29 Aralık 2024 07:00
Güncelleme: 29 Aralık 2024 07:05
Bundan 6 yıl önce Number1 FM radyo ve televizyonları benden “Yılın 20 İnsanını” seçip yorumlamamı istedi.
Bir şartları vardı. Siyasetçileri değerlendirme dışı bırakmam.
Ben de çevremde Türkiye’yi iyi izleyen çeşitli yaştan insana danışarak bir liste yaptım.
Liste çok ilgi görünce bunu her yıl yapmaya başladım.
Neticede “Yılın 20 İnsanı” listesi 7. yılına geldi.
2024 hem dünya hem Türkiye açısından karanlık, hatta çok karanlık bir yıl oldu.
Yine de bu karanlıkları aydınlatan insanlar vardı.
Tabii ki bu daha çok benim bakışımı, değerlendirmemi yansıtan bir liste.
Ama tahmin ediyorum seçilen insanların en azından bir bölümüne siz de katılacaksınız.
Belki bundan istifade siz de kendi 20 insan listesiniz yapıp, kendi içinizden bu insanlara bir alkış yaparsınız.
Bayanlar baylar, işte 2024 Türkiye’sinde yılın 20 insanı.
Yılın İnsanları listesinin 1 numarasında sürpriz yok. Herkesin beklediği isim orada. Türkiye’de doğmuş, ilk, orta, lise eğitimini Türkiye’de yapmış bir bilim insanı. Ekonomi biliminin giderek ekonometri haline geldiği bir dönemde, “metrik” kısmını değil, adalet ve özgürlük boyutunu savundu. Popülizm, otokrasi, hatta diktatörlük çağında, ‘Adalet olmadan, Özgürlük ve Demokrasi olmadan kalkınma olmaz’ diyebilen insan o. Popülizmin adalet, insan hakları, özgürlük kavramlarını dümdüz ettiği kapkaranlık bir yüzyılda, o ısrarla adalet, özgürlük ve insan hakları diyerek yürüdü.
Yürüdü ve Nobel’i kazandı.
Bugün dünyanın en önemli 3 ekonomistinden biri olarak biliniyor.
Karanlıklar prenslerinin yönettiği bir dünyada pırıl pırıl parlayan insanlardan biri.
Türk ve Amerikan pasaportu var.
Türk tarafı ile Türkiye’de yılın insanı olmayı fazlasıyla hak etti.
Tam da yaptığı işin adına uygun bir insan.
“Teke Tek…”
Özel radyolarla başlayan bir kariyer...
Sonra Hürriyet gazetesi.
Sonra Kanal D’de ana haber yönetimi...
Sonra Sabah…
Sonra HaberTürk…
Girdiği her yerde zirveye, en zirveye tırmanma başarısı…
Sonra 28 Mayıs seçim akşamı…
Erdoğan kazanınca elbette kaybeden o değildi, ama işini o kaybetti.
Kül değildi, hala yanan bir kordu. Her şey bitti dendiği an zümrüdüanka kuşu gibi kendi korundan yeniden doğdu.
Başladığı YouTube yayınları ile zirvenin de zirvesine çıktı.
Gözü her zaman pekti.
Kendi kendinin patronu olunca daha da pek oldu.
Hiç şüphesiz bu yılın zirvedeki insanlarından biri…
Müge Anlı…
50 yaşında.
Kariyerinin zirvesinde.
Onu tanımayan yok.
Türkiye’nin en tartışmalı programını o yapıyor.
İnce bir ipte, iki tarafı keskin bıçakların üzerinde yürüyor.
Eğer “sürdürülebilirlik” bir başarı ölçüsüyse, altın madalya onun.
Yıllardır zirvede.
Sadece bir televizyon programcısı değil, aynı zamanda müthiş bir kamu insanı.
Son yıllarda aynı zamanda kayıp çocukların bulunmasında en etkili kişi haline geldi.
Bazılarının gözünde “halkın bayağı duyguları üzerinde dans eden biri.”
Benim gözümde ise televizyon sanatının büyük bir simyacısı.
Kayıp Türk çocuklarının AFAD annesi…
İster kızın, ister köpürün. O çok başarılı bir televizyoncu.
Bir Boşnak çocuğu. Anne ev kadını… Baba esnaf… Doğduğu yer Edirne…
Adrian adı oradan geliyor.
Müzik tarzı?
Alternatif rock, caz, blues, akapella, new wave, elektronik…
Bir müzik süpermarketi yani.
Bu yıl belki de hayatının en karanlık yılı olacaktı.
Yasaklanan konserleri, yırtılan afişleri ile hazırlanacaktı bu yol.
Ama sonra öyle bir albümle geldi ki…
Bir proje… Bir Türkiye antolojisi…
Bir, “Biz buyuz işte” tarihi…
Kimler yok ki o haritada.
