24 Aralık 2017 20:01
Ticari yaşamda kadın ve erkekler arasında derin uçurumlar bulunduğunu dile getiren DOGÜNKAD eski Başkanı ve DİSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Nevin İl, "Ne yazık ki toplumun yarıdan fazlasını oluşturan bizler dezavantajlı durumdayız. Kadının işgücüne katılımda kendine yer bulması ne kadar zor olsa da esas sıkıntılı olan toplumun yüklediği sorumluluklardır. Kısacası tek başına iş yaşamı olması durumunda kadın için başarı hiç de zor değil” dedi.
Basın yayında meslek hayatına gazetecilikle başlayan Nevin İl, daha sonra inşaat sektöründe yoluna devam etti. Diyarbakır Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin (DİSİAD) ilk sanayici kadın üyesi olduktan sonra Doğu ve Güneydoğu İş Kadınları Derneği (DOGÜNKAD) Başkanlığı yapan Nevin İl, kent ekonomisini, kadınların iş yaşamındaki yerini ve ticari yaşamında geleceğe dair hedeflerini T24’e değerlendirdi. Nevin İl’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
Hep bağımsız ve kendi başıma çalışma konusunda çaba içerisinde oldum. O dönem bölgede kadın girişimci sayısı yok denecek kadar azdı. 1988’de basın-yayın- reklamcılık sektöründe iş hayatına atıldım. Baskı ve dizayn işlerini yapan bir işletmenin başındaydım. Çok zor koşullarda ayakta kalmaya çalışıyorduk. Yine bu yıllarda genç bir ekiple Diyarbakır’ın kültür ve tarihini tanıtan aynı zamanda Diyarbakır’ın ekonomik sorunlarını ele alan “DİYARBAKIR” isimli bir dergi çıkarmaya karar verdik. Bu yıllarda bölgenin içinde olduğu olağanüstü durumun da etkisiyle ancak 3 sayı çıkarabildik. Yaklaşık 5 yıl faaliyet gösterdikten sonra şehir değiştirdim. Yine İstanbul’da da basın yayın sektöründe gazetecilik ve dergiciliğe devam ettim. 2001 yılında çalışma hayatına anne olmam sebebiyle bir dönem ara verdim. 2004 yılında Diyarbakır’a dönüp ve burada ticari faaliyetlerime yeniden başlama kararı aldım. İnşaat sektörü ile iş hayatına geri dönüş yaptım. Ticari faaliyetlerime girişimci ruhum sayesinde başladım. İş hayatında bunun çok önemli bir etken olduğunu düşünüyorum. İş hayatına atılmanın yolu da girişimcilik ruhundan geçiyor, tabi ki bunun yanında kararlılık zamanlama, fırsatlar da önemli faktörler arasındadır.
DİSİAD'ın ilk kadın sanayici üyesi oldunuz. Bu sizin için nasıl bir deneyim oldu?
2007 yılında ısı yalıtım plakaları üreterek, sanayici olmaya ilk adımımızı attık. Tabi ilk adımda sorunların ne kadar büyük olduğunu ve büyük emek sarf etmeniz gerektiğini de görüyorsunuz. Bu yıllarda kurduğumuz işletmenin altyapı sorunundan tutun da pazar erişimine kadar sıkıntıların tümünü yaşadık. Sivil toplumcu bakış açım bunun kollektif bir çabayla çözüleceği yönündeydi. DİSİAD; sanayicilerin ve iş insanlarının dayanışma içerisinde sorunların çözümüne yönelik politika üretmeye çalışan bir STK’dır. Bu açıdan da benim için doğru bir adresti. Ben derneğe üye olan ilk sanayici kadınım. Diğer yandan iş dünyasında farklı bir bakış açısıyla toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sunan bir dernek. Örneğin bölgede yanılmıyorsam hatta Türkiye’de iş dünyasında bir ilke imza attık. Tüm iş derneklerinde “adam” unvanı vardır. DİSİAD daha önce Diyarbakır Sanayici İş Adamları olan ismini Diyarbakır Sanayici İş İnsanları olarak değiştirdi. Üye olduğum dönem aynı zamanda derneğin adının değiştiği tarih olması açısından benim için önemlidir.
