17 Eylül 2017 17:28
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde 25 Eylül'de düzenlenecek "bağımsızlık" referandumuna ilişkin olarak "Sayın Mesut Barzani de saygın ve onurlu bir Kürt lideridir. Kendisinin de Kürt halkının çıkarlarını korumak için iyi niyetle hareket ettiğinden kuşku yoktur. Ancak kendisinin ve partisinin ulusal birlik çalışmalarına güç ve destek vererek, parlamentoyu aktif ve işlevsel hale getirerek bağımsızlığa doğru gidişin daha iyi olacağı yönündeki dostça ve haklı önerileri, eleştirileri dikkate alması gerektiği kanaatindeyim" dedi.
Demirtaş, sözlerinin devamında şunları kaydetti:
"Bu öneriler ne kendisinin gücünü ne de saygınlığını zayıflatır; bilakis halk nezdindeki gücüne ve saygınlığına katkı sağlar. Hakeza bağımsızlık fırsatının kaçmasına neden olmaz; tam tersine daha güçlü, hazırlıklı ve kalıcı adımların atılmasını vesile olur."
Demirtaş’ın Özgürlükçü Demokrasi'de yayımlanan (17 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Kasr-ı Şirin ve Sykes-Picot antlaşmaları ile fiili parçalanmışlık süreciyle birlikte başka uluslar tarafından hegemonya altına alınan Kürdistan coğrafyası, bu parçalanmışlığın ve işgalin acı faturasını son yüzyılda en ağır şekilde ödedi. 20. yüzyılın başında Osmanlı’nın dağılışı sonrasında kendi devletlerini kuramayan Kürt halkı, tam bir sömürgeci yaklaşımla talan edildi. Katliama, zorlamalara, hakarete tabi tutuldu. Bilinen bu trajik gerçekleri uzun uzun hatırlatmaya gerek yok elbette. Ancak Kürtler, bu işgal ve zulüm politikalarına karşı, ellerindeki bütün imkanlarla, ağır bedeller pahasına kahramanca direnerek, 21. yüzyıla kendi küllerinden yeniden doğan bir halk olarak girmeyi başardı.
Gerek Ortadoğu’daki gerekse küresel düzeydeki gelişmeler de, Kürt halkının kendi anavatanında verdiği özgürlük mücadelesinin yerelden evrensele evrilmesine vesile oldu. Kürt halkı artık sadece etnik olarak Kürtlerin değil, bütün Ortadoğu ezilen halklarının umudu ve öncüsü haline geldi.
Nemir Mele Mustafa Barzani’den Şehit Qazi Mihemed’e, Sayın Abdullah Öcalan’dan Sayın Celal Talabani’ye, Sayın Mesut Barzani’ye kadar bütün liderler ve öncüler, Kürt halkının kendi anavatanında özgürlüğünü hedefleyerek, iddialı mücadeleler ortaya koydular. Kürt halkının bu uzun süreye yayılmış özgürlük mücadelesi devam ederken, dünyadaki değişim de bütün hızıyla sürdü. Tabii ki, bütün dünyanın yerinde durarak “Kürtler kendilerini dünya ulusları ve devletleri arasına kattıktan sonra hep birlikte ilerleriz” diyecek halleri yoktu.
Kürdistan parçalandığında var olan “ulus, devlet, demokrasi, özgürlük, toplum, birey, ekonomi, diplomasi, ordu, savaş, barış, eğitim, sağlık, kadın, doğa, sınır, güvenlik, yönetim, bağımsızlık vb.” kavramlara atfedilen anlamlar ile bugün bu kavramlara atfedilen anlamlar birebir aynı değildir artık. Kürdistan’ın özgürlük mücadelesinin son yüzyıla yayılmış olması, işte böylesine bir realite ile yüz yüze kalmamıza yol açtı.
Özgürlük mücadelesinin başlangıcı ile sonu arasında dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş, insanlık tarihinin geçmiş on binlerce yıllık birikimini katlayacak derecede büyük gelişmeler ve değişimler yaşandı. Kürt halkının öncülerinin ve temsilcilerinin bu realiteyi görerek bir gelecek vizyonu oluşturmaya çalışmaları daha uygun olur. Kürt halkının ve Kürdistan’ın geç kalmış özgürlüğü ve bağımsızlığı geçen yüzyılın kavram ve modeliyle değil, gelecek yüzyılın en ilerici model ve anlayışıyla inşa edilmelidir. Bütün dünya halkları gibi Kürt halkı da buna layıktır, bunu hak ediyor ve bunu başaracaktır.