Ajda onun şarkısını “Ajdalaştırarak” söyledi.
Yan yana olmaz denenleri yan yana getirdi.
Emel Sayın, Nükhet Duru, Teoman…
Kerem Görsev, Fatih Erkoç’la birlikte…
Ve onun şarkı sözlerini şiir olarak okuyan ünlüler…
Selda Bağcan, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan…
Ve daha kimler…
Belki de Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en yaratıcı ve kapsayıcı albüm…
Cem Adrian bu yıl bize “Müzik sadece müzik değildir” diyen insandı.
Yılın insanı olmayı hak etti.
Bir Youtube kanalı açtı ki;
Türkiye’nin günlük hikayesinin anlatılmasında yılın insanı deseniz...
Banko o…
Yüzümüze kimsenin söyleyemediklerini söyleyen en doğrucu Davud’u derseniz...
Banko o…
İktidarın kaybettiği vicdanını her gün ona buldurmaya çabalayan insan deseniz…
Yine banko o…
En kötü olayları anlatırken bile eşsiz bir mizahla bizi gülümseten insanı derseniz…
Yine yine banko o…
Hiç şüphesiz klasik medyadan sonra yeni medyada da yılın insanlarından biri o.
Henüz 17 yaşında…
Kocaeli doğumlu bir genç…
2024 Olimpiyatlar'ında bin 500 metre seçmelerde onu, rakiplerine bir havuz boyu fark atarak yüzerken seyrettik.
Gençler Dünya Şampiyonu…
Daha bu gencecik yaşında 7 dünya şampiyonluğu madalyası var boynunda.
Ama hafif geliyor, boynu dimdik. Belli ki daha onlarca madalyayı taşıyacak o boyun.
Türkiye’den yüzme şampiyonu çıkmaz diyenlere her kulacı ile nanik yapıyor.
Üstelik çok sempatik…
Fenerbahçe’nin ve milli takımın en parlak sporcularından.
Yüzme sporunda bir rol modeli…
Güvenli kulaçlarıyla bu yılın zirvesine de yüzdü.
Hiç şüphesiz yılın insanlarından biri…
Bir gün 21’inci yüzyıl göçmenlik tarihi yeniden yazıldığında, kendisine bir bölüm açılacak insan.
Erzincan’ın İliç ilçesinde doğmuş.
Amerika’da kapanmış bir süt fabrikasını alıp yoğurt üreten şirkete dönüştürdü.
5 yılda 1 milyar dolarlık yoğurt satan bir marka yarattı.
Yoğurt sektörünün bir numarası oldu.
Sonra Amerika’nın en ünlü kahve markalarından birini satın aldı.
Durmadı, San Francisco’nun en ünlü bira markalarından birini başarı portföyüne kattı.
Son 5 yıla kadar, Amerikalılara Yunan yoğurdu satan Türkiyeli bir Kürt'tü.
Bugün bir dünya devi…
Forbes onu dünyanın en etkili insanlarından biri seçti.
Ama en önemlisi, bugün dünyaca tanınmış bir filantrop olması.
Yani kazandığı paranın küçümsenmeyecek bir bölümünü yardımlara harcayan bir iş insanı, bir rol modeli…
Yılın insanı o olmayacak da kim olacaktı.
Her yıl yaptığımız yılın 20 insanı listesine siyasetçi almıyoruz.
Bu yıl bir istisna var. Ama onu siyasetçi kimliği ile değil, arkeolojiye yaptığı hizmetle buraya alıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy.
Göbeklikepe’yi, Truva’yı, Kültür yollarını, Gaziantep’i, Malatya’yı, Denizli’yi, müzeleri; kısaca bu ülkenin topraklarının altındaki, tarihinin üstündeki zenginliği ayağa kaldırdı.
Yıllardır uyuyan kazıları ve arkeologları uyandırdı.
2 aylık kazı mevsimini bütün yıla çıkarttı.
Müzeleri canlandırdı. Kapanmış kültür yollarımızı yeniden açtı.
Evet 21’inci yüzyıl Türkiye’sinde onu yılın insanı seçmemiz eminim kimseyi yadırgatmayacaktır.
Banko bu listede…
Bu yıl medyada bağımsız ve cesur kadınların yükseliş yılıydı.
Çok başarılı kadın YouTuberlar çıktı.
Bunlardan ikisi Özlem Gürses ve Nevşin Mengü…
İkisi de 300 bini aşan takipçisi ile büyük bir sayısal başarıya imza atıyor.
İkisi de etkili…
Özlem Gürses adeta tek kişilik bir haber merkezi…
Evini tam teşekküllü bir haber merkezine çevirmiş sanki.
Tek başına tam ve dört dörtlük bir haber programı sunuyor.
Nevşin Mengü…
Çok izlenen, çok saygı duyulan, çok etkili bir YouTube kanalının tek kişilik kahramanı.
