22 Aralık 2016 02:20
TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun çalışması süresi 4 Ocak 2017’de doluyor. Bu tarihten sonra açıklanması beklenen komisyon raporunun bin sayfaya yaklaşan taslağı basına sızdı. 936 sayfalık rapor 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümde Gülen'in ortala çıkışı, gelişimi ve yapısı anlatılıyor. Örgütün "Masonik yapılanmasına" dikkat çekiliyor ve 1970'li yıllar ilk temelin atıldığı dönem olarak gösteriliyor. Gülen'in yasadışı istihbarat, dinleme işlerine 1980'li yıllarda başladığı belirtiliyor. 1983-1989 arasında Turgut Özal döneminde örgütün ivme kazandığı ve siyasete nüfuz ettiği tespiti var. 1990'lı yıllar yurt dışına açılma şirketleşme oluşumuna dikkat çekilirken 2000'li yıllar paralel devlet oluşumuna soyunma olarak gösterildi. Örgütün gizli amaçlarının 2010'dan sonra ortaya çıkmaya başladığı belirtiliyor.
Taslak raporda, 'FETÖ'nün yurt dışında bir diaspora oluşumunun içine girdiği belirtilirken bunun önlemesi için atılacak adımlar ifade edildi. "FETÖ’nün toplam sermayesinin 25-50 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir" ifadelerinin yer aldığı taslak raporda, sadece yönetici konumunda 3 bin kişi olduğu belirtildi.
Fethullah Gülen’in doğum tarihinden, vaizliği ve devlette nasıl yapılandıklarına ilişkin ayrıntılı bilgiler de raporda yer aldı. Darbe günü ve sonrasına ilişkin kronolojik bilgilerin de verildiği taslak raporda MİT için yapılan öneri dikkat çekti. Raporun, "Uluslararası Boyutta FETÖ/PDY ve Benzeri Oluşumlara Karşı Alınabilecek Önlemler Ve Yeniden Yapılanma Önerileri" bölümünde "Ülkemiz demokrasi tarihinde sık sık karşılaştığımız hiçbir darbeyi önceden haber alıp bağlı olduğu makam ve mercilere haber veremeyen Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bu husustaki yetersizliğinin sebepleri dikkatle araştırılarak yeniden yapılandırılmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde 11 Eylül olaylarında FBI’ın yetersiz olduğu görülerek yeniden yapılandırılmaya gidilmiş olması örnek alınmalıdır" dendi.
Raporun öneri bölümü şöyle:
Uluslararası Boyutta FETÖ/PDY ve Benzeri Oluşumlara Karşı Alınabilecek Önlemler Ve Yeniden Yapılanma Önerileri Durum Tespiti ve FETÖ/PDY ile Mücadele Sürecinde Edinilen Tecrübeler:
15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından, ‘FETÖ’nün gerçek yüzü Türk toplumu açısından tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır. FETÖ’ye mücadele konusunda güçlü bir ulusal konsensüs oluşmuştur.
Bu doğrultuda atılmakta olan adımlar, FETÖ’nün Türkiye’deki örgütlenmesini çökertmektedir. Örgütün devletimizi içeriden vurma kapasitesi büyük oranda yok edilmiştir. Türkiye’deki mali kaynakları da kurutulmaktadır.
Ancak, ülkemizin, eşine evvelce rastlanmamış ölçüde küresel bağlantıları bulunan bir örgütle mücadele ettiği bir gerçektir.
Elimizdeki bilgiler, 'FETÖ'nün 160'a yakın ülkede mevcut olduğunu, 800'e yakın okul ve üniversite, 100'e yakın öğrenci yurdu, 1000’den STK/vakıf/dernek, 200’den fazla yazılı ve görsel medya, 500’den fazla şirketten oluşan devasa bir ağ üzerinden faaliyet gösterdiğini ortaya koymaktadır.
'FETÖ'nün toplam sermayesinin 25-50 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Bu küresel ağ içerisinde sadece yönetici konumunda bulunan şahısları dikkate aldığımızda sayıları 3000’i geçmektedir. Okullardaki öğretmenler ve aileleri hesaba katıldığında, yurt dışında Gülen hareketine bağlı olup sayıları on binlerle ifade edilebilecek, büyük bölümü iyi eğitimli bir müritler grubunun mevcudiyetinden bahsetmek mümkündür.
Yurt dışındaki FETÖ unsurlarının, başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere yerleştikleri tüm ülkelerde etkin PR/lobi/nüfuz mekanizmaları oluşturduklarını, siyasi elitlere ve medyaya kolaylıkla ulaşabildiklerini ve bunları halen etkin biçimde kullanabildiklerini görmekteyiz.
