14 Ocak 2014 14:33
Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna ilişkin, "Biz diyorduk ki, dünyaya yönelik muasır medeniyetler seviyesine nasıl çıkaracağız buna yoğunlaşalım. Bütün enerjimizi buraya verelim, ama maalesef içerde de ister istemez buraya enerji harcamak durumunda kaldık. Biz bunları meydana çıkarmak durumundayız. Olayın aslı şu. Acırsanız acınacak hale gelirsiniz" dedi.
Erdoğan yaptığı konuşmada hazırlanan HSYK teklifi ile ilgili de, "Biliyorsunuz yeni anayasayla ilgili çalışmada HSYK’da bir yere kadar gelinebilmişti. Eğer muhalefet anayasa değişikliğini beraber yapalım derse, biz yasa teklifini donduruz. Gerekirse genel kuruluna indirmeyiz" ifadesini kullandı. Erdoğan, darbe dönemlerinde yargının rolünü vurgulayarak "Yassıada kararlarını da bir mahkeme vermiştir. 12 Eylül’de gençlerin yaşını büyütüp idam eden mahkeme vardı. 367 kararını veren de mahkemeydi. AK Partiye kapatma davası açanda bir cumhuriyet başsavcısıydı" dedi.
Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
3 Aralık tarihinden bugüne kadar sizlerle bir araya gelemedik. Bu bir buçuk aylık süreç içinde
En ahlaksız darbe girişimine tevessül edildi. 17 Aralık Türkiye’nin demokrasi ve hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. 17 aralık komplosu, hazırlama şekli, uygulama aşaması diğer tüm darbe girişimlerini geride bırakmış, millete devlete yönelik ihanet hareketi olarak kayıtlara geçmiştir.
17 Aralık sabahı belli merkezlere baskınlar yapılıyor, gözaltına alınıyor. Bilgilendirme gereken sorumlular bilgilendirilmiyor. Yargı ve emniyet içindeki bir örgüt, tamamen gizli olarak yürüttükleri soruşturmaları, seçimlere 3,5 ay kala, manidar bir zamanda düğmeye basıyorlar. Geçmişi üç yıla kadar uzanıyor. Aklınız neredeydi? Bunu sormazlar mı? Demek ki burada niyet apaçık ortada.
İhanet projenin paydaşları da derhal harekete geçiyor. Malum medya, kendilerine servis edilen, gizlilik kaydı olan bu fotoğraf ve görüntüleri yayınlamaya başlıyor. Muhalefet, hükümete yönelik saldırılara başlıyorlar. Belli sermaye çevreleri harekete geçiyorlar. İçerde ve dışarda belli odaklar derhal harekete geçiyorlar. Şantaj çeteleri acayip çalışıyor. Dikkatinizi çekiyorum. Akşam olduğunda adeta soruşturma sorgu tamamlanıyor ve zanlıların tamamı, onlarla birlikte bakanlarımız, hükümetimiz suçlu ilan ediliyor.
Düşünebiliyor musunuz, 25 çuval gelecek, bu çuvallar mühürlü, açılmadan anında adım atılacak. Böyle bir şey olabilir mi? Bu işin nasıl yürüdüğü, nasıl yürütüldüğü çok açık net ortada. Sabah operasyon yapılıyor, 12 saat sonra infaz tamamlanıyor.
Zanlıların tamamı yakınlarıyla birlikte adeta linç ediliyor. Olaylar iki tane ayrı mahkemede yürütülüyor.
Tam bir algı operasyonu. Hem içerden hem dışardan çok ağır bir linç hareketi. Her şey hazırlanmış. kimin nerede duracağı, hangi vazifeyi yerine getireceği tek tek belirlenmiş. Sosyal medyada operasyon başlatılmış. Medyada görevler verilmiş. Belli sermaye çevrelerine mesajlar gitmiş. Uluslararası kuruluşlara yalan yanlış bilgiler aktarılmış. Ekonomiyi etkilemek üzere, piyasalara kötümserlik pompalanmış. Maşa olarak kullanılan örgüt tüm taraftarlarını harekete geçirmiş. Bir anda itibarsızlaştırma girişimleri başlamış. İftira yalan tehdit korkutma sindirme şantaj, her ne varsa devreye alınmış.
Yolsuzluk süsü verilerek bir anda Türkiye’de büyük bir belirsizlik oluşturmak için ne gerekiyorsa hepsi harekete geçirilmiş. Yıllardır hazırlığı yapılan senaryo seçime 3,5 ay kala devreye sokulmuş.
