Gündem

DHA YURT BÜLTENİ 3

Yatağa mahkum iki kardeşe tanı konulamıyor ANTALYA'da yatağa mahkum yaşayan Baran (13) ve Seçkin Deniz Karayel (4) kardeşler, engelli olarak dünyaya geldi

02 Ekim 2018 13:25

Yatağa mahkum iki kardeşe tanı konulamıyor

ANTALYA\'da yatağa mahkum yaşayan Baran (13) ve Seçkin Deniz Karayel (4) kardeşler, engelli olarak dünyaya geldi. Çocuklarının hastalığının resmi olarak teşhis edilememesi nedeniyle tedavi olurken sorun yaşadıklarını belirten Gülseren Karayel (38), “Çocuklarımın hastalığının tanısı konulsun. Tanı olmayınca doktorlar tereddüt ediyor\" dedi.
Antalya\'da ev hanımı Gülseren ve işitme engelinden dolayı malulen emekli Bülent Karayel (39) çifti, 13 yıl önce ilk çocukları Baran\'ı kucaklarına aldı. 6 aylık olan Baran\'daki gelişim bozukluğunu gören anne Gülseren, oğlunun baş-boyun kontrolü olmamasını dikkate alarak hastaneye götürdü. Baran\'ı muayene eden doktorlar, beyinciğinin olması gerektiğinden daha küçük olduğunu belirledi.

\'DOĞUMDAN OLABİLİR, SEZARYENLE DOĞUM YAP\'
Aile, çocuklarının tedavisi için neler yapılabileceğini araştırmaya başladı. Baran, 3 yaşına geldiğinde art arda ataklar geçirerek yatağa bağımlı hale geldi. Yutma ve çiğneme yetisi olmayan Baran, 13 yaşında olmasına rağmen 2 yaşındaki bebek yeteneklerine sahip. Beslenmesini göbeğinden uzatılan bir hortumla yapan aileye doktorlar, Baran\'ın doğum sırasında baş kısmının zorlanıp beyinciğinin zarar görmüş olabileceğini söyledi. İkinci çocuklarının bu şekilde olma ihtimaline karşın doktorlar anneye, \'Doğum sırasında yine sorun yaşayabilirsin hamile kalırsan bu defa sezaryenle doğum yap\' tavsiyesinde bulundu.
Kısa süre sonra ikinci çocuğuna hamile kalan Gülseren Karayel, 9 ay boyunca tüm tetkikleri yaptırdı. Bebeğin sağlıklı olduğu söylenen Karayel, Seçkin Deniz\'i sezaryenle dünyaya getirdi. Seçkin Deniz\'i kucağına alan ailenin yüzü bir nebze olsun gülse de bu gülümseme uzun sürmedi. Ağabeyi Baran gibi nöbet geçiren Deniz\'e de beyinciğinin olması gerektiğinden daha küçük olduğu yönünde tanı konuldu. Ağabeyi Baran\'dan farklı olarak sıvıyla beslenebilen Deniz\'in iki gözü ise tamamen görmüyor.

AİLENİN TEK İSTEĞİ TAM TEŞHİS
Engelli iki çocuklarına bakmak zorunda oldukları için çalışamayan aile, maddi sorunlar da yaşayama başladı. 1100 TL emekli maaşıyla geçinmeye çalışan aile, çocuklarını herhangi bir hastalıktan dolayı hastaneye götürdüklerinde ise bazı sorunlarla karşılaştıklarını söyledi. Doktorların resmi olarak teşhis konulamayan Baran ve Seçkin Deniz\'i \'yanlış bir tedavi uygularız\' düşüncesiyle muayene etmeye çekindiğini anlatan Gülseren Karayel, “Bütün hastaneleri gezdik, Ankara ve İzmir\'e de gittik. Epilepsi nöbetleri geçiriyorlar. İki çocuğum da böyle. Sadece yatıyorlar. Çocuklarımın hastalığının ne olduğu teşhis edilsin. Tanısı konulsun\" dedi.
Çocuklarının fizik tedavisi için gerekli parayı ev işi yaparak karşılamaya çalıştığını da anlatan Gülseren Karayel, hastalığın teşhisi için uzanacak yardım eli bekliyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
----------------------
Yatağa mahkum çocukların görüntüsü
Baba çocuğu ile ilgilenirken görüntüsü
Anne oğlu ile konuşurken görüntüsü
RÖP: Gülseren Karayel   ( anne)
Detaylar

Haber: Alparslan ÇINAR-Kamera: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,(DHA)
544 MB -- 04.55 /// HD


