17 Şubat 2015 14:25
Muhtarlara seslenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Bu aralar ben başkanlık sistemi diyorum, onlar diktatörlük diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi ben bunu söyleyince aksini söylemeye başladılar. Geçmişte tek parti döneminin milli şefine itaati vatandaşlık borcu olarak görenler şimdi diktatörlükten bahsediyorlar. Bu nasıl bir diktatörlük ki bugün ülkemizde faal durumda 87 parti var" dedi.
Erdoğan, "7 Haziran’da da bunlardan 31’ini katılıyor. Bu nasıl diktatörlük ya, diktatörlükte bu kadar parti seçime girebilir mi? Bu ithamı bir türlü milletin yanında yer almayı beceremeyenlerin dolayısıyla onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasıdır" diye konuştu.
"CHP olduğu sürece bu ülkeye başkanlık sistemi gelmez" diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu da eleştiren Erdoğan, "Çıkmış bir tanesi, 'ben burada olduğum sürece başkanlık sistemi gelemez' diyor. Milletin iradesinin karşısında durulmaz, millet istediği zaman milletin istediği olur. Sen kimsin ya?" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Özgecan Aslan cinayetiyle ilgili olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirerek "Genel Başkanları çıkıp Özgecan’ın katledilmesini bile siyasete bağlıyor. Milletvekilleri çıkıp katledildiği gün dans ediyor. Neymiş kadına tacizin yıldönümüymüş. Geç o işi geç. Biz kendi kültürümüzde böyle günlerde Fatiha okumak suretiyle bu işi anarız, yad ederiz" dedi.
Erdoğan, "Kadınlar Allah’ın erkeklere bir emanetidir' dediğimizde kızıyorlar. Bu feministler filan var ya, “kadın emanetmiş, hakaret” diyor. Ya senin bizim medeniyetimizle, inancımızla alakanız yok. Biz sevgililer sevgilisinin veda hutbesindeki hitabına bakıyoruz. Allah’ın emanetidir, diyor, o emanete sahip çıkın diyor ve onu incitmeyin diyor. Bunu farklı yerlere çekmenin hiçbir anlamı yok" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda düzenlenen İkinci Muhtarlar Toplantısı'nda konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
Muhtarlık kavramının hayatımda ayrı bir anlamı var. Bana muhtar bile olamaz demişlerdi. Rastgele bir ifade değil. Muhtarlık doğrudan milletin iradesiyle gelinen görevin ilk basamağıdır. Muhtarlıktan başlayan görev alma silsilesi artık Cumhurbaşkanlığı’na kadar uzanıyor. Milletin tercihlerine karşı olanlar için muhtarla cumhurbaşkanının bir farkı yok.
Çünkü onlar bu işin ruhuna karşı. İstiyorlar ki Türkiye hep kendi kurdukları, kendi kontrolleri altında olan vesayet düzeniyle yönetilsin. Millet sadece üretsin, koştursun, sonra getirsin her şeyi onlara teslim etsin onlar da diledikleri gibi kullansın.
Büyükşehir Belediye başkanlığımda İstanbul halkının vesayet düzenine isyanının ifadesidir. 12 yıllık başbakanlığım da, cumhurbaşkanlığım da millete alenen hakaret edenlere karşı bir başkaldırıdır. Bir taraftan duvarlara “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazacaksın, sonra egemenliği millete vermemek için her yola başvuracaksın.
Muhtar ne demektir? Belediye başkanı ne demektir, milletvekili ne demektir, bunları bilmezler. Milletin değerlerine, inancına, kültürüne, tarihine, kılığına, kıyafetine karışanların demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten bahsetmeye hakkı yoktur. Millete saygı göstermeyi öğreneceksiniz.
Ne olacak ya, köy muhtarı, ne olacak mahalle muhtarı diyemezsin arkadaş, diyemezsin. 50 kişi de seçse, 100 kişi de seçse, 30 bin kişi de seçse, 20 milyon seçse seçilmiştir, saygı duyacaksın. Bunun başka izahı yok.
Bu aralar ben başkanlık sistemi diyorum, onlar diktatörlük diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi ben bunu söyleyince aksini söylemeye başladılar. Geçmişte tek parti döneminin milli şefine itaati vatandaşlık borcu olarak görenler şimdi diktatörlükten bahsediyorlar. Bu nasıl bir diktatörlük ki bugün ülkemizde faal durumda 87 parti var.
