Mardin Dargeçit’te, 1995’te kayıt dışı biçimde gözaltına alındıktan sonra öldürülen 18 kişiyle ilgili olarak açılan “Dargeçit JİTEM davasının” gerekçeli kararı tamamlandı. Aralarında dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin’in de olduğu 18 kişinin beraatine hükmeden mahkeme, gerekçeli kararında tartışılacak ifadelere yer verdi. Mahkeme, JİTEM cinayetlerinin doğrudan tanığının bulunmasının mümkün olmamasına rağmen, tanık ifadelerinin tamamı için, “Başkalarından duymuşlar, doğrudan görmemişler” ifadesini kullandı. Tanık anlatımlarını devletin raporlarının doğrulamadığını savunan mahkeme, beraat kararlarını “şüpheden sanık yararlanır, bunun geniş bir uygulama alanı vardır” gerekçesiyle açıkladı. Mahkeme, öldürülenlerin avukatı Erdal Kuzu’nun itirazlarını, sanık askerlerin cinayetlerin işlendiği dönemde bölgede bulunduğuna yönelik resmi raporları ise ayrıca değerlendirmedi. Mahkeme, öldürülen 7 ayrı kişiye ait oldukları Adli Tıp raporuyla kesinleşen kemiklerin bulunduğu mağaranın asker ve korucular tarafından kullanılmasını da dikkate almadı.
Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Dargeçit’te, 1995’te öldürülen ve kaybedilen üçü çocuk sekiz kişiyi taammüden öldürdükleri gerekçesiyle yargılanan 18 sanığın beraatlerine hükmetmişti. Mahkeme, gerekçeli kararını tamamladı.
Kanıtlar için ayrıca yorum yapılmadı
Dargeçit’te, asker ve korucuların kullandığı belirtilen bir mağarada, 40 kişiye ait olduğu öne sürülen kafatasları ve kemikler bulunmuş, bunlar üzerinde yapılan incelemede kaybedilen kemiklerin bazılarının kaybedilen 7 kişiye ait olduğu Adli Tıp tarafından saptanmıştı.
Avukat Erdal Kuzu’nun talebi doğrultusunda, cinayetlerin yaşandığı dönemde yaralandığı için bölgede olmayan sanıklar ve diğer sanıkların bölgede görev yaptıklarına yönelik raporlar da dosyaya girmişti. Tanıkların bir bölümü, yakınlarının bu sanıklar tarafından gözaltına alındığını, kendilerinin de kötü muamele gördüklerini anlatmıştı. Bu kanıtlar ortaya çıktıktan sonra avukatlar, kovuşturmanın genişletilmesini talep etmiş ancak mahkeme bu talebi reddetmişti.
Kanıtlara rağmen beraat kararı veren mahkeme, gerekçeli kararında bu konularda herhangi bir yorum yapmadı. Gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:
“Tanıklar çelişkili”
Sanıkların savunmaları, katılan ve tanık anlatımları, dosya içerisinde mevcut cevabi yazılar, raporlar ile tüm dosya kapsamı incelendiğinde, yukarıda ayrıntısıyla açıklandığı üzere katılan ve tanıkların beyanlarının birbirleriyle ve kendisi içerisinde çelişkili olduğu, bu beyanların bir kısmının yalnızca duyuma dayandığı…
Doğrudan görmemişler
Söz konusu tanıklardan hiçbirinin dosyada mevcut maktulleri dosya kapsamındaki sanıkların öldürdüğüne ilişkin doğrudan bir görgülerinin bulunmadığı, maktullerden elde edilebilen bulgular ile sanıklardan alınacak örnekler arasında doğruluğu yüksek sonuçlar veren moleküler genetik inceleme yapılma imkanının bulunmadığı, resmi makamların cevabi yazılarının sanıklar aleyhine verilen tanık beyanlarını doğrular nitelikte olmadığı, maktuller Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun'un adli makamlarca serbest bırakıldıktan sonra kim tarafından hangi eylemlerle öldürüldüklerine ilişkin somut bir delilin bulunmadığı, maktuller Süleyman Seyhan, Mehmet Emin Aslan, Nedim Akyön, Davut Altınkaynak ve Seyhan Doğan hakkında ,se resmi kayıtlarda herhangi bir gözaltı işlemine rastlanmadığı, resmi gözaltı işlemi yapılmaksızın fiilen gözaltına alındıklarını kabulü halinde dahi öldürme eylemlerinin kim tarafından ne şekilde gerçekleştirildiğine ilişkin somut delillerin dosya kapsamında bulunmadığı, yine maktul Bilal Batırır hakkında kazana atılarak yakıldığına ilişkin iddialar bulunsa da ortada Bilal Batırır'a ait bir cesedin bulunamadığı, olay tarihlerinde sanık Mehmet Tire'nin fiilen Dargeçit'te bulunduğuna dair her türlü şüpheden uzak delilin bulunmadığı, sanıkların aralarında yapmış oldukları görüşmelerde herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı,
“Şüpheden sanık yararlanır”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 04/10/2011 tarihli, 2011/10-159 Esas ve 2011/202 Karar sayılı ilamı da göz önüne alınarak; amacı, maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisinin Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi olduğu, bu kuralın oldukça geniş bir uygulama alanı olduğu, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanacağı, gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı, ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılıp diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması gerektiği, bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan maddi gerçeğe ulaşmada varsayıma dayalı olarak hüküm kurmak anlamına geleceği göz önüne alınarak, yapılan yargılama ve toplanan deliller ışığında soyut isnat ve iddialar haricinde, sanıkların atılı suçları kanunî tanıma uygun şekilde işlediklerini tereddütsüz ortaya koyabilecek nitelikte, ceza hükmü kurabilmeye elverişli, her türlü kuşkudan arınmış, somut, kesin, inandırıcı delil elde edilemediğinden, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle müsnet suçlardan ayrı ayrı beraatlerine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”