Burada gelişmeleri son derece soğukkanlılıkla takip ettiğimizi söyleyebilirim. Bu bizim için ilk değildi. Daha önce de yaptılar. Eğer biz telaşa kapılmış olsaydık onlara hizmet etmiş olurduk. Tedbirlerimizi aldık.
Ben bu kürsüden defalarca bu tür senaryolara dikkatlerinizi çektim. Muhalefetin umutsuz olduğunu, siyaset dışı odakların umutsuz olduğunu, bu çevrelerin çirkin eylemlerin içine gireceğini defalarca hatırlattım.
Sandıkta Ak Parti ile rekabet edemeyeceklerin anladıkları çok çirkin yollara tevessül edeceğini ifade ettim. 17 Aralık bu çirkin tezgâhın tezahür ettiği tarih oldu.
Bu tezgahı yapanlar birkaç yerde yanlış yaptılar. Birincisi milletin seçilmiş hükümete yönelik muhabbetini hesaba katamadılar. Kamuoyu algısını esaret almaya yönelik yoğun operasyonlara rağmen, aziz milletimiz tuzağı gördü. Bu tuzağa karşı tavrını çok net olarak ortaya koydu.
17 Aralık sonrasında, Samsun, Ünye, Ordu, Görele, Giresun, Trabzon, Sakarya, Manisa ve ilçelerinde, İzmir’de, Ankara ve İstanbul’da halkımızın normalin üzerinde çok çok farklı bir heyecanla desteğine şahit olduk.
Yapılanın bir komplo darbe girişimi olduğunu gördüler ve Allah onlardan razı olsun hepsi de yüreklerini ortaya koydular.
Yolsuzluk iftirasıyla hükümeti yıpratalım derken, bazı hesaplarını da görmek istiyorlardı. Bir taşla acaba kuş katliamı yapabilir miyiz diyorlardı. Türkiye üzerine kimin ne hesabı varsa, bu operasyonun içine dahil ederek arzularını yerine getirmeye çalıştılar.
Türkiye’nin ekonomisini de alt üst edelim dediler. Faizleri yükseltip kazanalım dediler. Enerji politikalarını sarsalım dediler. İstikrarlı büyüyüşü engelleyelim dediler. Mavi Marmara’nın, İran’da Irak’ta ilkeli dış politikanın intikamını alalım dediler.
Dünyada artık sesi çok çıkan, itibarı her geçen gün artan Türkiye’nin yükselişini durduralım dediler. Millî birlik ve kardeşlik surecini bozalım, yeniden gençlerin ölmesini ve öldürmesini sağlayalım dediler.
Bir tek operasyon paketinin içine kirli niyeti koydular ve işte o tuzak ayaklarına dolaştı.
Bize dış mihrakları soruyorlar. Allah aşkına soruyorum, bu operasyon eğer başarıya ulaşmış olsaydı, kazanan kim olacaktı? Bu operasyondan Türkiye’nin aziz milletimizin kazanacağını iddia edecek bir tek aklı selim sahibi bulabilir misiniz?
Faiz silah savaş lobilerinin kazanacağı operasyonun yerli olabilme ihtimali var mıdır? Bu operasyon milli olan ne varsa ona kast etmiştir.
Milli iradeye kast etmiştir. Halk banka kast etmiş, dolayısıyla milli bankamıza kast etmiştir. Milli çıkarlarımıza kast etmiştir. Kardeşlik sürecimize
MİT’e kast etmiştir. Bu ülkenin milli istihbarat teşkilatı, Türkmen kardeşlerimize yardım götürülürken Adana’dan bir savcı bunu engellemek için elinden geleni yapıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bir yargı mensubunun, kendi ülkesinin istihbarat mensubuna hasmane tutum olduğu görülemez.
Reyhanlı’daki olaylar olduğu zaman, bu beyefendi Adana’da kalkıp Reyhanlı’ya gitmemiştir. 7 gün senin aklın neredeydi? Niye gitmedin oraya? Sormazlar mı? Ben buradan hatırlatıyorum. Hadi buyurun ilgili olanlar bunu incelesinler.