======================================

Sandıklı\'da termal serada ilk defa muz yetiştirildi

AFYONKARAHİSAR\'ın Sandıklı ilçesinde 14 ay önce deneme amacıyla termal suyla ısıtılan seraya dikilen muz fideleri meyve verirken, ilçede ilk defa bu şekilde muz üretildi.
Anavatanı Güneydoğu Asya olarak bilinen, Türkiye\'de en çok Mersin\'in Anamur ve Antalya\'nın Alanya ilçeleriyle çevresinde yetiştirilen muz, büyük oranda karasal iklimin etkisinde olan Afyonkarahisar\'ın Sandıklı ilçesinde termal suyla ısıtılan bir serada ilk defa üretildi. Bir tarım firması tarafından deneme amaçlı olarak 14 ay önce 300 metrekarelik alana 5 muz fidesi dikildi. Fideler birbirine yakın olduğu için hava alamadığı gerekçesiyle 2 fide çıkartılırken, geriye kalan 3 fide 14 ay sonra meyve verdi. Her fideden yaklaşık 50 kilogram ürün elde edilirken, 1 ya da 2 yıl daha ürünün gözlemlenerek çoğaltılması ve seri üretim yapılması planlanıyor.
Muz üretiminin her safhasında incelemede bulunan ziraat mühendisi Melike Taş, \"Hobi seramızda çeşitli denemeler yaptık. İlk defa muz deneyelim dedik. 5 muz fidesi diktik. Hava geçişi sağlanmadığı için 3 tanesi verimli hale geldi. Diğer 2\'sini söktük. Aynı domates iklimlenmesiyle muzlarımız da iklimlendi. Tabii burası yazın biraz daha sıcak olduğu için muz iklimi oldu. Bu şekilde muz fidemiz 14 ay sonra meyve vermeye başladı. Bir ya da iki yıl daha gözlemleyip daha iyi sonuç alabilirsek tamamen ürünümüzü domates yerine muza da çevirebiliriz. Şu an sadece gözlem olarak yetiştiriyoruz\" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
- Sera içerisindeki muz ağacından görüntü
- Muzlar dalında yakından görüntü
- Ziraat Mühendisi Melike Taş muz ağacında incelemelerde bulunurken görüntü
- RÖP: Melike Taş (Kozanlar Tarımın Ziraat Mühendisi)
- Muz ağacından ve muzlardan genel görüntü.

HABER- KAMERA: Ahmet DAĞLI/SANDIKLI(Afyonkarahisar), (DHA)
244 MB /// 02.12\"

======================================


Edirne polisi gece yarısı başı boş atları kovaladı

EDİRNE\'de vatandaşların, \"Başı boş atlar yüzünden evlerimize giremiyoruz\" şikayeti üzerine gece yarısı polis ekipleri kentte başı boş atları kovaladı. Atları vatandaşların evlerinden büyük uğraşlar sonucu uzaklaştıran polisler telsizden merkeze, \"Atları apartman önünden uzaklaştırıp mahalleye doğru sürdük, her hangi bir olumsuzluk yok merkez\" anonsuna geçtikten sonra normal görevlerine döndü.

Edirne\'de Roman vatandaşların yük çekme başta olmak üzere çeşitli işlerde kullandıkları atları, beslenmeleri için zaman zaman sokaklara salıyor. Kentte tartışmalara neden olan ve zaman zaman trafiğe de tehlikeye düşüren başıboş atlar gece yarısı Barutluk Mahallesi TOKİ konutlarında ortaya çıktı. Kalabalık grup halinde site yanına çöp kutularına atılan yemek artıklarıyla beslenen atlar, apartman önlerine yatarak girişleri engellemesi üzerine TOKİ sakinleri evlerine giremedikler için 155 arayarak polisten yardım istedi. 

Polis ekipleri aldıkları ihbar üzerine olay yerine geldiğinde yaklaşık 10 atın  apartman girişinde yatar vaziyette buldu. Atları uzaklaştırmak isteyen polis ekipleri zaman zaman zor anlar yaşadı. Site içine ilerleyen atların ardından koşmaya başlayan polisler, uzun süre atları kovaladı. Dakikalarca süren çalışmanın ardından polisler, atlar bölgeden uzaklaştırdı. Görevlerini tamamlayan ekip merkeze, \"Atları apartman önünden mahalleye doğru sürdük,  her hangi bir olumsuzluk yok merkez\' anonsunu geçtikten sonra normal görevlerine döndüler.  

