29 Eylül 2024 07:00
Dün, yani cumartesi akşamı, Saint Tropez’nin hemen sınırındaki sahilde küçük bir evde mütevazıdan bile mütevazı bir yaş günü kutlaması yapıldı.
Bir kadın, üç dört arkadaşı yemek yediler…
Evde yapılmış basit bir yemek, mumlar bile yakılmadı belki, bir şişe şampanya ve Saint Tropez klasiği bir şişe Roze şarap…
Menü buydu…
20’nci yüzyıl tarihinin en efsane kadınlarından biri 90’ıncı yaş gününü işte böyle kutladı…
BB… Dalya diyebileceği yıllara bu mütevazı ortamda girdi.
80 yaşını da böyle kutlamıştı…
Tabii onun hastası bir erkek olarak ben de kendi meşrebime uygun kutladım.
Tuhaf 90 yaş bilançosunu çıkarırken aklıma gelen ilk şey şu soru oldu…
BB’nin o şahane poposunu ilk defa ne zaman gördüm?
Sapıklık diye düşünülebilirsiniz.…
Ama ne yapayım, insan dimağı bu…
İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmadı…
Umarım aklıma gelen bu masum gençlik sorusu sizi de şaşırtmamıştır.
90 yaş bilançosuna daha masum bir hafıza kalıntısı ile başlayayım.
BB denince o yıllardan kalan en masum imaj nedir?
Bir Vespa motosikletin selesinde oturan, capri pantolonlu, başında Akdeniz eşarbı ile cıvıl cıvıl bir kız…
Allah onu bir kadın olarak yarattı ama benim gözümde o hep bu Fransız Riviera’sında başını alıp gitmiş modern kızdı.
Bir de bikini tabii…
Bikiniyi, göğüslerinde masumiyet; kalçalarının üzerinde ise günah ve şehvet olarak taşımayı başaran kızdı benim için.
Ama onu ilk kez çırılçıplak gördüğümde, kafamın intizamı tamamen dağılmış ve Tanrı'nın kadın olarak yarattığı bu beden bir daha çıkmamak üzere hayatıma girmişti.
Onun 90’ıncı yaş gününü yazmaya çok iddialı hazırlanmıştım.
Ama dün yazmaya oturduğumda tutuldum.
Nereden başlamalıyım diye düşünürken, “Aklıma gelen ilk şeyden” başlayayım dedim.
Yani onu ilk defa çırılçıplak gördüğüm günden…
Henüz Playboy dergisinin bile olmadığı İzmir günlerimdi…
Çıplaklık ayıp; çırılçıplaklık pornoydu o günlerde.
Henüz ergenliğe girmiş kafam, Acı Pirinç filminde, dolgun bacaklarını daha çekici gösteren şortuyla, Yunan heykel estetiğine uygun Silvano Mangano şehveti ile Françoise Hardy’nin modern masumiyet romantizmi arasında gidip geliyordu.
BB işte onların ikisinin aynı bedende hediye paketine konmuş haliydi.
Yıl 1963’tü ve onun 1960’da çıkan La Verite adlı filmi İzmir’de de gösterime girmişti.
Aynı anda bir erkek ve bir kadın görsel hafızama girdi.
Sami Frey ve Brigitte Bardot…
İşte o filmin bir sahnesinde BB bir yatakta yüzüstü çırılçıplak yatıyordu.
İdolüm haline gelmiş bir kadının çırılçıplak bedenini ve poposunu ilk defa görüyordum.
Aradan 59 yıl geçti…
Şimdi kafamda sis bulutları var.
Acaba o filmde bu sahne Türkiye’de sansürlenmeden mi gösterilmişti…
Yoksa bu fotoğrafı o yıllarda bütün haftalık paramı verdiğim yabancı dergilerin birinde mi görmüştüm…
Ama görmüştüm işte…
Onu ikinci defa, Jane Birkin’le oynadığı Kazanova 73 filminde gördüm.
Olağanüstü bir Nü fotoğrafıdır o… Bir sanat eseridir…
Hâlâ bakmaya doyamam…
Oysa Bardot çırılçıplak soyunmaya daha önce başlamıştı.
Onun soyunduğu ilk filmi “La Lumiere d’Enfance’dı.”
1956 yılıydı ve 22 yaşındaydı.
Yerine bir dublörün kullanılmasını istemişti ama yönetmen onu ikna etmişti.
“Ve Allah Kadını Yarattı” filmi yolunun taşları örülüyordu.
Allah’ın yarattığı adın, artık yaratıldığı halde çırılçıplak karşımızdaydı…
Vatikan’ın en korktuğu şey başına gelmişti…
Din kitaplarının dışında yeni bir “yaratılış hikâyesi” yazılıyordu adeta…
Bu yeni “yaratılış” hikayesinin tek değil, birden fazla Adem’i var.
BB’nin “hayatına giren erkekler” değil…
Onun “yatağına aldığı erkeklerden” söz edebilirim size…
Kimler geldi, kimler geçti o yataktan…
İsterseniz eğlenceli bir 90 yaş bilançosu çıkaralım.
YATAĞINA ALDIĞI EN ÖNEMLİ ERKEK(*) RROGER VADIM Hayatının ilk erkeği… İlk kocası… “Ve Allah Kadını Yarattı” filminin yönetmeni… (*) SAMI FREY “La Verite” filminin oyuncusu… Yeni Fransız önde gelen aktörlerinden biri. (*) JEAN LOUIS TRINTIGNANT “Bir Kadın Bir Erkek” filminin büyük oyuncusu… (*) SACHA DISTEL “la Belle Vie” şarkısını söyleyen yakışıklı adam… (*) GILBERT BECAUD “Nathalie”, “Et Maintenant”, “L’Important C’est La Rose” gibi bir döneme damgasını vuran şarkıların söyleyen şarkıcı… (*) JACQUES CHARRIER 1959 yılında “Babet Savaşa Gidiyor” filminde birlikte oynadığı aktör. İkinci kocası ve tek çocuğu ondan oldu. Ama hayatının belki de en kötü ilişkisini onunla yaşadı. Charrier kıskançlığı ile hayatı ona dar etti. (*) GUNTHER SACHS Almanya’nın ünlü otomobil markası Opel’in zengin çocuğu. Ama BB onunla parası için evlenmedi. Boşandıktan sonra, Sachs ölünceye kadar çok güzel bir dostluk devam etti. BB’nin en zor zamanlarında hep onun yanındaydı. (*) GUSTAVO ROJO 1957’de İspanya’da film çekerken kısa süreliğine ilişkisi oldu. Pek iz bırakmadı yani. (*) SERGE GAINSBURG: BİR AYLIK İLİŞKİ ÖYLE BİR ŞARKI BIRAKTI Kİ En kısa süreli ilişkisiydi. Ama romantizmi çok uzun sürdü. Yatağına giren erkekler içinde geriye en güzel hikâye belki onunla yaşadıklarıydı. Bir televizyon programında tanıştılar. Sonra Montmartre civarında iki arkadaşla birlikte yenen yemek ve daha orada ele tutuşmalar. Fransa’nın ilk “Güzel ve Çirkin” filminin provası gibi başlayan bir hikâye…. |
Sonra talihsiz bir sevişme gecesi.
Gainsbourg ertesi gün utangaç biçimde onu aradığında BB ona şunu söyleyecekti:
“Bunu telafi etmek istiyorsan, git bu gece bana dünyanın en güzel aşk şarkısını yaz…”
Yıl 1967’di…
Bir gecede yazılan o şarkı “Je T’aime; Moi Non Plus’ydu…”
Ertesi gün stüdyoya girdiler.
Birlikte doldurdular.
Hem de tek söyleyişte kaydettiler.
Plak hazırland,ı tam piyasaya çıkmasından üç gün önce BB’den bir telefon aldı.
“Lütfen bu plağı yayınlama… Çok rica ediyorum…”
BB ağlamaklıydı… Çünkü o günlerde Gunther Sach’la evliydi.
Kocası bu plağı öğrenmiş ve resti çekmişti:
“Bu plak çıkarsa seninle evli kalamam…”
Dünyaya meydan okuyan BB belki de hayatında ilk defa bir erkeğin ültimatomuna boyun eğiyordu.
Bu olay Gainsburg için yıkım oldu.
Aylarca alkolün pençesinde süründü.
Sonunda Jane Birkin’le tanıştı ve yepyeni bir hikâye başladı.
BB için yazılan şarkı 1969’da piyasaya çıktı.
Ama bu defa yanında kadın ses olarak Jane Birkin vardı…
“Blow Up” filminin modern kızı Birkin bunu hiç mesele etmedi.
Ve bizler o şarkıyı o versiyonu ile tanıdık.
ONUNLA DOST OLAN AMA YATAĞA GİRMEYEN İKİ BÜYÜK ERKEKBir de BB yatağına girmeyen büyük erkekler var. Onları da unutmayalım. JEAN PAUL BELMONDO: 80 YAŞINDA ÇİÇEK GÖNDEREN ERKEK Bebel yani… Fransız Yeni Dalgası’nın en büyük filmi “Au Bıut du Souffle”un erkek oyuncusu… Çok iyi dosttular. Bu dostluk yıllarca sürdü. BB’nin 80’in yaş gününde ona çiçek gönderen nadir erkeklerdendi. Ama aralarında hiçbir zaman cinsel bir ilişki olmadı. “SEN SUÇ ORTAKLIĞINI VE AŞKI HAK EDEN ERKEKSİN”Ve son olarak Alain Delon… Onu tanıtmaya hiç gerek yok. BB “Allah’ın yarattığı kadınsa”, o da “Allah’ın yarattığı erkekti…” Yolları daha 1950’lerde kesişti… 2015 yılında Alain Delon 80 yaşını kutlarken, BB ona yazdığı şahsi mektupta şöyle demişti: “Alain, sen birlikte yaşadığımız şu yüzyılda Fransa’nın yarattığı bir başesersin. Sen iki başlı kartalsın, Ying ve Yang’sın, en iyi ve en kötüsün, Sen saygı ve hayranlığı ve aynı zamanda yıllar boyunca seninle paylaştığımız aşkı, sıcaklığı ve suç ortaklığını hak ediyorsun…” Büyük aşk sözleriydi bunlar… |
Üstelik, 1958 yılında çok ilginç bir denemeleri de olmuştu.
