Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt Danıştay'ın kararının ardından Öğrenci Andı üzerinden başlayan tartışma hakkında değerlendirmede bulundu. "Çoğumuz genetik olarak safkan Türk değiliz" diyen Söğüt, "Genetik haritalarımız çıkarılsa göreceğiz, hem alt hem de üst kimliğimiz karmakarışık" diye yazdı. Bugünkü köşesinin başlığını "Elhamdülillah Türk değiliz" olarak belirleyen Söğüt, "Atatürk’ün aslen ırk ve dil temeline dayanmayan 'Ne mutlu Türküm' sözünü yine de politik meşrebimize göre şöyle ya da böyle yorumlayabiliriz" ifadesini kullandı.
Söğüt, bugünkü (24 Ekim 2018) yazısında şunları kaydetti:
Evet, çoğumuz genetik olarak safkan Türk değiliz. Çingene olanımız var, Kürt olanımız, Çerkes olanımız, Arap’ımız, Lazımız, Rumumuz, Ermenimiz ve artık bir de Suriyelimiz var. Çoğumuz meleziz. Dedelerimiz ve ninelerimiz kimlerdi ve kimlerle sevişti, bazen bilebiliriz bazen bilemeyiz.
Genetik haritalarımız çıkarılsa göreceğiz, hem alt hem de üst kimliğimiz karmakarışık.
O yüzden Atatürk’ün aslen ırk ve dil temeline dayanmayan “Ne mutlu Türküm” sözünü yine de politik meşrebimize göre şöyle ya da böyle yorumlayabiliriz.
Bir ülkenin çocukları her gün derse başlamadan önce hep bir ağızdan bir metin okuyacaklarsa, o metnin içeriği tabii ki çok önemlidir.
Eğitim sisteminin hem psikolojik hem de sosyolojik içeriğini yansıtacak olan o metnin aynı zamanda devlet politikalarını tarif edeceği de gerçektir.
Dolayısıyla 1930’larda yazılıp benimsenmiş bir söylemin 2018 yılında artık kaldırılması ya da değiştirilmesi gerekliliği tartışılamaz bile.
Ama bunu Cumhuriyeti yıkmak, laikliği ortadan kaldırmak, “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirmek isteyen ve diktatörlüğü matah bir şeymiş gibi halka benimsetmek için dini politikaya alet eden, Meclis kürsüsünde “Türkçe ezan zulmünden” bahseden bir siyasi irade yapıyorsa, mesele üzerine oturup bir daha düşünülmelidir.
Tıpkı askeri vesayet tartışmalarında olduğu gibi.
12 Eylül ile hesaplaşma vaadiyle kandırılıp oylarına göz dikilen insanların aklını almayı beceren o irade, şimdi de milliyetçi söylemlerin zehirli dilini kullanarak aynı kesimin aklıyla bir kez daha oynuyor.
Aklı oyunlara kolay gelen o kesim de yine oltanın ucunda “Türk’üm” diye başlayan bir metnin kusurlu dilini sorgularken, baştan sona dinselleştirilmiş bir eğitim sisteminin içinde kendi rasyonel aklını bulandırıyor.
Derslere “Bismillah”la başla-yan öğretmenler çağında, dini eğitim anaokullara kadar inmişken ve çoğu devlet okulunda öğrencilerden öğretmenlere kadınların, gençlerin ve kız çocuklarının başları gibi gözleri ve hatta hayatları sıkı sıkı örtünmüşken, laiklik karşıtı bir anlayış koca bir kaya gibi tüm eğitim sisteminin üzerine devrilmiş ve altta kalan her şeyi ezmişken, evrim teorisinden bahsetmek bile neredeyse dini inançlara hakarete girmişken...
Alt ve üst kimliklerin anlamını tartışamayacak ürkeklikte bir nesil yetiştiren ve o neslin zihnini bir de dini tabularla mühürle-yen bu iradenin niyetini göz ardı ederek “Andımız” meselesini irdelemek tehlikelidir.
Bu ülke yıllarca askeri vesayetin kaldırılmasını tartıştı.
Darbelerin sinsi nedenleri, korkunç sonuçları, vahşi bedelleri bir bir masaya yatırıldı.
Askeri vesayetin kalkması ve son darbecilerin yargılanması hayaliyle geçmişin hesaplaşmasına dalındı. Ve bu yetkiyi AKP iktidarına verme coşkusu yaşandı.
Kimse sormadı...
Askeri vesayeti kaldıracak olan ve 12 Eylül suçlularını yargılamayı vaat eden kimdir? Bu kalkışmanın niyeti nedir? Mevcut askeri yapıyı alaşağı edenler onun yerine neyi inşa etmekteler?
Şimdi de kimse sormuyor.
Gerçekten şimdinin etiğine göre tartışmalı olabilecek o metni kim kaldırıyor ve yerine ne koyuyor. Ve kalabalıkların aklı nasıl karışıyor.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde eğitim sisteminde, değil not düzeni, dersler bile kaldırılırken, çocuklara “insan” olmak öğretilirken...
Etnik kimlik sorununu çözememiş, ateşler içindeki bu coğrafyada “dindar ve kindar” nesiller yetiştirmeye ant içmiş bir iktidar yine sahneye cafcaflı ve samimiyetsiz bir ifadeyle çıkıp ve “Türk” olmak üzerinden bir tartışmaya çanak tutacak bir kaos yaratırken, işine gelmeyen hukuki kararları tehdit eden bir dili fütursuzca kullanıyorsa...
Kalan azıcık itiraz enerjinizi “Andımız” üzerine değil, iktidarın bu dili üzerine düşünmeye harcamanız gerekir.
Çünkü;
Tüm yetkileri bünyesinde toplamış bir tek adamın bugünkü şartlar içinde beğenmediği mahkeme kararları hakkında rahatça sarf ettiği cümleler;
Yeni nesiller için, neredeyse yüz yıl önce zamanın şartlarında kimlikler üzerine kurulmuş hatalı cümlelerden bin kat daha tehlikelidir.