Cumhuriyet davasında savcı, gazetenin yazar ve yöneticileri hakkında hapis cezası istedi. Dün Silivri'de görülen duruşmada, Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Gazete bugünkü manşetinde önceki duruşmada mahkeme başkanının sözüne atıfta bulunarak, "Kaptan'ı serbest bırakmadınız ama teslim alamazsınız" sözleriyle çıktı.
Davada bir sonraki duruşma 24-27 Nisan tarihleri arasında Silivri Adliyesi'nde gerçekleşecek.
Cumhuriyet'in yayın politikasının suçlama konusu edildiği davanın 7. duruşması dün Silivri Cezaevi’nin karşısında bulunan duruşma salonlarında görüldü. Duruşmada savcı esas hakkındaki mütalaasını açıklarken mahkeme heyeti, 503 gündür tutuklu bulunan Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın tutukluluk halinin devamına hükmetti. Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmanın 24-25- 26-27 Nisan tarihlerinde yine Silivri’de görülmesine karar verdi.
Duruşma başlangıcında mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, muhabir Ahmet Şık, muhasebe çalışanı Emre İper ve “Jeans Biri” adlı Twitter hesabının kullanıcısı Ahmet Kemal Aydoğdu’ya örgüt propagandası suçlaması nedeniyle ek savunma hakkı verildiğini anımsatarak, bu hakkın esas hakkındaki savunma sırasında da kullandırılabileceğini söyledi. Dağ, İper ve Aydoğdu için Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’na (KOM) yazı yazdıklarını belirterek herhangi bir yanıt gelmediğini söyledi. Ardından Hacı Hasan Bölükbaşı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Mütalaanın okunmasının ardından Akın Atalay konuştu.
Esas hakkındaki mütalaanın temel özelliğinin iddianamenin bire bir tekrarı olduğunu görünce soruşturmanın başına dönmeyi uygun bulduğunu söyleyen Atalay, Cumhuriyet'e yönelik operasyon sırasında yurtdışında bulunduğunu, 11 Kasım 2016’da yurda döndüğünü anımsatarak 9 Kasım günü Cumhuriyet çalışanlarına yaptığı açıklamayı okudu. Atalay, yurda dönüş kararını vermesindeki temel belirleyicileri şöyle sıraladı:
“Gazetemizin başını öne eğdirmemek, Cumhuriyet gibi köklü bir geçmişe, onurlu duruşa ve haklı bir saygınlığa sahip bir gazetenin, başkan vekili ve İcra Kurulu Başkanı üzerinden “kaçaklık”, “firar”, “suçlu” gibi olumsuz iftiralara maruz kalmasına neden olmamak, Türkiye’nin demokratik, laik bir cumhuriyet, insan haklarına dayalı sosyal bir hukuk devleti olması için yılmadan mücadele eden insanlarına ve ülkemin güzel geleceğine olan umudumu ve inancımı eylemli olarak da göstermek, Kaçma şüphesiyle tutuklanan dokuz arkadaşımızın aleyhinde olacak şekilde “bakın işte bazıları nasıl kaçtıysa, serbest kalırsa bunlar da kaçabilir” şeklinde bir mazereti kullanabilmelerini engellemektir.”
Atalay, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
FETÖ SANIĞI SAVCI: FETÖ’ye üyelikten yargılanan bir sanığı, tarafsız ve bağımsız yargı görevlisi olarak görmemiz ve onun bizi (kendisinin üye olmakla suçlandığı) bir örgüte yardım etmekle suçlamasına daha doğru deyişle kara mizah türünün başyapıtı olacak bir oyuna dahil olamayız, olmayız. Eğer o FETÖ üyesi sanık, kendisinin de üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphe ve olgular bulunduğu iddia edilen örgüte kimlerin yardım ettiğini gerçekten arıyorsa ve o kişileri suçlayacaksa, Cumhuriyet gazetesi ve onun mensupları, yöneticileri, yazarları doğru adres olamaz. Doğru adres, kendisine muhtemelen ve mealen ‘bu soruşturmayı aç, Cumhuriyet gazetesini sustur, yönetici ve yazarlarını içeri at, bunu yaparsan seni diğer meslektaşların gibi açığa almaz, ihraç etmeyiz, hatta bu işi yaparsan Yargıtay’daki iki müebbet hapisle yargılandığın davadan da beraatı hak etmiş olursun’ diyenlerdir.