BAŞI BOŞ ATLAR İÇİN 5 BİN LİRA MAAŞLI ÇOBAN TUTULMUŞTU
Edirne\'de başı boş atların toplanıp bakımları yapılması için  2 yıl önce dönemin Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, tarafından 5 bin lira maaşla bir çoban tutulmuş, yakalanan atlar bir dönem ahırda bakılmıştı. Aldığı maaşla Türkiye gündemine oturan çobanın atları yakalamakta zorlandığını söyleyip  işi bırakmasının ardından tekrar başı boş dolaşmaya başlayan atların toplanması, geçtiğimiz ay Edirne Belediyesi ve Tarım İl Müdürlüğü arasında yetki tartışmasına neden olmuştu. İki kurumunda sahip çıkmadığı atlar kent sokaklarında başı boş gezmeyi sürdürüyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
Atların apartman önünde yatması
Polis ekpleri atları kovalaması
Atlardan detay
Polis ekipleri atların peşinde koşmaları
Kovalamacadan detay
Atların uzaklaşması
Polis anonsu
Polis ekipleri araca binip olay yerinden uzaklaşması

Haber-Kamera: Ali Can ZERAY/EDİRNE,(DHA)


======================================

Kürşat Alnıaçık: Dizi izleyicisi kolaya alıştırıldı

OYUNCU Kürşat Alnıaçık, birçok televizyon dizisinin senaryosunun yetersiz olduğunu, Türk seyircisinin kolaya alıştırıldığını, ne verilirse onu izlediğini söyledi.
Bu yıl 55\'incisi düzenlenen Uluslararası Antalya Film Festivali için Antalya\'ya gelen oyuncu karı- koca Kürşat ve Gerçek Alnıaçık, Türk sinemasının geldiği noktayı anlattı. Türk sinemasının 25- 30 yıldır kendini uluslararası camiada kanıtladığını ve başarılı örnekler çıkardığını anlatan Kürşat Alnıaçık, dizi filmler için aynı şeyi söyleyemeyeceğini söyledi.
Dizi filmlerde kendisini üzen tarafın seyircinin kolaya alıştırılması olduğunu kaydeden Alnıaçık, şöyle dedi:

\"Dizi film senaryolarında, senaryo matematiği olmalı. Bizde bu eksik. Birçok güzel senaryo ortaya çıkıyor. Fakat yetersiz. Halk, izleyici o kadar kolaya alıştırıldı ki, insanlar artık ne verirseniz izliyor, seçicilik bitti. Halbuki bunun olmaması gerekiyor. Yapımcıların buna dikkat etmesi gerekiyor, aynı şekilde kanal patronlarının da buna dikkat etmesi gerekiyor. Biz seyirciyi kolaya alıştırmamalıyız. Seyircimizi düşündürmeliyiz, doğrusunu göstermeliyiz. Seyirci bizi seçsin, izleyeceği diziyi seçsin.\"
Dizilerde dönem dönem hikaye furyaları olduğunu sözlerine ekleyen Alnıaçık, \"Her renkten dizi olması gerektiğine inanıyorum. Dizilerin verdiği gerek tarihi gerekse farklı mesajların güzel örneklerini vermemiz önemli. Biz teknoloji olarak dünyayı çok yakından takip ediyoruz. Çok iyi yönetmenlerimiz, oyuncularımız var. Bizim tek eksiğimiz senaryo. Tarihi birebir anlatmak lazım, arkasında durmamız gerekiyor. Süreleri 180, 200 dakikaya çıkan diziler var. Adeta sinema filmi gibi. Bu sürelerde çekilen diziler için senaristin her hafta 160 sayfa senaryo yazması gerekiyor. Kolay bir iş değil. Senaryo satranç gibi olmalı. Seyirci hikayeyi beş hamlede görmemeli\" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
--------------
- Kürşat ve Gerçek Alnıaçık çiftinden detay
- Alnıaçık çiftinden yakın plan detay
- Alnıaçık çiftinden röp
- Genel detaylar

Haber: İbrahim LALELİ - Kamera: Alparslan ÇINAR/ANTALYA,(DHA)


======================================

Tunceli\'de boz ayı, koyun postunu çaldı

TUNCELİ\'nin Ovacık ilçesi Aşağıtorunoba köyü yakınlarında bir evin yanında bulunan koyun postunu çalmaya gelen boz ayı, bir köylü tarafından fark edilmesine rağmen koyun postunu alarak kaçtı. Ayının, koyun postunu çalması cep telefonu ile görüntülendi.