Bir ülkenin istihbaratının düşmanı harici düşmanlardır dahili değil. Hasmane tutum kesinlikle milli olamaz. Bir savcı Adana’dan kalkıp Hatay’a geliyorsa, o savcı yasaları çiğnemiştir. Açıkça söylüyorum, kendi ülkesine değil ülkesinin düşmanlarına maşalık etmiştir.
Neden yapıyorlar bunu? Milli kurumları neden hedef alıyorlar. MİT’in yasasına baktığınız zaman 26’ncı madde çok açık net ortadadır.
Uluslararası kirli odakların elinde oyuncak olmuş bir örgüt, adeta efsunladığı mensupları kendi ülkeleri aleyhine gönderiyorlar. Siz kimsiniz ki MİT’e karşı düşmanca tavra giriyorsunuz?
Bir savcı çıkoıp sadece iddialar üzerinden demokrasiyi katletme, ekonomiyi durdurma cüretinde bulunabiliyor. Bugün artık geçmişte bazı yargılamalarında üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğu görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla, tasarlanmış ve ayarlanmış yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkum edildiklerini belirgin şekilde görebiliyoruz.
Ben yargının tümünü asla zan altına alamam. Bunun içinde yürütme de var. 17 Aralık’tan bugüne kadar devletin kurumları içinde nasıl bir çark kurulduğu, net olarak ortaya çıktı. Göreceksiniz bundan çok daha fazlası ortaya çıkacak.
Biz diyorduk ki, dünyaya yönelik muasır medeniyetler seviyesine nasıl çıkaracağız buna yoğunlaşalım. Bütün enerjimizi buraya verelim, ama maalesef içerde de ister istemez buraya enerji harcamak durumunda kaldık. Biz bunları meydana çıkarmak durumundayız. Olayın aslı şu. Acırsanız acınacak hale gelirsiniz.
Nasıl bir takiyenin, kokuşmuşluğun hüküm sürdüğü ortaya çıkacak. Malezya’da ifade ettim. Virüs vücuda girmiş, sinsi şekilde yerleşmiş, çoğalmış, vücudu esir almak üzere harekete geçiyor. Ancak bu bünye, kendisini sinsi virüslere teslim edecek kadar zayıf bir bünye değildir.
İncelediğimizde tarihte de bunu görüyoruz. Büyük Selçuklu Devleti’nde Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu sinsi virüslere, devlet bünyesini terk etmeye yönelik sızıntılara asla geçit vermez ve vermeyecektir.
Tabi şimdi tarihimizi inceliyoruz. Bunu gördük. Büyük Selçuklu döneminde yaşadık. Gözü dönmüş bir gizli örgütün devleti nasıl esir almaya çalıştığını, işbirliğine gittiğini asırlar önce millet olarak yaşadık.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu sinsi virüslere asla geçit vermez ve vermeyecektir. Burada şu noktanın altını kalın çizgilerle çiziyorum.
Önümüzdeki mesele kuvvetler ayrılığına, ya da yargı bağımsızlığına ilişkin bir mesele değildir. Mesele yargının bir örgüt tarafından teslim alınarak, tarafsızlığını yitirme meselesidir.
Burada kuvvetler ayrılığı noktasında hiçbir partinin zaten endişesi yok. Endişe şurada. Yasama yürütme, yargı yürütmeye, ne derseniz deyin müdahale etmesi kesinlikle olmaz, olamaz.
Eğer bunu yaparsak işte orada sıkıntı var. Bağımsızlık derken bu bağımsızlık gücünü eğer diğer erklere müdahale için fırsat olarak değerlendirirse işte bu sıkıntıdır. Geçenlerde İstanbul’da da söyledim. Bizim hesap vereceğimiz merci var. yasama organı millete hesap verir.
Ama yargının hesap vereceği merci neresi? Allah’tan başka hesap vereceği merci yok. Şu andaki yapı bu. Peki gelişmiş ülkeler aynen bizdeki gibi mi? Hayır değil. oralarda bakıyorsunuz ki, seçilmişlerin bu noktada, belirlerken ciddi bir yetkilerinin olduğunu görüyorsunuz. AB’den bize bazı sesler geliyor.
Ben AB yetkililerine şunu hatırlatmak istiyorum. Lütfen AB üyesi ülkelerin, HSYK denen kurumla ilgili netleşmiş bir uygulaması var mı yok mu? Üyelerini nasıl seçer. Aynı şekilde değil. hepsinde farklı uygulama vardır. Bunlarda da seçilmişlerin bunların atanmasında ciddi bir ağırlığın olduğunu görürsünüz.