Dediğim gibi iş dünyasında sanayi, erkeklerin hakim olduğu ve paranın gücünün etkin olduğu bir zemin. Organize Sanayi Bölgesi’nde üretime başlamamla birlikte, değişik sektörlerde çalışan kadınlarla da tanışma fırsatım oldu. Değişik sektörlerde de olsa kadın olarak kadın olmamızdan kaynaklı ortak sorunlarımız olduğunu tespit ettik. Örneğin işletme sahibinin kadın olması dezavantajlarını ve sorunların kamu ve yarı kamu kurumlarında da görünmezliğini konuştuk. Birlikte neler yapabileceğimizi konuşurken dernek kurma fikri doğdu. 2010 yılında aldığımız dernek kurma kararını, 2011 Mayıs ayında hayata geçirdik. İş dünyasında kadınlar arası dayanışma, kadın girişimciliğinin artırılması ve aynı zamanda ekonomik ve ticari örgütlenmelerde kadınların bu örgütlenmelerde yer alması çalışmalarına başladık. En önemli tespitlerimizden biri de kadın istihdamı idi. Bu konuda ortak görüşümüz işgücünde dezavantajlı durumda olan kadınların, eşitlikçi ve paylaşımcı bir anlayış oluşturulmadığı sürece, kadınların işgücünün dışında kalacağı bakışı idi. Kadınların işgücüne katılımını engelleyen sorunların ortadan kaldırılması ve buna yönelik yaşanan sıkıntıları görünür kılma ve çözüm politikalarının oluşması için projeleri hayata geçirmeye karar verdik. İlk olarak yerel yönetimler, kamu kurum kuruluşları ve iş insanı dernekleriyle işbirliğini geliştirip ortak çözümler üretmek oldu.
Önce yaşadığımız bölgede iş kadınlarıyla temaslarımıza başladık. Görüşmelerimiz sonucu Diyarbakır, Batman, Urfa, Ağrı, Muş ve diğer illerde hem gönüllülerimiz hem üyelerimizle kadın girişimciliğini güçlendirme çalışmaları yürüttük ve halen de devam ediyoruz. Bizim ortak tespitlerimizden biri de; toplumun yarısından fazlasını oluşturan kadınların işgücüne katılımının hem toplumsal hem de ekonomik açıdan yaşadığı ülkenin gelişimine çok büyük katkı sunacağıydı. Bunun topluma anlatılması ve çözüm politikalarının üretilmesi de bir o kadar kadar önemlidir. Biz de bu konuda yoğun bir çaba göstererek, bu doğrultuda değişik projeler geliştirdik.
Ayrıca ortak ve yakın sınırları olan Ortadoğu’da sınır ötesi kadınlar arası ekonomik işbirliği çalışmalarının da hiç olmadığını tespit ettik. İlk iş olarak bu ülkelerdeki iş kadınlarıyla temasa geçip, çeşitli görüşmelerde bulunarak ortak konferanslara katıldık. Bağdat(Irak), Erbil (Kürdistan), Beyrut (Lübnan) ve Doha(Katar) iş kadınları ile temaslarımızı kurduk. Gürcistan ve Ermenistan İş Kadın Konseyleri ile karşılıklı ziyaretler ve görüşmelerde bulunduk. Çok verimli geçen bu etkinliklerin bize en büyük katkısı, ticaret ve ihracata bakışımızı değiştirerek, ticaretteki pazar payını görmemizi sağladı. Bu konuda derneğimizin çabaları halen devam etmektedir.
Yapılan araştırmalar hem işveren hem de çalışan kadınların sahadaki durumunun hiç de iç açıcı olmadığı ve kadın erkek arasında derin uçurum olduğu yönündedir; Ne yazık ki toplumun yarıdan fazlasını oluşturan bizler dezavantajlı durumdayız. Tabi bu durum katılımcı ve çoğulcu demokrasi için de önemli bir problemdir. İşveren kadın sayısında verili durumda bile bir netlik yoktur. Örneğin Diyarbakır Ticaret Odası’nda 700’ü aşkın kadın şirketi mevcut olsa bile aktif olarak işinin başında olan kadın şirket sayısının tahminen 100 olduğu düşünülüyor. Diğerleri ise aile şirketi olarak kurulan ama erkeklerin başında olduğu şirketlerdir diye tahmin ediyoruz.