7 Haziran’da da bunlardan 31’ini katılıyor. Bu nasıl diktatörlük ya, diktatörlükte bu kadar parti seçime girebilir mi? Bu ithamı bir türlü milletin yanında yer almayı beceremeyenlerin dolayısıyla onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasıdır.
Çıkmış bir tanesi, "ben burada olduğum sürece başkanlık sistemi gelemez" diyor. Milletin iradesinin karşısında durulmaz, millet istediği zaman milletin istediği olur. Sen kimsin ya?
Mahallenizdeki garipleri, mağdurları, ihtiyaç sahiplerini tespit edip, onlara sahip çıkmanız, sahip çıkılmasını temin etmeniz şarttır. Yani Cumhurbaşkanı olarak benim en ücra köşedeki elim ayağım, kulağım, gözüm sizler olmalısınız.
Bu formlar İçişleri Bakanımıza gelmeli ve bizler birlikte inşallah bu sıkıntıları gidermeliyiz. Hamdolsun devletimizin, STK’larımızın bu konuda çok iyi çok detaylı çalışmaları var. Onlarla uyum içinde hareket ettiğimizde meseleleri hızlı bir şekilde çözüm yoluna koyabilirsiniz.
Öte yandan bizim insanımız onurludur, gururludur, giyecek kıyafeti, yakacak odunu, kullanacak ilacı bulunmadığı halde kapısını kapatıp hiç kimseye el açmadan kendi dünyasında yaşıyor olabilir. Sizler bunların hepsini teker teker tespit edip ilgili kurumların o insanlara el uzatmasını sağlamak zorundasın. Muhtar inşallah budur.
Aynı şekilde, esnaftan, hanımlardan, öğrencilerden, yaşlılardan farklı sıkıntılar olabilir. Dargınlar olabilir, hepsine vakıf olmalısınız.
Yeni Türkiye terörsüz çatışmasız, kavgasız, gürültüsüz bir Türkiye olacaktır. Kardeşliğin, hakkın hukukun refahın hakim olduğu bir Türkiye olacaktır. Gezi olayları tutmadı bu defa 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü tezgahladılar. Türkiye'nin tüm birikimlerine saldırdılar. Dikkat edin adı rengi mahiyeti ne olursa olsun her saldırıda ülkemizin ekonomisi hedef alınıyor. yolsuzlukla savaş diyenler, bu ülkede esnafın dükkanını arabasını yağmaladılar. Bu mu yolsuzlukla mücadele? Güveni huzuru bozarak insanların umutlarını karartarak demokrasiyi ve ekonomiyi çökertme çabaları sonuçsuz kaldı.
Yahu yol yapıyoruz millete yol. Yolu yapan muhtarların (müteahhidin) iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Düşünün havalimanı yapıyoruz ya havalimanı. Havalimanı yapan müteahhitin iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Hakkari'de de engellemenize rağmen havalimanını yapacağız. Cizre'yi yakıp yıktılar değil mi? Silopi'yi yakıp yıktılar değil mi?
Demir bilyeyle sapanıyla yüzü zaten aydınlık olmasa niçin maske taşıyorsun? Aydınlık değil karanlık onun için maskeyi takıyor. Ve bunları savunanlar var bu ülkede. Onların önünde yürümeyi millete vaat edenler var. Bende diyorum ki bu ülkede molotof en ileri derecede bir suç aletidir. Ve buna karşı en büyük tedbir neyse önleyici tedbir neyse bunların alınması lazım. Molotof atılması neticesiyle şehit olan Serap kızımızı bir kenara koyamayız. Bana göre bu geç kalınmış bir adım zaten. Şu anda iç güvenlikle ilgili yasanın süratle çıkması ve bir an önce uygulamaya girmesi gerekir.
İşlerine gelmeyenler bağırıyor, oradan nemalanıyorlar. Cam çerçeve bütün esnafların dükkanları böyle yakılıyor yıkılıyor. Arabaları böyle yaktılar. Belediye otobüsü senin neyine ya, neresi seni rahatsız ediyor? Otomobiller taksiler belediye otobüslerini yaktılar. Bunların arkasında kimler olduğunu siz muhtarlarımdan daha iyi biri bilebilir mi? 40 yılım siyaset içinde geçti. Anadolu'nun ilçelerini tek tek bilen birisiyim. Nerede ne var ne yok bunu bilen birisiyim. Damdan düşen birisiyim. Bunun için biliyorum. Ama şunu da biliyorum artık büyük türkiye var, yeni Türkiye var.
