Dr. Zeynep Ayata
18 Temmuz 2022 00:00
Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve Jean Monnet Kürsüsü Başkanı olan Dr. Zeynep Ayata, Türkiye ve başta Avrupa Birliği olmak üzere dünyada “dijitalleşme”, dijitalleşme alanındaki sorunlar, imkânlar ve düzenlemeleri değerlendirdi. Ayata, dijitalleşmenin “katılım” boyutunun önemine dikkat çekerken, “Sadece sosyal medya aracıyla değil birçok yeni alanda e-demokrasiye doğru adımlar atıldığını izliyoruz. Örneğin AB yeni yasaları ve mevzuat değişiklerini her vatandaşın görüş iletebilmesi için ortak bir dijital platforma taşıyor” görüşünü dile getirdi.
AB Komisyonu tarafından Avrupa çalışmalarında uzman isimlere verilen ve akademik dünyada üstün başarıyı simgeleyen “Jean Monnet Kürsüsü Başkanlığı”nı alan; AB hukuku, rekabet hukuku, dijitalleşme ve teknolojiye ilişkin hukuk alanlarında çalışmalar yapan; “inovasyonun düzenlenmesi” üzerine TÜBİTAK projesi yürüten Koç Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Zeynep Ayata ile Türkiye ve dünyada dijitalleşme ile bu alandaki düzenlemeler üzerine konuştuk. Ayata’nın, AB’deki gelişmeler odağında dünyada dijitalleşme alanındaki düzenlemelere ilişkin değerlendirmelerini bugün, elektronik ticaretin düzenlenmesine ilişkin yeni yasal düzenlemeye gidilen Türkiye’deki duruma dair değerlendirmelerini de yarın T24’te paylaşacağız.
Ayata, dijital gelişme ile hukuk arasındaki ilişkiyi değerlendirirken, iki yönlü etkileşimi “Dijitalleşme hukuk alanını nasıl etkiliyor” ve “Hukuki düzenlemeler dijitalleşme sürecini nasıl etkiliyor” sorularıyla vurguladı. “Hukukun değişime uymakta zorlanarak ‘engelleyici’ bir güç olmaması gerektiğine, ancak kuralsızlık ve başı boşluğun da önemli bir sorun olduğuna” işaret eden Zeynep Ayata, dijitalleşme alanında kritik noktanın “yeniliğin dinamik ve değişken bir süreç olması”nda odaklandığının altını çizdi. Ayata, “Bu nedenle OECD ve Avrupa Birliği gibi inovasyon teşvikini önemli bir ekonomik hamle olarak gören kuruluşlar ısrarla ‘esnek düzenleme’ öneriyor” bilgisini paylaştı.
AB gündemindeki “Dijital Piyasalar Yasası”nın rekabet hukukunda “devrim” niteliğinde yaklaşımlar içerdiğini anlatan Zeynep Ayata, “Türkiye’nin yenilikçi ekonomi alanında bazı atılımlar yapmakla birlikte oldukça geri bir konumda” olduğunu vurguladı, Prof. Erkan Erdil’le yürüttükleri çalışmalarda “doğru hukuki düzenlemeler yoluyla Türkiye daha yenilikçi bir konuma nasıl gelebilir” sorusuna yanıt aradıklarını belirtti.
Dr. Zeynep Ayata’nın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Türkiye’deki yeni düzenleme konusunu konuşacağız. Aslında en genel anlamda bakıldığında dünyada büyük önem kazanan dijitalleşme konusunu konuşmuş oluyoruz. Önce bu genel durumu ele alalım. Siz bu konuda bir çalışma da yürütüyorsunuz. Avrupa Birliği için dijitalleşme konusunun hukuki boyutu neden bu kadar öncelikli hale geldi?
Tüm dünyada, her yerde ve her alanda hızlanan bir dijitalleşme süreci var. Dijitalleşme her alanı olduğu kadar hukuk alanını da derinden etkiliyor. Nasıl etkiliyor? Ama bu sorunun tersi de aynı derecede önemli. Hukuki düzenlemeler dijitalleşme sürecini nasıl etkiliyor?
