Hamburg'da yayımlanan Die Zeit gazetesinde Almanya'da Türk bakanların seçim etkinliklerinin iptal edilmesi değerlendiriliyor. Gazetede yer alan yorumda Alman hükümetinin somut koşullara göre siyasi bir tutum alması gerektiği vurgulanıyor:
"Olağanüstü hal rejiminde bir Alman gazetecinin Türkiye'de tutuklu olduğu bir anda etkinliğin planlanmış olması ciddi bir fark yaratır. Söz konusu ülkelerin ilişkisinde Nazi benzetmeleriyle sağa sola saldırılıyorsa, bu bir fark yaratır. Ve Erdoğan'ın seçim etkinliği yapmasının Almanya'daki Türklerdeki atmosferi zehirleme tehdidi varsa bu bir fark yaratır. Federal Hükümet Erdoğan'a Almanya'da seçim etkinliği yapmaya izni verme noktasında tüm bunları hesaba katmalıdır, tüm bunları hesaba katmak zorundadır. Nihayetinde bu hukuki değil tamamen siyasi bir karardır. Federal hükümetin Türk siyasetçilerin seçim etkinlikleri yapmasını engelleme konusunda hukuki kaldıracı, diplomatik araçları var. Görünen o ki buna tek bir istekleri yok.”
Koblenz'de yayımlanan Südkurier gazetesinde de Almanya'nın Türkiye politikasında daha realist bir hat izlemesi gerektiği vurgulanıyor:
"Henüz Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanıyken kendisi diplomatik çekingenliğiyle bilinmiyordu. Sigmar Gabriel şimdi dışişleri bakanı ve yumuşak tonla konuşmaya mecbur. Cumhurbaşkanı Erdoğan etrafındaki Türk yönetimi, Almanya ile olabildiğince büyük kavga arayışında zira bu, kendi seçmen kitlesinden de oyları garantiliyor. Federal hükümet Erdoğan'a bu iyiliği yapmaktan ve provokasyonlarına kapılmaktan kaçınıyor, hatta Gabriel bunun için adeta dilini ısırmak zorunda kalsa bile. Gerçekten de Alman dış politikası bu kriz içinde kendi esneklik sınırlarına yaklaşıyor. Sorun bu dilin Ankara tarafından en ufak bir biçimde anlaşılıp anlaşılmayacağı. Erdoğan Suriye krizinde Kremlin ile karşı karşıya geldiğinde ve bir Rus uçağını düşürdüğünde, Putin Antalya'ya giden tüm tatil uçaklarını durdurdu. Kısa süre sonra Erdoğan Moskova'ya gitti ve özür diledi. Almanya'nın Putin tarzında bir dış politikaya ihtiyacı yok. Ama birazcık daha realizmin de zararı olmaz.”
Regensburg'da yayımlanan Mittelbayerische Zeitung'da yer alan yorum ise tersi bir görüşü savunuyor. Yorumda Avrupa Birliği'nin Türkiye ile normal ilişkiyi sürdürmesi gerektiği aksi takdirde Erdoğan yönetiminin Rusya ile yakın işbirliğine yönelebileceği vurgulanıyor:
"Her şeyden önce Türk-Alman gazeteci Deniz Yücel'in durumu iki ülke arasındaki ilişkide yüklenme testi olmaya devam edecek. Erdoğan'ın ona kamuoyu önünde terörist ve ajan suçlamasında bulunması absürt. Ve Türk yargısının Die Welt için çalışan gazeteciye ciddi ciddi terör propagandası ve halkı kışkırtmadan soruşturma başlatması, kabul edilemez. Yücel dava başlayana kadar 5 yıl süreyle tutuklu kalabilir. Bu sadece Türk hükümetinin yargıyı hizmetçisi haline getirdiğini gösteriyor. Ankara'ya yönelik tüm haklı eleştirilere rağmen bununla birlikte iki ülkenin ve Avrupa Birliği'nin az çok normal bir ilişkiyi sürdürmesi şart. Sadece Türkiye NATO'nun Güneydoğu kanadında ve sığınmacı krizinde önemli bir müttefik olduğu için değil. Aynı zamanda Avrupa Birliği ve NATO yerine Erdoğan'ın alternatifi Putin olduğu için de.”
Almanya'nın prestijli ekonomi gazetelerinden Handelsblatt Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çıkışlarının Avrupa'da sağ popülistlere hizmet ettiğini belirtiyor:
"Türk hükümet politikacılarının aptal Nazi benzetmeleri Avrupa'nın etkisinin ne kadar da az olduğunu gösteriyor. Ölçüsüz saldırılarıyla Erdoğan ve Çavuşoğlu sadece kendi ülkelerindeki ultramilliyetçilere hizmet etmiş olmuyorlar. Ankara'nın saldırıları aynı zamanda Avrupa'daki sağ popülistlerin de işine geliyor. Türk siyasetçiler için ülkeye giriş yasağı getirilmesi gibi absürt bir talep bunu gösteriyor. Böylece gerilim tırmanıyor. Durum daha fazla kontrolden çıkamazdı. 16 Nisan'daki anayasa referandumu, eğer çoğunluk Erdoğan'ın başkanlık planlarını reddederse Türkler açısından Avrupa kapısını yeniden açmak için belki de son şans. Ancak kimse bunu ümit dahi edemiyor. Zira hesap edilemez Erdoğan'ın halk oylamasında çıkacak bir ‘Hayır'a nasıl tepki göstereceğini kim bilebilir ki.”
Dresden'de yayınlanan Sächsische Zeitung sürekli akıllıca davranma çabasının Alman hükümetini aptal durumuna düşürebileceğini vurguluyor yorumunda:
"Muhtemelen durum, Nisan ayındaki tartışmalı anayasa referandumunda Türkiye'yi başkanlık sistemi yoluna sokma kararı çıktığında yeniden belirleyici bir biçimde yumuşayacak. Zira sözlü saldırılarda öncelikli olan bu. Almanya'da yaşayan Türk seçmenin mobilize edilmesi gerekiyor. Ancak Alman siyaseti açısından bu devamlı sessiz kalmak için bir neden olamaz, zira sığınmacı anlaşması da. Sürekli kurnazı oynayan en sonunda aptal konumuna düşebilir.”
©Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Ercan Coşkun