Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan, "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında, bugün, 100 yıl önce İstanbul'da çekilen bir fotoğrafa değindi. Özkök, "Küçümsediğiniz, neredeyse yok saydığınız, yıllardır aşağıladığınız, 'Ayyaş' dediğiniz, 'Tek kurşun atmadılar' diye tarihi bile ayaklar altına alıp nankörce karaladığınız insanlar, 100 yıl önce ne yaptı biliyor musunuz? Bu panoyu oradan kaldırıp tarihin çöp tenekesine attılar. Bu ülkede yaşayan Müslümanların, Türklerin, Kürtlerin, Yahudilerin, Rumların, Ermenilerin anlayacağı bir dille, yani Türkçemizle yazılmış panoyu diktiler oraya bir bayrak gibi" değerlendirmesini yaptı.
Özkök'ün "100 yıl önce imam yoktu ama Huber Köşkü'nün önündeki bu pano vardı" başlıklı yazısı şöyle:
100 yıl önce imam yoktu ama Huber Köşkü'nün önündeki bu pano vardı
Önce bu fotoğrafa iyi bakın…
Cep telefonunuzun veya iPad’inizin ekranında iki parmağınızla büyütüp şöyle yakından bakın…
Yanda göreceğiniz pano, dün başlayan cumhuriyetimizin 100. yılının ilk karesidir.
Bu fotoğraf, 100 yıl önce İstanbul Boğazı'nda çekildi. Arkada görünen bina Huber Köşkü..
Yani bugün bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı'nın oturduğu bina.
10 Ocak'ta açılacak bir serginin en büyük karesi
İstanbul Araştırmalar Enstitüsü 100. yıl anmalarını bir fotoğraf sergisi ile başlatıyor…
Serginin adı şu:
“Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat”
Bu sergi, 10 Ocak günü açılıyor…
Şimdi bu karede gördüğümüz şeyi yakından, çok yakından inceleyelim.
İngilizce bilenleriniz çevirsin, ne yazıyor burada?
Ne yazıyor o panoda?
Ne yazık ki 21. yüzyılda doğmuş bir Türk vatandaşı olarak ne yazdığı hakkında ancak İngilizce veya Fransızcanız varsa bir fikir edinebilirsiniz.
Çünkü panonun üzerinde Latin harfleri ve bugünün Türkçesi ile yazılı hiçbir şey yok.
İsterseniz yukarıdan aşağı İngilizcesinden tercüme edelim:
Boğaz’da çekilmiş bir fotoğraf bu.
Yunan alfabesi ile yazıldığı için tek kelime okuyamıyoruz
Diyor ki pano;
“Motorlu araçların hız limiti 8 mil…”
Altında Fransızcası da var.
O da 12 kilometre olarak veriyor.
Üçüncü sıradaki ise Yunan alfabesi ile yazıldığı için okuyamıyoruz.
En altta, Arap harfleri ile yazılmış bir yazı var.
Herhalde o da Türkçesi diye düşünüyoruz…
Beyler, burası 1453'te fethettiğimiz İstanbul
Burası İstanbul.
Biz, Türklerin 1453 yılında fethettiği şehir.
İşte o şehirde konuştuğu dili, 4. sıraya düşürülmüş bir milletin efradısınız artık..
Ve siz anlı şanlı Osmanlı paşaları olarak, her gün biraz ilerdeki Dolmabahçe Sarayı’na bu utanç panolarının önünden geçerek gidebiliyorsunuz…
Beyler, nankörce aşağıladığınız bu cumhuriyetin kurucuları kimdir anladınız mı?
Beyler…
Küçümsediğiniz, neredeyse yok saydığınız, yıllardır aşağıladığınız, “Ayyaş” dediğiniz, “Tek kurşun atmadılar” diye tarihi bile ayaklar altına alıp nankörce karaladığınız insanlar, 100 yıl önce ne yaptı biliyor musunuz?
Bu panoyu oradan kaldırıp tarihin çöp tenekesine attılar.
Bu ülkede yaşayan Müslümanların, Türklerin, Kürtlerin, Yahudilerin, Rumların, Ermenilerin anlayacağı bir dille, yani Türkçemizle yazılmış panoyu diktiler oraya bir bayrak gibi.
Bugün, 140 bin caminizde günde 5 vakit ezan sesi duyuyorsanız eğer…
O insanların, Atatürk, İnönü ve arkadaşlarının, 100 yıl önce başlattığı bu büyük mücadele sonunda yeniden kurduğu bu cumhuriyet sayesindedir.
Dili ve dini en alta yazılmış biçare bir milletin fotoğrafı
Çok laflar işittik cumhuriyetimizin 100 yıllık mazisi üzerine…
“Bizden önce bulaşık makinası, buzdolabı, çamaşır makinası yoktu” bile dendi.
“Bizden önce cenaze yıkayacak imam yoktu” bile dendi…
Bırakın siz onları, 100 yıl önce ezan okumak için camiye çıkmasına izin verilecek imamınız bile yoktu.
Bu fotoğrafa iyi bakın…
Bugün günde 100 kere telaffuz ettiğiniz, “milli ve yerli” olan ne var bu fotoğrafta…
Hiçbir şey…
Dili en alt sıraya atılmış, lütfen yazılmış biçare bir milletin fotoğrafı bu beyler…
Sadece bu bile onu çok ama çok büyük yapmaya yeter…
Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun.
Çıktık açık alınla, 100 yılda her savaşta
Bundan 90 yıl önce, “Çıktık açık alınla 10 yılda her savaştan” demiştik.
Yüzüncü yılda bunu daha da göğsümüzü gere gere söyleyebileceğimiz bir noktadayız.
Geçmiş yüzyılı karalayanlara ise şunu söylemek isterim.. Karalamayın, nankörlere uymayın...
Bu 100 yılda hepimize çok çok yetecek kadar gurur ve onur duyulacak işler yapıldı.
Onlar da yaptı. Menderesler, Demirel’ler, Ecevit’ler, Erbakanlar, Türkeşler, Özal’lar da yaptı.
Siz de yaptınız.. Hem de çok büyük işler yaptınız.
O nedenle, paylaşın bu 100 yılın gururunu…
Hep birlikte kutlayalım.