AB özellikle son 10-15 yılda bir yandan dijitalleşmenin fiziki alt yapısını geliştirmeye büyük önem veriyor. Diğer yandan da devletin, ekonominin ve toplumun işleyişinde dijitalleşmeyi merkezi konuma getirmeye çalışıyor. Bunu yalnız kendi bünyesi içinde değil, küresel ilişkilerinde, tüm bağlantılarında da yapmaya çalışıyor. Başlıca iki ekonomik amaç; iç pazarın bütünleşmesi ve yenilikçi piyasaların gelişmesi. Ama gelişmeleri hemen her alanda görmek mümkün. E-devletin yaygınlaştırılması... Eğitimde dijital alanın genişletilmesi... Sağlık hizmetlerinin bir kısmının ve mahkemelerde duruşmalarının dijital ortama aktarılması... 2015’ten bu yana kişisel verileri ve tüketici haklarını koruyarak her bir AB vatandaşının kaliteli internete erişimini sağlamayı hedefliyor.
Dijitalleşmenin katılım boyutu da önemli. Sadece sosyal medya aracıyla değil birçok yeni alanda e-demokrasiye doğru adımlar atıldığını izliyoruz. Örneğin AB yeni yasaları ve mevzuat değişiklerini her vatandaşın görüş iletebilmesi için ortak bir dijital platforma taşıyor. Dijitalleşme bu ölçüde yaygınlaşınca bireylerin dijital okur yazarlığını artırmak, kişilerin dijital hizmetlerden yararlanmasını sağlamak öncelikli hale geliyor. Bu hedeflere ulaşılmaya çalışılırken toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetilmesine, coğrafi eşitsizliklerin giderilmesine, yaştan kaynaklanan eşitsizliklerin önüne geçilmesine çalışılıyor. Yani ilerici bir anlayış ve yaklaşım benimseniyor. Böylesine önemli gelişmeler karşısında haliyle etkin, saydam, verimli ve güvenli bir dijital ortamın oluşturulması yaşamsal önem kazanıyor. Amaç, bu ilkeler çerçevesinde bütünsel bir dijital kamu hizmetleri ağı oluşturmak. Bu hedefe yönelik olarak 2030 yılına kadar uygulanmak üzere bir stratejik plan geliştirildi. Böylesine büyük çaplı bir değişimin ve oluşan yenilik ortamının düzenlenmesi haliyle büyük önem kazanıyor. Dijitalleşme öylesine büyük bir dönüşüm ki, hukukun da neredeyse her alanında yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor, yeni süreçler başlıyor.
- Öncelikle hangi alanlara yönelik olarak geliştiriliyor?
AB hem yaratıcılığı teşvik eden hem de kamu yararını korumayı amaçlayan bir dizi hukuki düzenleme yaptı. Bazıları da taslak aşamasında. AB’nin dijitalleşme politikalarının bağlı olduğu bazı temel prensipleri var. Çevrenin korunması... Katılımcılığın artırılması... Toplumsal kapsayıcılık... Sürdürülebilir ekonomik büyüme...
Hukuki düzenlemelerin ekonomik büyümeyi, teknolojik gelişmeyi ve refahın artmasını sağlayıcı yönde olması esas alınıyor. Yani değişimin önünü açıcı, kolaylaştırıcı nitelikte olması. Ama aynı zamanda ekonomik büyümenin sınırlarının iyi çizilmesi üzerinde duruluyor. Ve bunlar yapılırken temel hak ve özgürlüklerin korunmasının sağlaması.
Kısacası üç amaç bir arada götürülmeye çalışılıyor. Birincisi, teknolojinin insanlara hizmet etmesi sağlamak. İkincisi, adil ve rekabetçi bir dijital ekonomi oluşturmak. Üçüncüsü, demokratik ve sürdürülebilir bir toplumsal düzeni tesis etmek. Kişisel verileri koruma, dijital hizmetler, piyasaların düzenlenmesi, siber güvenlik ve açık bilimi bunlara ekleyebiliriz. Daha önce de belirttiğim gibi, piyasa dinamizmi sağlamanın yanı sıra temel hak ve özgürlüklerin ve demokratik süreçlerin korunması üzerinde özellikle duruluyor.
