Bu yazıyı yazdığım dakikalarda dolar 7.20’yi geçmişti. Dolara ne olduğunu, neden mayıs ve haziranı 6.85’e çıpa atmış gibi geçirdikten sonra zincirlerini kırdığını önceki yazılarımda incelemiştim. Bugün Erdoğan ve ekonomi yönetiminin elinde doları gemlemek için hangi seçeneklerin bulunduğuna bakalım.
Elbette, ultra liberal bir bakışla dolara müdahalenin gereksiz olduğunu savunmak ve “Bırakınız geçsinler” demek mümkün. Ama bu, reel sektörde çok sayıda şirketin iflas bayrağını çekmesini göze almak anlamına gelir. 2018 Ağustosunda dolar 7.26’ya tırmandığında yaşananlar hafızalarda henüz taze. Üstelik bu sefer bir de Koronavirüs salgını var. 2018 yılındaki konkordato dalgası bu sefer Tsunamiye dönüşür. Ayrıca doların 7.20’lerde kalacağı da şüpheli. Uluslararası yatırım kuruluşlarının raporlarında çok daha korkutucu tahminler yapılıyor. Bu beklentilerin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak dalga ekonominin ana gövdesini önüne katıp götürebilir.
Acil önlemler şart. Peki ama ne?
1.Faiz artırımı
TL’deki sert düşüşün sebeplerinden biri, Türkiye’nin mevduat sahipleri ve yatırımcılara eksi faiz, yani enflasyonun altında faiz vermesi. Merkez Bankası’nın eski Başkanı Murat Çetinkaya, faizleri indirmediği gerekçesiyle 2019 Temmuzunda görevinden alınmıştı. Erdoğan, "Ülkemize döviz kuru, faiz ve enflasyon üçgeninde kurulan oyunu bozduk. Merkez Bankası Başkanı'nı görevden aldık, çünkü laf dinlemiyor adam. Yeni arkadaşımıza ‘faizi düşüreceğiz’ dedik” demişti. Nitekim Çetinkaya yerine Başkan olan Murat Uysal, göreve gelir gelmez faizleri indirmeye başladı. Yüzde 24’te aldığı politika faizini her ay 1-2 puan indirip yüzde 8.25’e kadar çekti. İyi de enflasyon kaç? Resmi veriye göre yüzde 11.76. Gerçekte muhtemelen bunun iki katı. Peki Merkez Bankası’nın faizi kaç? Yüzde 8.25. Bankaların mevduat faizi kaç? Yüzde 8’lerdeydi, yeni 9’lara yükseldi. Bu koşullarda TL’ye yatırım yapmak, enflasyon karşısında paranızın erimesini göze almanız demek. İşte bu nedenle herkes TL’den kaçıyor. Vatandaş bankadaki mevduatını dolara, Euro’ya çevirirken, yabancı yatırımcı elinde ne var ne yok satıp Türkiye’den çıkıyor...
Kallavi bir faiz artırımı, TL’ye itibarını ve cazibesi iade eder. Kaçış yavaşlar, hatta durur. Risk peşindeki küresel sermaye TL’ye yeniden yatırım yapmaya başlar. TL’ye rağbet olunca dolar düşer...
Gelin görün ki, Covid-19’un ekonomiyi durgunluğa sürüklediği bir ortamda faizi artırmak toparlanmanın başka bahara kalmasını göze almak demek. Bu da siyasi açıdan çok maliyetli. Kırk satır mı, kırk katır mı?
2. Dış politikada detant
TL’nin değer kaybetmesi için makro ekonomik koşullar uygun: Cari açık artıyor, enflasyon çift hanede inat ediyor, ekonomi küçülüyor, iktidara kimse güvenmiyor... Peki ama dolar neden temmuzda değil de şimdi yükselişe geçti? Çünkü başka dertler yetmiyormuş gibi bir de başımıza Fransa ve Yunanistan ile Libya ve Ayasofya gerilimi çıktı. Fransa, Libya nedeniyle yaptırım uygulanmasını istedi, Yunanistan Ayasofya nedeniyle boykot çağrısında bulundu.
Bu arada ABD’de Başkanlık seçimlerini Erdoğan’ın dostu Trump’ın kaybedeceği, Ankara’nın anlaşmakta zorluk çekeceği Biden’ın kazanacağı belli oldu.
Dış politika kaynaklı riskleri en aza indirmek için “detant” (Yumuşama anlamına gelen bir diplomasi terimi) şart. Sorunlar çözlemiyorsa bile dondurulmalı, gerginlik alanlarının üzerine üzerine gitmekten vazgeçilmeli, dünyaya “Atar-gider yerine müzakereyi tercih ediyoruz” mesajı verilmeli.
3. Taze para
Piyasadaki paniğin nedenlerinden biri, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin bitmeye yüz tutması. Kamu bankaları aylardır, doları 7 TL’nin altında tutmak için piyasaya müdahale ederek döviz satıyor. Bunun sonucunda kamu bankalarının döviz yükümlülükleri 10 milyar doları geçti, Merkez Bankası’nın rezervi de Swap’la (Takas) borç alınan paralar hariç tutulduğunda eksiye indi. Uluslararası yatırım kuruluşu TD Securities'ten Christian Maggio, geçen hafta Reuters'a, "Bu yılki hızla giderse Merkez Bankası’nın brüt rezervlerinin tamamını yaz sonu veya sonbahar başında bitireceğini düşünüyoruz" diyordu.
Piyasayı yatıştırmak için Merkez Bankası’nın kasasına taze döviz girişi gerekli. Katar’ın Swap’la verdiği para, Katar Riyali konvertibil (Uluslararası piyasalarda değiştirilebilir) olmadığı için piyasayı kesmedi. Ayrıca Katar’dan gelen 15 milyar dolarlık Riyal çok az. Türkiye’nin çok daha büyük bir kaynağa, en az 60-70 milyar dolara ihtiyacı var. O kadar para da ya IMF ya da Amerika’da var.
Amerikan Merkez Bankası’yla daha önce yapılan Swap görüşmeleri sonuçsuz kalmıştı. S-400’leri kutusundan çıkarmamanın Washigton’daki karar alıcıları tatmin etmediği, daha fazlasını istedikleri açık…
IMF seçeneğinin siyasi koşulları ise çok daha ağır: Ekonomide kendi dediklerinden bir milim bile sapılmamasını isteyeceklerdir. Kamu ihale kanununda eskiye dönülecek, Merkez Bankası’na bağımsızlığı iade edilecek…
Doları durdurmak için Erdoğan’ın önündeki 3 seçenek bu. Kırk katır mı kırk satır mı?
TIKLAYIN - Doların ateşi düşmüyor; kur 7,20'yi aştı