Yurt dışında PDY/FETÖ ile mücadelede, bulunduğu ülkenin ihtiyaçları ve eldeki beşeri/mali sermaye çerçevesinde çeşitli sektörlerde/alanlarda faaliyette bulunan örgütün, varlık gösterdiği alanlarda ülkeye ‘FETÖ’ye karşı alternatif sunulabildiği takdirde, örgütün etkinliğinin daha hızlı biçimde azaltılabildiği müşahede edilmektedir. Dolayısıyla alınacak tedbirlerin, ‘FETÖ/PDY’nin faaliyetlerinin durdurulmasının bir eksiklik meydana getirmeyeceği yönünde kanaat oluşturması yerinde olacaktır.
‘FETÖ/PDY’nin yurtdışındaki okulları, örgütün yurt dışında giriştiği ilk faaliyet alanı olup, halihazırda özellikle eğitim kalitesinin yeterli standartta olmadığı ülkelerde, etkinliği azalmakla birlikte, mevcudiyetini devam ettirebilmektedir.
‘FETÖ/PDY’ kurumlarının kapatılması konusunda, ülkemizce yapılan girişimler sonucunda birçok ülkede başarı sağlanmıştır. Telkinlerimiz doğrultusunda, yabancı devletlerin FETÖ/PDY’nin ülkelerinde yeni kuruluşlar faaliyete geçirmesine izin vermemeleri de sağlanmaktadır. Ancak, halihazırda faaliyette bulunan ‘FETÖ/PDY’ iltisaklı kuruluşlar konusunda, yabancı devletlerin daha ziyade, bu kuruluşlara alternatif sunulabildiği takdirde kapatılmasına sıcak baktığı müşahede edilmektedir. Bu tutumda, FETÖ/PDY üyelerinin yerel halk ve yetkililerle yıllar içinde geliştirdikleri ikili ilişkilerin etkisi olduğu gibi, işlemekte olan kuruluşların alternatiflerinin bulunmamasının da etkisi olabilmektedir.
İş adamı derneklerini bir referans noktası olarak tutmaya gayret sarf eden ‘FETÖ/PDY’nin, DEİK’in etkin olduğu ülkelerde, Büyükelçiliklerimiz ve Ticaret Müşavirliklerimizin de gayretleriyle bu imkanın azaldığı, keza Din Hizmetleri Müşavirliklerimizin Büyükelçiliklerimizle birlikte etkin olabildiği ülkelerde, PDY’nin Müslüman topluluklar ve İslami kanaat önderleriyle ilişkilerinin zayıflatıldığı müşahede edilmektedir.
Benzer biçimde, Yunus Emre Türk Kültür Merkezi kurulan ülkelerde de FETÖ/PDY eğitim kurumlarının, özellikle dil kurslarının etkinliğini yitirdiği gözlemlenmektedir.
Keza, basın alanında, ülkemize müzahir gazete ve dergilerin yayınlanmasının, PDY iltisaklı basın yayın kuruluşlarının etkisini önemli ölçüde azalttığı da tecrübe edilen hususlardandır.
FETÖ/PDY’nin Yurtdışındaki Uzantılarına Karşı Alınabilecek Tedbirler ve Bir FETÖ Diyasporası Oluşmaması Amacıyla Atılabilecek Adımlar
Yabancı Kamuoylarına/Resmi Makamlarına Yönelik Bilgilendirme Çalışmalarının Kesintisiz Sürdürülmesi
15 Temmuz gecesinden itibaren, uluslararası kamuoyu nezdinde cumhuriyet tarihimizin en yoğun bilgilendirme çabalarından birini sürdürmekte olduğumuz söylenebilir.
Önümüzdeki dönemde, dışarıya yönelik kamu diplomasisi çalışmalarımızın kesintisiz sürdürülmesi, yeni gelişmelerle içeriğinin zenginleştirilmesi önem taşımaktadır.
Özellikle ‘FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki odak olduğu gerçeğini ortaya koyacak yeni somut kanıtların ilgili kurumlarımızca gecikmeksizin paylaşılması büyük önem taşımaktadır.
‘FETÖ’nün ülkemiz açısından zararlı olduğu mesajının yanında, bu terör örgütünün, bulunduğu ülkelerdeki gizli yapılanmaları nedeniyle bu ülke yönetimleri için de potansiyel tehdit ve tehlike yarattığı mesajının işlenmesi, bu ülkeleri yanımıza çekmede ilave katkı sağlayabilecektir.