- Avrupa Birliği üye ülkeler düzeyinde edinilen deneyimlerin üye olmayan ülkelerle paylaşılmasına neden bu kadar önem veriyor? Diğer bir deyişle, Avrupa Birliği tarafından yapılan deneyimler Türkiye’yi hangi nedenlerle ilgilendiriyor?
Dijitalleşme ile ilgili sorunların düzenlenmesinde AB’nin dünyada öncü olduğunu söyleyebiliriz. Aslında AB’nin üst bir iddiası daha var. Dijital standartlar bakımından küresel bir rol modeli oluşturmak. Bu konuda yayımlanan politika belgelerinde AB’nin dijitalleşme alanında küresel rol oynamayı hedeflediği açıkça ifade ediliyor. Yani AB küresel bir misyon üstleniyor.
Bu alanların bilinmesi Türkiye için de önem taşıyor. Her ne kadar ilerlemeler kaydedilmiyor olsa da Türkiye bir AB aday ülkesi. Hem AB müktesebatına uyum süreci hem de gümrük birliği konusu var. Bunların da ötesinde Türkiye’nin hızla değişen yenilik ortamında küresel standartları bilip onlara uyum göstermesi gerekiyor. Türkiye’nin bu standartları ve normları iyi bilmesi ve hayata geçirmesi küresel piyasalarda rekabet gücünün artırılmasında da önemli katkı sağlayacaktır.
- Yürütücüsü olduğunuz Jean Monnet projesi kapsamında siz neler yapacaksınız?
Eğitim ve bilgilendirme amaçlı çalıştaylar, uluslararası konferanslar var. Mesela hukukçu olmayan öğrenciler ve profesyoneller (özellikle mühendisler gibi) için tasarlanmış sertifika programları. Yani hukukçuları değil, mühendisleri, işletmecileri kastediyorum. Profesyonel olarak dijital alanda çalışan kişilerin bu kuralları bilmesi çok önemli.
Projede ayrıca kamusal paydaşlarla AB’nin bu alandaki mevzuat çalışmalarını tartışmak için toplantılar düzenlenecek. Önemli bir amaç AB ile Gümrük Birliği anlaşması olan Türkiye’de dijital düzenlemeleri daha iyi tanıtmak ve uyum sağlanmasına katkıda bulunmak. Lisansüstü öğrencilerle yaz okulları, lisansüstü tez çalışmaları gibi etkinlikler de dijitalleşmenin alt yapısını ve hukuka etkilerini tanıtmaya yönelik. Dolayısıyla akademik dünyada da ilgiyi artırmak ve tez çalışmalarını teşvik etmek düşünülüyor. Akademik dünya ve uzmanlarla kamusal paydaşlar arasında diyalog kurulması büyük önem taşıyor.
- Türkiye ile paylaşılmasında yarar görülen temel esaslar neler? Hukuki düzenlemeler nasıl bir anlayış ya da çerçeve içerisinde yapılmalı?
AB politikalarında ön plana çıkan temel anlayışa göre, dijitalleşme ekonomik büyüme ve sosyal refah için çok ciddi fırsatlar sunuyor. Ancak burada demokrasi ve temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda yasa koyuculara çok önemli görevler düşüyor. Dijital büyüme çok önemli faydalar getirse de özel hayatın gizliliği, çocuk hakları, tüketicinin korunması gibi ilkelerden ödün verilmesine yol açmamalı. Yasa koyucuların bu dengeye dikkat etmesi gerekiyor. Yani piyasa dinamizmi ile birlikte demokrasinin ve insan haklarının da korunması. Bence vurgulanması gereken çok önemli bir boyut katılımcılık ve içerme. Dijitalleşme bize bu konuda ciddi fırsatlar sunuyor. Herkesin bilgiye erişebilmesi, tüm vatandaşların süreçlere dahil edilebilmesi gibi.