Ovacık ilçesine bağlı Aşağıtorunoba köyü yakınlarında bir evin yakınında bulunan koyun postunu çalan ayı, bir vatandaş tarafından cep telefonu ile görüntülendi. Koyun postuna koku ile gelen ve önce yanında bulunan karpuz kabuklarını yiyen ayı, daha sonra koyun postunu yemeye çalıştı. Cep telefonu ile ayının koyun postunu almasını görüntüleyen köylü, \"Evet arkadaşlar ayı burada, ye canım ye\" dedikten sonra sesi duyan ayı aniden iri cüssesi ile kendisini görüntüleyen vatandaşa baktıktan sonra tekrar yemeye çalıştığı koyun postunu ağzına alarak ormanlık alan içine kaçarak gözlerden kayboldu. Çekilen bu görüntüler ile ilk kez bir boz ayının bu kadar yakından görüntülendiği belirtildi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------------------
-Ayı evin arkasında postu yemeye çalışırken
-Ayı post ile uğraşırken yanına yaklaşan vatandaşın görüntü çekme anı
-Vatandaşın Ayıya, \"Ayı burada ye canım ye\" demesi
-Ayının ürktüğü ve kendisini görüntüleyen kişiye bakması
-Ayı\'nın postu alarak  kaçması
-Ayı\'nın ormanlık alan içinde görüntüsü

Haber-Kamera: Ferit DEMİR/TUNCELİ,(DHA)


======================================

Sümer Ezgü: Müzik öğretmenleri piyano gitar biliyor, bağlama bilmiyor


TÜRK Halk Müziği sanatçısı Sümer Ezgü, hem Milli Eğitim Bakanlığı\'na bağlı okullarda hem de üniversite konservatuarları ve özel okullarda blok flüt, piyano, gitar gibi batı müziği enstrümanları öğretilirken, Anadolu\'nun kendine ait bağlama, cura, sipsi gibi enstrümanlarının yıllardır göz ardı edildiğini ve müzik öğretmenlerinin de bilmediklerini söyledi.
Sümer Ezgü, Türkiye\'de ilkokuldan başlayıp lise eğitimine, oradan üniversitedeki konservatuar ve özel okullar ve müzik kulüplerine geleneksel enstrümanların eğitimi konusunda çok ciddi sorun olduğunu vurguladı. Müzik öğretmenlerinin piyano ve keman çaldığı gibi bağlama da çalması gerektiğine işaret eden Ezgü, okullarda piyano, keman, gitar kulüpleri varken bağlama kulübü olmadığını kaydetti. Ezgü, “Bizden enstrümanın da olması gerekiyor. Bu müziği geliştirmek istiyorsanız müzik öğretmeni yetiştireceksiniz ve öğretmen adaylarının bizim milli sazlarımızı da öğrenmesi lazım\" dedi.

OKULLARDA BAĞLAMA AKILLARA GELMİYOR
Birçok okulda, müzik eğitiminde bağlama olabileceğinin akıllara bile gelmediğini belirten Sümer Ezgü, “Arka planda böyle bir bilgi yok. Eğer bir ülkenin müziğinin gelişmesini istiyorsanız müzik öğretmeni yetiştireceksiniz. Bir beden eğitimi öğretmeni voleybol, basketbol, futbol gibi birçok spor dalını bilir ve öğretir. Müzik öğretmeni de çok yönlü yetiştirilmelidir. Ancak ülkemizde bir sorun var. Çünkü müzik öğretmenliğinin mayası Kurtuluş Savaşı\'ndan sonra genç nüfus olmayışı, eğitimli insanlarımızın şehit olması sonucu ve sonra Hitler faşizminden kaçan Yahudi bilim adamlarının ülkemize davet edilip hizmet alınmasıyla yok oldu\" dedi.

\'KENDİ KÜLTÜRÜYLE KAVGALI MİLLETİZ\'
Müzik eğitiminde batı ağırlıklı bir eğitim sistemi başladığını, ancak 1975 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı açıldığını söyleyen Ezgü, “Yani 50 sene müziğimizi sokağa bıraktık. Tabi müzik öğretmenlerimiz de tek yanlı yetiştirildi. Eğer özel bir ilgisi yoksa piyano, keman, hatta yan flüt çalar ama bizden bir enstrüman çalamaz. Çünkü okudukları okulda böyle bir eğitim yok. Müzik öğretmeni gittiği yerin dokusuna uygun ezgileri de çalarsa öğrencisiyle daha çabuk bağ kurar. Yani biz kendi dokusu, kültürüyle kavgalı bir milletiz. Bir ağacın kökünün sağlamlığı gibi kendi özümüzle mutlaka bütünleşmemiz gerekiyor\" dedi.