Ben 7 Haziran seçimlerinin Türkiye'nin önünü açacak şekilde neticeleneceğine inanıyorum. Onun için diyorum ki yeni Türkiye için iktidara 400 milletvekili lazım. Yeni anayasa değil mi... Başbakan olarak bunun ızdırabını çok çektim. Bakın başbakan olduğum dönemde diğer dört partinin toplamının vekil sayısı bizim sayımızın çok altında olmasına rağmen onlar uzlaşma komisyonunda 9 kişiyle temsil edildik, biz üç kişiyle temsil edildik. Niye? Meyveli yiyeyim ya. Ve yarıda kaldı. Şimdi millete gitmek zorundayım. O zaman diyorum ki iktidara milletimiz inşallah 400 vekil versin, yeni anayasa bu parlamentodan geçsin ve bununla birlikte başkanlık sistemi ihya edilsin ve bu prangalardan bu ülke kurtulsun.
Bazları diyor ki "Ne işin var orada, turistik seyahete gitti" diyor. Dört günde üç ülke. Yanımda teknokratlar, bakanlar, deik var ve burada ülkemizin ileri gelen iş adamları var. Ne yaptık? İş adamlarıyla görüşmeler yaptık. Ne gibi yatırımlar yapabiliriz. 10 yıl önce ilişkilerimiz neredeydi şimdi nerede. 10-12 milyon dolarda şimdi gelmişiz 1 milyar 400 milyon dolarla. Burada oturarak bunu yapamazsın. Bu ülkelere ilk defa türkiye cumhurbaşkanı gidiyor ilk defa. Gidemediğin yer senin değildir, gidersen. Bu iş böyledir.
Mersin'de bir vahşet yaşanıyor, muhalefet partisinin başındaki zat siyaset yapmak adına tutup meseleyi işsizliğe bağlıyor. Yahu adam cani. Bu adamın inancıyla etnik kökeniyle sosyal statüsüyle bir ilgisi yok, adam cani işte. İşsizlik caniliği temize çıkarır mı? E işi var, adam minibüs şoförü. İşsiz değil. Adam minibüsün başındayken, şoförlüğü yaparken bu vahşeti alçaklığı uyguluyor ya. Bunun işsizlikle ne alakası var? Adam kalkıyor orada bile siyaset yapıyor. Kendi mensupları dans ediyor. Bunu kutlamaya kalkıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yandaş medyaları da onları savunuyor. Neymiş? Kadına tacizin yıl dönümüymüş, geç o işi geç. Biz bu tür vahşetlerin olduğu günlerde, biz kendi inancımızda, kültürümüzde kalkarız fatihalarımızla, kalkarız bunlara rahmet dilemek suretiyle bu işi anarız yad ederiz.
Ben kalkıyorum kadının Allah'ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. "Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir" diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. "Allah'ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın" diyor. Ve onu incitmeyin diyor.
Aslında bunların her işi böyle. Onun için yeni anayasa başkanlık sistemi meselesinde ufuksuzluklarını vizyonsuzluklarını ortaya koyuyorlar. Buradan Özgecan'ımızın annesine babasına şahsım milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten bu vahşet karşısında her babanın, annenin böyle bir vakur duruşu...
Adeta Mehmet efendi, Türkiye'ye değil tüm insanlığa ders verdi. Fakat o o dersi verirken biz de Türkiye Cumhuriyet Devleti olarak, adalet bakanıyla görüşmem olacak. Sonuna kadar bu vahşilere almaları gereken en ağır cezayı almaları konusunda elimizden geleni yapacağız.
Hiç çekinme, okutmaya devam. Üstüne üstüne çıkaracağız. Bacım üstüne üstüne gideceğiz.
Duygusal olmayacağız. En azından özgecan'ın babası kadar metanetli olacağız. Bu şekilde duyarlı olacağız. Duygularımızın irademize hakim olduğu değil. Vicdanımızın irademizin ilmimizin duygularımıza hakim olduğu bir geleceği inşa etmemiz lazım.
© Tüm hakları saklıdır.