24 Ağustos 2023 18:41
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, düşük zam oranlarıyla çalışma ve toplu işten çıkarma tehdidiyle karşı karşıya kalan Conectys işçileriyle yaptığı toplantıda, “Merkezi iktidar belediyeleri, herkes kendi çaresine baksın diyor. Belediyeler de dönüyorlar çalışanlarına, duble fedakârlık yapın istiyorlar. Maaşlar tüm belediyelerde feci durumda. İnsanlar, artan enflasyon ve fiyatlar karşısında bankalara ve marketlere çalışır hâle getirilmiş durumda” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, düşük zam oranlarıyla çalışma ve toplu işten çıkarma tehdidiyle karşı karşıya kalan Conectys işçileriyle bugün partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenledi.
Ülke genelindeki işçilerin yaşadıkları sıkıntılara değinen Baş, şunları söyledi:
"Biz bu hafta basın toplantımızda ülkemizin yaşadığı bütün sorunların, bu sorunlara ilişkin düşüncelerimizi, görüşlerimizi değil; ekonomik krizin en ağır faturasının ödetildiği işçi arkadaşlarımızın gündemlerini sizlerle paylaşmak için karşınızdayız. Çünkü mevcut medya düzeni, iktidarın yarattığı siyasal ortam, esas olarak işçi arkadaşlarımızın sesinin duyulmasını engelliyor, onların direnişlerinin görülmesini engelliyor. Biz de elimizden geldiğince, sesimizin ulaştığı her yere arkadaşlarımızın sesini taşımak istiyoruz. Bu vesileyle sözlerime başlarken bir şey ifade etmek istiyorum. Türkiye tarihinin belki de en ilginç kesitlerinden bir tanesinden geçiyoruz. Ülkenin dört bir yanında işçiler, uğradıkları hak gasplarına karşı artık yaşayamaz hâle geldikleri ekonomik koşullar nedeniyle ciddi direnişler içerisindeler. Bizim de parti örgütümüz, gerek genel merkez yöneticilerimiz, gerek il ve ilçe örgütlerimiz elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince bu direnişlerin parçası olmaya, bu haklı mücadeleleri büyütmeye odaklanmış durumdayız.
Yine de şunu ifade etmem gerekiyor. Yetişemediğimiz, ulaşamadığımız alanlar mutlaka vardır ama buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Türkiye’nin neresinde olursa olsun patronların baskısına uğrayan, hak gaspına uğrayan, zorbalıkla karşı karşıya olduğunu düşünen tüm işçi arkadaşlarıma bir çağrı yapmak istiyorum. Belli, patronlar iktidardan aldıkları destekle gün bizim günümüz diye düşünüyorlar. İşçi arkadaşlarımızın örgütsüzlüğünü, yalnızlıklarını, onların çaresizliklerini kullanmak istiyorlar ve akıl almaz dayatmalara başvuruyorlar. Bizim son zamanlarda gördüğümüz örnekler sadece çalışma yaşamındaki ufak tefek aksaklıklar, sorunlar olmaktan çıktı. Yasalara, anayasalara aykırı durumların zaten her gün örneklerini yaşıyoruz ama artık neredeyse konu bir insan hakları ihlaline ulaşmış durumda. Yani temel insan haklarına dönük saldırılarla karşı karşıya işçiler. O yüzden hiçbir arkadaşımız emeğiyle, alın teriyle yaşayan hiçbir yurttaşımız, işçi kardeşimiz kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesin. Elbette ilk yapılması gereken şey, iş yerinde beraber çalıştıkları, beraber alın teri döktükleri arkadaşlarıyla yan yana gelmek, örgütlenmek, haklarını almak için güçlerini birleştirmek çünkü biliyoruz ki işçiler birleştiği zaman o hak gasplarını engelleyebiliyorlar.
İşçiler birleştikleri zaman en azından çalışma koşullarında düzenlemelere gidebiliyorlar ama şunu net ifade edeyim. İsterse bir maden ocağında olsun isterse bir plazanın 55’inci katında olsun ister mağazalarda, marketlerde saatler boyu sömürüye maruz kalsın ya da bir özel okulda ya da bir bankada çalışıyor olsun; emeğiyle, alın teriyle yaşayan herkes bizim sınıf kardeşimizdir, onun uğradığı haksızlık, hepimizin uğradığı haksızlıktır. Biz hem tüm yurttaşlarımızı, işçi arkadaşlarımızın direnişlerine destek olmaya, dayanışma göstermeye çağırıyoruz hem de işçi arkadaşlarımıza bir kez daha söz veriyoruz. Türkiye İşçi Partisi olarak bütün gücümüzle bütün olanaklarımızla hem genel merkez hem il ve ilçe örgütlerimizle bu işçi direnişlerinin, bu hak mücadelelerinin sonuna kadar yanında olacağız ve mücadelelerin kazanımla sonuçlanması için elimizden geleni yapacağız. Birkaç konuyu paylaşmak istiyorum. Bu hafta içerisinde hem örgütlerimizden hem doğrudan bizlerin temasıyla pek çok iş yerinden arkadaşlarla toplantılar gerçekleştirdik.