Ancak sosyal eşitsizlikler nedeniyle herkesin bu fırsatlardan yararlanması mümkün olmuyor. Bu nedenle kamunun herkesin eşit erişim ve beceri sahibi olması için gerekli politikaları geliştirmesi ve önlemleri alması gerekiyor. Örneğin pandemi döneminde aşı randevusu dijital uygulamalar üzerinden alınıyordu. Bu çok büyük bir rahatlık olarak algılansa da yaşlı nüfus için erişim ne ölçüde kolaydı sorusu karşımıza çıkıyor. AB, kurumların ve yasal süreçlerin dijitalleştirilmesini hedeflerken dijitalleşmenin ayrıştırıcı değil içerici de olması üzerinde duruyor. Herkesin asgari dijital beceri sahibi olması, kadın-erkek eşitliğinin gözetilmesi, bilgi iletişim uzmanlarının yetiştirilmesi...
- Siz bu konularda bir TÜBİTAK projesi de yürütüyorsunuz; kurallar ve oluşturulacak kurumlar gelecek açısından ne anlam ifade ediyor? Yeniliğe, teknolojinin gelişmesine, ekonomik gelişmeye katkı yapacak mı? Yeni politikalar geliştirilmesini sağlayacak mı?
Türkiye yenilikçi ekonomi alanında bazı atılımlar yapmakla birlikte oldukça geri bir konumda. Bu çalışma kapsamında Prof. Erkan Erdil’le birlikte esas üzerinde durduğumuz soru şu. Doğru hukuki düzenlemeler yoluyla Türkiye daha yenilikçi bir konuma nasıl gelebilir? Konu özünde kamu merkezli. Daha makro bir alana yönelik.
İşin can alıcı noktası yeniliğin dinamik ve değişken bir süreç olması. Bu nedenle düzenleme yapmak çok zor. Nitekim yeni düzenleme kuramlarında refah devletinden toplumsal adalete, etkin yönetimden verimli ekonomiye kadar birçok faktörün dikkate alınması gerektiği vurgulanıyor. Yani çok karmaşık bir süreç. Bu nedenle, OECD ve Avrupa Birliği gibi inovasyon teşvikini önemli bir ekonomik hamle olarak gören kuruluşlar ısrarla “esnek düzenleme” öneriyor. Kasıt yeniliğin hızlı gelişen boyutunu dikkate almak. Bu nedenle düzenleme sürecinde yerel yönetimlere, sivil topluma, sendikalara ve meslek örgütlerine, bilimsel araştırma kuruluşlarına ve üniversitelere bazı yetkileri devretmek. Onların sürece aktif katılımını ve katkısını sağlamak. Bu sayede güncel bilgi edinmek ve mevcut birikimden yararlanmak mümkün oluyor. Pragmatik çözümler geliştirilebiliyor. Böylece değişime ve gelişmeye daha fazla uyum sağlanıyor. Ama aynı zamanda kamu yararı korunuyor. Çünkü esnek düzenlemenin sınırlarını belirleyen kamu yararı.
Görüldüğü gibi konunun hukuk, iktisat ve kamu yönetimi boyutları öne çıkıyor. O nedenle farklı boyutları ve bunlar arasındaki ilişkileri düşünmek çok önemli. Çok disiplinli yaklaşım hukuk yönünden farklı bakış açısı kazanmamızı sağlıyor. Daha etkin çözümler üretme bakımından da çok önemli. Bu nedenle üyesi olduğum Koç Üniversite’sinde bu tür çalışmalara büyük önem veriliyor.
- Dijitalleşme, yenilik, teknoloji son derece hareketli ve dinamik süreçler dediniz. Oysa hukuki düzenleme deyince çoğumuzun aklına karışık mevzuat, bürokratik formaliteler, zaman kaybı geliyor? Hukuki düzenlemeler yaratıcılığı, yeniliği, değişimi engelleyecek mi yoksa bu tür inisiyatiflerin önünü mü açacak?