Yorumlarında karşı mahalleye de kendi mahallesine de dokunduran bir yeni medya insanı o.
Her ikisi de bu yılın insanı olmayı fazlasıyla hak ettiler.
Her ikisine de ayrıca bir nazar boncuğu…
Bu yıl Türkiye gastronomisinde en çok konuşulan mekan hiç kuşkusuz “Seraf’tı…”
Seraf daha açıldığı yıl Vadi İstanbul tahtına oturdu.
Yıllardır tartıştığımız konuydu.
Türk mutfağından “fine dining” kültürü çıkar mı…
Nedir fine dining?
“Özenle hazırlanmış bir yemeği, bazen klasik bir sofra sunumu ile unutulmayacak bir deneyim eşliğinde servis etmek…”
İşte tam budur.
Türk mutfağından bu çıkar mı?
Çıkarmış.
Kurucu patron Doğan Yıldırım’ın vizyonu ve titizliği… Bir lahmacuna harcadığı zaman…
Şef olarak Sinem Özler’in araştırmacılığı, Anadolu’nun dört bir tarafında tarladan tarlaya uzanan “Gastronomi Odesa'sı…”
İkisi bir araya gelince; onlara mekan estetiği, nude bardaklar ve tabak estetiği, iyi seçilmiş şarap eklenince…
Ortaya bir “Türk Fine Dining” mucizesi çıktı.
Şimdilik Michelin’in tavsiye listesindeler.
Ama eminim ilk yıldız elleriyle dokunabilecekleri kadar yakın…
Zaten müdavimlerinin gözünde o yıldız çoktan gelmişti.
Türkiye denince, dünyanın gözüne pek iyi fotoğrafların gelmediği yılları yaşıyoruz.
İnsan hakları, adalet, demokrasi sınavlarında karnemiz malum…
Bölgemiz hep savaşlarla anılıyor.
İşte böyle karanlık bir fotoğrafın içinde pırıl pırıl parlayan bir yanımız var.
Girin Instagram’a, kısacık bir sörf yapın…
Her gün önünüze İstanbul kedilerini anlatan sımsıcak paylaşımlar gelecek.
Filmleri yapıldı.
O sokak kedileri, bu ülkenin siyasetinden kaçan merhametin, insanların gönüllerine yerleştiğinin canlı delillerini orada göreceksiniz.
Kedilerimiz… Sokak köpeklerimiz…
Büyük Yaşar Kemal ne demişti…
“Bu ülkede 4 şey olmayacaksın.
Kadın, ağaç, çocuk ve sokak hayvanı…
Belki devletin gözünde olmayacaksın.
Ama hiç olmazsa bazı insanlarımızın gönlünde rahatça olabilirsiniz.
Türkiye’nin en güzel yüzüdür onlar…
Bu yıl ilk 20’ye girmeyi patileri ile hak ettiler.
Yaşasaydı Pink Floyd şarkısındaki gibi, belki binlerce köyümüzün duvarlarındaki milyonlarca tuğladan biri olmamaya direnecekti.
Ama küçücük yaşta katledildi.
Duvarda bıraktığı sıcacık, güler yüzlü kızımız bizim Narin…
Ona artık bir soyadı bile gerekmiyor.
Narin'imiz o bizim. Hepimizin soyadı, onun soyadı…
Ölümüyle bıraktığı boşluk öyle büyük oldu ki, toplumsal bir karadeliğe dönüştü ve koskoca bir devleti bu utanç karadeliğine çekti.
Gerçek katilini hala bulamadı bu devlet…
O bulamadıkça Narin’in güler yüzü büyüdü.
Hiç kuşkusuz bu yılın insanı o…
Bir de bu ateşin etrafında toplanmış bir avuç insan.
Cinayet gününden beri onun için gerçeği ve adaleti arayan gazetecilerimiz.
Tehditlere, kasaba terörüne, çevre baskısına, şantaja rağmen o haber nöbetinden bir dakika bile ayrılmayan muhabirlerimiz, sosyal medyacılarımız…
Hepiniz, her biriniz bu yılın insanları arasındasınız.
Mango… Tropik meyve… Anavatanı Hindistan…
Ama Hindistan’dan binlerce km uzakta Anadolu’nun bir kasabasında bir insan, mangoyu öylesine kafasına taktı ki…
Bir anda Alanya’da mango gördük.
Yılların ithal malı tropik meyvesi bir anda Türkiye’nin bir Akdeniz kasabasının adını aldı.
Tropikal bölgelerden bile daha rengarenk bir ambalaj içinde bir Türk ihraç ürünü haline geldi.
İşte Alanya mangosunun arkasında bir insan var.
Mustafa Ezici...
Yıllarca uğraştı.
Dışardan mango ağaçları getirtti, toprağı inceletti.
