Politika

Endeks milliyetçiliği

Bugün vardığımız vasatlık tablosundan, savrulduğumuz aşırı uçtan kurtulmak için ırk değil insan ve vatandaşlık temeline, duygu değil akıl eksenine, dışa kapanma değil dünyayla yarışma yaklaşımına ve en önemlisi hayali bir mazi değil ortak yarın odağına ağırlık vermeliyiz

27 Mayıs 2021 23:30

Burak Dalgın*

"Kökü mazide olan âtîyim"

Yahya Kemal

'Yerli ve millî' ifadesi bir süredir hayatımızda. Bu sloganla ima edilen, söylenen, vurgulanan ve yapılanlara baktığımızda ilginç bir çerçeveyle karşılaşıyoruz: kurumlar değil, şahıslar; hürriyetler değil, yasaklar; aynı millet ailesinin fertleri olan vatandaşlar değil, içimizdeki hainler; evrensel standartlar değil, kendimize özgü şartlarımız; uluslararası müttefikler değil, düşmanlar; daha iyi bir hayat beklentisi değil, halimize sabretmek; dünyaya açılma değil, içe kapanma; yarına dair hedefler değil, hayal ürünü bir mazî…

Büyük bir medya gücüyle üzerimize boca edilen bu yaklaşım, benim anladığım ve benimsediğim pozitif milliyetçiliğin zıt kutbunu temsil ediyor. Gelin bunu biraz açalım.

Pozitif milliyetçilik

Pozitif milliyetçilik deyince aklıma beş temel prensip geliyor:

Birincisi, milletin üyelerinin bireysel farklılıklarını koruyarak aynı ailenin üyeleri olması. Nazım Hikmet'in 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ ve bir orman gibi kardeşçesine' diye ifade ettiği hissiyat. Halbuki 'yerli ve millî' siyaset kendine oy vermeyenleri 'farklı fikri olan vatandaşlarımız' olarak görmüyor, ötekileştiriyor.

İkincisi, milletin evrensel standartlarda kaliteli bir hayat sürdürmesi. Yani daha özgür, daha zengin ve daha mutlu olmak. Halbuki 'yerli ve millî' siyaset, yazının geri kalanında da göreceğimiz üzere, Türkiye'nin her alanda (basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, kişi başına milli gelir) küme düşmesine yol açtı ve ülkeyi vasatlığa mahkûm etti.

Üçüncüsü, milletin tehdit ve risklere karşı korunması. Sanayi Devrimi'ni ıskalamanın bedelini bir imparatorluk kaybederek, Rumeli ve Kafkasya'da büyük acılar yaşayarak ödemiş bir toplum için bu bilhassa önemli. Halbuki 'yerli ve millî' siyaset sık sık korkulara hitap etse de, gençlerin çoğunluğunun ülkeden gitmeyi istemesi veya Bilgi Çağı'nı yakalayamamak gibi gerçek bekâ meselelerine yol açtı.

Dördüncüsü, milletin dünyada itibarının yüksek olması. Özal'ın "Fatih Sultan Mehmet şunu yaptı, Yavuz Sultan Selim şunu yaptı diye geçmişle övünmek, milliyetçilik değildir. Milliyetçilik toplumların o anda, kendi yaptıkları işlerle övünebilmesidir. Sen dünyayla yarış edebiliyor musun? Yani, başka ülkelerle yarış edecek adamların var mı? Daha iyi ressamın, sanatçın, tüccarın, politikacın var mı?" diye özetlediği yaklaşım. Bilginin 'paylaştıkça büyüyen bir kaynak' olması ve yaşadığımız çağda hızla yayılması, 'bir tarafın kazanması için diğerinin muhakkak kaybetmesi gerekir' düşüncesini alt-üst etti. Artık, hem bireyler hem milletler için esas olan, dünyaya katma değer sunarak yücelmek. Halbuki 'yerli ve millî' siyaset, dizilerde canlandırılan hayali bir maziye ve varaklı dekorasyonlarda görülen sakil bir lükse sığınıyor.

Beşincisi, milletin geçmişten geleceğe birlikte yürümesi. Mahler'in "Gelenek küllere tapmak değil ateşi canlı tutmaktır" diye özetlediği şeyi başarmak. Maziden devraldığımızı, üzerine koyarak, güzelleştirerek gelecek nesle devretmek. Halbuki 'yerli ve millî' siyasetin, şehirlerimize, doğal varlıklarımıza ve kültürel mirasımıza yaptığı tahribat aşikâr.

