06 Kasım 2024 17:20
T24 Politika
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, "Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı olması gerektiğini, bunun için gerekli adımların atılması için çağrısını yaptı. Bütün bu anlatılan hikayenin arka planı buymuş. Utanmasa anayasaya madde ekleyelim, ‘Tayyip Erdoğan ölene kadar Cumhurbaşkanıdır, ölene kadar tek adamdır.’ Bunu söylemek istiyor. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değil" diye konuştu. Baş, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Mardin ve Batman'da oldukları için görüşemediklerini, önümüzdeki günlerde görüşmeyi değerlendireceklerini söyledi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş, şunları söyledi:
"AKP iktidara geldiğinden beri belki de en çok kullandığı, en sık tekrarladığı kavramlardan bir tanesi ‘milli irade.’ ‘Biz kimsesizlerin kimsesiyiz, sessizlerin sesiyiz’ diyorlardı. Hatay'da, Esenyurt'ta, Mardin'de, Batman'da, Halfeti'de halkın iradesi yok mu? Oradakiler bu milletin parçası değil mi? Onların kullandığı oyun, onların söylediği sözün, sizin lügatınızda hiç mi karşılığı yok? Seçim dediğimiz şey sadece Tayyip Erdoğan kazandığı zaman saygı duyulacak, kabul edilecek, onun dışında başkaları kazandığında yok sayılacak, çeşitli ayak oyunları, hilelerle ayaklar altına alınacak bir şey midir milli irade dediğiniz?
Ekoseli ceketleriyle ‘milli irade’ diye bağıran beyefendiler sandıkta boyun eğdiremediklerini nasıl halkın gözünden düşürürler diye çeşitli çabalara girdiler. Kürt halkı önlerine her sandık konulduğunda iktidara gereken cevabı en net biçimde verdi. Van'da, seçimin hemen ertesinde bir ayak oyunu denediler. Ama bütün Türkiye'nin direnciyle karşı karşıya kalınca geri adım atmak zorunda kaldılar. Şimdi fırsat bulduklarını düşünüyorlar. Esenyurt'ta başladılar. Mardin, Batman, Halfeti ve yandaş yazarlarıyla da daha bunun devam edeceğine ilişkin mesajlar veriyorlar. Tekrar tekrar deniyorlar. Bu kez de büyük bir yanıt, hak ettikleri biçimde bir yanıt verilmezse ‘ama, fakat, lakin’ gibi cümlelerle bunlar meşrulaştırılmaya çalışılırsa arkasının geleceğinden hiç şüphe etmiyoruz.
Artık öyle hukukmuş, yasaymış falan bunları konuşmanın gerçekten bir anlamı kalmadı. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun sokaktaki hiçbir yurttaşımız bu yaşananların hukuki bir mesele olduğunu düşünmüyor. Herkes bunun hukuki olmadığının gayet farkında. Bu seçimlere girenler, milletvekili seçimlerine girenler, belediye başkanlığı seçimlerine girenler, bunların hepsi kendi hukuki durumlarını gösteren belgeyi Yüksek Seçim Kurulu'na veriyorlar.
YSK, ‘Seçime girebilir, seçilirse mazbatasını alabilir’ diye kabul ettiği için bu insanlar seçime giriyor ve yurttaş aynı zamanda YSK’nin bu kararına güvendiği için arzu ettiği adaya gidiyor. Kendisini temsil etmesi, kendisine hizmet etmesi için oy veriyor. Ama öyle bir rejim kurdular ki yüzsüzce yine kayyım atamalarıyla süreci devam ettirmeye çalışıyorlar. Bu aynı zamanda ahlaksızca, vicdansızca. O kayyım görevini kabul edenlere de yazıklar olsun. Hukuku ayaklar altına alan bu emirleri kabul etmek, buna rıza göstermek, tıpış tıpış gidip o koltuklara oturmak, bir de oradan fotoğraflar falan çektirmek gerçekten açıklanabilir bir durum değil. Yasal olarak da bunu zorunlu olmadığını tekrarlamak lazım. Yasa dışı emirleri uygulanması şart değildir. Yasa dışıdır bu emir ve uygulanmamalıdır. Bu ülkenin bu cesareti gösterecek insanlara ihtiyacı var.
İkiyüzlülüğün, yalancılığın, samimiyetsizliğin adı bunlarda siyaset olmuş. Daha 2-3 gün önce Ahmet Türk'le beraber iki aileyi barıştırıyorlar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı atlıyor gidiyor. Bunun fotoğraflarını veriyorlar. İki gün önce barış sağladıkları kişiyi iki gün sonra terörist diye görevden alıyorlar. Nasıl açıklayacağız? Bunların hayatta bir tane doğruları, bir tane idealleri var. ‘O iktidar koltuğunda nasıl daha fazla oturabiliriz?’ diye sabah akşam bunun hesaplarını yapıyorlar. 31 Mart'ta büyük bir hezimete uğramışlardı. Ondan sonra ortaya çıkan atmosferi kendi lehlerine çevirmek için ellerinden gelen yaptılar. Ülkenin acı gerçeklerini, yoksulluğu, açlığı, işsizliği, geleceksizliği, halkın kaygılarını, korkularını, üzüntülerini, dertlerini perdeleyen bir maskeli baloya çevirdiler. O gün ne söylediysek bugün de aynısını söylüyoruz. Biz bu maskeli balonun parçası olmayacağız. Aklı vicdani olanın her yurttaşı da bu maskeli baloyu dağıtmaya çalışıyoruz. Ülke bu haldeyken emekçiler, kadınlar, gençler bunları yaşıyorken öyle bir normalleşme falan olmaz. Bunun normalleşmesi kabul edilemez.
İstedikleri şey şu; ‘Bize boyun eğin, bize teslim olun. Ey Kürtler, bize teslim olmazsanız bu kayyımlara razı olacaksınız. Bizi teslim olursanız bu kayyımlar geçici olur. Ey Kürt halkı, Kürt emekçileri siz muhalefetin bir parçası olmazsanız oturur konuşuruz. Ama siz eğer muhalefete devam ederseniz elimizden sopayı eksik etmeyiz.’ Söyledikleri şey bu.
Bütün yurttaşlarımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum. 31 Mart günü ‘Yeter artık bu yalanlarınıza. Yeter artık sefaletimize’ diyen insanlar önlerine gelen imkanı değerlendirdiler. 31 Mart günü bu iktidar ağır bir yenilgi aldı. 31 Mart günü itibarıyla Türkiye'de bir azınlık iktidarı vardır. Bu iktidar siyasi meşruiyetini yitirmiştir. Bu iktidar toplumsal meşruiyetini yitirmiştir. Sokağa çıkamıyorlar. Herhangi bir pazarda, herhangi bir esnafta, herhangi bir minibüste, vapurda, otobüste siz hiç iktidar vekillerinden birini gördünüz mü? Vatandaşın elini sıkabiliyor mu? Vatandaşın gözüne bakabiliyor mu? Bir pazara, markete gidebiliyor mu? ‘Nasılsınız’ diye sorabiliyor mu? Herkes bunların ismini lanetleyerek anıyor.
Bu kadar hukuku, anayasayı ayaklar altına alan bir iktidarın hukuki meşruiyeti yoktur. Siz keyfinize göre belediye başkanlarını görevden alırsanız, seçilmiş milletvekilini anayasaya, AYM kararlarına rağmen cezaevinde tutarsanız halkın iradesini yok sayarsanız sizi de yok sayarlar. Şu saat itibariyle Tayyip Erdoğan'ın bu memleket için yapabileceği tek iyilik vardır. Başka yok. Derhal istifa etmelidir. Eğer gerçekten bu memleketin iyiliği için en küçük bir duygusu varsa yapılacak şey Tayyip Erdoğan'ın istifa etmesi ve ülkenin derhal erken seçime gitmesidir. Tayyip Erdoğan nasıl aday olur falan bunlarla zerre kadar ilgilenmiyoruz. Olmasına gerek yok. Biz Tayyip Erdoğan'ın nasıl aday olacağını tartışmaya mecbur muyuz? Artık bitti. Bütün haklarını kullandı, tüketti bitti. Dolayısıyla bu kör gidişin sona ermesi için Tayyip Erdoğan’ın istifa etmesi ve yeni bir sayfanın açılması gerekiyor.
Nihayet dün Devlet Bahçeli ağzındaki baklayı çıkarttı. Memleketi, kendi partisini, kendisini bile Tayyip Erdoğan kadar düşünmeyen Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı olması gerektiğini, bunun için gerekli adımların atılması için çağrısını yaptı. Bütün bu anlatılan hikayenin arka planı buymuş. ‘Tayyip Erdoğan'ı nasıl Cumhurbaşkanı yapacağız?’ Utanmasa anayasaya madde ekleyelim, ‘Tayyip Erdoğan ölene kadar Cumhurbaşkanıdır, ölene kadar tek adamdır.’ Bunu söylemek istiyor. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Biz muhalefete muhalefet etmeme konusunda özel bir hassasiyet geliştirmiş durumdayız. Ama bugün isterim ki ‘Dost acı söyler’ diye düşünülsün ve muhalefetin kimi unsurlarının da halinin hal olmadığına ilişkin görüşlerimiz dikkate alınsın. Gerçekten muhalif mi muhalif mi görünmeye çalışıyor bilmiyorum. Mesela Esenyurt'a kayyım atanıyor. Birileri çıkıyor, ‘Tam bilemeyebiliriz acaba dosyada ne var. Başka şeyler olabilir. Ben tanımadığım insana kefil olamam’ gibi akla izana gelmeyecek açıklamalar yapıyorlar. Mardin'e, Batman'a kayyım atanıyor. ‘Bunlar da niye dosyası olan insanları aday göstermiş’ diyorlar. Adamın aday olabileceğine YSK hükmetmiş. Sürekli kafa karıştırma. Biz bu filmi Ergenekon kumpas davalarında, KCK davalarında gördük. Hep aynı senaryo uygulanmadı mı? Bu iktidar, hukuku, yargıyı sopa olarak kullanan bir iktidar. Bu iktidar, adalet terazisini bozmuştur demeyeceğim, ortadan kaldırmış bir iktidar. Bu iktidarın talimatlarıyla karar veren yargının hiçbir kararına güvenemeyiz.
En fazla akla, mantığa, vicdana ihtiyaç duyduğumuz zamanda birileri ‘Kendime kişisel bir fırsat yaratabilir miyim’ diye kendi küçük hesaplarını, memleketin geleceğinin önüne koyuyor. Biz 2023 Mayıs'ındaki seçimde tam da bu kafa yüzünden kaybettik. Bütün toplumun Tayyip Erdoğan'dan kurtulma arayışı içerisinde olduğu bir yerde, ‘Kim cumhurbaşkanı adayı olacak? Hangi parti kaç bakanlık alacak? Kimin kaç vekili olacak?’ Bunları tartışa tartışa tartışa seçimi Tayyip Erdoğan'a armağan ettiler. Şimdi aynı zihniyet, dikkat edin, aynı tartışmalarla gündeme gelmeye çalışıyor. TİP, iki tane seçime girdi. Bizim partimiz buradan ne kar elde eder diye bakmadık. Hangi koltuğu alırız diye bakmadık. En küçük bir pazarlık yapmadan, en küçük bir tartışma yapmadan, muhalefetin tek adayda birleşmesi dedik, Kemal Kılıçdaroğlu'na oy verdik. TİP’in İstanbul'da yüzde beş oyu vardı. Belediye meclisi üyeliği, bir tek bürokratlık şu bu hiçbir tartışma yapmadan Ekrem İmamoğlu'na oy verdik. Memleketin geleceğini düşünen tüm yurttaşlar gibi davrandık. En küçük bir hesap yapmadık. Mesele, memleket meselesi.
‘Kim cumhurbaşkanı, bakan, milletvekili, belediye başkanı olacak?’ Geçin beyler. Bunların hepsini bir kalemle geçmezseniz bu memleketi Tayyip Erdoğan'a armağan edersiniz. Tablo net. 31 Mart'ta yendik biz bunları. Hep beraber yendik. A, B, C partisi değil. Yurttaş yendi. Bu yenilmiş iktidar tekrar oyun kurmaya, ipleri eline almaya çalışıyor. Bunu görmek bu kadar zor mu? Yapılacak tek şey onların çizdiği çerçevede, onların belirlediği oyun alanında oynamayı reddetmek. Bütün muhalefetin bu iktidara karşı halkın, memleketin çıkarlarını merkeze koyan bir sorumlulukla hareket etmesi gerekiyor.
Erkan Baş, Filistin’de inşa edilen bir hastaneye destek olmak amacıyla partisinin 9 Kasım Cumartesi günü İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde ‘Filistin ile Dayanışma Gecesi’ düzenleyeceğini de açıkladı.
Baş, kayyım atamalarına ilişkin olarak bundan sonra ne yapacaklarına ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile görüşüp görüşmeyeceklerine ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:
“Salı günü İmamoğlu, özel kalemi tarafından bir randevu talebinde bulundu. Mardin ve Batman programlarımız olduğu için Ankara’da değildik. O nedenle olumlu yanıt veremedik. Önümüzdeki günler tekrar değerlendirmek üzere yanıtladık.
Mardin ve Batman’da sadece TİP değil, başta Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenleri olmak üzere sol-sosyalist partiler beraberdik. Hep birlikte bir dayanışma gösterdik. Sonuna kadar bu kayyım siyasetinin karşısında durmaya devam edeceğiz. Herhangi bir ayrım yapmadan, hangi siyasi partiden olduğundan bağımsız olarak halkın oylarıyla seçilmiş her belediye başkanının görev süresi bitene kadar görevinde kalmalı. Haklarında kesinleşmiş cezalar oluştuğunda da yapılacak yol belli. Belediye başkanı görevi yapamayacak durumdaysa belediye meclisine o irade tanınmalı.” (ANKA)
Ekrem İmamoğlu'ndan "kayyım" görüşmeleri: Genel başkanlarla bir araya geldi
|
© Tüm hakları saklıdır.