Ben burada yargının tarafsızlığını sağladığı için önemlidir. Onun için yargının bağımsızlığına çok önem verdik. Yargının bir kısmı tarafsızlığını yitirmişse, siyasi mücadelenin tarafı olmuşsa, özellikle de vicdanı bir kenara bırakmış, adına karar verdiği milleti bir kenara bırakmış, bir örgüt adına faaliyet gösteren hale gelmişse, konuşacağımız mesele yargının bağımsızlığı meselesidir.
Yassıada kararlarını da bir mahkeme vermiştir. 12 Eylül’de gençlerin yaşını büyütüp idam eden mahkeme vardı. 367 kararını veren de mahkemeydi. AK Partiye kapatma davası açanda bir cumhuriyet başsavcısıydı. Amacımız hem bağımsızlığını güçlendirmek hem de tarafsızlığını sağlamaktı.
Yargıyı etkilerden baskılardan kurtarıp, milletin yargısı haline getirmeyi hedefledik. Hatırlayın yargı beli ideolojilerin, altına giriyor, tarafsızlığını yitiriyordu. Anayasa değişikliğine giderken, HSYK’yı yargıda bağımsızlığı ve tarafsızlığı tesis edecek bu anlamda bir gelişimi bir değişimi yeniden tasarladık.
Kurumun belli örgütlerden harici etkilerden kurtulup, demokratik çok renkli ve sesli şekilde yeniden yapılanmasını hedefledik. HSYK’ya ilişkin kanunlarda değişiklik yaparak, yargı bağımsızlığını temin edeceğiz. Yapacağımız değişiklik anayasaya hiçbir aykırılık teşkil etmiyor.
Şimdi ben burada, şunu açıklayabilirim. Dün cumhurbaşkanımızla da görüştük. Diğer genel başkanlar da görüştüler.
Ben açık net söylüyorum. Eğer muhalefet, ki adalet bakanıma başkanvekili arkadaşlarıma, hemen dedim ziyaret edin. Randevuları aldılar.
Eğer muhalefet biliyorsunuz yeni anayasayla ilgili çalışmada HSYK’da bir yere kadar gelinebilmişti. Eğer muhalefet anayasa değişikliğini beraber yapalım derse, biz yasa teklifini donduruz. Gerekirse genel kuruluna indirmeyiz.
Fakat burada bugünkü görüşmeler belirleyicidir. Hele hele bunu iktidar muhalefet dayanışması içinde yapabilirsek, ülkemiz için kazanım olacaktır. Hatta burada açık net teklif ediyorum. parlamento içinde grupların kendi gücüne göre, aynen RTÜK’te olduğu gibi HSYK içerisinde onlar da temsil edilme imkanını bulacaklardır. Biz bu teklife de varız. Böyle bir adımı atabiliriz. Hatta hatta hakimler kurumunu ayrı savcılar kurumunu ayrı olarak da planlayabiliriz. Yani birkaç maddelik bir anayasa değişikliğini süratle geçirmemiz halinde, biz şu andaki yasal düzenleme çalışmasını dondurur, anayasa değişikliğiyle devam ederiz.
Burada iki önemli hususun altını özellikle çiziyorum. Yapılan operasyon AK Parti hükümetine yönelik değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli çıkarlarına yapılmış bir operasyondur. AK Partili olsun olmasın, oy versin vermesin, herkes şunu iyi bilmelidir ki, esasen demokrasiyi seçimleri milli iradeyi hedef almıştır.
Dün başka hükümetlere yapılan çok daha ağır şekilde bizim hükümetimize yönelmiştir. Bu durdurulmazsa, yarın gelecek hükümetlere bu saldırılar yapılacaktır. Biz tarihi bir misyon taşıyoruz. 11 yıl boyunca nasıl her saldırıyı ülkemiz ve geleceğimiz adına bertaraf ettiysek, bugün de göğsümüzü siper edeceğiz.
Biz bu mücadeleyi kendimiz adına, partimiz adına değil en başta Türkiye adına veriyoruz. 76 milyonun her bir ferdinin de oynanan oyunu göreceğine, tehdidi görüp tek yürek halinde buna karşı duracağına yürekten inanıyorum.
İkinci önemli hususta şudur. Bu sürecin Türkiye’de inançlı kesimleri mağdur etmesine asla izin vermeyiz ve vermeyeceğiz.
