Tatavla Tiyatro'nun yeni oyunu "Küskün Yüreklerin Türküsü" 3 Ekim'de ilk gösterimiyle seyirci önüne çıktı.
Cumartesi Anneleri üstüne bir... Bir... Bir oyun demek zor. Bir belgesel. Bir tanıklık... Bir... Galiba en iyisi "Bir sahne gösterisine dönüştürülmüş bir belgesel" demeli.
Oyun gazeteci Berat Günçıkan'ın Cumartesi anneleri ile yaptığı ve daha sonra kitap olarak da yayınlanmış söyleşi dizisinden yola çıkmış. Yazan ve yöneten Metin Balay.
Dört genç kadın oyuncu, Arzu Ocak, Ceren Akyıldız. Çiğdem Aksüt, Tuba Zehra Sağlam oynuyorlar.
Buyazının başlığı haber veriyor, sahnede bir drama izlemiyorsunuz. Ama seyirci, suratında ardarda tokat gibi şaklayan beş dram, hatta beş tragedya ile karşı karşıya. Bir drama yok, dendi. Bir olaylar örgüsü de yok. Devletin gözaltında kaybettiği, kaybettirdiği beş yurttaşın kaybediliş öyküsü annelerinin, karılarının dilinden, gözünden ve yüreğinden anlatılıyor.
Tiyatro tekniği açısından bakarsanız birbirinden bağımsız, birbiriyle bağı olmayan, sahnede birbirini izleyen beş monolog var. Bir de monologları birbirine bağlamayı amaçlamış -amacına pek de ulaşamayan- kırık kesik bir türkü. Ancak başlangıçta yadırgasa bile kısa süre sonra tiyatro tekniği seyircinin umurunda olmuyor; çünkü sahneden akan -bazan fısıltı tonunda- acı çığlıkları seyirciyi derinden kavrıyor...
Buraya kadar yazılanlardan sahnede didaktik, seyirciyi eğitmeyi amaçlayan, seyirciye siyasal ders veren bir gösteri izlenimi doğmuş olabilir.
Bu yanıltıcı olur. Küskün Yüreklerin Türküsü kendi oğlu, kocası, babası, ağabeyi, arkadaşı ölmemiş, gözaltında kaybedilmemişlere oğlu, kocası, babası, ağabeyi, arkadaşı ölmüş, gözaltında kaybedilmişlerin dilinden sesleniyor. Kendi yaşamayanın asla üretemeyeceği bir dil bu. Bu dil Berat Günçıkan'dan başlıyor, yazıp yöneten Metin Balay'dan geçip dört genç kadın oyuncunun aksamayan, abartıdan, duygu sömürüsünden uzak, melodram tuzaklarına düşmeyen oyunlarıyla ete kemiğe bürünüyor.
Tatavla Tiyatro sahnesinde Türkiye yakın tarihinin en acılı tragedyasından ve aynı yakın tarihin en şanlı, en inatçı direnişinden, Cumartesi Anneleri'nden küçük bir kesit sunuluyor. Günışığına çıkarılamayan sahne ışıkları altında seyirciye ulaşıyor. Alkışı haketmek bu değilse nedir?