Endeks milliyetçiliği

Gerçek-ötesi (post-truth) çağda insanları pek çok şeye ("Avrupa bizi kıskanıyor") ikna etmeye çalışmak mümkün. Peki, böyle bir devirde 'yerli ve millî'den çıkış nasıl olabilir?

Dürüstçe aynaya bakarak işe koyulabiliriz. Benim 'küresel kantara çıkmak', jeopolitika ve güvenlik analisti değerli Metin Gürcan'ın daha rafine bir tabirle 'endeks milliyetçiliği' dediği yaklaşım bunu sağlıyor. Zira bizi kuşatan illüzyondan ancak böyle sıyrılabilir, somut durumun somut değerlendirmesini yapabiliriz.

Bu noktada, kendimize ölçü alacağımız performans kriterleri çok önemli. Zira neyi ölçüyorsak (İngilizce seviyesi, internet hızı, kişi başına millî gelir) onu önemsiyoruz demektir.

Belirlediğimiz alanlardaki sıralamamıza, kendimize benzer gördüğümüz ülkelerin durumuna ve kimlerle aynı ligde olduğumuza bakarak halimizi net şekilde anlayabiliriz.

Tahminlerin, temennilerin, hayallerin, spekülasyonların yerini soğuk kanlı veriler aldıktan sonra kendimize hedefler belirleyebilir, onlara ulaşmanın yol haritasını çıkarabilir, harekete geçebilir ve başarımızı ölçebiliriz.

Aynaya bakmak

'Yeni'nin Yol Haritası[1] yazısında, atmamız gereken adımlar için bir çerçeve önermiştim:

  • Restorasyon, yani onarım (kurumlar ve haklar/hürriyetler);
  • Entegrasyon, yani bütünleşme (kapsayıcılık ve evrensellik);
  • Mobilizasyon, yani seferberlik (kadınlar ve gençler); ve
  • Transformasyon, yani dönüşüm (ekonomik atılım ve teknolojik sıçrama)

Gelin bu dört eksende bir Türkiye fotoğrafı çekerek endeks milliyetçiliğine ilk adımı atalım.

Aşağıda, bu ana eksenlerle ilgili 18 küresel endeksteki durumumuz yer alıyor. Göreceli durumumuzu somutlaştırmak için, geleneksel olarak kendimizi kıyasladığımız üç kıtadan üç ülkenin verileri her kriterde listeleniyor: çocukluğumda aynı noktada olduğumuz Güney Kore, henüz on yıl önce 'yeni Avrupa'nın yıldızları' olarak beraber değerlendirildiğimiz Polonya ve askeri darbe/ ekonomik liberalizasyon süreçlerimizin paralel ilerlediği Şili. Ayrıca, endekslerde ülkemize benzer performansı olan ülkelerden de örnekler veriliyor.

Elbette eksenleri, kriterleri veya ölçüm endekslerini değiştirmek/ çeşitlendirmek mümkün. Bazı endekslerin şu veya bu sebeple gerçeği yansıtmadığını, adil olmadığını da düşünebiliriz. Ancak, genel resimden kaçamayız. Zira teşhisi reddeden bir hasta, tedaviye başlayamaz. Maalesef, bugün bir küme düşme ve vasatlık tablosuyla karşı karşıyayız. Üstelik, endekslerin öyle ya da böyle dünya kamuoyu (akademisyenler, yatırımcılar, turistler) için bir veri teşkil ettiğini unutmamalıyız.

Restorasyon (onarım)

Bu başlıkta, ülkemizde çok hırpalanan iki ana alan var: kurumsal mimari ve haklar/ hürriyetler. Şu beş endeks yaşayarak tecrübe ettiğimiz durumu teyit ediyor:

Demokraside (EIU, 2020) 167 ülkeden 104. sırada, kusurlu demokrasi ile otoriter rejim arasındaki 'karma rejim' sınıfındayız. Şili (17.) ve Güney Kore (23.) tam, Polonya (50.) kusurlu demokrasi kategorisinde. Civarımızdaki ülkeler Gambiya (103.) ve Pakistan (105.).

Hukukun üstünlüğünde (WJP, 2020) 127 ülkeden 107. sıradayız. Güney Kore 17., Şili 26., Polonya 28. Civarımızdaki ülkeler Çin (88.), Kenya (102.) ve Madagaskar (105.).