\'PİYANO-GİTAR KULÜBÜ VAR, BAĞLAMA YOK\'
Üniversiteler ve okullarda \'hangi kulüpler var\' diye bakıldığında piyano, gitar, yan flüt, keman gibi kulüpler varken, \'bağlama var mı\' diye sorunca \'yok\' denildiğine dikkati çeken Ezgü, “Müzik öğretmeni bağlama çalacak, medyada kendi kültürünüz göz önünde olacak. Hep popülist kültür. Örneğin blok flüt öğretiliyor. Aslında bizdeki şekli çobanlarımızın çaldığı dilli, dilsiz iki çeşit kavaldır. Dilli kaval tam blok flüt tarzındadır. Ama biz yıllardır yurtdışı firmaları ihya ediyoruz. Kendi öz enstrümanımızla çocuklarımızı çalıştırabiliriz. Müzik eğitiminde cura olabilir örneğin, boyutu küçük, sesi esprili ve her şey çalınabilir. Sürdürülebilirliği de var, bağlamaya geçebilirsin, milli sazımızdır. Bunların göz önüne alınması lazım, bizim geleneksel müziğimizin okullarda başlaması lazım\" diye konuştu.

OKULLULAR ANADOLU RİTİMLERİNİ BİLMİYOR
Kendi orkestrasına almak istediği batı enstrümanları çalan kişilerle büyük ölçüde sorun yaşadıklarına dikkat çeken Ezgü, “Çünkü bir okul eğitiminden geçmişlerse Türk müziğini ve ritimlerini bilmiyorlar. Mesela Antalya operasında çok iyi müzisyenlerden biri dokuz zamanlı Serenler zeybeğinin usulünü atamıyor. \'Nasıl oluyor\' dediğimizde, \'Valla biz görmedik, 9 Eylül\'den mezunuz ama bize \'Bu arada da böyle bir şey var diye geçiştirildi\' diyor. Bizim 5, 7, 9 zamanlı Anadolu ritimlerimizi çocuklarımız neden öğrenmesin. Hep \'cıstak cıstak\' iki zamanlı gidiyor. Bir müzisyen arkadaşımız araştırma için İstanbul Üniversitesi\'ne gidiyor. Bağlamayı içeriye almıyorlar, güvenliğe bırakmak zorunda kalıyor. Böyle bir şey olur mu, bu bir hastalık. Sadece batı enstrümanları bulunuyor\" dedi.

OPERA SORUNU
Şan denilen ses eğitiminde de sorun olduğuna değinen Ezgü, öğrencilerin hep operacı gibi çalıştırıldıklarını kaydetti. Güzel Sanatlar Lisesi\'nden gelen bir kız öğrencinin \'Ben sesimi beğenmiyorum, nefret ediyorum\' dediğini anlatan Ezgü, “Ama o kadar güzel, o kadar kimlikli bir ses ki, çünkü ses çalışması dediklerinde hep operacı yetiştiriyorlar. Müzik altyapısı denildiğinde de hep senfonik müzisyen yetiştiriyorlar. Yani bu kafanın dışına çıkamadık bir türlü. Opera dediğimiz tarz İtalyanların mikrofonun olmadığı dönemde sesleri salona duyurabilmek için sesi tavana alıp ileri fırlattıkları bir yöntem, tekniktir\" dedi.

BİR SÜRÜ TEKNİK VAR
Opera dışında cazcılar, Asyalılar gırtlaktan, Ruslar ciğerden, Kızıldereliler, Anadolu ozanları bir sürü teknik olduğunu dile getiren Ezgü, “Bu çocuklar sadece opera tarzında ses çıkarıyor, bunun adı şarkı değil. \'Hadi şarkı söyle\' dediğinde söyleyemiyor ve kız sesinden nefret ediyor. Çünkü şarkıyı öyle söylemiyor. Ama opera tarzı şarkı söylemek istiyorsa o ayrı olabilir. Her cismin kendi tınısı vardır ve biz kendi beden tınısını hissettirmeye çalışıyoruz. Bunların da zamanla aşılması gerekiyor. Bu konular Milli Eğitim Bakanlığı\'nın komisyonlarında konuşuluyor ve oralara katılan arkadaşlarımıza da bunları söylüyoruz\" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
------------------------
Sümer Ezgü akademisi dış plan görüntü
Sümer Ezgü bağlama çalarken görüntüsü
RÖP: Sümer Ezgü
Detaylar

Haber: Mehmet ÇINAR-Kamera: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,(DHA)
465 MB -- 04.12 /// HD
 

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir