Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Türkiye'nin Rusya ve İran'la anlaşarak Suriye'de başlattığı operasyona ilişkin olarak, "Türkiye’nin menfaati, Esad’ın güçlü biçimde yeniden Suriye’ye hâkim olmasıdır. Sonunda o noktaya da geleceğiz. Türkiye, bu harekâtında haklıdır. Hepimiz, tek yürek ordumuzun ve ülkemizin arkasındayız" dedi.
Özkök'ün Hürriyet'te "Tansu’yla ellinci tanışma yılımız Maduro’nun Ankara ziyaretine rastlayınca" başlığıyla (8 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Tansu’yla bundan tam 50 yıl önce, Ankara’da Türkiye tarihine geçmiş bir sokağın, Güniz Sokak’ın köşesindeki bakkalın önünde tanıştık.
Ben ona asılıyordum, o ise bana asılan arkadaşına yardım etmeye çalışıyordu.
***
Neticede ben ağır bastım ve Tansu, arkadaşını benimle tanıştırmak isterken, kendisi benimle tanıştı.
***
Cuma günü bizim o bakkalın önünde tanışmamızın 50’nci yıldönümüydü.
Roma’ya geldik...
***
Tansu kutlamaya uçakta başladı.
Bir kadeh, üstelik sadece 11.5 derececik beyaz şarabı içince kafayı buldu...
Ve o andan itibaren bana karşı gerçekçi davranmaya karar verdi.
Onun “gerçekçilik” dediği şey, beni aşağılamak anlamına geliyor.
***
Önce Venezuela Başkanı Maduro’nun Ankara’yı ziyaretinden başladı...
Ben Chavez için pis bir diktatör derdim, ama daha sonra onun yerine gelen Maduro’yu görünce resmen Chavez’i aramaya başladım.
***
Tansu ise Chavez’i “antiemperyalist” bir lider görüp, Maduro’ya da prim veriyordu.
Hele hele adam gelmeden önce Atatürk’ü öven o lafları söyleyince, ilk kavgamız uçakta başladı.
***
Her zaman olduğu gibi beni “kapitalizmin kölesi olmak”la suçladı, ama ben alışık olduğum için fazla üzerime alınmadım.
***
Asıl kavgamız, benim ona “Dolce Vita” filminin bir sahnesinin çekildiği Trevi Çeşmesi’ni göstermek istememle başladı.
Ben çeşmeyi göstermek istedim ama yerini bir türlü bulamadım.
Bunun için Apple Watch’ımın gösterdiğine göre 13 bin adım yürümemiz gerekti.
***
Tabii bunun 3 bin adımını İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yürümüştük.
Ama Tansu nedense bu 13 bin adımının tamamını benim harita okuma beceriksizliğime bağladı.
***
13 bininci adımdan sonra bir kahveye oturduk. O kapuçino istedi.
Biraz sonra garsona “Trevi Çeşmesi nerede” diye sordum.
Umursamaz bir hareketle parmağını ileri uzattı ve “İşte orada” dedi...
Gerçekten de oradaydı...
Tansu’yla 13 bin adımı 1960 yılında çekilen Dolce Vita filminin efsane haline gelen bu sahnesinin çekildiği Aşk Çeşmesi’ni bulmak için attık.
***
Neticede orayı bulmuştum ama farkında değildim.
Tansu, Trevi Çeşmesi’ni çok beğendi.
Ama onun gibi çeşmeyi beğenen daha 10 bin kişi falan vardı ve tesadüfen hepsi de aynı anda beğendiği için, o kalabalık içinde çeşmeyi bulmamız yine mümkün olmadı.
Tansu onun suçunu da benim üstüme attı ve nasıl olduysa bunu da “Benim gelmiş geçmiş bütün iktidarlara yalakalık yapmamdan kaynaklandığını” söyledi.
Ben bu ilişkiyi anlamadım ama her zamanki gibi kabullenmek zorunda kaldım.
***
Sonra Tansu işleri ele aldı, kalabalığı yardı ve Instagram’a koymak için fotoğraflarını çekti.
***
Otele döndüğümüzde Madurodahil bütün sorunlarımızı halletmiştik.
Ancak orada da hiç beklenmedik bir sorun çıktı.
Bana otelin internet şifresinin nasıl yazıldığını sordu...
Ben beş kere söylediğim halde bir türlü bulamayınca, kabak yine benim başıma patladı.
***
Tanışmamızın ellinci yıldönümü güzel bir gündü.
Sponsorumuz da Aydın Doğan’dı ve ben bu mutlu günümü hiç unutmayacağım...
***
Ama keşke Maduro’nun Ankara’yı ziyaret ettiği güne rastlamasaydı.
