Ertuğrul Özkök, "Pazar Mektubu" başlığı altında, yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazısında bugün, Diesel markasının Milano'daki defilesine değinerek, "‘Diesel’ bu şov ile 'blue jean tarihinde yeni bir sayfayı açtığını' ilan etti. Blue jean basit bir pantolon olmaktan çıkmış, neredeyse bir iç giyim haline gelecek kadar açılmıştı." değerlendirmesini yaptı. Özkök, aynı günlerde İran ve Türkiye'de başörtüsü tartışmasının başladığını hatırlattı, Özkök, "Son 20 yılda şunu görmüş olmalısınız.Bu zihniyet gençleri deizme yönlendirirken, camiye giden insan oranını da yüzde 10’a düşürdü. Yani inançları da en iyi koruyan şey, 360 derece bir özgürlüktür…" düşüncesini dile getirdi.
Özkök'ün, "Cumhuriyetin 100. yılında çıplak beden üzerine file blue jean giyme hakkına anayasal güvence istiyorum" başlıklı yazısı şöyle:
Cumhuriyetin 100. yılında çıplak beden üzerine file blue jean giyme hakkına anayasal güvence istiyorum
Eminim başlık en sekülerinize bile absürt gelmiştir…
Veya “somon balığı avlama” hakkına anasayal güvence de diyebilirdim...
Hâlâ ‘Bunlar da ne ya’ derdiniz ve haklı olurdunuz.
Siz şu güzel pazar kahvaltınıza devam edin, ben anlatayım…
Olay geçen eylül Milano'da patladı
Olay önce, geçtiğimiz 21 Eylül günü Milano’da yapılan bir defilede dikkati çekti.
O gün saat 12.30’da ünlü İtalyan giyim markası Diesel’in 2023 İlkbahar-Yaz Defilesi vardı.
Tab,i artık defile demek yanlış. Bunlara “fashion show” deniyor.
Nitekim bu da 4800 kişi davetli olduğu dev bir moda gösterisiydi.
Sezonluk bir moda gösterisiydi ama gelenlerin 3000’i profesyonel olmayan davetliydi.
Milano’da moda okuyan öğrencilere 1600 davetiye verilmişti.
4500 kişinin üzerinde dolaşan çırılçıplak erotik 2 dev vücut
Önce gösterinin adından başlayayım…
Defilenin adı “Diesel Demokrasi…Demokratik moda…”
Podyumun üzerinde, Guiness Rekorlar Kitabı'na geçecek dev iki şişme heykel vardı.
Hollanda’nın Dennis Vanderbrock Stüdyosu'nun hazırladığı, çırılçıplak bir kadın ve erkek bedenininden oluşan bir sanat eseriydi.
İki beden olabilecek en erotik biçimde birbirine yapıştırılmıştı.
Blue jean tarihinde yeni sayfa açılıyor
‘Diesel’ bu şov ile “blue jean tarihinde yeni bir sayfayı açtığını” ilan etti.
Gerçekten de 2023 yılı ilkbahar yaz sezonu için hazırlanan yeni blue jean ve denim tasarımları bugüne kadar görmediğimiz bir çeşitlikteydi.
Blue jean basit bir pantolon olmaktan çıkmış, neredeyse bir iç giyim haline gelecek kadar açılmıştı.
Özeti çıplak beden üzerine giyilen file blucin olarak da tarif edilebilir.
Bu yeni trend, Milano’yla aynı günlerdeki Paris, Londra ve New York şovlarında dünyanın birçok önde gelen giyim markasının şovlarında da görüldü.
Sonunda bunun adı da kondu:
“Post epidemi çıplaklık…”
Ama siyaset sosyologları ise bu yeni trendi şöyle adlandırmayı tercih etti:
“Post Pandemik Freedom…”
Yani Covid sonrası özgürlük…
Aynı günlerde İran ve Türkiye'de başörtüsü tartışması başladı
Moda dünyası giyimin açılma tarafını tartışırken, aynı günlerde İslam dünyası ise giyimin örtünme yanını tartışmaya başladı.