Baş’ın konuşması sonrasında Conectys işçisi Orhan Acar da yaşadıkları mağduriyeti şöyle anlattı:
“Uluslararası bir şirket olan Conectys’in bir çalışanı olarak buradayım çünkü yıllardır devam eden baskı, cezalandırma ve tehdit etme kültürüyle çalışanlarını düşük ücretlerle çalıştırmayı amaçlayan Conectys, maruz kaldığı haksızlıklara karşı sesini duyurmak isteyen çalışanlarına iki seçenek sunar. Kabullen ya da istifa et. Buradayım çünkü is arkadaşlarıma, patronların empatiden yoksun şekilde dayattığı bu iki seçeneğe mahkûm olmadıklarını, başka bir cevabı seçmenin mümkün olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu yılın başında Türkiye’nin enflasyon gerçeği karşısında ancak komik olabilen oranlarda zam yapılacağını duyuran şirket yöneticileri şunu söylemişlerdi, ‘Sizi anlıyoruz. Buna bir de performans zammı eklenecek ve mayıs ayında ödemeye başlayacağımız bu zammı geriye dönük olarak da ödeyeceğiz’.
Zam sürecini şirket kültürü olarak mayıs-haziran aylarında başlatan Conectys, geriye dönük ödemelerle o aylara dair SGK primlerini yansıtmayarak aslında suç işlemeye devam ederken bu yıl üst üste gerçeklesen olaylarla çalışanlara verdiği sözlerde ne kadar samimi olmadığını da kanıtladı. Söz verilen mayıs ayından itibaren sürekli bir sonraki aya ertelenen ve bu süreçte tatmin edici bir zam olacağı ve geriye dönük ödemelerden herkesin faydalanabileceği yönünde beklentileri kasıtlı olarak oluşturan şirket yönetimi, ancak ağustos ayına geldiğimizde zam oranlarını açıkladı. Yüzde 9-12 arası değişen oranlarda yapılan zamdan etkilenmeyen ve geriye dönük ödeme de alamayacakları söylenen çok sayıda çalışana, performans verilerinin düşük olduğu gerekçe gösterildi ancak değerlendirme sürecine ilişkin objektif veriler dahi paylaşılmadı.
Biz, Türkiye’nin zaman geçtikçe daha da sert hâle gelen enflasyon ortamı içinde bizi biraz olsun rahatlatacağını umduğumuz zam haberlerinin sürekli ertelenmesini sabırla beklerken bir yandan giderek zorlaşan yasam koşullarımıza adapte olmaya çalışıyor, bir yandan da uzaktan çalışarak sürdürdüğümüz işimizin aniden hibrit modele geçirilmesiyle ofise çağrılıyorduk. Ani bir kararla bütün çalışanların artık haftanın belirli günleri ofise geleceği bildirilirken çok sayıda şehir dışındaki çalışan için de İstanbul’a taşınmaları ya da istifa etmeleri dayatılıyordu. Çalışanlara ödenen maaşların enflasyon karşısında ezilmesi özellikle İstanbul gibi şehirlerde yaşamayı giderek imkânsızlaştırırken geçen yıllar içinde yaşamın görece daha az zor olduğu küçük şehirlerden onlarca çalışanı işe alan şirket yönetimi, onları İstanbul’da yasamaya zorladığında bunun aslında bir toplu işten çıkarma hazırlığı olduğunu görebiliyorduk. Neticede aldıkları maaşlarla İstanbul’un herhangi bir semtinde ev tutmasının dahi mümkün olmadığı iş arkadaşlarım için işlerinin sonlandırılması dışında bir seçenek bırakılmamıştı.
