Gezi Parkı olaylarının üzerinden bir yıl geçti. Ancak protestoların yarattığı yeni dil ve yeni politik dalga gerek sanatta, gerek medya ve siyasette etkilerini sürdürüyor. Başta değişen Türkiye algısı olmak üzere, Almanya da bu etkilerin ele alındığı ve tartışıldığı ülkelerden biri. Geçen yıl 31 Mayıs'ta başlayan ve ülke geneline yayılan Gezi olayları, dünya protesto kültürü içinde önemli bir fenomen olarak değerlendiriliyor.
Almanya'nın önde gelen tiyatrolarından Maksim Gorki Tiyatrosu'nun küratörlerinden Çağla İlk, Gezi protestoları ile birlikte Türkiye'ye dair dünyaya farklı bir resmin yansıdığını belirtiyor. Küratör, Gezi hareketi ile Almanya da dâhil pek çok ülkenin, demokratik haklarını arayan politize bir Türkiye gördüğünü söylüyor. İlk ayrıca protestolarda oluşan mizahi dilin, duvar yazılarının, duran adam, kırmızılı kadın gibi sembollerin dünyanın değişik noktalarında karşımıza çıkan kült sembollere dönüştüğüne dikkat çekiyor. Her birinin politik sanat ürünleri olduğunu belirten küratör, sanatçılar olarak bundan nasıl beslendiklerini ise şu sözlerle aktarıyor:" İlk eserler öncelikle fotoğraf ve performans sanatçılarından geldi. Tiyatro tabii farklı dinamikleri olan bir sanat dalı, bu nedenle bizim sanatsal ürünü geliştirmemiz biraz daha zaman alıyor. Tiyatro yazarlarımızdan Mely Kiyak'ın bu konuda kaleme aldığı İstanbul Günlükleri adlı bir kitabı ve 'Aufstand- Başkaldırı' adlı oyunu bizim bu alandaki ilk adımlarımız diyebilirim. Aynı zamanda Maksim Gorki'de bulunan Stüdyo Я'nin 'Berlin Calling' dizisi Gezi'nin yıldönümü kapsamında 'Berlin Calling İstanbul' serisini yapıyor. Ayrıca Kasım ayında bu çerçevede global direnişi konu aldığımız bir festivalimiz olacak."
'Gezi dünyadan etkilendi ve dünyayı etkiledi'
Gezi olaylarını ilk başladığı andan itibaren yakından takip eden Alman medyası da, yıl boyunca bu konudaki etki ve tepkileri farklı platformlarda tartışmaya açtı. Hatta Gezi hareketini konu alan kitaplar kaleme alındı. Bunlardan biri de Tageszeitung (Taz) yazarlarından Deniz Yücel'in yazdığı 'Her yer Taksim,Gezi hareketi ve Türkiye'nin geleceği' adlı kitap. Gazeteci-yazar Deniz Yücel, normalde dış politika ya da Türkiye politikaları konularında çalışmadığını, Gezi'de yaşananlara duyduğu merak yüzünden Türkiye'ye gittiğini ifade ediyor.
Yücel, politikaya ilgisi olmayan bir yakının 'burada başka bir İstanbul var, mutlaka gelmelisin' sözleri üzerine kendini Gezi hareketi içinde bulduğunu söylüyor. Yaşanan protestoların evrensel olduğunun, dünyadan etkilendiğini ve dünyayı etkilediğinin altını çizen gazeteci, Gezi'yi kendisi için özel kılan nedenleri ise şöyle anlatıyor:"İlk çatışmalardan sonra polis Taksim Meydanı'ndan geri çekildi. Bir hafta boyunca orada devlet gücü yoktu. 1968'de Paris'te de devlet gücü birkaç günlüğüne geri çekilmişti, ancak alışveriş merkezleri açık değildi. Hâlbuki Taksim'de bankalar dışında bütün alışveriş yerleri açık kaldı. Yani polis çekildikten sonra herhangi bir şiddet ya da soygun olayı olmadı. Herkes birbirine dikkatli ve kibar bir şekilde davrandı."
Gezi'de hep birlikte bu şehir bizim duygusunun yaşandığını vurgulayan gazeteci, devlet güvenliği olmamasına rağmen şehrin o bölgesinin huzur içinde normal hayatını sürdürdüğünü belirtiyor. Tek farkın, hareketin özelliklerinden biri olan mizahi dilin, seyyar satıcıların getirdiği boyalar sayesinde twitter'dan sokaklara taşınması olduğunu aktaran Yücel,"İnsanlar duvarlara yazılar yazdılar;duygularını,düşüncelerini duvar yazılarına aktardılar.Eğer bir suç işlendiyse böyle bir suç işlendi, ama bunun getirisi bence götürüsünden fazlaydı" diyor.
'Geziciler, yıldönümlerinde Soma'da olmalı'
Almanya Bilim ve Politika Vakfı'ndan AB ve Dış İlişkiler Uzmanı Dilek Kurban, Almanya ve AB kurumlarının Gezi'deki toplumsal hareketi takdir ettiğini ancak izlediği sert tutum nedeniyle Türkiye devletini de eleştirdiğini ifade ediyor. Uzman, gelen eleştirilere rağmen başbakan ve AKP hükümetinin Gezi olaylarını 'dış mihrakların darbe girişimi' nitelemesiyle kendi lehine çevirdiğini hatırlatarak, Gezi'deki muhalefetin daha akılcı politikalar izlemesi gerektiğini vurguluyor.
"Gezi önemliydi ama onu etkisizleştirmemek için, üst-orta sınıf tarafından yürütülen bu hareketin Türkiye çapında yaygınlaştırılması gerekiyor. Yoksul olan, AKP'nin neo-liberal politikalarının acısını çeken insanlara erişmek lazım. Soma faciası aslında bize bunu gösterdi." diyen Kurban sözlerini şöyle sürdürüyor: "Türkiye'nin hepimizin görmediği, unuttuğu yoksulları var. Mesela maden işçileri, 19. yüzyıl şartlarında bir çeşit modern kölelik sistemiyle çalıştırılan insanlar var. Onlara ulaşmak gerekiyor. Kanımca şu aşamada Taksim'e çıkmak yerine belki sembolik bir şeyler yapılabilir ama, ideal olan Gezicilerin Soma'ya gitmesidir. Zira aşağıdan gelen bir toplumsal örgütlenme gerekiyor. Siyaset yapmak gerekiyor. Bu zaman alacak bir şey, ama sonuçta AKP hükümeti de böyle iktidara geldi. "