Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu
Ertuğrul Özkök'ün Tony Blair ile mülakatı, Hürriyet, 2005
Bu fotoğraf 29 Eylül 2005 günü İngiltere’nin Brighton şehrinde çekildi.
Karşımdaki insan, dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair.
Hani şu The Crown dizisinin Netflix’te yayına sokulan final bölümünde sık sık gördüğümüz başbakan.
Kraliçe’nin “O ötekiler gibi hemen gitmeyecek” dediği siyasetçi.
Fotoğrafın çekildiği gün aynı binada İngiltere İşçi Partisi’nin kongresi yapılıyor.
Ukrayna ve Moldova Türkiye değil, ya biz kimiz?
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AB’nin Moldova ve Ukrayna ile tam üyelik müzakerelerini başlama kararına çok kızdığı haberini okuyunca bu fotoğrafı hatırladım.
Erdoğan AB’ye kızıyor.
Söylediği söz şu:
“Onların hiçbiri Türkiye değil…”
Haklı… Değil…
Türkiye AB üyesi olmayı onlardan çok hak ediyor.
Öyleyse ne oldu?
18 yıl önce Hürriyet’in manşetindeki bu cümleden bugüne ne oldu da…
Bu iki ülke bizden öne çıktı…
Ertuğrul Özkök'ün Tony Blair ile mülakatı, Hürriyet, 2005
O gün manşetteki “3 Ekim” bize neyi anlatıyordu?
Sadece Avrupa Birliği mi sorumlu bundan…
Hemen karar vermeyin.
Gelin o gün Avrupa’nın en güçlü ve büyük üç ülkesinden biri olan İngiltere’nin başbakanın Türkiye için ne söylediğine bir bakalım.
Manşet şu:
“3 Ekim treni hedefine varacak…”
Nedir o 3 Ekim treni:
Türkiye ile AB arasında tam üyelik için müzakerelerin başlayacağı gün.
Ancak 18 yıl sonra dün baktığım zaman Tony Blair’in o gün Erdoğan’a çok ince bir “Hugh Grant” mesajı verdiğini anladım.
Erkenden verilmiş bir işaret…
Kraliçe’nin beğendiği Tony Blair, Erdoğan için ne demişti?
Bakın İngiltere Başbakanı o gün ne diyor:
“Son yıllarda Türkiye oldukça yol katetti. Ben bu konuyla ilk ilgilendiğimde iş çok zordu. Erdoğan göreve başladıktan sonra liderlik kalitesi güçlü, kararlılığı ve yapılan değişimler beni çok şok şaşırttı.
İngiltere Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyor. Bizim için Türkiye hiçbir zaman korku nedeni olmamıştır. AB üyeliğinin Türkiye’nin geleceği olduğuna yürekten inanıyorum. Bunu gerçekleştirmek için çalışacağız.”
Tony Blair, Erdoğan
18 yıl sonra o mülakatla ilgili bir gerçeği açıklıyorum
O mülakatı bana Erdoğan ve Abdullah Gül birlikte ayarladılar.
Abdullah Gül beni arayıp, “Başbakan ve ben, bu mülakatı senin yapmanı istiyoruz” dediler.
Yani her şeyi bizzat onlar ayarladılar.
Benim için bulunmaz bir fırsattı ve çok teşekkür etmiştim kendilerine.
3 Ekim günü geldi.
Avrupa Birliği o gün Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı aldı ve başlattı.
Fasıllar açılmaya başlandı.
Ve sonra her şey durdu…
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün “AB bizi istemedi hep oyaladı” diyor.
Abdullah Gül, Tony Blair, Recep Tayyip Erdoğan
Türkiye nasıl bir Türkiye’ydi; Erdoğan nasıl bir Erdoğan’dı?
Şimdi oturup elimizi kalbimize koyalım; samimi ve cesur bir cevap verelim.
Sadece Avrupa mı istemedi?
Biz bu 18 yıl içinde görevimizi yaptık mı…
Bu 18 yıl içinde nereden nereye geldiğimizi hiç düşündünüz mü…
Tony Blair, o gün “Erdoğan ve Türkiye’nin yaptıkları beni şaşırttı” diyor.
Neler yapıyordu Türkiye o gün bir düşünün…
LGBTİ’lerin de hakları vardır diyen bir başbakan
Anayasasını demokratikleştirmek için ne adımlar atıyordu.
“Ben Milli Görüş gömleğimi çıkardım” diyen bir başbakanımız vardı. Medeniyetler İttifakının eş başkanıydı.
İdam cezası kaldırılmıştı. Bizzat başbakanımız “LGBT bireylerinin de insan hakları vardır” diyordu.
Çoğulcu bir medyası vardı bu ülkenin.
Askerler bir değil iki adım geri atıyordu.
Parlamentosu 1 Mart tezkeresindeki gibi güçlü ve bir demokrasiye yaraşır kararlar alabiliyordu.
Güçlü yerel yönetimlerden, kayyımlar dönemine geçtik
Anayasada yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için değişiklikler yapılıyordu.
Oradan, seçilmiş belediyelere kayyım atılan bir döneme geldik.
18 yıl önceydi.
Ve AB savaştaki bir Ukrayna ve düne kadar vatandaşlarını Türkiye’ye ev işçisi olarak gönderen Moldova ile müzakerelere başlıyor.
Öteki tarafımızdaki Gürcistan’a da işareti verdi.
Biz Avrupalı mı olmak istiyoruz, Gazzeli mi?
Ya Türkiye?
Görüşmelere başlama için yeni tarih verdi.
2024…
2005-2024…
Bir düşünelim…
Onlar nereden nereye geldi…
Biz nereden nereye…
Ve asıl önemlisi de şu.
Artık insan hakları, adalet, demokrasi iddiasını kaybetmiş ülkemiz hâlâ AB üyeliği istiyor mu…
Tekrar Kopenhag kriterlerine dönecek mi…
Samimi olalım…
İslamcısı, muhafazakârı, laiki, milliyetçisi, ulusalcısı ile her gün biraz daha Batı düşmanı haline gelen Türkiye, gerçekten Avrupalı olmak istiyor mu…
Yoksa 1947’den beri her gün biraz daha batağa dönüşen Orta Doğu’da Gazzeli mi olmak istiyoruz…
Tony Blair o gün bana “Love Actually” filmi ile ilgili ne demişti?
İngiltere Başbakanı, o gün bana beni çok şaşırtan bir samimiyetle şunu söylemişti:
“Bazıları benden ABD’ye Hugh Grandt’ın ‘Love Actually (Aşk Her Yerde) filmindeki gibi kafa tutmamı bekliyor. Ama iyi bir film ile gerçek arasında farklar var. Kolay bir alkış uğruna her şeyi yıkmaktan kaçınmalıyız.”
Tony Blair’in o sözlerini şimdi çok ama çok daha iyi anlıyorum.
Hugh Grant, o filmde kafa tutan bir başbakanı canlandırıyordu…
Aradan geçen 18 yıl içinde, içeride veya Arap sokağında fanatik bir İslamcı azınlıktan alkış alma uğruna neleri yıktığımızı gördükçe, Tony Blair’in o gün o sözleri, kendisi kadar Erdoğan’a da söylediği duygusuna kapılıyorum.
Sakin, belagat şehvetine esir düşmemiş bir siyasi liderin bugün neleri başarabileceğini çok daha iyi görüyorum.
3 Ekim gecesi köklü CHP’li kayınvalidem ne demişti?
18 yıl önce o gün Başbakan Erdoğan’la ilgili ben de aynı şeyleri düşünüyordum.
Beş dönem CHP milletvekilliği yapmış rahmetli kayınpederim Hüdai Oral’ın eşi, kayınvalidemi rahmetli Perihan Oral tam üyelik müzakerelerinim başlama kararının alındığı 3 Ekim gecesi bana telefon edip aynen şunu söylemişti:
“Oğlum, Sayın Erdoğan ve Sayın Gül’le konuşursan benim adıma da teşekkür et onlara; ülkemizi böyle bir aşamaya getirdikleri için…”
Öyle günlerdi…
Crown dizisini seyrederken Kraliçe’nin bile Tony Blair için nasıl güzel şeyler düşündüğünü görüyorum.
Ama ne yazık ki o ülkelerde artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’a böyle bakan insan sayısı çok azaldı.
Artık biraz da kendimize bakma zamanı geldi diye düşünüyorum.