İşten çıkarılan Serencan Sancaklı da Conectys işçilerinin her geçen gün ağırlaşan şartlarda çalışmaya devam ettiğini söyledi. Sancaklı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu bir sınıf mücadelesidir ve kovsanız da baskılasanız da susturmaya çalışsanız da biz bu gerçekleri her gün daha yüksek sesle haykırmaya devam edeceğiz. Şu anda Conectys’te Sosyal-İş Sendikası üyesi olan birçok işçi bulunuyor ve sayımız her geçen gün artıyor ancak işçilerin çoğu kovulma ve baskıya uğrama korkusuyla sendikaya üye olamıyor, tek başına sesini çıkarmaya çalıştığında ise mobbinge maruz kalıyor. Anayasal bir hak olan işçilerin sendikaya üye olma ve sendikal faaliyet yürütme hakları Conectys tarafından caydırılarak ve işten kovulma endişesi yaratılarak engelleniyor. Dünyanın en büyük sosyal medya şirketlerinden birinin moderasyon işini yapan ve birçok ülkede ofisi olan Conectys, Türkiye’yi ucuz işçilik için kullanıyor ve yeni işçi bulmanın kolaylığından dolayı çalışma koşullarını iyileştirmek yerine hakkını isteyene kapıyı göstermeyi yeğliyor. Pandemi öncesi biraz daha hayatta kalmaya yeterli şartlarda çalıştırılan işçiler, pandemi süreci ve sonrasında değil hayatta kalmaya, kira dahi ödemeye yetmeyecek maaşlarla çalıştırılmaya başlandı. Pandemiden önce asgari ücretten yüzde 50 oranında fazla maaş alan işçiler, pandemide artan işsizlik fırsat bilinerek asgari maaşla işe alınmaya başladılar. Bizler pandemide canımızla, sağlığımızla meşgulken Conectys yönetimi, cebimizdeki üç kuruşa göz dikmiş, zenginliklerine zenginlik katıp bizleri her gün daha çok sömürmek, daha çok fakirleştirmekle meşguldü.
Her yıl başı Conectys’te zamlarla ilgili tartışmalar çıkar. Yine böyle bir tartışma döneminde şirketin CEO’su, işçilere mail ile toplu olarak verdiği bir cevapta Türkiye’deki ekonomik zorlukların kendilerini ilgilendirmediğini açıkça söylemiştir. Türkiye’de sadece 5 yıllık bir yatırımcı olan Conectys, buradaki ekonomik krizi fırsata çevirirken Türkiye’deki koşullarla eminiz ki çok ilgiliydi ancak mesele hiperenflasyonla pahalılaşan yaşamla mücadele eden işçiye zam yapmaya gelince Türkiye’deki koşullar patronların ilgi alanı olmaktan çıkıverdi. Conectys’teki işçilerin yaşadıkları haksızlık sürekli değeri düşen maaşlarla sınırlı da kalmadı. Motivasyonu kırılmış, yıpratılmış, haksızlığa uğradığını fark etmiş işçileri işten çıkartıp yerine henüz Conectys’te olan bitenin farkında olmayan yeni işçiler alabilmek ve buna hukuki bir zemin yaratabilmek için Performans Gelişim Süreci adında bir süreç uydurdular. Bu sürece alınan işçilere onların performanslarının yükseltilmesi hedeflendiği yalanı atılıp işçilerin kalite değerleri bilerek düşürülerek işten tazminatsız çıkarılmaları hedeflendi. Bununla da kalınmadı, zaten sözleşmede asla yer almayan, ölçümleri ise tamamen haksız ve subjektif şekilde yapılan kalitenin hedefi en ufak hatada başarısız gözükecekleri kadar yukarıya çekildi. Bütün bunlara rağmen kalite hedefini tutturan işçileri işten çıkarabilmek için farklı hukuki dayanaklar arandı. Yapılan toplantılarda hangi işçi işten çıkarılsın diye oylamalar yapıldı. İşçilerin hayatı, yöneticilerin keyfine ve vicdanına bırakıldı.
İşçilerin konuşmasının ardından Erkan Baş, toplantıyı şu sözlerle sonlandırdı:
“Arkadaşlarımız yaşadıklarını anlattılar zaten. Üzerine özel bir ek yapmak gereksiz ama bir noktayı vurgulayalım. Türkiye’de işçilere dönük sömürü sadece merdiven altı atölyelerde gerçekleşmiyor. Çok dışarıdan bakıldığında son derece kurumsal, son derece büyük gibi gözüken işletmelerde de en ağır biçimde emeğin sömürüsüyle karşı karşıyayız. Sözleri öyle başlamıştım. İster bir maden ocağında isterse bir plazanın 55’inci katında olsun, kim haksızlığa karşı sesini yükseltiyorsa biz onlarla birlikte olmaya, bu haksızlıklara karşı hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.”
(ANKA)
© Tüm hakları saklıdır.