Eski Alman Başbakanı Gerhard Schröder'in hayat hikâyesini anlatan ve bu hafta yayımlanan biyografide Schröder’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, Türkiye'nin modernleşme ve demokratikleşme sürecine büyük katkılar yapmış bir lider olarak gördüğü, ancak son dönemdeki gelişmeleri “kaygıyla ve hoşnutsuzluk içersinde” izlediği belirtildi.
Gregor Schöllgen tarafından kaleme alınan ve bin sayfayı aşan “Gerhard Schröder'in Biyografisi” adlı kitapta, Türkiye, Kıbrıs sorunu, Gezi olayları ve Schröder’in Erdoğan ile görüşmeleri hakkında dikkat çekici bölümler yer alıyor. 1998-2005 yılları arasında Başbakanlık yapan ve daha sonra görevi Angela Merkal’a devreden Schröder’in hayatını anlatan kitap bu hafta Berlin’de Schröder ve Merkel’in birlikte katıldığı toplantıpyla kamuoyuna tanıtıldı. Kitabın en ilginç bölümleri arasında Schröder’in Türkiye’nin AB sürecine bakışı ve AKP ile ilgili görüşleri dikkat çekiyor.
Müzakerelere yeşil ışığın nedeni: AKP iktidarı
2002 yılındaki Kopenhagen Zirvesi’nde, Schröder ile dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın Avrupalı liderleri birlikte Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin Kopenhag kriterlerine uymak koşuluyla ikna ettikleri belirtilen kitapta AB’nin Türkiye ile müzakerelere başlamasında AKP iktidarının büyük rolü olduğu vurgulandı. Schröder’in tanıklığında yakın tarihteki olayların aktarıldığı kitapta şu satırlar yer aldı:
“Bu kararda Ankara’da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin güç kazanıp siyasi sorumluluk almış olması, partinin hedeflerinde Avrupalıların birçok talep ve beklentilerinin yer bulması etkili oldu. 2001 yazında, eski İstahbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan AKP'nin zorlu bir açılımı gerçekleştirmesi mümkün görünmüştür: Liderlik kadrosunun İslami kökleri olmasına rağmen ya da tam da bu nedenden ötürü AKP, Cumhuriyet’in ilk kitlesel halk partisidir. Bunu sadece partiyi ülkedeki en güçlü siyasi konuma taşıyan 2002 yılı seçim sonuçları gözler önüne sermedi. Aynı zamanda Kürtler gibi ezilen ve baskı altındaki azınlıklara karşı temkinli açılım ve Batı yönelimli iktisadi politikalar da bunu ortaya koyan etkenler arasında. Böylelikle Türkiye ve 2003 yılının Mart ayının ortası itibariyle Başbakanlık görevini üstlenmiş olan Erdoğan, Alman Başbakan’ı ve Fransız Cumhurbaşkanı’nın memnuniyet duyulan ortağı haline geldi.”
Erdoğan ve Schröder: Yol arkadaşları
İktidarda bulunduğu dönem boyunca Schröder'in, “Türkiye’nin yeni güçlü adamı Erdoğan” ile “siyasi dostluk bağı” oluşturduğuna dikkat çekilen kitabın 904’ncü sayfasında da Schröder'in Erdoğan ile birlikte çekilmiş bir fotoğrafı da yer aldı.
Resim altı yazısında “Yol arkadaşları” ifadesine yer verilirken Schröder’in başbakanlığı devrettik sonra Erdoğan ile görüşmelere devam ettiği hatta 2009 yılında doğum günü kutlamasına Erdoğan’ın da geldiği aktarıldı.
Almanya-Türkiye ilişkilerinde inişli çıkışlı dönemlere de değinilen kitapta, 2005 yılında 1915 Ermeni olaylarına ilişkin gerilim de değerlendirildi. Almanya Federal Meclisi’nde Ermeni soykırım iddialarına ilişkin bir kararın kabul edilmesi nedeniyle Erdoğan dostum diye nitelendirdiği Schröder’e sert çıkarak ‘Ben omurgalı, kemikli siyaseti severim’ açıklamasını yapmıştı.
Kitapta bu açıklamalara değinilmezken, Schröder'in 2005 yılındaki Ankara ziyaretinin gerilimli geçtiği kayda geçirildi ve şu bilgilere yer verildi: “Bir yandan AB, Almanya’nın da baskısı sayesinde, 3 Ekim’de müzakareleri başlattı. Diğer yandan daha önce olduğu gibi ortadan kaldırılması zorunlu engeller var. Bunlara Türkiye’nin, Hristiyan Ermenileri katliamı eklendi. Tartışmanın kaynağı 1915-1916 yıllarında yüz binlerce kişinin öldüğü soykırımın 90’ncı yıldönümü. O dönem Osmanlı’nın müttefiki olması nedeniyle konu Almanya’yla da ilgili.”
Schröder’in Erdoğan’ı Ermeni ve Türklerden oluşturulacak uluslararası bir tarihçiler komisyonu oluşturulması için teşvik ettiği, Erdoğan’ın bu yönde olumlu adımlar attığı ancak Ermenistan’ın “soykırımı” reddeden Türkiye'nin önerisini kabul etmediği hatırladıldı.
Kıbrıs konusunda pişmanlık
Kitapta, görevi esnasında Kıbrıs ve Kosova politikalarındaki hatalarından dolayı Schröder’in pişmanlıkları olduğu ve bunları düzeltmek amacıyla başbakanlığı devrettikten sonra, doğrudan Kıbrıs Türk tarafına özel bir uçakla giderek siyasilerle biraraya geldiği hatırlatıldı Kitapta Schröder’in şu düşüncelerine işaret edildi:
“Schröder sadece Kuzey Kıbrıs veya Kosova sorunlarında olduğu gibi görevde olduğu dönemlerdeki hatalarını gözden geçirmekle kalmıyor aynı zamanda iç ve dış politikada artan oranda baskıcı yöne kayan Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin gibi devlet yöneticileri hakkındaki fikirlerini şekillendiriyor.”
Türkiye’deki Gezi olayları
Kitabın son bölümlerindeyse Gezi olaylarıyla başlayan sürece ilişkin Schröder’in değerlendirmelerine yer verildi. Kendi hayatında edindiği tecrübeler kapsamında Schröder'in, meşru araçlarla mücadele edildiği takdirde isyan eden, başkaldıranların baskı altına alınabileceğini ancak asla durdurulamayacağını çok iyi bildiğine işaret edildi ve “Aralarında yakın olduğu, arkadaşlarının da bulunduğu bazı güç sahiplerinin tepkilerini kuşkuyla izliyor” görüşüne yer verildi.
Schröder’in 2013 ilkbaharında İstanbul’da Taksim Meydanı ile ilgili inşaat projelerine karşı protesto gösterilerine Türk güvenlik güçlerinin müdahalesinin “orantısız, çağdışı ve ülkenin anayasal ilkelerine aykırı” bulduğu aktarıldı. Kitapta Schröder'in, bu süreçte komplo teorileri yerine dile getirilen çok çeşitli taleplere yanıt verilmesi durumunda gelişmelerin daha farklı olabileceği, Erdoğan’ın günlük siyasette olduğu kadar tarihteki konumuna güç kazandırabileceği görüşü ifade edildi.
Kitapta, ”Eski Başbakan, Erdoğan'ın hayatındaki en önemli başarı olan, Türkiye'nin modernleşme ve demokratikleşme sürecini, nasıl tehlikeye attığını kaygı ve hoşnutsuz içersinde izliyor" ifadesine yer verildi.
Öte yandan Schröder'in AB ülkelerinden beklentisi şu ifadeyle kayda geçirildi: “Schröder düşüncesinde ısrarcı: Avrupalılar AB üyelik müzakerelerini sürdürerek Türkiye’nin istikrara kavuşması ve demokratikleşmesine katkı sağlamalı, sağlamak zorunda.”