Ünlü fotoğrafçı Sam Levin “Dünyanın en güzel öpüşmeleri” konulu bir seri hazırlıyordu.
BB ve Alain Delon’u da öpüşmeye ikna etmişti.
Biri 23 öteki 24 yaşındaydı.
O gün kamera karşısında bol bol öpüştüler.
Sonuç…
İçinde şehvetin zerresi olmayan, sahte, çakma bir öpüşmeydi.
Sonunda ikisi de öpüştükleri kadar bol bol gülmüştü.
Fransa’nın yarattığı iki başeser, hayatları boyunca hiçbir zaman birlikte yatağa girmedi.
Tabii BB ve erkekleri anlatıyorsak, onun aldatmalarını ve yakalanmalarını da es geçmemeliyiz.
Hayatı boyunca üç defa evinde başka bir erkekle yatakta iken kocalarına yakalandı.
İlk yakalanışı ilk eşi Roger Vadim tarafından oldu.
“Ve Allah Kadını Yarattı” filmini çekerken, filmin oyuncusu Jean Louis Trintignant’la, yönetmen kocasının önünde başlamıştı ilişkileri.
Sonra Vadim onları Paris’teki evlerinde birlikte yakalayınca evi terk edip otele yerleşmişti.
Sonra sıra Jean Louis Trintignant’a geldi.
O da Cezayir’de askerlik yaparken izin için döndüğü Paris’te BB’yi Gilbert Becaud ile yakaladı.
Büyük aktör deli gibi âşık olduğu BB’yi o gün terk etti.
Sami Frey’le de yatakta iken kocası Jacques Charrier’e yakalandı.
MeToo çağındayız ve bana diyebilirsiniz ki, “BB sadece bu mu yani…”
Haklısınız…
Sadece erkekler, aşklar ve aldatmalardan ibaret bir hayat değil bu…
Ama unutmayın…
Bu hikâye 1950’lerde başladı.
Püriten bir Fransa’da yani…
Henüz 1968 devrimi yoktu.
Cinsel özgürlük bugünün yanından bile geçemezdi.
Katolik Fransa’ydı orası …
Unutmayalım orası Fransa…
Madame Bovary’nin ızdırabını genetik olarak yaşayan kadınların memleketi yani.
Bir kadın için başkaldırının en cesurca alanı kalbinin ve bedeninin git dediği yere gidebilmesiydi.
Lady Chatterley’likti cesaret…
Ondan anlattım 90 yaşındaki BB’yi böyle.
Onun hayvan hakları için verdiği mücadeleyi asla es geçemem.
Bugün onun savaşçılığının en saygı duyduğum alanı.
Birçok hayvanın hayatı onun sayesinde kurtuluyor.
Ama ben onu 1960’lı yıllarda, kendini aşmak, özgürleşmek isteyen, ergenlik arzuları tepesinde bir genç olarak tanıdım.
Onun o tarafına çok saygı duydum.
BB benim için çırılçıplaklığı, şehvetin esaretinden kurtarıp sanat haline getiren kadındı.
Ya kendisi konuşsa ne der? Onu da sordum; işte şunları diyor?Ya kendisi… Bugün geldiği yaşta geriye baktığı zaman kendisini ne hissediyor… Hâlâ isyankâr… Hâlâ cüretkâr… Hâlâ yürekli… |
90 yaşında şunu söylüyor:
“Özgürlüklerimizin tamamen elimizden alınmasından, bize sadece hiçbir şey yapmama hakkının verilmesinden nefret ediyorum.
Bugün artık ‘Politicially correct’ denen şeyin diktatörlüğü altında inliyoruz.
Sigara yasaklarından, arabada sosis gibi bağlanmaktan, belli sürat limitini geçememekten, motosiklete başım açık binip, saçlarımı rüzgâra bırakmamaktan şikâyetçiyim.
Tam sevişmeye başlarken birinin ‘bir dakika prezervatifimi takayım’ demesine gıcık oluyorum.
O yüzden özgür yıllarımı özlüyorum.
İyi ki o yılları öyle yaşamışım.
O günleri yeniden yaşayabile imkânım olsaydı yine aynen öyle yaşardım.”
26 Ekim 2011 yılında Le Point dergisine verdiği mülakatta aynen bunları söylemişti.
Ona yakışan şahane bir vasiyetname değil mi…
İşte bütün bu 90 yıl nedeniyle Fransa’da bazı insanlar, Cumhuriyet’i simgeleyen kadın Marianne olarak onun büstünü yaptılar.
“Jean Paul Sartre Fransa’dır” demişti De Gaulle…
Brigitte Bardot ise dünyadır…
Doğum günün kutlu olsun büyük BB…
Allah seni yarattı…
Daha uzun süre başımızdan eksik etmesin…
© Tüm hakları saklıdır.