DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, çok kazanandan çok vergi alınan, asıl olarak kârın ve faizin vergilendirilmesine dayanan bir vergi sistemi kurulmasını istediklerini ifade ederek, "Türkiye küresel ekonomiden pay kapmaya çalışırken içeride milliyetçi söylemler kullanan ahbap-çavuş kapitalizmine dayalı modelden kurtulmalı" dedi.
Ekonomik olarak Arjantin ve Türkiye’nin benzerlik taşıdığını hatırlatan Arzu Çerkezoğlu, bugün işçi sınıfına karşı IMF’li ya da IMF’siz bir saldırı başlatılmak istendiğini söyledi.
Küresel çalışma koşulları üzerindeki sorunların tartışıldığı Labor20/Emek20’nin ikinci gününde Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) G20 ülke hükümetlerine işçi taleplerini iletirken, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da yaşanan ekonomik krizin faturasını işçilerin ödemeyeceğinin altını çizen bir konuşma yaptı.
Konferansın ikinci gününde ITUC Genel Sekreteri Sharan Burrow, ETUC Genel Sekreteri Luca Visentini, Rusya Sendikalar Federasyonu (FNPR) Genel Başkanı Mikhail Shmakov ve Hindistan İşçi Meclisi (HMS) Genel Sekreteri Harbhajan Singh Sidhu ile birlikte oturmda yer alan Çerkezoğlu’nun konuşmasının başlığını “Kriz ve Sendikalar” oluşturdu.
Dayanışma olacak
Toplantının düzenlenmesinde emeği geçen herkese, ITUC’a, FES’e ve Arjantin sendikalarına teşekkür ederek konuşmasına başlayan Çerkezoğlu, Arjantin denince pek çok kişinin aklına futbol, dans veya güzel yemeklerin geldiğini ancak bugünlerde “Benimse zihnimde canlanan ilk şey Türk Lirasıyla Arjantin Pesosunun değer kaybetmekteki yarışı” dedi.
Cumhuriyet'ten Olcay Büyüktaş'ın haberine göre Arjantin ve Türkiye’nin siyasal tarihindeki diktatörlükten IMF’ye benzirliklere vugru yapan Çerkezoğlu’nun konuşmasında dikkat çektiği noktalar özetle şunlar oldu:
-Halkı yoksullaştıran hükümet politikalarına karşı direnen Arjantinli işçiler Türkiye’deki işçi hareketine uzun yıllar ilham verdi. Bugün benzer bir ekonomik krizin eşiğindeyiz. Bu dönemde birbirimize yol göstereceğimize, dayanışma içinde olacağımıza inanıyorum.
-Düşük ücretler nedeniyle ancak borçla yaşayabilen ve banka kredilerine bağımlı bir işçi sınıfı, Türkiye’yi yönetenlerin uluslararası finans kapitale en büyük hediyesi.
-Türkiye’nin emperyalizme, uluslararası finans kapitale bağımlılığına son verecek tek güç işçi sınıfıdır.
-Biz DİSK olarak krizin faturasının işçi sınıfına ve yüzde 99’a kesilmemesi için, diğer tüm emek güçleriyle beraber mücadeleyi yükselteceğiz.
-En acil talep, başta asgari ücret olmak yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlerin, acilen arttırılması.
-Piyasalaştırma politikaları sonucu işçi sınıfı açısından lüks haline getirilen eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, elektrik, su, doğalgaz, internet gibi temel sosyal hizmetlerin asgari ihtiyaç ölçüsünde ücretsiz sağlanmalı.
-Toplu işten çıkarmalar yasaklanmalı. Krizin yaratabileceği işsizlik riskine karşı kamu istihdamı artırılmalı.
-Çok kazanandan çok vergi alınan, asıl olarak kârın ve faizin vergilendirilmesine dayanan bir vergi sistemi kurulmasını istiyoruz.
-Türkiye küresel ekonomiden pay kapmaya çalışırken içeride milliyetçi söylemler kullanan ahbap-çavuş kapitalizmine dayalı modelden kurtulmalı.
"Borcu işçi ödemesin"
-Türkiye’nin en büyük şirketlerinin, en zengin ailelerinin, partili patronların vergi borçlarını silen kararların iptal edilmesini istiyoruz. *Devlet idaresindeki lüks ve gösteriş harcamalarını itibar olarak sunan savurganlığın son bulmasını istiyoruz.
-Türkiye borçlu bir ülkedir ama bu borç işçi sınıfının borcu değil. Aksine işçi sınıfı alacaklıdır. Bir borç krizi olarak karşımıza çıkan ekonomik krizin, işsizlik ve yoksullaşma olarak işçi sınıfına fatura edilmesine izin vermeyeceğiz! Borç yüzde 1’in borcudur. Yüzde 99 olarak bu borcu ödemeyeceğiz.
-Nüfusun dörtte üçünün ücretleriyle geçindi ülkemde, nüfusun küçük bir azınlığını ve “alacaklıları” kurtarmayı hedefleyen programları elbette kabul etmeyeceğiz.
-Sermaye ve onun siyasal temsilcileri ile aynı gemide olmadığımızı biliyoruz.
-Ülkemizin krizden çıkışını temsil eden ise işçi sınıfının krizden çıkış reçetesidir. Bizim krizden çıkış reçetemiz katılımcı demokrasiden, barıştan, işçi haklarını güçlendirmekten ve üretken yatırımlara dayalı bir büyüme stratejisinin kurgulanmasından geçiyor.
"Asgari ücrette ölçü hayat olsun"
TUC’un G20 hükümetlerinden talepleri arasında, “asgari ücretin hayat pahalılığına göre belirlenmesi”, “örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının korunması”, “evrensel sosyal güvenlik sistemlerine yatırım yapılması”, “kayıt dışı çalışma, kölelik, çocuk işçilik, kadın erkek arasındaki ücret eşitsizliği gibi güvencesiz çalışma biçimlerini tasfiye edilmesi”, “mültecilerin işgücüne uyumunun sağlanması” gibi gündemler bulunuyor.
Ancak, ITUC Küresel Haklar Endeksi’nden beş yıllık verileri, 2014 ve 2018 yılları arasında toplu pazarlık ve işçi haklarının azaldığını göstiyor.
-Örgütlenme özgürlüğünden mahrum bırakmayüzde 15 arttı. (80 ülkeden 92 ülkeye yükseldi)
-Toplu pazarlık hakkı ihlalleri yüzde 32 arttı (87 ülkeden 115 ülkeye yükseldi)
-Grev hakkı ihlalleri yüzde 41 arttı (87 ülkeden 123 ülkeye yükseldi)
-Sendikalar G20 Çalışma Bakanlarına, geçmişteki taahhütlerin ötesine geçen ve derinleşen dokuz maddelik bir plana uyma çağrısında bulunuyorlar:
-Asgari ücretlerin hayat pahalılığa göre belirlenmesi ve düzenlenmesi.
-Örgütlenmenin ve özellikle ücretler konusunda toplu pazarlık özgürlüğünün desteklenmesi.