Basın özgürlüğünde (Sınır Tanımayan Gazeteciler, 2020) 180 ülkeden 154. sıradayız. Güney Kore 42., Şili 51., Polonya 62. Civarımızdaki ülkeler Pakistan (145.) ve Bangladeş (151.).

İnternet özgürlüğünde (Freedom House, 2020) 65 ülkeden 48. sıradayız. Güney Kore 17. Şili ve Polonya bu endekste yok. Civarımızdaki ülkeler Zimbabwe (41.) ve Bangladeş (45.).

Akademik özgürlükte (Global Public Policy Institute, 2020) üniversitelerimiz en alt sınıfta (E). Güney Kore, Şili ve Polonya (A) kategorisinde. Bizimle aynı ligde değerlendirilen ülkelerden bazıları Suudi Arabistan, Çin ve İran.

Entegrasyon (bütünleşme)

Bu başlıkta, ülkemizin iki temel meselesi var: toplumun kendi içinde ('kapsayıcılık') ve ülkemizin dünya sistemiyle ('evrensellik') entegrasyonu.

Kapsayıcılık konusuna, hepimizi ilgilendiren iki endeksle bakalım.

Eğitim eşitsizliğinde (UNICEF, 2019), 41 ülkeden sonuncuyuz. Polonya 6., Güney Kore 17. olarak ayrı bir ligdeler. Şili (39.) civarımızda.

Vatandaşların birbirine güveninde (Dünya Değerler Araştırması, 2020) 49 ülkeden 27. sıradayız. Güney Kore 9., Şili 29., Polonya ise çalışmada yer almıyor. 'Çoğu kişiye güvenilebilir' önermesine 'evet' cevabı verme oranında İran ve Myanmar ile aynı seviyedeyiz; dünya ortalaması 1.5 katımız.

Dünya sistemiyle bütünleşmek deyince aksayan AB müzakereleri, Paris Çevre Anlaşmasını onaylamayan bir avuç ülkeden (Eritre, İran, Irak, Libya ve Yemen) biri olmak, Eurovision'a katılmamak ve elbette 'değerli yalnızlık' akla geliyor. Endeksler de bunu teyit eder halde:

Küresel barış endeksinde (IEP, 2020) 163 ülkeden 150. sırada ve 'çok düşük' ile en alt kategorideyiz. Polonya (29.), Şili (45.) ve Güney Kore (48.) ikinci iyi kategori olan 'yüksek'te yer alıyorlar. Civarımızdaki ülkeler Zimbabwe (131.) ve İran (142.).

Pasaportun itibarı sıralamasında (Henley, 2021) 110 ülkeden 52. sıradayız. Güney Kore (3.) ve Polonya (10.) ilk onda yer bulurken Şili endekste yer almıyor. Arnavutluk, Gürcistan, Bosna Hersek ve Moldova Türkiye'nin önünde sıralanıyorlar. Tabii bu endeksten bahsedip pasaportla alakalı bir video çektikleri için mahkemeye verilen gençleri hatırlamamak olmaz!

Mobilizasyon (seferberlik)

Bu başlıkta, ülkemizdeki iki büyük kaynak seferberliği fırsatı var: kadınlar ve gençler. Bu alana ekonomik büyümenin ötesinde, hak (cinsiyet eşitliği, fırsat eşitliği) açısından da bakmalıyız.

Kadınlarla ilgili iki endeksle başlayalım. Maalesef, kadınların seçme-seçilme hakkını tanıyan ilk ülkelerden biri için ibretlik bir manzara görüyoruz. Bu sayıları görünce, odağın ilerleme yerine İstanbul Sözleşmesi'nden çıkış olması bir kez daha inanılmaz geliyor.

Cinsiyet eşitliğinde (WEF, 2021) 156 ülkeden 133. sıradayız. Şili 70., Polonya 75. ve Güney Kore 102. Civarımızdaki ülkeler Angola (119.) ve Mısır (129.).

Kadınların iş gücüne katılımında (Dünya Bankası, 2019) 187 ülkeden 161. sıradayız. Polonya 94., Güney Kore 113. ve Şili 115. Civarımızdaki ülkeler Venezuela (153.) ve Sri Lanka (159.) Çalışma çağındaki dört kadından biri (Şubat 2021: yüzde 26.7) çalışıyor. Bu oranı erkeklerle aynı seviyeye (yüzde 60.4) taşımak, 12 milyon ilave kişiyi çalışma hayatına kazandırmak ve iş gücünü (ekonomiyi) yüzde 38 büyütmek demek!

