Gündem

Ertuğrul Özkök: Bir katilin mermi kovanından gelen 2 kelimelik sağlık mesajı

Sigorta primleri artık ödemekte zorluk çektiğimiz bir seviyeye geldi. Ödediğim bunca prime rağmen, sağlık harcamalarımın neredeyse yüzde 80’ini kendim ödemek zorunda kalıyorum. Benim karşıma da o iki kelime çıkıyor: Ret veya ödemeyi erteleme…

10 Aralık 2024 06:00

Dört gündür önümde bir CSI belgesi duruyor.

Daha doğrusu bir “olay yeri inceleme raporundan” iki kelime…

İngilizce “Deny” ve “Delay” kelimeleri…

Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen sağlık sigortası şirketi “UnitedHealthcare’in” CEO’sunun öldürüldüğü yerde inceleme yapan olay yeri inceleme uzmanlarının bulduğu iki kelime bu.

Olay yerinde bulunan mermi kovanlarından birinin üzerinde bu iki kelime yazıyormuş.

Türkçesi şöyle:

“İnkâr et” ve “Ertele…”

Ülkenin en büyük sağlık sigorta şirketinin en tepesindeki yöneticiyi öldüren katilin, attığı mermilerden birinin üzerinde bu yazıyormuş.

Bu, merminin üzerinde yazan bir yazı mı…

Yoksa katil mi yazdı bilmiyorum.

ABD'nin önde gelen sağlık sigorta şirketinin CEO'su Thompson silahlı saldırıda öldürüldü

Katil mermi kovanın üzerine neden bu iki kelimeyi yazdı?

İki gündür şunu düşünüyorum.

Ne anlama geliyor bu iki kelime…

Katil yazdıysa neden yazdı?

Raporda bu konuda bir bilgi yoktu.

Ama iki gündür dünya medyasında ve sosyal medyasında yaptığım gezintiler bana şunu söylüyor.

Bu cinayette kullanılan merminin üzerinde yazan iki kelime, herkes tarafından şöyle algılandı:

Sağlıktan sorumlu, hükümetlere, şirketlere, insanlara ve siyasetçilere ciddi bir mesaj…

Sadece iktidardakilere değil, muhalefetteki siyasetçilere de…

Ne demek istediğimi dana açık anlatayım.

Bir acil servis hemşiresinin düşündürücü TikTok paylaşımı

Öldürülen CEO’nun adı Brian Thompson…

Bir cinayet kurbanı…

Ama cinayetten sonra yapılan sosyal medya paylaşımlarına bakıyorum…

Soğukkanlılıkla işlenmiş bir cinayetin kurbanı ama nedense sosyal medya paylaşımlarında ona hiç sempati yok.

Mesela bir acil servis hastabakıcısı TikTok üzerinden şunu yazmış:

“Acil servislerde sosyal sigorta tarafından giderleri karşılanmayan onca insanların çektiği acıları ve sıkıntıları gördüğüm için ne yazık ki öldürülen bu kişiye sempati duyamıyorum.”

Biraz değil, bayağı acımasız bir paylaşım…

Mermi kovanının üzerindeki iki kelimeyi Amerikalılar çok iyi biliyor

New York Times gazetesi “Bu iki kelime milyonlarca Amerikalıya hiç yabancı değil…” diyor.

Çünkü özel sağlık sorunları olduğunda sigorta şirketlerinin yaptığı iki şeyi ifade ediyor bu iki kelime…

Ya “demeyi reddetmek”

Ya da “geciktirmek…”

Çünkü hastanelere işi düşen milyonlarca Amerikalı sigorta şirketlerinin bu iki kelimesiyle karşılaşıyor.

Mermi kovanına bu iki kelimeyi yazan adam “halk kahramanı” mı?

Polis 4 gündür, yüzünün açık fotoğrafını bulduğu bu adamı arıyor.

Görenlerden yardım istiyor.

Dün akşam bu profile benzeyen Luigi Mangione adlı biri gözaltına alındı.

Konuşursa bu soruların cevabını alacağız. Ancak cinayet motifi ne  olursa olsun, Amerikan halkı bunu sigorta sistemine karşı bir sembol haline getirdi.

New York Times bu olayın adını açık açık koydu:

“Halkın bir bölümü bu adamı bir halk kahramanı olarak görüyor…”

Çok tehlikeli ve acımasız bir eğilim değil mi…

Öyle ama ne yazık ki insanlarda böyle bir duygu var artık.

Mermi kovanının üzerindeki uyarı Türkiye için de geçerli değil mi?

Dört gündür dilimin ucuna gelen soruyu burada soracağım.

Mermi kovanının üzerindeki bu iki kelimede sadece Amerikan yöneticilerine mi?

Dünyadaki bütün ülkelerin yöneticilerine de ciddi bir mesaj yok mu burada?

Bütün dünyada sağlık ve sigorta sistemleri insanlarda giderek bu duygulara yol açıyor.

Evet çok iyi hastanelerimiz, doktorlarımız var ama...

Şuna inanan insanlardanım.

Türkiye’de çok iyi hastanelerimiz, kliniklerimiz de var.

Kalitesi ve teknolojisi yüksek hastanelerimiz, uzmanlaşmış özel kuruluşlarımız var.

Bana göre doktorlarımız, teknik personelimiz, hastabakıcı seviyemiz mükemmel.

Ama bu sağlık sistemi giderek insanlar için ulaşılamaz veya yanlış ulaşılabilen bir noktaya doğru gidiyor.

Özellikle sağlık sigorta sistemimiz çok kritik bir noktala geldi.

1977 yılından beri sigorta primi ödüyorum ama

Sağlık sigorta sisteminden şikâyetçi olanlardan biri de benim.

Devlet ve özel sektörde 1977 yılından beri çalışıyorum ve aralıksız sigorta primi ödüyorum…

Ama geldiğim noktada milyonlarca insan gibi ben de çok mustaribim.

Bir kere sigorta primleri artık ödemekte zorluk çektiğimiz bir seviyeye geldi. 

İkincisi; ödediğim bunca prime rağmen, sağlık harcamalarımın neredeyse yüzde 80’ini kendim ödemek zorunda kalıyorum.

Çünkü benim karşıma da o iki kelime çıkıyor:

Ret veya ödemeyi erteleme…

Sağlık sigorta şirketlerini yöneten insanlar bilmeliler ki, artık toplumun en antipatik insanları ve şirketleri haline geliyorlar.

Hastaneler AVM’ye dönüşüp klinikler merdiven altına inince

Ama en az onun kadar büyük bir ikinci sorun var…

Hastanelerin giderek mükemmeliyet ve uzmanlaşma merkezleri olmaktan çıkıp, doktorlara oda kiralayan AVM işletmelerine dönmesi de giderek tamiri çok ağır sorunlar çıkarmaya başladı.

Birçok hastane, uzmanlaşmak yerine, ikisi üçü bir araya gelmiş doktorlara oda kiralayarak AVM’leşiyor.

Bunun ilk bedelini toplumun en masum kesimi bebekler ödedi

Bunun ilk işaretini ne yazık ki toplumun en masum kesiminin ödediği bedelle öğrendik.

“Yenidoğan” bölümlerinin tek amacı metrekare kârını maksimize etmek olan iki üç kişilik şirketlere kiralamasının neye mâl olduğunu, nasıl insafsızca bir çeteleşmeye yol açtığını toplumca gördük.

Bilelim ki o bir başlangıçtı.

Bebeklerden sonra sırada hepimiz varız.

"Yenidoğan çetesi"

Sırada merdiven altı göz ameliyatı “dükkânları” var

Geçenlerde bir yakınım aynı tehlikenin şimdi göz ameliyatları konusunda yaşanabileceğini söyledi bana.

Katarakt ameliyatı olacakmış.

“Biraz araştırma yaptım, 30 bin liraya da ameliyat var, 300 bin liraya da onu gördüm. Tabii bu ekonomik şartlarda insanın gönlü ucuza gidiyor. Öyle bir yere gittim. Mahalle apartmanları arasında küçücük bir bina. Gözüm tutmadı ve araştırdım. O zaman gördüm ki, ‘Yenidoğan’ felaketinin bir örneği de yakında buralarda yaşanabilir.”

