Hürriyet yazarı Taha Akyol, "dipten gelen bir dalganın birçok şeyi değiştirdiğini" savunarak "Bunun işaretlerini referandum sonuçlarında da görebiliriz. Eğitimli, şehirleşmiş, nispeten refahlı kesimler daha çok 'hayır' dedi. Eğitimli, şehirli, orta sınıf kültürü geliştikçe, çatışma yerine uzlaşma, otorite yerine özgürlük, katı doktrin ya da siyasi inançlar yerine açık düşünceler gelişiyor" dedi. Akyol, "Uzun vadede zaman Türkiye’nin lehine işleyecektir; zira dip dalgaları her alanda standart yükseltmeye zorlayacaktır hepimizi" ifadesini kullandı.
Taha Akyol'un "Dip dalgası" başlığıyla yayımlanan (2 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı hepimize kutlu olsun. Bu satırlar yazılırken çok şükür büyük bir müessif olay olmamıştı.
Eskiden böyle miydi; hele de İstanbul’da şiddet olaylarına karşı bütün gün sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı zamanlar olmuştu.
Dipten gelen bir dalga birçok şeyi değiştiriyor.
Bunun işaretlerini referandum sonuçlarında da görebiliriz. Eğitimli, şehirleşmiş, nispeten refahlı kesimler daha çok hayır dedi.
Eğitimli, şehirli, orta sınıf kültürü geliştikçe, çatışma yerine uzlaşma, otorite yerine özgürlük, katı doktrin ya da siyasi inançlar yerine açık düşünceler gelişiyor.
Çatışma yerine uzlaşma
Sol kesim 1 Mayıs’ta eskiden “devrimci şiddet” dedikleri eylemleri bıraktı, devlet de hâlâ gereksiz Taksim yasağını sürdürse de ülke genelinde serbestçe 1 Mayıs kutlamaları yapıldı.
Eskiden DİSK’in temel sloganı “Uzlaşmaz sınıf sendikacılığı” idi.
Sendikacılığı Marksizmin etkisiyle burjuvazi ve proletaryanın “uzlaşmaz” savaşı olarak görürlerdi.
Uzlaşmamak, “dava” neyse ona ölümüne sarılmak sağda da solda hâkim bir kültürdü.
Hâlâ güçlüdür, fakat bunun yanında bir rasyonelleşme süreci de gelişiyor.
Artık çalışan kesimler statü olarak da zihniyet olarak da “proletarya” değildir; orta sınıflaşıyorlar.
Buna paralel olarak sendikacılık sağda da solda da “verimlilik” odaklı bir rasyonelleşmeye yönelmiştir. Bu Türkiye için büyük kazançtır.
Siyasi kültürümüzde de bireysel özgürlük eğilimleri gelişiyor.
İki tipik ilçe
Referandumda şehirleşmiş ve eğitimli kesimlerin büyük ölçüde “hayır” demelerinin bir sebebi muhalefet duygusu ise, öbür sebebi yeni sistemin otoriter nitelikte olduğu endişesidir.
İstanbul’da Sultanbeyli ve Üsküdar örnekleri tipiktir.
Hızla oluşan, 1992’de ilçe olan, hâlâ göç alan Sultanbeyli’de AK Parti ve MHP oylarının toplamı 1 Kasım 2015 seçimlerinde 131 bindi. Referandumda evet oyları da 130 bin oldu... İstanbul’da yüzde 70.5 ile en yüksek “evet” diyen ilçemiz.
Üsküdar’da ise iki partinin oy toplamı 1 Kasım 2015 seçimlerinde 204 bindi... Referandumda evetlerin oranı 168 bine indi; fark 36 bin.
Göç almayan, nüfusu istikrar kazanmış, “varoş” değil “şehir” sosyolojisinde bir ilçe olan Üsküdar yüzde 53’le hayır dedi.
İki partinin 1 Kasım seçimlerindeki toplam oyu yüzde 57.5 idi. (MHP tek başına yüzde 9.5)
En sancılı aşama
Değişimi yönlendiren dip dalgası bellidir: Otorite yahut doktrin odaklı, cemaat (community) yahut mahalle tipi dayanışmacı davranışlar yerine bireysel özgürlük odaklı davranışlar gelişiyor.
Sanayileşme ve şehirleşme sürecinde Avrupa’da da yaşanmıştı bu.
Sosyolog Durkheim gözlemlediği bu değişimi geleneksel “mekanik dayanışma” ve bireysel iradelerle, mesleki ve siyasi tercihlerle oluşan “organik dayanışma” kavramlarıyla ifade etmişti.
Ya da Tönnies’in kavramlarıyla “cemaat”ten “cemiyet”e geçiş...
Gelişme devam ettikçe kişisel sadakat ve mahalle yardımlaşmasının yanında kurumsal işlevler öne geçecek, bireyleşme artacaktır.
Modernleşmenin sancılı ve uzun yolunda sıkıntılı aşamadır bu.
Geleneksel değerlerin içi boşalırken şehirli modern değerler yeterince özümsenmemiştir; “kuralsızlık” (anomi) yaygındır.
Onun için hukuk, denetim, kurumlaşma hayati derece önemli hale gelir.
Dini ve milli değerlerin de yüksek entelektüel düzeyde ifadesi her zamankinden daha fazla gerekli olduğu halde, siyasi popülizm bunu önemsemez.
Yine de uzun vadede zaman Türkiye’nin lehine işleyecektir; zira dip dalgaları her alanda standart yükseltmeye zorlayacaktır hepimizi.