14 Eylül 2024 00:30
İtalya Merkez Bankası Başkanlığı, Avrupa Merkez Bankası Başkanlığı ve İtalya Başbakanlığı görevlerinin yanı sıra Avrupa’da yaşanan mali borç krizinde izlediği politikalarla adından “Euro Bölgesi'ni kurtaran adam" olarak söz ettiren Mario Draghi, son yılların en çok konuşulan Avrupa Birliği raporlarından birine imza attı. “Avrupa rekabet gücünün geleceği” başlığını taşıyan rapor, “İnşa ettiğimiz temeller artık sarsılıyor, önceki küresel paradigma kayboluyor” ifadeleriyle başlıyor ve Draghi, Avrupa Birliği’nin ABD ve Çin gibi büyük ekonomiler karşısında düşen rekabet gücünün sebeplerini ortaya koyarak bunu aşmanın yollarını sıralıyor. Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı ve eski TÜSİAD Genel Sekreteri Dr. Bahadır Kaleağası, raporda ortaya konan mevcut tabloya rağmen Batı’nın hâlâ çok güçlü olduğunun ve Türkiye’nin, Avrupa’nın karşılıklı bağımlılıkları azaltma ihtiyacı konusunda çok önemli olabileceğinin altını çiziyor. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Çağdaş Üngör de “Avrupa'da yaşanan panik duygusu burada yok çünkü biz büyük ölçüde ileri teknolojinin tüketicisi konumundayız. Oysa Avrupa, 21. yüzyılda daha tali bir coğrafya haline gelecekse bundan Türkiye de dolaylı olarak etkilenecek” diyor.
Avrupa’nın 2000’li yılların başından beri büyümedeki yavaşlama konusunda endişe duyduğu biliniyor; raporun da ortaya koyduğu üzere kişi başına düşen reel harcanabilir gelir 2000 yılından bu yana ABD'de AB'dekinin neredeyse iki katı artmış durumda. Daha önceleri bu durum bir “felaket” olarak değil de “rahatsızlık” olarak ele alınırken artık ticaretteki hızlı büyüme döneminin sona ermesi, AB şirketlerinin denizaşırı pazarlara daha az erişimle karşı karşıya kalması ve Ukrayna’nın işgaliyle Avrupa’nın en önemli enerji tedarikçisi Rusya’yı aniden kaybetmesi büyüme ve üretkenlik konusunda alarm zillerinin çalmasına neden oldu.
Draghi raporu, daha üretken olmanın yolunun Avrupa’nın kökten değişmesi olduğunun altını çiziyor ve büyümeyi yeniden canlandırmak için üç eylem alanı belirliyor. “Güçlü yönlerimizi küresel sahnede üretken ve rekabetçi endüstrilere dönüştürmekte kolektif olarak başarısız oluyoruz” diyen rapor, Avrupa’da özellikle ileri teknolojilerde ABD ve Çin ile inovasyon açığını kapatmaya yönelik kolektif çabaların artmasını, karbonsuzlaştırma ve rekabetçilik için ortak bir plan hazırlanması gerektiğini; güvenliğin artırılması ve bağımlılıkların azaltılmasını öneriyor.
Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı ve eski TÜSİAD Genel Sekreteri Dr. Bahadır Kaleağası, raporu ortaya çıkaran sürecin eskilere dayandığını ifade ediyor. Mario Draghi’nin “Euro Bölgesi’ni kurtaran adam” olarak böyle bir raporu kaleme almasının anlamlı olduğunu kaydeden Kaleağası, “Bu raporun oluşmasında Avrupa özel sektörünün yıllar içinde oluşan raporlarının çok büyük etkisi var” diyor. Avrupa’da “alarm zillerinin çaldığını” aktaran Kaleağası şöyle devam etti:
“Bu raporlar Türkiye’de Gümrük Birliği’nin dijital ve yeşil boyutlarını da içerecek şekilde güncellenmesini söyleyen raporlardır. Draghi raporu henüz bu kısma girmese de Avrupa özel sektöründe yıllar içinde birikmiş bir sinerji olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü alarm zilleri çalınıyor. Niçin? Dünya genişliyor, Avrupa daralamaz. Avrupa Birliği, dünyada her anlamda muazzam bir finans, teknoloji, yaratıcılık ve siyaset gücü olmaya devam ediyor. En önemlisi, Avrupa Birliği, adına ‘Brüksel etkisi’ denen çok büyük bir standartlar süper gücü. Cep telefonlarının şarj standartları veya yapay zekâ mevzuatı, hangi konuda olursa olsun tüm dünya AB ile uyum sağlıyor. Daha da önemlisi dünyanın geri kalanıyla en çok ekonomik anlaşması olan güç. Tüm dünya ile muazzam bir mıknatıs görevi var. Euro da dünyada dolardan sonra en önemli rezerv”
Avrupa’nın ileri teknolojisine rağmen küresel durumda bunun yetmediğini aktaran Kaleağası, “Bir kere Rusya’nın Ukrayna’yı işgali yüzünden enerjide büyük bir darbe yedi. AB’yi AB yapan mantık, küreselleşme ortamında -ki artık bunun içinde Çin ve Hindistan gibi dev aktörler de var- siyasi birlik içinde siyasi senkronizasyon yok. Her an bir ülkenin seçimi, hükûmet krizi olabiliyor ve alınması gereken kararlar ertelenebiliyor” ifadeleriyle Avrupa’daki ekonomik sıkışmanın nedenlerinin altını çizdi.