‘FETÖ’yle ilgili saptamalarımızı destekleyecek akademik külliyat çalışmalarına hemen girişilmesi de önemlidir. ‘FETÖ’nün Batı’da düşünce ve medya kuruluşları ile yoğun ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, yabancı gazeteci ve akademisyenler ‘FETÖ’nün darbe girişiminin arkasındaki odak olduğunu ortaya koyacak makaleler hazırlamaya ve uluslararası görünürlüğü olan yayın ve internet sitelerinde de bu makaleleri yayınlamaya teşvik edilmelidir. Bakanlığımız bu çerçevede şimdiden harekete geçmiş olup, yurtdışında önde gelen akademisyenlerin katılımıyla ‘FETÖ’ konusunda bir çalıştay düzenlenmesini ve bunun sonuçlarının yayınlanmasını içeren bir proje hazırlanmıştır.
‘FETÖ’nün üçüncü ülkelerdeki Müslüman toplumlar nezdinde, “Türkiye’de Müslümanlara zulüm edildiği” propagandası yaptığı da bilinmektedir. Dolayısıyla, bilgilendirme çalışmalarına Diyanet İşleri Başkanlığımızın dahil edilmesi de büyük önem taşımaktadır.
FETÖ’nün Yuvalandığı Ülkelerdeki Mevcudiyetinin Haritalandırılması Ve Değişimin İzlenmesi
Gerek çabalarımız neticesinde sağlanan somut adımlar, gerek FETÖ’nün buna karşı geliştirmekte olduğu yeni taktikler nedeniyle, örgütün haritalandırma süreci dinamik ve değişken olmak durumundadır.
Diğer bir anlatımla, her bir ülkedeki durum zamanla değişecek, yeni şekiller alabilecektir. Bunların takibi önem taşımaktadır.
FETÖ Meselesinin İkili İlişkilere Hasar Vermesinin Engellenmesi
Çabalarımız uluslararası kamuoyunu iknaya ve yönlendirmeye yönelik olmalıdır.
Batılı kamuoylarına yönelik çabalarımızda, insan hakları/demokrasi/hukuk devleti ilkelerine vurgu yapılması esas olmalıdır, insan hakları boyutuna dikkat ederek adım attığımızı anlatabilmek gerekmektedir.
Diğer bölgelerde, öncelikli ülkelerin tespit edilmesi, çabaların bu doğrultuda yoğunlaştırılması, her bir bölgenin kendine özgü koşullarını dikkate alan nüanslı yaklaşımlar geliştirilmesi yararlı olabilecektir.
FETÖ’nün Ekonomik/Finans Kaynaklarına Yurtdışında da Darbe Vurulması İçin Çalışılması
Yurtdışındaki FETÖ uzantılarının kayıt dışı para hareketleri, rüşvet, yolsuzluk, vergi kaçakçılığı ve para aklama faaliyetleri çalışılarak bu konularda duyarlı olan yabancı muhataplarımız nezdinde farkındalık yaratılması üzerinde çalışılmalıdır.
Yurtdışında faaliyet gösteren ‘FETÖ’ iltisaklı iş derneklerine alternatifler güçlendirilmelidir.
Yurtdışındaki vatandaşlarımız arasında örgütle yönetim düzeyinde ilişkili olmaya kitlelerden devletimize muhalif bir “FETÖ diyasporası” yaratılmaması
FETÖ’nün esasen uzun zaman önce, diasporik bir yapıya evrilmeye başladığı söylenebilir. Filhakika, darbe teşebbüsü gibi hain ve irrasyonel bir eylemin arkasında örgüt yönetiminin Türkiye’den yabancılaşarak diasporik bir karaktere bürünmesinin ve uluslararası alanda devşirdiği güç ve girdiği ilişkilerin önemli rol oynadığı ileri sürülebilir.
‘FETÖ’ yönetiminin ilişkiye girdiği küresel ağlarla aynı paralelde hareket etmesine hizmet eden keskin Türkiye karşıtı pozisyonun ‘FETÖ’nün yurt dışındaki tabanı tarafından içselleştirilmesi ve bir kimliğe dönüştürmesi süreciyle karşı karşıyayız.
Bu sürecin, Ermeni diyasporasına benzer biçimde, kendilerini Türkiye nefretiyle tanımlayan bir “FETÖ diyasporası”nın oluşmasına yol açması muhtemeldir.
İçselleştirilen bu nefret ve yabancılaşmanın, bir yandan örgüt tarafından küresel ağlarla kurulan pragmatik ilişkiyi destekleyecek şekilde siyasi söylemler üzerinden (Türkiye’de insan hakları ihlalleri iddiaları, vb), diğer taraftan müritlere yönelik ezoterik dini anlatılar üzerinden kışkırtılacağı tahmine müsaittir.
Bunun engellenmesi amacıyla, örgütle yönetim düzeyinde doğrudan ilişkisi olanların dışındaki kitlenin FETÖ’nün etkisinden uzaklaştırılması konusu üzerinde şimdiden düşünülmesi önem taşımaktadır.
Bu çerçevede Örgütün karanlık yüzü hakkında vatandaşlarımıza yönelik bilgilendirme kampanyalarının kesintisiz sürdürülmesi önemlidir.
Örgütten kopmak isteyenlerin “Etkin Pişmanlık Yasası”ndan yararlanabilecekleri hususunda da bilgilendirme yapılabileceği değerlendirilmektedir.
‘FETÖ’nün propagandasından etkilenerek örgüte çekilmiş olan şahısların bir nevi radikalleşme sürecine tabi tutuldukları dikkate alınarak, söz konusu kitleye yönelik yaklaşımımızın, uzman kurumlarımızın katkısı alınmak suretiyle, bilimsel temeli olan bir “rehabilitasyon” yaklaşımı da içermesinde fayda bulunmaktadır.
Bürokrasinin yeniden yapılandırılması
15 Temmuz'da karşı karşıya kaldığımız olaylar Türkiye'nin kamu hayatında bir değişiklik yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu değişikliğe de kamu personel sistemi yeniden ele alınarak başlanmalıdır. Reform hamlesinde; sivil alanın genişletilmesi, demokratik istikrar tedbirleri, merkezden çevreye uygulama yetkilerinin devri, merkezin planlama ve denetim rolünün öne çıkartılması, reform hareketinin başlıkları olmalıdır.
Kamu yönetimi verimlilik, etkinlik ve performans ölçüleri dikkate alınarak düzenlenmeli, hesap verebilirlik ve hizmet kalitesi artırımı sağlanmalıdır. Yönetiminde şeffaflığa önem verilmeli, belli aralıklarla mali ve performans raporlaması yapılarak bu raporlar da kamuoyuna açıklanmalıdır.
Kamu kurumlarına eleman alınması görevin gerektirdiği ehliyet ve liyakat kuralına bağlanmalı, görevde yükselmeler için de bu kriterler geçerli olmalıdır. Kamu kurumlarının Türkiye'nin sosyolojik yapısını yansıtmasının kamu güvenliğine destek sağlayacağı, kamu zararına yol açacak zararlı faaliyetleri önleyeceği unutulmamalı, belli bir dini, siyasi, ideolojik vb. kümeleşmesinin ise örgütler için illegal faaliyet sahası yaratacağı dikkate alınmalıdır.
FETÖ/PDY’nin kamu kurum ve kuruluşları ile stratejik birimlere sızmasına, buralarda kümeleşmesine imkân sağlayan olgunun merkezi sınav sorularının çalınması olduğu dikkate alınarak bu sınavların güvenliği mutlaka sağlanmalıdır.
Askeriye, adliye, MİT, polis teşkilatı, mülki idare, dışişleri bakanlığı gibi kurum ve kuruluşlara alınacak personel için yapılacak güvenlik soruşturmasında sadece adli sicil kaydının var olup olmadığına bakılmakla yetinilmemeli, bu kurumların gerektirdiği hususlara da bakılmalıdır. Salt adli sicil kaydına dayalı bir güvenlik soruşturmasının henüz mahkeme kararı kesinleşmedi diye kamu personeli olmasını önleyemeyeceği dikkate alınmalıdır.
Hukukun herkesi kucakladığı, huzur, güven ve birlik içinde yaşanan bir ülke, ancak toplumdaki adalet beklentisinin karşılanmasıyla mümkün olur. Bu nedenle adil, tarafsız ve bağımsız bir yargının oluşması için gerekli şartlar yaratılmalıdır.
Başta güvenlik birimleri olan Emniyet ve Jandarma ile MİT, TSK ve tüm kamu kurumlarındaki örgüt militanları olabildiğince ayıklanmalıdır.
Ülkemiz demokrasi tarihinde sık sık karşılaştığımız hiçbir darbeyi önceden haber alıp bağlı olduğu makam ve mercilere haber veremeyen Milli İstihbarat Teşkilatının bu husustaki yetersizliğinin sebepleri dikkatle araştırılarak yeniden yapılandırılmalıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde 11 Eylül olaylarında FBI’nın yetersiz olduğu görülerek yeniden yapılandırılmaya gidilmiş olması örnek alınmalıdır.
Milli eğitim başka dini, siyasi, ticari grupların eline bırakılmamalı, özellikle orta öğretimde kaliteli eğitim hizmeti almak isteyenlere bu hizmeti verebilecek devlet okulları kurulmalıdır. Bu seviyede çocuklara Devlet eliyle kariyer eğitimi, barınma ve dini bilgi öğrenme imkânı sağlanmalıdır.
© Tüm hakları saklıdır.