Edinilmiş rollerin sarmalında kadının işi çok zor. Kadının işgücüne katılımda kendine yer bulması ne kadar zor olsa da esas sıkıntılı olan toplumun yüklediği sorumluluklardır. Çalışma yaşamı, bir yandan kadının ekonomik özgürlüğünü ve toplumsal değerini arttırırken, diğer yandan geleneksel değer ve tutumların sürmesi nedeniyle birçok sorunu, sıkıntıyı da doğuruyor.
Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü kadını direk bağımlı hale getirmiştir. Eş, çocuk ev bağlamında bütün sorumlulukların kadının omuzunda olması sebebiyle işi daha da zordur bana göre. Bu da kadının başarısı önünde ciddi bir engeldir. Enerjisinin büyük kısmı buralara harcadığı için de başarı kelimesi göreceli kalmakta kadın açısından. Sorumlulukların paylaşılması durumunda kadının iş gücüne katılımı kolaylaşacaktır. Kısacası tek başına iş yaşamı olması durumunda kadın için başarı hiç de zor değil. Kararlı, cesur ve programlı strateji geliştirildiği takdirde başarmamak mümkün değil. Elbette bazı zorluklarla karşılaşmanız doğal ancak doğru tespit ve sevdiğiniz işi yapıyorsanız bu zorlukların aşılması kolay küçük engellere dönüşüyor.
Başarı kelimesi izafidir. Cesaretli, kararlı ve kendi gücüne inanmak esastır. Kadınların kendisi evi yöneten olarak zaten sihirbazlardır. Düşünün asgari ücretle geçinmek mümkün mü? Açlık sınırında olan rakamla evde parayı yöneten kadının her alanda başarma şansı vardır. Sadece başarma potansiyelini, gücünü farketsin, yeter ki eline fırsat verilsin.
Bana göre iş hayatına atılırken en büyük sermayenin canlıya hizmet olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü hizmet ettiğimiz, ürettiğimiz herşey insan için dolayısıyla canlı için. Kadınlarda üretken bir varlık olarak bu duyguyla iç içedir. Bu insanın kendisine duyduğu saygıyla eşdeğerdir.
Kentimiz büyük oranda küçük ölçekli yatırımın yer aldığı daha çok küçük esnaf, tüccar, ticaret erbabının faaliyet gösterdiği bir ildir. Bana göre, Diyarbakır gelecekte sanayi kenti olmaya da adaydır. Ortadoğu’ya açılan önemli bir bölgede yer almamız çeşitli olanakları da sunuyor. Devletin teşvik politikalarıyla bu yönlü çalışmalarının oluştuğunu da görmek mümkün. Eğer sonuçlandırılabilirse son Cazibe Merkezi Programı buna güçlü zemin hazırlamaktadır.
Büyük oranda küçük ölçekli üretimin olduğu ilimiz ihracat bölgesi olması sebebiyle Ortadoğu’da yaşananlardan dolayı ekonomik krizden derin etkilendi. Hem güvenlikli bölge olmaması hem de bölgenin içinde bulunduğu durumdan kaynaklı sermaye göçüde yaşandı. Buna rağmen kentin iş insanları, esnafı tüccarı, yatırımcısı, sanayicisi küçük üreticisi ortak bir çaba içerisinde. Ortadoğu’da yaşanan istikrarsızlık ve güvenlik sorunları sebebiyle doğal olarak ekonomik daralma, ihracatın düşmesinin yanında hem istihdam sorunları hem de işsizlikle ilgili de kent olarak ciddi sorunları doğurdu. Dönemsel olarak oluşturulan teşvik politikaları olumlu olsa da, yaşanan pazar sıkıntısından ve de güvenlikli olmayan bölge tanımlaması sebebiyle başarıyla hayata geçemiyor ne yazık ki. Öncelikle bütün yaşamın alanları gibi ekonomik yaşamı da büyük oranda etkileyen ‘Kürt sorununun’ çözüme kavuşması bir çok sorunun çözümünü de sağlayacaktır. İş dünyası olarak beklentimiz; barış ve diyaloğu esas alan bir yaklaşımın ve politikanın hayata geçmesidir.
© Tüm hakları saklıdır.