***
Çok önemli not: Bugün sayfaya sadece kendimin fotoğrafını koymamın tek nedeni, Maduro yüzünden kavga ettiğimiz için Tansu’nun birlikte fotoğraf çektirme teklifimi reddetmesidir.
SOKAĞINIZA BENİM ADIMI MI MELİH’İN ADINI MI İSTERSİNİZ
ALT alta yazayım... Bakın, görün, kulağınıza, gözünüze, en çok da ruhunuza nasıl gidiyor karar verin...
Ertuğrul Özkök Sokağı...
Melih Gökçek Çıkmazı...
Ben yöneticilikten ayrıldım...
O ise topal ördek....
***
Allah aşkına çekinmeyin, yüksek sesle haykırın...
Saklamayııın...
Mesela “Ohaaa” deyin..
Mesela, ben Şam olayım, o Arap... Veya tersi...
Siz de “Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” deyin...
***
New York’ta 5 ve 6’ncı caddeler arasındaki sekizinci sokak sakinleri bugünlerde büyük bir savaş veriyor.
Sokaklarının adının “Jimi Hendrix” yapılmasını istiyorlar.
***
Büyük ve devrimci gitarist Jimi Hendrix, 1970 yılında ölümünden önce bir süre burada küçük bir evde yaşamış.
Ayrıca birçok ünlü şarkısını kaydettiği Electric Lady stüdyosunu burada kurmuş.
Son yıllarda modernleştirilen stüdyoda Lady Gaga, U2, Rolling Stones gibi topluluklar albümlerini kaydettiler.
“Bu sokağa ancak onun adı bir ruh verebilir” diyorlar...
***
Şimdi ne alakası var demeyin...
Ben de size geçen hafta Londra’da, bu yıl ölen blues’un harika adamı Chuck Berry’nin bir duvar resmi önünde çektirdiğim bu fotoğrafı sunuyorum.
Söyleyin sokağınızın adı hangimiz olsun...
35 YIL ÖNCE ÇÖKECEK ŞEHİR L.A.’YDI BUGÜN HANGİSİ
1982 yılında “Blade Runner” filmini seyredip salondan çıkarken şunu düşünüyordum.
“Herhalde hayatım boyunca beni en çok etkileyecek film bu olacak...”
Benim için 21’inci yüzyıl modernitesinin kanunlarını yazan film buydu.
“Blade Runner” 2019 yılında “dekadans” (çöküş, çürüme) halinde bir Los Angeles’ı anlatıyordu...
2019 bize çok uzaktı...
Şimdiyse çok yakın... İki yıl bile kalmadı... Yönetmen Ridley Scott’ın o gün anlattığı çöküş şehri Los Angeles, bugün gerçekten öyle mi...
Şaşırmayın, kendi duygumu söyleyeceğim... 1982’de anlatılan o “dekadans şehir”...
Otuz beş yıl öncesinin o çürüyen şehir tasviri ne yazık ki bana en çok bugünün İstanbul’unu anlatıyor...
Çok değil, 7 yıl öncesinin bütün dünyada yükselen şehri, bugün ne yazık ki bir “Blade Runner” dekoru olma yolunda hızla ilerliyor...
Ve bunu biz yarattık...
2049’DA HANGİ ŞARKI NOSTALJİK OLUR
“BLADE Runner 2049” filmi vizyona girdi...
Filmin kahramanı Komiser K. (Ryan Gosling)birinci filmin kahramanı Deckard’ı (Harrison Ford) Las Vegas’ta demode bir kumarhanede, Elvis Presley ve Frank Sinatraplakları arasında bulur...
Nostaljik duyguyu bu iki şarkıcı temsil etmektedir...
Tamam 2019 için bunlar nostalji olabilirdi ama 2049’da daha yaratıcı bir nostalji bulunamaz mıydı?
Mesela The Cure veya Radiohead...
Veya Michael Jackson veya Beatles...
HEPİMİZ, TEK YÜREK ORDUMUZUN ARKASINDAYIZ
İDLİB’de Ruslarla ortak operasyona başlıyoruz. Bunun anlamı şudur.
Dolaylı olarak Esad’la birlikte hareket ediyoruz.
Bir yandan o bölge IŞİD’den temizlenecek. Öte yandan Amerika destekli YPG’nin o bölgeye hâkim olması engellenecek.
Yani Kürtlerin Akdeniz’e uzanma hayali bitirilecek.
Hep söylüyorum...
Türkiye’nin menfaati, Esad’ın güçlü biçimde yeniden Suriye’ye hâkim olmasıdır...
Sonunda o noktaya da geleceğiz.
Türkiye, bu harekâtında haklıdır.
Hepimiz, tek yürek ordumuzun ve ülkemizin arkasındayız