Çünkü aynı Yenidoğan olayında olduğu gibi göz ameliyatı konusunda da bazı hastaneler, odalarını böyle şirketleşmiş kişilere kiralıyormuş. Onlar da ayda 200 bin liraya kiraladıkları 90’lardan kalma lazer cihazlarıyla ameliyat yapıyorlarmış.

Sigortalar ancak bu fiyattaki ameliyatları karşıladığı için, doğal olarak insanlar da buralara gidiyormuş.

Arkadaş, göz ameliyatı marketten ucuz deterjan almaya benzemez

İlk bakışta insana normal görünüyor.

Bu enflasyonda, bu işsizlikte bu hayat pahalılığında insanların bulabildikleri en ucuz merdiven altı ameliyatları tercih etmesi çok doğal.

Ama konuştuğum bir uzman şunları söyledi:

“Bakkaldan deterjan alıyorsan bu dediğin doğru. Ama söz konusu olan göz. Bir insanın en sakındığı organı. Lazer teknolojisi 1995’lerde uygulanmaya başlandı. O dönemde gözün üzerindeki tabaka direkt lazerle kazınıyordu. Sonra bu teknoloji gelişti. Gözün üzerindeki tabaka çok hassas ve kıymetli olduğu için o tabaka kaldırılıp altındaki tabaka kazınmaya başlandı. Şimdi geldiğimiz noktada ise tabakalara hiç dokunulmadan, yandan incecik bir kanaldan girilip ameliyat gerçekleştiriliyor mercek takılıyormuş.”

“No touch” ameliyat aldatıcı bir reklam mı?

Yani artık 90’lı yıllardaki teknolojinin gözde yaratabileceği riski sıfıra indiren bir teknoloji ile çalışılıyormuş gerçek anlamda uzmanlaşmış hastaneler.

Lazerle göze müdahale konusu nedense bende hep bir soru işareti yarattı.

Psikolojik olarak ısınamadım lazer konusuna.

Ancak son zamanlarda birçok ilanda “no touch” ameliyat diye bir ifade görüyorum.

Yani “Hiç dokunma ve temas olmadan” yapılan katarakt ve mercek operasyonları.

Onu da bir uzmanla konuştum.

Cevabı şu oldu:

“Lazerle yapılan operasyonlarda ‘no touch’ diye bir şey söz konusu değil. Bunların çoğu 90’ları9 teknolojisi ile yapılan operasyonlar ve hepsinde de tabii ki lazer gözün ilk tabakasına temas ediyor. Yeni teknolojilerde ise artık göz tabakasına dokunulmuyor. Çok ince bir kanalla girilip mercek direk yerleştiriliyor. Ama bu da ancak yeni teknoloji ile mümkün.”

Merdiven altı lazer esnafı ve AVM tarzı göz dükkânları

Netice?

Göz ameliyatlarında riski ortadan kaldıran bu teknolojiler tabi ki daha pahalı. 

Bir de şu tehlike var.

Eski teknoloji ile ameliyatların merdiven altı odalarda, apartman katı kliniklerde yapılması…

Yani önümüzdeki yıllarda yeni bir “Yenidoğan” felaketi çıkabilir önümüze…

Sağlık bakanlığının, böyle bir felaketi göz alanında yaşamamamız için lazer esnafı üzerindeki kontrolu arttırmasında yarar var.

Sigorta şirketlerine de aynı şeyi söylüyorum.

Onların da bu “Deny” and “Delay” politikasını gözden geçirmelerinde yarar var.

Göz ameliyatlarında stratejilerini ciddi ve uzman kuruluşlara yönlendirecek şekilde yaparlarsa…

Bence hem şirketlerinin imajlarına hem kendi itibarlarına en büyük faydayı sağlamış olurlar.

New York’taki mermi kovanından gelen iki kelimelik mesajı ben işte böyle yorumladım.