Avrupa özel sektörünün en üst düzey temsilci kuruluşu Avrupa Özel Sektör Konfederasyonu (BusinessEurope) rapor açıklanır açıklanmaz bir “memnuniyet” açıklaması yayımladı. BusinessEurope Başkanı Fredrik Persson, raporun “gelecekteki AB stratejilerinin ve politikalarının şekillendirilmesinde kritik bir rol oynayacağını” ifade etti. AB’nin küresel rakiplerinin gerisinde kaldığını ifade eden rapordaki sonuçların Avrupalı şirketler tarafından her gün yaşandığının altını çizen Persson, “BusinessEurope, bir sonraki kurumsal döngüye girerken Avrupa politikalarının yeniden başlatılmasını uzun zamandır savunmaktadır” dedi. Persson ayrıca raporda yer alan tavsiyeleri kapsamlı bir şekilde gözden geçireceklerini belirtti.
Dr. Kaleağası da Avrupa özel sektöründe alarm zillerinin çalması konusunda ortak bir kanı olduğunun altını çizerken çözüm konusunda “ülkeler ve sektörler arasında farklı yaklaşımlar” olduğunu ifade ediyor. Zaten raporda da Avrupa’nın özellikle ileri teknolojilerde ABD ve Çin ile arasındaki inovasyon açığını kapatmaya yönelik kolektif çabaları yeniden odaklaması gerektiği ve mevcut statik endüstriyel yapıda “mevcut olanları bozmak ve yenilerini yaratmak için çok şirketin ortaya çıktığı” değerlendirmesi yer alıyor.
Rapora göre son 50 yılda sıfırdan kurulan ve piyasa değeri 100 milyar euronun üzerinde olan hiçbir AB şirketi yok. Fakat öte yandan aynı dönemde 1 trilyon euronun üzerinde değere sahip 6 ABD şirketi kuruldu.
Dr. Kaleağası, “Tabii ki ‘Avrupa batıyor’ filan gibi bir durum yok. Mevcut durumu aşacak kadar büyük bir ses gerekiyordu yalnızca. Batı dünyası kendi içinde hâlâ çok güçlü. BRICS var ama arada bir toplanan ve konuları ortak konuşmaya çalışan ülkeler grubu… Bu, BRICS’in yükselişine karşı biz de toparlanalım, çabası değil; o olmasa da olacaktı. Çünkü yapay zekâ çağına geçiş, aynı zamanda da demokrasilerin yaşadığı bu sorunlar, toplumda güvensizlik sorunu toplumları demokrasilerde aşırı uçlara itiyorken AB ülkeleri karar alamıyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
AB’de ekonomik olduğu kadar kurumsal reformlara da ihtiyaç olduğunun altını çizen Dr. Kaleağası, Türkiye’nin AB’deki geleceğinin de bu kurumsal reformlara bağlı olduğunun altını çiziyor. “Çok çemberli, esnek entegrasyon sistemine dayalı geniş bir Avrupa” gerektiğini vurgulayan Kaleağası, “Geniş bir alana yayılan, içinde AB’nin de olduğu ama aynı zamanda Norveç, İsviçre, İzlanda, Türkiye, Batı Balkanlar, Ukrayna, Gürcistan’ı kapsayan üç ve belki de dört çemberli bir Avrupa… Buna gitmek için kurumsal reform ve ekonomik, teknolojik ve sosyal ilerleme dönemi gerekiyor yoksa kurumsal reformlar da başarıya ulaşmıyor” diyor.
Rapor, AB’nin en büyük ekonomik partnerlerinden biri olan Türkiye’de de yankılandı. Dr. Kaleağası, “Dünyanın diğer ülkelerinin gözünde Türkiye’nin değeri AB sürecinde ilerledikçe artıyor. AB sürecinde ilerleyen bir Türkiye hep daha etkili olmuştur. Bu dinamik kırıldı; Avrupa’nın ve Türkiye’nin hataları oldu. Buradan çıkış noktası daha iyi bir demokrasi, daha iyi ekonomi yönetişimi ve sosyal politikalardaki ilerlemedir. Bu formül değişmedi. Türkiye bunu yaparsa dünyada daha güçlü bir ülke olur ve dış politikadaki pozisyonu güçlenir çünkü bugün çok mutlak gibi görünen sorunların özgül ağırlığı azalır” diyor fakat hemen “AB de değişmek zorunda” diye ekliyor:
“Yarının Türkiye’si yarının Avrupa’sına üye olacak. Çok çemberli, esnek entegrasyonlu bir Avrupa’dan söz ediyorum. Dünyada da tüm gelecek kuşaklar açısından daha istikrarlı bir noktaya getirebilecek. Avrupa için iyi olan Türkiye için de iyidir, yeter ki Türkiye kendisi için iyi olanı yapsın. Avrupa için de iyi ve önünü açabilecek bir rapor. Şimdi bir pusula var ve Avrupa o noktada ilerlemek durumunda”
Raporun önemli bir kısmını da özellikle kritik hammaddeler için Çinli tedarikçilere muhtaç olan AB’nin bağımlılıklarını azaltması gerektiği oluşturuyor. Kaleağası, bu noktada Türkiye için çok önemli bir konu olduğunun altını çiziyor. COVID-19 salgını sırasında Türkiye için kaçmakta olan bir fırsatın oluştuğunu vurgulayan Kaleağası, şunları söyledi:
“Küresel değer ağlarında değişim ihtiyacı ortaya çıkmıştı. Çin’den çıkıp tüm dünyaya hâkim olan bir virüs simgesel olarak başka bir hikâye de anlattı dünyanın tüm ülkelerine. Çeşitlendirme yapın, yakınlaştırma yapın, dedi. Bakın, sırf tedarik zinciri demedim, değer ağları dedim çünkü bunun içinde ticaret var; teknoloji, veri, turizm, lojistik gibi birçok başka konu da var. Yani tüm bu değer ağlarında Türkiye, Avrupa’nın küresel ortamda rekabet gücünü artıracak bir yönde ilerlemesi için ihtiyacı olan kritik ölçeği sağlayabilecek bir ülke. Ama Türkiye bu noktada hem ekonomi yönetimi hem sosyal durumu hem de yapısal reformlarıyla ilerleyebilir durumda olmalı”
“Böyle bir Türkiye o zaman Avrupa’nın karşılıklı bağımlılıkları azaltma ihtiyacı konusunda çok önemli bir seçenek olabilir” diyen Kalaeağası, “Türkiye için muazzam bir fırsat, Türkiye bu konuda fırsatı değerlendirirse bugünkü birçok sorununun çözümü hızlanacaktır. Enflasyondan Kıbrıs sorununa, terörle mücadeleden genç işsizliğe… Her alanda Türkiye için çok önemli bir enerji kaynağından söz ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Çağdaş Üngör de Çin’in yükselişinin 40 yıldır devam eden bir süreç olmakla birlikte Pekin’in ileri teknoloji alanında AB ve ABD’yi yakalamasının, zorlamasının ve dolayısıyla Batı tarafından tejdit olarak görülmesinin görece yeni bir gelişme olduğunun altını çiziyor. Avrupa’daki Çin algısının giderek daha olumsuz hale gelmesinde Donald Trump döneminden itibaren Washington’ın da etkili olduğunu ifade eden Prof. Dr. Üngör, şu değerlendirmeleri paylaşıyor:
“Çin, sadece ekonomik gelişmişlik ve inovasyon açısından değil, siyasi rejim tipiyle de Batı paradigmasına meydan okuyor. Ekonomide ve siyasette "büyük devlet"in geri dönüşü, AB'de egemen olan neoliberal paradigmayı sarsıyor”
Draghi raporundaki önerilerin hayata geçirilmesinin pek olası görünmediğini ifade eden Prof. Dr. Üngör, bunu, AB’nin mevcut karar alma mekanizmalarına ve Avrupa başkentleri arasındaki farklı önceliklere bağlıyor.
Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ile sık sık anlaşmazlıklar yaşadığı için Ankara’nın bu raporı “Batı’nın gerileyişi” tezlerini destekleyen bir veri olarak göreceğini ifade eden Üngör, şöyle devam etti:
“Son 10 yıldır devam eden ‘stratejik özerklik’ eğilimi, Türkiye'nin Çin'in yeni küresel konumunu idrak edip zaten ona göre davrandığını gösteriyor.
Ayrıca, Türkiye 20. yüzyılda da teknolojinin üreticisi, lideri konumunda olmadığı için Amerikan-Çin gerilimine bakışı Avrupa'dan daha farklı. Avrupa'da yaşanan panik duygusu burada yok çünkü biz büyük ölçüde ileri teknolojinin tüketicisi konumundayız. Oysa Avrupa, 21. yüzyılda daha tali bir coğrafya haline gelecekse bundan Türkiye de dolaylı olarak etkilenecek. Çünkü bugünün Türkiye'si, ABD ve Çin'e coğrafi ya da jeopolitik açıdan çok yakın değil. Avrupa ise ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerinin çok yoğun olduğu bir yer.”
Berlin Film Festivali’ni kahkahaya boğan Türk: Faruk |
© Tüm hakları saklıdır.