Örgütün üst yönetimiyle, oradaki diğer vatandaşlarımızın hassasiyetlerini birbirinden kesinlikle ayırıyoruz. Samimi insanlar, samimi gayretlerle fedakarlıkta bulunurken, örgütün üst yönetimindekiler çok başka amaçlarla bunları istismar ettikleri anlaşılıyor.
Yıllarca buralarda fedakarca hizmet etmiş kardeşlerimizden oynanan oyunu görmelerini bekliyoruz. 17 Aralık darbe girişimi, bir çok sinsi hedefin yanında çözüm sürecini de hedeflemiştir. Darbenin mimarı olan örgüt, daha önce de MİT Müsteşarını tutuklayıp devre dışı bırakma girişiminde bulunmuştur. Kim buna hayır diyecek? Kimin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Biz buna sessiz kalmış olsaydık, benim müsteşarım kim bilir nerede olacaktı?
Şu anda çok farklı yöntemlerle sürecin sabote edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu aziz millet çözüm sürecine sabote etmeye asla izin vermeyecektir.
Bir yılı aşkın süredir Türkiye acılar yaşamıyor. Tam bir yıl önce 15 Ocak’ta çözüm sürecinin başladığını ilan etmiştik hatırlayın. 2013 yılının ilk baharını umutla idrak etmiş baharın kalıcı olması dileğinde bulunmuştuk. Hamdolsun bir yıl boyunca süreci hem muhafaza ettik hem de ilerlettik.
17 Aralık komplosu bu baharı kışa çevirmek için çirkin girişimlerine devam edecektir. Bir yıl içinde nice badireyi aştığımız gibi bu alçakça sabotajları da hep birlikte aşacağız.
Tabi burada şu noktayı özellikle ifade etmek istiyorum. Şurada 30 Mart’a iki buçuk ay bile kalmadı. Öyleyse çok yoğun bir çalışmayla kapı kapı dolaşarak, gerek ana kadememiz, gerek kadın kollarımız, gençlik teşkilatımız bütün yaptıklarımızı halka anlatacağız. 30 Mart sandıkların AK Parti ile aydınlandığı gün olacak. Hiç endişeniz olmasın, tarihte biz nice hainler gördük. Nice ajanlara, casuslara, gayri milli saldırılara şahit olduk. Bu aziz millet duasıyla gayretiyle sarsılmaz imanıyla, kardeşlik dayanışmasıyla tüm o saldırıları aşmıştır.
Hani Akif diyor ya “Allah'a dayan, sa'ye sarıl ,hikmete ram ol; yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol”
Asla umutsuz olmayacağız, asla ve asla moralsiz olmayacağız. Kurulan tuzaklara aldanıp umudumuzu heyecanımızı coşkumuzu asla yitirmeyeceğiz. Meydanlarda da kürsüde de defalarca ifade ettim. Allah bize yeter, gerisi heves.
Pakistan sokaklarında, eyalet başbakanıyla giderken, arabayı durdurduk indik. Oradaki vatandaşların arasına karıştık. Baktık ki ağlayanlar var, coşkulu olanlar var. bunu görünce bu hareket yoluna dimdik devam edecek. Bizlere hayır duaları eden kardeşlerimizi gördükçe bizim coşkumuz arttı. Biz enerjiyi lobilerden belli bazı medya gruplarından almıyoruz. Farkımız bu. Malezya caddelerinde bize hayır duası eden kardeşlerimizi gördük. Gazze’de Kahire’de Şam’da daha nice dost ve kardeş ülkede bizim için hayır dualarının yapıldığını duyduk. Umudunuzu yitirmeyeceksiniz.
Aramızdan bazıları ihanet etse de, emanete hıyanetlik etse de siz kalbinize umutsuzluğun zehrini yaklaştırmayacaksınız.
Ey genel müdür senin döneminde bu ülkede, bırakın hastane bulmak ilaç bulamıyordu ilaç. Bunları yaşadık biz. Bu iktidar yolsuzluğa bulaşmış olsaydı, biz son 10 senede 17 bin kilometre yol yaptık ya. Sadece bu değil. bakıyorsunuz işte İstanbul boğazının altından, 153 yıllık bir rüyayı gerçekleştirerek Marmaray’ı inşa eden bu güç oldu. yolsuzlukların iktidarı olsaydık bunlar yapılabilir miydi?
© Tüm hakları saklıdır.