Bu tarihi günlerde hiçbir Kürdistanî hareketin bağımsızlık karşıtı olmadığı net bir şekilde görülüyor zaten. Öncelikle, Kürtler arasında yürüyen tartışmanın “bağımsızlık yanlıları” ile “bağımsızlık karşıtları” arasında yürüyen bir tartışma olmadığını bir defa tespit etmek gerekir. Hiçbir Kürt hareketinin, tartışmaları manipüle ederek, sanki böyle bir ayrım varmış gibi lanse etmemesi gerekir. Bu yönlü yıpratıcı tartışmaların kimseye yararı olmaz.
Bütün dünya halkları gibi Kürt halkının da kendi anavatanında kendi kaderini tayin etme hakkı vardır ve bu hakkı nasıl kullanacağı da, sadece o halka ait bir kararla belirlenir. Yüzyılların deneyimi, mücadelesi ve birikimi sonucunda Birleşmiş Milletler sözleşmelerinin bir normu haline gelmiş bu ilkeye saygı duymamak için ancak ve ancak ırkçı bir faşist olmak gerekir. Dolayısıyla Kürt hareketleri ve partileri arasındaki tartışmanın özü ve esası bu değildir. Bağımsızlık, Kürt halkı için de anasının ak sütü gibi helaldir. Herkese de bu halkın ortak iradesi ile alınacak her türlü karara saygı duymak düşer.
Ancak bütün bunlarla birlikte Kürt halkının ve Kürt siyasi hareketinin dikkate alınması gereken, yabana atılmayacak kaygı ve önerileri de vardır. Bu kaygıların temelinde de yüz yıldır fedakarca sürdürülen mücadeleler sonucunda olgunlaşmaya yüz tutmuş, bağımsızlık fırsatının berhava edilmemesi yatıyor. Çünkü geçen yüzyılın model, kavram, yöntem, ilişki, ittifak tarzıyla hareket edilerek atılacak adımların, bir anda Kürt halkını çok büyük zorluklar ve tehditlerle karşı karşıya bırakacağına dair ciddi öngörüler ve dostça öneriler dikkate alınmadan süreç ilerletiliyor.
Bizlerin, Kürdistan Federal Bölgesi’ne ve halkına dair yapacağımız şey kardeşçe dayanışmayı ve desteği güçlendirmeyi amaçlayan öneri ve eleştirilerdir. Yoksa, kendimizi onların yerine koyarak ne karar alabiliriz, ne de akıl verebiliriz. Ancak hem siyasi, hem tarihi hem de ahlaki olarak bu önerileri yapmak görevimiz ve hakkımızdır. Kürdistan Federal Bölgesi, kendi bölge parlamentosunu işletir, seçimlerle yeniler ve güçlendirir, referandum ve benzeri bütün kararları ve süreçlerin yönetimini parlamento eli ile yaparsa, bu hem iç demokrasiyi güçlendirir ve uluslararası meşruiyeti arttırır, hem de ortaya çıkacak bütün sonuçların, ulusun tamamı tarafından sahiplenilip korunmasını sağlar.
Kendi parlamentosunu üç yıldır kapalı tutan, seçimlerini yapmayan, parlamento başkanı ve muhalefet milletvekillerinin başkente girişini yasaklayan bir siyasi ortamın, çok da arzulanan, tatmin edici bir ortam olmadığı aşikardır.
Dolayısıyla Güney Kürdistanlı kardeşlerimizin kendi yerel ve merkezi yönetimleri ile parlamentolarını bu sürecin öncüsü haline getirebilmeleri çok hayati önem arz ediyor. Bununla eşzamanlı olarak toplanacak bir Ulusal Kongre’nin de bağımsızlık sürecinin sağlıklı, güven içinde, ayakları yere sağlam basan ve geleceği garanti altına almaya yönelik adımlar atılmasına çok önemli desteği olacaktır.
Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığa doğru giderken alması gereken her türlü tedbir, ulusal birlik ruhuyla ve perspektifiyle bu kongre tarafından alınmalıdır. Güvenlik, diplomasi, ekonomi başta olmak üzere; yönetim modelleri, sağlık, eğitim, tarım, kültür, sanat, adalet, demokratik toplum işleyişi, sivil toplum ve benzeri bütün konularda ulusal politikalar belirlenmeli ve bütün partiler-hareketler bu politikalara bağlı kalarak hareket etmelidir. Alınacak bütün kararlar ortak savunma gücüyle, ortak diplomasi gücüyle, ortak ekonomik güçle hayata geçirilmelidir. Bu şekilde hareket edilmesi bizce Kürdistan Bölgesi’nin hayrınadır. Kürdistan’da yaşayan bütün kadim inanç ve kimlikler de bu kongrenin asli unsuru olarak, sürecin her aşamasında kendi kimlikleri ile var olmalıdır. Ulusal birliğin ve bağımsızlık sürecinin birbirinden kopmaz bir anlayışla ele alınması elzemdir.
Kürdistan Bölgesi ile eşzamanlı olarak İspanya’da Katalan halkının da bağımsızlık referandumu süreci içine girdiğini izliyoruz. Dikkat edilirse Katalonya’da bağımsızlık referandumu dahil bütün süreci Katalan parlamentosu ile altı yüzden fazla Katalan belediye meclisi birlikte yürütüyorlar. Elbette Katalan Bölgesi ve Kürdistan Bölgesi’nin sosyolojisi ve siyasi tablosu birebir örtüşmüyor. Ancak güncel bir örnek olması hasebiyle dikkatle izlemekte, incelemekte yarar var.
Bu çerçevede şunu da belirtmem gerekir ki, KDP Güney Kürdistan’ın güçlü kökleri olan bir hareketi, partisidir. Mele Mustafa’nın öncülüğünde Kürdistan halkının ve peşmergesinin fedakârca, kahramanca mücadelesi saygın, onurlu yerini hep koruyacaktır. Onun mirasını devralan ve mücadeleyi sürdüren Sayın Mesut Barzani de saygın ve onurlu bir Kürt lideridir. Kendisinin de Kürt halkının çıkarlarını korumak için iyi niyetle hareket ettiğinden kuşku yoktur. Ancak kendisinin ve partisinin ulusal birlik çalışmalarına güç ve destek vererek, parlamentoyu aktif ve işlevsel hale getirerek bağımsızlığa doğru gidişin daha iyi olacağı yönündeki dostça ve haklı önerileri, eleştirileri dikkate alması gerektiği kanaatindeyim. Bu öneriler ne kendisinin gücünü ne de saygınlığını zayıflatır; bilakis halk nezdindeki gücüne ve saygınlığına katkı sağlar. Hakeza bağımsızlık fırsatının kaçmasına neden olmaz; tam tersine daha güçlü, hazırlıklı ve kalıcı adımların atılmasını vesile olur.
Sonuç itibariyle Kürdistan Federal Bölgesi ve Rojava başta olmak üzere, önümüzdeki aylar ve yıllar çok tarihi gelişmelere tanıklık edecektir. Sayın Öcalan’ın gelecek yüzyılın demokratik yaşam, demokratik toplum, demokratik ulus ve demokratik yönetim modellerine dair yaptığı çok önemli tespit, öneri ve perspektiflerin, önyargılar bir kenara bırakılarak incelenmesi ve anlaşılması sadece Kürt halkı için değil, bütün bölge halkları için bir arada, özgürce, eşitçe, barış içinde yaşamanın da imkanlarına dair geniş bir ufuk açacaktır.
Kürdistan bağımsızlığa doğru giderken, hem bu sürecin tamamında hem de bağımsızlığın içini doldurarak, Kürdistan halkının hak ettiği güçlü demokrasiyi yaratmada her fikre ve öneriye açık olmamız, yıpratıcı, kırıcı, hakaretvari bir üslup kullanmadan, birbirimizi suçlayıp mahkûm etmeden tartışabilmemiz gerekir.
Bütün bu mücadelenin sonu Kürtler ve diğer halklar için hayırla sonuçlanacaktır. Buna yürekten inanıyor, bütün Kürdistanî siyasetçileri, partileri, hareketleri, ulusal birlik çalışmaları etrafında bir araya gelmeye davet ediyorum. Başta Güney Kürdistan’da yaşayan halkımız olmak üzere; Bakûr, Rojava, Rojhilat ve diasporadaki bütün halkımıza yürek dolusu selam ve saygılarımı gönderiyorum. Tüm kalbimizle halkımızın, kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.
© Tüm hakları saklıdır.