Hukukun statik niteliği ve yavaş değişen yapısı olduğu görüşünün kuşkusuz doğru bir tarafı var. Sorunuz bu bakımdan çok önemli. Dijitalleşme veya genel olarak yenilik ortamı hızlı değişiyor. Hukuk değişime uymakta zorlanıp ‘engelleyici’ bir güç haline mi geliyor? Bu kuşkusuz istenilen bir durum değil. Ne var ki bunun tam tersi de aynı derecede önemli bir sorun. Yani kuralsızlık, başı boşluk. Kuralsızlık özgürlük demek değil. Kötüye kullanımın ve haksızlığında önünü açmak.
Çok yakında zamanda yaşadığımız bir yenilik, Covid-19 aşısı. Biliyorsunuz aşı bulunduktan sonra birçok denetimden geçti. Eğer bu düzenlemeler olmasaydı, belki daha çabuk kullanıma girerdi. Ama aynı derecede güvenilir olur muydu? Aynı sayıda insan gidip aşı olur muydu? Burada kurumların şeffaf düzenlemelere bağlı olarak hareket ettiğini görüyoruz. Diğer yandan söz konusu kurumlara çabuk karar vermeleri için bazı esnek olanaklar tanındı.
Aşı bulunduktan sonra aşının yasal haklarının, yani patent gizliliğinin kaldırılması ve bu şekilde daha yaygın üretim yapılması da büyük tartışma konusu oldu. Böyle bir kararın ticari sonuçları elbet önemli. Ama burada aşıyı yalnızca bir formül olarak göremeyiz. Çünkü aynı zamanda teknolojik bir üretim sürecini de içeriyor. Diyelim patent sahipleri dışındakiler formüle erişebildiler. Ama bu aşıyı doğru bir uygulama, yani know-how ile üretmedikleri durumda insan sağlığı açısında çok vahim sonuçlar doğabilir. Tamamen ticari inisiyatiflerle hareket ettiğimizde kamu yararı yeterince gözetilmeyebilir. Bu bize kurum ve kuralların varlığının bazı süreçleri yavaşlatsa da kamuyu (insanları) korumayı da sağladığını gösterir. Tam da bu noktada yenilik ve hukuk arasında çok ince bir çizgi olduğunu görüyoruz. Mevzuata boğulmadan genel kuralları yapıp kamunun çıkarını koruma. Daha önce de belirtiğim gibi özellikle OECD gibi kuruluşlarca önerilen esnek düzenleme bu yaklaşıma ilişkin.
- Kamuoyunda dijitalleşme deyince öncelikle dünyanın büyük teknoloji devleti akla geliyor. Amazon, Microsoft, Apple, Facebook... Bunların büyük cezalara çarptırıldığını okuyoruz. Özellikle rekabet davalarında... Ama bir yerde ceza verilirken diğerinde göz yumuluyor. Sizce bu düzenlemeler gerekli mi? Verilen cezalar yerinde mi?
Evet, özellikle dijital piyasalarda devleşen şirketlere son yıllarda çok ciddi yaptırımlar uygulandı. GAFAM (Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft) olarak kısaltılan beş büyük şirket kanun uygulayıcıların sürekli merceği altında oldu. Bu bağlamda temel bazı sorunların iyi anlaşılması gerekiyor. Bu şirketler belli hizmetler konusunda piyasanın çok büyük bir kısmını ellerinde tutuyor. Dolayısıyla tek başlarına rekabetin farklı unsurlarını belirleyebiliyorlar. Daha küçük ölçekteki şirketlerin çok fazla büyüyemediği veya piyasaya hiç giremediği durumlar olabiliyor.
Diğer tarafta dijital piyasalarda bilgi asimetrisi çok derinleşiyor. Bir işlemin iki tarafı var. Bilgi asimetrisi durumunda bir taraf diğerinden daha az bilgi sahibi oluyor. Nitekim tüketicinin korunmasına ilişkin kurallar bu eşitsizliğin mağduriyet yaratmaması için oluşturulmuştur. Ne var ki dijital piyasalarda çok daha fazla bilgi asimetrisi var ve her gün daha da derinleşiyor. Bu nedenle tüketicinin ve genel olarak bireylerin korunması da giderek zorlaşıyor.
