, Adana’daki TIR meselesinde Bayırbucak Türkmenlerine gittiği halde DAİŞ’e gidiyormuş gibi anlatan siyasiler çıktı. Biz Bayırbucak Türkmenlerine yardım etmeseydik, olmazlardı. Türkmenlere yardım verdik veriyoruz, Araplara verdik veriyoruz. Kobane’de Kürtlere verdik, veriyoruz. Kızılay’ımızla, AFAD’ımızla veriyoruz. Abdullah Kurdi’yle görüştüm, bizim oraya yapacağımız yardımlarda kuruluşlarımız sizle iletişime geçer. Bu şekilde bu adımı atıyoruz. 3 yaşındaki yavru, 5 yaşındaki yavru ve annesi ölüyor. Peki bunlar niye acaba gitti? Türkiye’ye gelmiş olsalar, biz onları da alacaktık. Aylan’la ilgili olarak siyasi partinin başı olarak ağıt yakıyor. Ee, biz 220 bin insanı aldığımız zaman teşekkür etmiyorsun, Türkiye’yi Kobane’ye karşı durmakla eleştirip, bunun propagandasını yapıyorlar. Kürt kardeşlerimin çok iyi bilmesi lazım. Kapımızı hiç kimseye kapatmadık. 280 bine yakın çadır kent ve konteyner kentimiz var. Sıkıntıları yok mu, tabii ki var ama bu sıkıntılar var diye yardım elini çekmemeliyiz. İnsani davranış bunu gerektirmektedir. Bakıyorsun BM’den Mülteciler Komisyonu’ndan gelince hepsi teşekkür ediyorlar, yardıma gelince etmiyorlar.
Sayın Bahçeli’ye bir şey daha hatırlatayım: Yardım 6 milyar lira civarındadır. Toplanan vergilerle efendim, e tabi bunlar buralara harcanacaklar zaten.
Aylan’dan söz açılmışken babasıyla görüştünüz, yardımların kendisini koordine etmesi yönünde talepleri oldu. Canlı yayında yapılan manipülasyon gibi, “Kobane düştü, düşecek” açıklamanız sık sık gündeme geliyor.
Bu konu aslında Sayın Obama’yla yapılan görüşmeden kaynaklanan bir görüşmeydi. Sayın Obama, “2 gün içinde Kobane düşer” açıklamasını yaptı. Sayın Obama’ya 220 bin Kobani’li bizim ülkemizde, orada sadece savaşçılar var, böyle bir durum söz konusu değil. Hepsi bizde, güvencemiz altında. Hepsi burada, bu işi böyle abartmak yanlış, silah yardımı yanlıştır. Bizim o ara yaptığımız bazı toplu açılış törenlerinde burayla ilgili bu yaklaşımdan hareketle böyle bir ifadeyi kullandık. Eğer biz, “Düştü düşecek”ten bayram sevinci duyacak olsak peşmergeyi kendi topraklarımızdan, ÖSO’yu kendi topraklarımızdan Kobani’ye sokar mıydık?
HDP denilen, terör örgütünü arkasına alan parti böyle bir yalan kampanyasıyla bunları farklı bir yerlere çekmeye çalıştık. Paralel yapı da, bunların hepsi birbirine teşne, böyle bir şey söz konusu değildi ve olmadı. Kararlılığımızı devam ettirdik.
Suriye konusunda devam eden eleştirilerden biri de Suriye’deki karışık durumdan sizin, Türkiye’nin politikalarının sorumlu olduğu, bu kaotik ortamın bu nedenle çıktığı eleştirileri var. Bunun nedeni nedir?
Bir defa bizim Esed’le geçmişteki o münasebetlerimizin çok iyi olduğu dönemde, yüksek düzeyli stratejik anlaşma bile yaptık. 40 civarında anlaşma yaptık. Çok farklı bir yaklaşım içindeydik. Suriye bize aynı sıcaklıkta yaklaşmadı. Özellikle Tunus’taki yasemin baharı başladığında, Suriye’ye doğru sıçraması endişesi bizde doğunca, kendisiyle uzun uzadıya bir görüşme yaptım. Baktık ki iş ciddiye gidiyor, Ahmet Bey’i gönderdim, 5-6 saatlik bir görüşme yaptı fakat biz ne söylediysek, biz söyledik, biz dinledik, bizde kaldı. Gel demokrasiyle çözelim dedik ama o maalesef bunları dinlemedi, hatta ve hatta bir ramazan gecesiydi, perşembeyi cumaya başlayan gece aradım. “Bak, Esed kardeş, yanlış yapıyorsun. Yarın cuma, tankları topları çek. Namaz kılan insanları öldürme. ‘Onlar terörist’ dedi. Yapma dedim, onlar senin vatandaşın. Bu dayanılmaz hale geldi.” Ertesi gün maalesef camileri bombaladılar, 1,500 kişi öldürülmüştü. Böyle bir tablo var. Bu rakam artık 300 bine ulaştı, Suriye diye bir ülke neredeyse kalmadı.
Son olarak, gece gelen acı haberle ilgili sormak istiyorum. Bunun üzerine terörle mücadelede nasıl bir konsept olacak, rahatsız edici gelişmeler yaşanıyor.
Melih Bey, bir defa bu akşamki olaydan sonra, çok açık ve net bilmeliyiz. Doğrudur belki şehitlerimiz oluyor, biz bunun bedelini çok ağır ödetiyoruz, ödeteceğiz. Gerek Kandil’de gerek ülkemizde 2000’i aşkın teröristi öldürdük ve bunlara devam edeceğiz. Bunlar “Tayyip Erdoğan şöyledir, böyledir” diyor, varsın desinler. Benim vatandaşım huzur ve mutluluk içinde yaşayamıyorsa, burada durmamızın bir anlamı yok. Onlar da bu işi ya anlayacaklar, ya anlayacaklar. Silahlı Kuvvetler’in görevi bellidir, Barolar Birliği Başkanı’nın dediği gibi değil. Polisimizin görevi bellidir. Barolar Birliği Başkanı falan onların böyle bir derdi, sıkıntısı yok. Şunu söylüyorum: Bir defa şunu bileceğiz. Tüm şehit yakını eş, anne babalarına sesleniyorum. Bizim dinimizde biliyorsunuz şehitler ölmez. Allah yolunda ölenler diridir ama siz bilemezsiniz. Bu anlayışla yolumuza devam edeceğiz. İslam dünyanın hiçbir yerinde askerine Mehmetçik diyen başka bir ülke yoktur. Sevgili peygamberimizin adına “küçük Muhammed” denir. Bu yolda, bu anlayışta askere gidiyorlar. Bizde bir evlenirken kına yakılır, bir de askere giderken kına yakılır. Bunlar anlamlıdır. Onun için kınalı kuzu vardır. Kınalı kuzunun sırrında da bu yatmaktadır.
© Tüm hakları saklıdır.