Gelelim gençlere. Gerek mevcut durumda gerek yarına dair yetkinliklerde durum parlak değil.

15-29 yaş arası 'ne işte ne okulda' nüfus oranında (OECD, 2019) 40 ülkeden 39.'yuz. Üstelik bu oranımız (yüzde 28.8) OECD ortalamasının (yüzde 12.8) iki katından fazla! Polonya 23., Şili 31., Güney Kore sıralamada yok. 'Ev gençleri' ifadesinin dilimize girmesi sebepsiz değil.

Eğitim kalitesini ölçen PISA testinde (OECD, 2018) 77 ülkeden 40.'yız. Güney Kore 7., Polonya 11. olarak ayrı bir seviyedeler. Şili (46.) bizim civarımızda.

İngilizce yeterlilik sıralamasında (EF, 2020) 100 ülkeden 69.'yuz. Polonya 16., Güney Kore 32., Şili 37. Civarımızdaki ülkeler İran (56.) ve ayrı sırayı paylaşan Bangladeş ve Guatemala (63.). On yıllardır okullarda İngilizce derslerine binlerce saat ve milyarlarca lira kaynak harcadıktan sonra bu neticeye varmamız ise apayrı bir konu!

Transformasyon (dönüşüm)

Bu başlıkta, ülkemizdeki iki temel dönüşüm alanı var: ekonomik atılım ve teknolojik sıçrama. Zaten orta gelir tuzağından kalıcı olarak çıkabilmek için ikisini birden başarmaya mecburuz.

Ekonomik durumla başlayalım.

Kişi başına düşen nominal milli gelirde (IMF, 2021) 195 ülkeden 72. sıradayız. Güney Kore 28., Polonya 49., Şili 55. Çin (61.), Bulgaristan (66.) ve Kazakistan (68.) bizden yukarıda yer alıyorlar. Kişi başına gelirimizin on beş sene önceye dönmüş olması ise hayli manidar (yazının burasında isteyen Sezen Aksu'dan 'Kaybolan Yıllar'ı çalabilir).

Refah endeksinde (Legatum Institute, 2020) 167 ülkeden 94. sıradayız. Güney Kore 28., Polonya 36., Şili 37. Civarımızdaki ülkeler Sri Lanka (84.) ve El Salvador (93.)

Peki bugünkü tabloyu değiştirip yarına yürümek için potansiyelimiz var mı?

Global inovasyon endeksinde (WIPO, 2020) 131 ülkeden 51. sıradayız. Gümey Kore 10., Polonya 38. Şili (54.), Romanya (46.) ve Hindistan (48.) civarımızdaki ülkeler arasında.

Sabit genişbant internet hızında (Speedtest, 2021) 176 ülkeden 101. sıradayız. Güney Kore 2., Şili 15., Polonya 31. Civarımızdaki ülkeler Jamaika (95.) ve Bangladeş (99.)

Sonuç

Elbette milliyetçilik sadece endeks performansından veya gelecek projeksiyonlarından ibaret, rasyonel, renksiz ve hissiz bir teknokrat ütopyasının çok ötesinde bir kavram. Çoğumuzun kalbini daha hızlı attıran duygusal, maziyi unutmayan ve görkemli bir tarafı da (iyi ki) var.

Bununla birlikte, bugün vardığımız vasatlık tablosundan, savrulduğumuz aşırı uçtan kurtulmak için ırk değil insan ve vatandaşlık temeline, duygu değil akıl eksenine, dışa kapanma değil dünyayla yarışma yaklaşımına ve en önemlisi hayali bir mazi değil ortak yarın odağına ağırlık vermeliyiz. Bu noktada endeks milliyetçiliği, makul, rasyonel ve hassasiyetleri gözeten bir yaklaşım olabilir.

Karşımızdaki veriler ülkemizin pek çok alanda hiç hak etmediği bir yerde olduğunu, bırakın gelişmiş ülkeleri, kendimizi geleneksel olarak kıyasladığımız ülkelerin dahi hayli gerisine düştüğümüzü gösteriyor. Üstelik, birbiriyle alakasız gibi görünen alanlarda tekrar tekrar karşımıza çıkan bu durumdan kurtulmak için, topyekün bir ilerleme gayretine girmemiz şart.

Yahya Kemal'in veciz ifadesiyle 'kökü mazide olan âtî' olmayı da ancak böyle başarabiliriz.


[1] https://t24.com.tr/haber/yeni-nin-yol-haritasi,950741



*DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı