Ev sahiplerini alaya alıp tehdit eden konuğa nasıl muamele edilir? Donald Trump Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılmasını "harika" buluyor, AB'nin yalnızca Almanya'nın çıkarlarına hizmet ettiğini söylüyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AB'nin "dağılma sürecine girdiğini" ve Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini sürdürmekten başka çaresi olmadığını söylüyor. AB aylardır Trump ve Erdoğan'ın çıkışlarına muhatap oluyor. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker buna rağmen her iki devlet başkanını ağırlayıp, kendileriyle görüştü. Hoş bir durum değildi. ‘Hikmeti hükümet' ev sahiplerini kendilerine hâkim olup zoraki şekilde gülümsemeye zorluyordu ama gerginlikleri de yüzlerinden okunuyordu.
Kendilerini inkâr etmeleri doğru muydu? Tusk ve Juncker iki güç konukla mutlaka görüşmeli miydiler? Görüştülerse de onlara fikirlerini açıkça dile getirmeleri gerekmez miydi? Nihayetinde AB herhangi biri değil, dünyanın en büyük ekonomik topluluğu.
Eskiden savaş çıkardı
19'uncu yüzyılda bu tür çıkışlar savaş sebebi sayılırdı. Kimse günümüzün Çin'ine de böyle davranmayı göze alamaz. Neyse ki 19'uncu yüzyılda yaşamıyoruz ve AB de onur meselesini başkaları kadar büyütmüyor. Büyük risklere yol açabileceği için diyaloğu kesip sessizliğe gömülmek çözüm olamaz.
Endişe verici olan, Trump ve Erdoğan'ın AB ile son derece sıkı ilişkiler içindeki iki ülkeyi temsil etmekte olmaları. İkili görüşmeler şimdilik anlamsız görünse de Türkiye'nin AB adayı olması rastlantı değil. Kısa süre öncesine kadar Türkiye'nin AB'ye yaklaştırılması hiç de yanlış görülmüyordu. ABD ile AB arasındaki siyasi, ekonomik ve sosyal bütünleşme ise artık gayet olağan sayılabilecek bir seviyeye geldi. Ama bütün bunlar şimdi tartışma konusu. Türkiye'nin AB üyeliğine olumlu bakmak ya da ABD ile serbest ticaret anlaşması imzalanmasından yana olmak gerekmez. Ancak her iki ortakla da sıkı işbirliği içinde olmak bütün tarafların çıkarına.
"Batı ötesi dünya düzenini önlemek"
Tusk, ABD Başkanı ile yaptığı görüşmeden sonra basın mensuplarına birçok konuda aralarında derin görüş ayrılıkları bulunmasına rağmen "hür dünyayı güçlendirmenin" her şeyden önemli olduğunu söyledi. Tusk buluşmadan önce yayımladığı mesajda ise "Batı ötesi dünya düzeninin önlenebilmesi için hür dünyanın el ele vermesi gerektiğini" vurgulamıştı. Erdoğan'ın, NATO müttefiki ve AB adayı ülkesini "hür dünyadan" sayıp saymadığı bilinmez ama Trump'ın her halükârda "hür dünyalı olmayı" benimsediği kesindir.
AB Konseyi Başkanı Tusk haklı. Müttefikler birbirlerine düşerlerse, meydanı başkalarına bırakmış olurlar. Örneğin Çin ve Rusya'ya. Bunu ne Avrupalılar, ne ABD'liler ve ne de Türkler isterler. AB temsilcilerinin Trump ve Erdoğan gibi zor konuklarını ikna edebilmek için büyük gayret göstermelerine değer. Bazı durumlarda buz gibi bir havanın esmesini bu gayretin bedeli olarak görmek gerekir.
© Deutsche Welle Türkçe
Christoph Hasselbach