Örneğin gizlilik politikaları... Her uygulamanın bize sunduğu çoğunlukla okumadan, hatta okusak bile anlamadan kabul ettiğimiz sözleşmeler var. Bu ve benzeri unsurlar büyük şirketlerin hem daha küçük rakiplerin hem de tüketicinin zararına olabilecek, kötüye kullanmaya açık durumlar yaratıyor. Bu nedenle bu alanda rekabet hukukunda yasaklanan hâkim durumun kötüye kullanılması ile çok daha sıkça karşılaşıyoruz. Nitekim şirketlerin ciroları üzerinden verilen nispi cezalar çarpıcı örnekler oluşturuyor.
Bu tür uygulama ve cezaları bir süreç içinde değerlendirmemiz gerekiyor. Dijitalleşme nispeten yeni bir süreç ve yarattığı sorunları da yeni yeni görüyoruz. Dijital dönüşümün ilerlediği ve bir doyuma ulaştığı bir noktada yaptırımların azalması da beklenebilir. Diğer taraftan yaptırımlarda ölçülülük ilkesinin gözetilmesi çok önemli. Burada da elbette yargısal denetime çok önemli bir rol düşüyor. Türkiye’de dijital piyasalarda yargının Rekabet Kurulu kararları itibarıyla önemli rol oynadığı örnekler gördük. Bu da ticari özgürlükler ve yatırım ortamı açısından olumlu bir gelişme.
Diğer taraftan bu noktada mutlaka değinilmesi gereken bir gelişme de AB’de yasama sürecindeki Dijital Piyasalar Yasası. Bu yasa az önce de değindiğim büyük şirketleri ciro, kullanıcısı sayısı gibi kriterlere bakarak geçit bekçileri olarak sınıflandırıyor. Bu şirketler için yeni yükümlülükler ve yaptırımlar öngörüyor. Yasa rekabet hukukunda neredeyse bir devrim niteliğinde. Zira yepyeni bir müdahale aracı ve yöntemi getiriyor. Elbette çok ciddi eleştiriler de aldı. Özellikle geçit bekçisi olarak nitelendirilecek şirketlerin neredeyse tamamı Amerika veya Çin çıkışlı şirketler. Yalnızca bir tane AB çıkışlı şirketin bu sınıflandırmaya gireceği öngörülüyor. Bu da haliyle AB’nin korumacı bir politikaya yöneldiği ve kendi şirketlerine haksız bir avantaj sağlayacağı yönündeki görüşlere yol açıyor. Bu eleştirilerin kesinlikle haklı boyutları olsa da diğer gelişmiş ekonomilere baktığımızda aynı kaygılarla benzer düzenlemelerin tartışıldığını da görmemiz lazım.
ABD’de son seçim kampanyalarında başkan adaylarının hemen hepsinin önemli gündem maddelerinde biri dijital devlerin düzenlenmesiydi. Ve şimdi ABD’de dijital devlere yönelik yeni rekabet hukuku kuralları uygulanması için çalışmalar olduğunu görüyoruz. Oysa bu devlerin birçoğu aslen Amerikan şirketleri. Sanırım burada varılması gereken sonuç içinde bulunduğumuz dönemde dijital piyasaların yarattığı sorunlara yönelik yeni çözüm arayışlarının hemen her ülkede önem kazandığı ve belki de artık kaçınılmaz hale geldiği. Bu nedenle artık düzenleme yapılmalı mı sorusundan ziyade nasıl düzenlemeler yapılmalı sorusuna odaklanmamız gerektiğine inanıyorum.
YARIN: Türkiye’de yenilik politikaları ne durumda; yeni düzenleme startupların önünü açıyor mu; müdahaleler ne şekilde yapılmalı?
Zeynep Ayata kimdir? Avrupa Birliği Hukuku |
© Tüm hakları saklıdır.