Roman ve Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hükümete ve başkanlık sistemine dair açıklamaları, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun istifa etmesine ve toplumun tepkilerine ilişkin, “Akıllısıyla aptalıyla gamsız bir halkız; iştahımızla diktatörün kılıcını yalamaktayız” dedi. Söğüt, “Cumhurbaşkanı eninde sonunda kendi kazdığı kuyuya düşecek sananlar; kendilerinin epeydir o kuyunun dibinde, en dibinde olduğunu anlamayanlar; o çok tanıdık iştahlarıyla her zaman olduğu gibi yine yanılmaktalar” ifadesini kullandı.
Söğüt’ün Cumhuriyet’te “Gamsız halk diktatörün kılıcını yalarmış” başlığıyla bugün (11.05.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Makamının önemini tarif eden tarafsızlık ilkesini gözümüzün içine baka baka tahrif eden;
Onu kâh çiklet gibi ağzında, kâh böcek gibi ayağının altında çiğneyen;
Ülkeyi bir şirket gibi gördüğünü gizlemeden, patron edasıyla yöneten;
Eline geçirdiği demokrasiyi şuursuz bir mirasyedi gibi har vurup harman savuran;
Anayasayı, hukuku takmamayı marifet sayan;
Bir elinde tasma, bir elinde kırbaç medya topraklarında tehditler savurarak at koşturan;
Sadece memleketi değil iktidar partisini falan da hep kendi malı sanan;
Başbakanı işten atan ve sonra elini sepete sokup üstlerden diplerden yeni bir başbakan arayan adam...
Senaryosu üstün körü yazılmış alaturka bir bilimkurgu filminin hayali kahramanı değil;
Ülkenin resmen Cumhurbaşkanı.
Üstüne üstlük bir de moralli.
Bu moralini de bizim şuursuzluğumuza borçlu.
Çünkü biz tarih okuyoruz, kitap okuyoruz, gazete okuyoruz ama olan biteni okuyamıyoruz.
Hele dehşete işaret eden göstergeleri hiç okuyamıyoruz.
İşi gücü bırakıp bahis masasına koşuyor ve Başbakanlık makamına kim atanacak diye yersiz tahminler yapıyoruz.
Giden aslen kimdi, gelen aslen kim olacak;
Bu gidiş gelişler bize neye patlayacak, hiç farkında değiliz.
Eski ya da yeni başbakanın profilinden bize ne?
Biz dönüp bir Cumhurbaşkanı’nın profiline bakalım; bir de kendi profilimize...
Onunki ne kadar küstahsa; bizimki de o kadar düşük, ezik, yerlerde, ayaklar altında...
Demokrasiyi savunmaktan, laikliğe sahip çıkmaktan, haklarımızı korumaktan aciz tuhaf bir halkmışız.
Baştan sona gamsız öküz gibi davranmış; kasabın bıçağını yalamışız.
Yanılmakla, kandırılmakla prim yapan kanaat önderlerinin peşine takılmış; kendimizi yakmışız.
Ateşin sıcak olduğunu paçamız tutuşmadan anlamamış; tutuşan paçamızı alevlerden kurtarmak için kılımızı kıpırdatmamışız.
Demokrasiyi araç olarak kullanacağını açık açık söyleyerek ve dilediği yere geldiğinde araçtan ineceğini ta en başında dile getirerek seyahat planını alenen ilan eden bir zihniyetin önüne kırmızı halılar sermişiz.
O da o halılarda salına salına yürümüş; tepemize çıkmış;
Sonra orada durmamış; kaymış sırtımıza abanmış.
Şu anda tüm ağırlığıyla mevcudiyetimizin üzerine çökmekte...
Ve bu ülke onu sırtından atmak için bir türlü silkinememekte...
Başbakan’ın ipinin çekilmesine, oh olsun diyerek alkış tutanlar;
Kaosun ülkenin değil sadece iktidarın sonu olacağını sananlar;
Biz beceremedik ama kendi içlerindeki düşmanlar belki bu sefer onu alaşağı eder diye yeni oluşumlara heyecanla bakanlar;
Cumhurbaşkanı eninde sonunda kendi kazdığı kuyuya düşecek sananlar;
Kendilerinin epeydir o kuyunun dibinde, en dibinde olduğunu anlamayanlar;
O çok tanıdık iştahlarıyla her zaman olduğu gibi yine yanılmaktalar.
Denize düştükçe yılana sarılma geleneğinin bugüne kadar yol açtığı felaketler arasında ısrarla bağ kuramamakta ve kendilerine yine bir sorumluluk kalmadığını sanmaktalar.
Bu erken sevincin gafletinde, padişahın tahtını sağlamlaştırmak için nispeten yüksek profilli görünen oğullarından birinin daha kellesini almasını ve yerine düşük profilli bir veliaht aramasını doğal karşılamakta;
Üzerlerine gelen trene hâlâ öküz gibi bakmaktalar.
Suyumuza ne katıyorlarsa artık...
Akıllısıyla aptalıyla blok olarak gamsız bir halkız;
Önlenemez iştahımızla diktatörün kılıcını yalamaktayız.