TOZ KONDURMADIK: Suçumuz “usulsüz toplantı yaparak gazetenin ele geçirilmesi” ise, usulsüz toplantıya ve karara katılanlardan (sevgili Cüneyt Arcayürek dışındaki) üçü (Orhan Erinç - Hikmet Çetinkaya - Akın Atalay) bu suçun şüphelisi, diğer ikisi (Mustafa Balbay - İbrahim Yıldız) neden ve nasıl tanığı oluyorlar? Bendeniz de, yönetim görevini üstlenen diğer arkadaşlar da şundan dolayı müsterihiz, gazetenin bağımsızlığını koruduk, kimseye peşkeş çekmedik, hiç bir siyasi ya da dini ya da ekonomik güç odağıyla, kişiyle, grupla, yapıyla gizli kapaklı, illegal, dolaylı dolaysız, örtülü ya da örtüsüz ilişkimiz, irtibatımız, iltisakımız, yardımımız, tanışıklığımız olmadı. Gazeteyi zan altında bırakabilecek, gazeteye toz kondurabilecek herhangi bir davranışımız olmadı...
AB POLEMİĞİ: Savcı mütalaasında Avrupa Birliği fonlarıyla ilgili polemik yaptı. Ben bu konuları takip eden biriyim. Türkiye’deki yargıç ve savcıların yüzde 80’i yargının demokratikleşmesi gibi konularda bu fonlarla eğitim aldı. Onlar bağımsızlığını yitirmiş mi oluyor?
FETÖ’CÜLER DE TANIK: Bu davanın hazırlayıcısı savcının profiline ve durumuna değinmiştik. Savcının kendisi FETÖ üyeliğinden yargılanıyor. Savcının tanıkları arasında Cem Küçük, Hüseyin Gülerce ve Latif Erdoğan gibi bir dönemin tescilli FETÖ’cüleri var. Bunların yanı sıra kimliğini, kişiliğini, ehliyetini duruşmada gördüğümüz Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan “Hoşgörü ödüllü”, patronunun baskısı ile Fethullah Gülen’i övücü yazı yazan Rıza Zelyut dinlendi.
BİZ SANIK, ONLAR TANIK: Tanıklardan biri Leyla Tavşanoğlu. Duruşmadaki tanıklığında 2012’de Fethullah Gülen ile görüşmeye gidişini, İbrahim Yıldız’dan izin aldığını söyledi. İbrahim Yıldız, “Ben izin vermedim, döndükten sonra söyledi” dedi ifadesinde. Hangisi doğru söylüyor bilmiyoruz. Bizi de ilgilendirmiyor ama isyan duygusu yaratan, akıl ve mantığa sığmayan bu hadise gerekçe gösterilerek biz sanığız Tavşanoğlu ve İbrahim Yıldız tanık. Gelelim Doğan Satmış’a. Mart 2015-Haziran 2015’te yayın danışmanı olduğunu kendisi ifade etti. İddianamede suçlama konusu edilen haber ve manşetlerin çoğu onun yayın danışmanlığı dönemine ait. Her ne hikmetse tutuklanmadan önceki 20 günde yayın danışmanlığı yapan Kadri Gürsel sanık, Doğan Satmış tanık. Satmış, ‘Can Dündar tutukluyken gazeteyi Tahir Özyurtseven ile yaptık’ diyor ifadesinde. Burada yargılanmamıza neden olan haber ve manşetlerin bir kısmını kendi yapmış, öyle diyor. Bunların arasında ikisini anımsatmak istiyorum. Tarih 16 Şubat 2016, gazetenin manşeti ‘Azez düğümü’. Can Dündar içeride, Tahir Özyurtseven ile birlikte yaptılar. 18 Şubat 2016, manşet ‘Devletin kalbine bomba.’ Tanık biz yaptık bu gazeteyi diyor. Biz buradaki sanıkların hiçbiri muhbirliğe ve korkaklığa teslim olmadık. Bu manşeti biz atmadık demedik, kendi söyledi. Tanık diyorsa mademki suçlanmamıza neden olan kişi tanık. Sormak hakkımız değil midir? Bunlara neden olan kişi tanık, bu konuyla ilgisi olmayan kişiler sanık, bu nasıl iştir? Cumhuriyet gazetesi bugünlerde haber susuzluğunu gideren nadir haber kuyularından biridir benim gözümde. Diğerlerinin ezici çoğunluğu siyasi yandaşlarla baskı altında tutuluyor. Dolayısıyla toplumun sağlıklı ve doğru haber veren kurumlarının önemi bir kat daha artıyor. Mehmet Faraç ve Doğan Satmış farklı dönemlerde çalışmış kişiler. Amin Maluf diyorki, “Onurlu bir insan su içtiği kuyuya taş at."
Haberin tamamı için tıklayın