İran’da kadınlar ölüm pahasına başlarını açabilme hakkı mücadelesi verirken, Türkiye’de kadınlar değil, erkek siyasetçiler başörtüsüne güvence hakkını gündeme getirdi.
Kendi payıma bunun Türkiye açısından, pek de gurur verici olmayan, çok şanssız bir zamanlama olduğunu düşünüyorum.
Çünkü Türkiye’de artık ne başını açma ne de örtünme konusunda bir sorun kalmadığını düşünenlerdenim.
Bütün dünya gözünü İran’da başını açmak için savaş veren cesur kadınlara dikmişken, Cumhuriyetinin 100’ncü yılını kutlamaya hazırlanan Türkiye’de erkek siyasetçilerin bu tartışması bana hiç de şık görünmüyor.
Neyse asıl konuma döneyim.
|
Düşük etekli tasarım neden yüzde 333 arttı
Şimdi 4 şehirdeki bu şovlardan bazı çarpıcı rakamlar vereceğim.
(*) Bu defilelerde geçen dönemlere göre yüzde 333 daha fazla “düşük bel etek” tasarımı sergilendi.
(*) Sergilenen pantalonlarda “düşük bel” oranı yüzde 78 daha fazlaydı.
(*) Geçen yıllara göre, dıştan görünen iç giyimi şeklindeki tasarımlarda yüzde 15 artış meydana geldi.
(*) Yine geçen yıllara göre transparan giysi oranı yüzde 10 arttı.
Peki ne anlama geliyor bu “Covid sonrası özgürlük” kavramı.
Bunun adı şu:
“Kendini teşhir etme hakkı…”
Adını koyalım isterseniz.
Bu bir meydan okumadır.
MeToo hareketinin beşinci yılında, kadının özgürlük hakları kataloğuna işte bu da eklenmişti.
Adalet Bakanı, günlerdir başını açana da özgürlük diyor ama
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, günlerdir “Sadece başını örtene değil, başını açana da güvence getiriyoruz” diye çabalıyor ama Külliye’den gelen sinyaller, olayın başını açma kapatma meselesinden çok “başörtüsü” kelimesine odaklandığı gösteriyor.
Böyle bir ortamda bir kadın için “bedenini teşhir hakkından” söz edene ne nedir?
|
Şanghay Avrasya hattında bunu konuşmanın manası ne?
Haklısınız "tuhaf hak” iddiaları bunlar…
Solcusuyla, sağcısıyla, milliyetçisi ile, İslamcısı ile Batı’dan kopup, Şanghay ve Avrasya coğrafyasına hicrete hazırlanan kollektif bir ruh haline bunu anlatmak imkânsız.
Bunları savunmak ancak delilere mahsus bir hak olarak görülebilir. Umutsuzca da olsa şunu söyleyeceğim.
21. yüzyıl anayasalarının özgürlük ve demokratlık ölçüleri işte böyle tuhaf haklarla yazılıyor.
Mesela hiç aklınıza şöyle anayasal bir hak ve güvence gelir mi?
“Somon balığı avlama hakkı…”
Evet dünya demokrasisi tarihinde giren en son tuhaf hak bu…
Size onu da anlatayım.
Bir manga kahramanının somon avlama hakkı
1970’li yıllardan beri Japon Manga kitaplarının hastasıyım. Yani Japon çizgi roman sanatının ürünlerinin.
2018 yılında Golden Kamuy adlı yeni bir manga yayınlanmaya başladı ve acayip ilgi gördü.
Bunun üzerine çizgi film haline de getirildi.
Bu manga, Japonya’daki “Anyu” kültüründen esinlenerek yaratılmış.
Anyu Halkı, milattan önce 300 yıllarından Sibirya’dan zorla çıkarılarak, Sahalin Adası'na yerleşmek zorunda bırakılaninsanlar.
Ana dillerinde “anyu”, "insan" anlamına geliyor.
Somon avlama hakkını kaybeden halk sonra dilini ve dinini kaybetti
Daha sonra Sahalin’den de sürülerek Hokkaido adasında zorunlu iskana gönderilmişler. Onu, ağır bir Japon asimilasyonu izlemiş.
Bu asimilasyon sürecinde iki hakları ellerinden alınmış.
Ana dillerini konuşmak…
Ve temel ekonomik faaliyetleri olan somon balığı avcılığını yasaklamak.
Tabii bu arada Animist inançları da Budizme döndürülmüş.
Dinler dünyanın her yerinde aynıdır. Eline kılıç alınca, ilk işi karşısındakinin inancını budamak olur.
Somon avlama hakkı 120 yıl sonra anayasaya giriyor
Ancak Birleşmiş Milletler bütün dünyada yerel halkların kültürel varoluş haklarını güvence altına alan uluslararası bir sözleşmeyi çıkarınca Japonya da Anyu halkının elinden aldığı haklarını iade etmeye başlamış.
Böylece Anyular da kendi dillerine ve hayat tarzlarına yeniden kavuştu.
İşte bu çerçeve içinde Japonya Devleti, 1899 yılında yasakladığı somon balığı avlama hakkını 2019 yılında yeniden verdi.
Böylece Anyu halkının somon avlama hakkı anayasal güvence altına alındı.
|
Bu durumda ben de içme hakkıma anayasal güvence isteyemem mi?
Bir yanda başörtüsüne anayasal güvence…
Bir yanda bedenini teşhir hakkı…
Öte yanda somon balığı avlama hakkı…
Eee böyle bir dünyada benim içkimi rahatça içebilme hakkımı talep etmem çok mu tuhaf yani…
Hiç de değil…
Ayıp değil mi hâlâ askeri darbe anayasasına yama yapmaya uğraşıyoruz
Bir 21. Yüzyıl ülkesi olarak hâlâ 12 Eylül askeri darbesi sonrası yapılan bir anayasa ile yönetiliyoruz.
Üstelik bu parlamento çatısı altında galiba kimse bu durumdan rahatsız değil.
Baksanıza başörtüsü hakkını bile bu anayasaya yapılacak bir yama ile sağlamaya uğraşıyoruz.
Başörtüsü güvencesini, rakip takımın kaldırdığı voleye şöyle sıkı bir şut olarak nitelemek başka türlü nasıl tercüme edilebilir ki…
Oysa önümüzde bir seçim var.
Bütün partiler yeni bir anayasa konusunda vaatte bulunsa, herkes programına ne yazmak istiyorsa yazsa ve seçim sonrasında ilk iş, hiç olmazsa halkın yüzde 70’i tarafından onaylanacak bir anayasa yapılsa…
En samimi özgürlük vaadi bu olmaz mıydı…
Mahalle baskısını görünmeyen kanun haline getiren zihniyet
Özgürlükler artık 15 derecelik dar bir zaviyeden değil, 360 derecelik bakışla güvence altına alınıyor.
Bir inanç hürriyeti unsuru olarak başörtüsü elbette önemli…
Ama bir Anyu için somon balığı avlama hakkı da önemli…
Covid’den bunalmış bir kadın için beden teşhir hakkı da öyle…
Bir hayat tarzı hürriyeti olarak benim içkim de…
Biliyorum hemen “Ama devlet halkın sağlığı için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür” diyeceksiniz…
Tabii ki yükümlüdür.
O zaman gelin hep birlikte içkinin zararları üzerine ele ele omuz omuza kampanya yapalım.
Şuradan ilan ediyorum.
Bütün kamu spotlarında gönüllü olarak görev alacağım.
Ama bunu benim özgürlüğüme el koyarak yapmayın…
Mahalle baskılarını görünmeyen kanunlar haline getirerek yapmayın.
Son yılda şunu hâlâ görmediniz mi?
Çünkü son 20 yılda şunu görmüş olmalısınız.
Bu zihniyet gençleri deizme yönlendirirken, camiye giden insan oranını da yüzde 10’a düşürdü.
Yani inançları da en iyi koruyan şey, 360 derece bir özgürlüktür…