Ve sonunda Hint mangosuyla yarışan, pazarlama stratejisinde ise onu geçen bir Türkiye mangosunu yarattı.
Türkiye’nin de hayatına soktu.
Sonra pestisitle mücadeleye başladı.
O mango savaşçısı bir pestisit mücahidine dönüştü.
Fatih Altaylı, Cüneyt Özdemir, Fatih Portakal, İsmail Küçükkaya…
Hürriyet, Oda TV, klasik, yeni bütün medyaya tek tek anlattı.
Ve sonunda pestisit tehlikesine karşı…
Bir milleti uyandırdı.
Bu dünya kitaplardan “Ferrarisini satan bilgeleri” tanıdı.
Ama Türkiye bu yıl koleksiyonunu satmayan gerçek bir bilgeyi daha tanıdı.
Mustafa Tavlioğlu.
Ünlü MUDO markasını yaratan, bir dünya markası haline getiren. Sonra direksiyonu kızına ve oğluna bırakan insan.
Bir Karadeniz çocuğu ama İstanbul’un metropol ruhuyla büyümüş.
1970’den beri sanata yatırım yapmış.
2 bin 500’den fazla tablo ve heykel toplamış.
Türkiye’nin çalkantılı yıllarında herkes tablolarını satarken o koleksiyonunu eksiltmemiş, tam aksine arttırmış.
Genç sanatçılara yatırım yapmış.
Dile kolay 2 bin 500’den fazla sanat eseri.
Bu yıl onların tamamını 7 ayrı mekanda sergiledi.
Öyle bir sergiydi ki, bienalleri bile geride bıraktı.
Türkiye onu konuştu.
Böylece Türkiye, koleksiyonunu satmayan bilgeyi tanıdı.
Bu yılın insanı olmayı fazlasıyla hak etti.
İnsan Hakları kavramını unutmuş, unutturulmuş bir topluma bıkmadan usanmadan, yılmadan, insan haklarını anlatıyor.
Yıllardır anlatıyor.
Adalet kavramını unutmuş bir düzende bıkmadan, usanmadan adalet kavramını anlatıyor.
“İslami değerler” diye toplumsal hayata kendi kafasındaki nizamı sokmak isteyen insanlara, “İslami değer diye bir şey yoktur” deme cesaretini gösteren bir bilim insanı.
“İslami değer, Hristiyan değer, Musevi değer diye bir şey yoktur. Değer vardır. Sizinki değer değil, değer yargısıdır” diyen filozofumuz.
Bu yıl Aydın Doğan ödülü ana verildi.
Bir Felsefe Nobel’i olsa,
İşte o ödüle benim banko adayım İoanna Kuçuradi olurdu.
Felsefeyi unutmuş bir dünyanın Felsefe Dernekleri Federasyonu onursal başkalığını yıllardır taşıyor.
O bu ülkenin felsefe taşı…
Dokunduğu her düşünceyi altına, platine çeviren bir simyacıdır.
Sadece bu yılın insanı değil.
Yılların insanıdır bu ülkede.
O aslında bir film kahramanı…
Yani hayali bir kadın.
Ama asla hayalet değil… Gerçek bir hayat hikayesinden çıkıp gelmiş.
“Mukadderat” filminin 65 yaşındaki kadın kahramanı Sultan.
Kastamonu’nun Cide ilçesinde, eşinin ölümünden sonra herkese meydan okuyarak kendi hayatını yeniden yaratan kadın.
Kasabaların bütün kadınları için bir rol modeli…
Yılmayan, teslim olmayan…
“Elalem ne der” lafını elinin tersiyle iten bir karakter.
Sinemada onu kendine çok benzeyen müthiş bir kadın, Nur Sürer canlandırdı.
Sultan, Nur Sürer’i; Nur Sürer, Sultan’ı yeniden yarattı.
Onun şahsında bu yılın insanları arasında onu da sayıyoruz.
İyi ki böyle kasabalarımızın böyle kadınları var.
Belki çoğunuz onun adını hiç duymadınız.
O bir YouTuber…
Yani tek kişilik medya kahramanı.
Dünyanın her yerini geziyor.
Türkiye’nin David Attenborough’u o.
Dünyanın en soğuk yerine gidiyor, orayı anlatıyor.
Uzaya en yakın yerine gidiyor, orayı anlatıyor.
Dünyanın en derin mağarasına iniyor.
Anlattığı her hikaye en az 20-30 milyon insan tarafından seyrediliyor.
Yapay zeka ile 15 dilde yayın yapıyor.
185 milyon kere izlenmiş videoları var.
Türkiye’den çıkmış gerçek bir başarı hikayesi o.
Bu yıl adını Rahmi Koç Bilim Ödülü'nü aldığında daha iyi öğrendik.
Oysa yıllardır oradaydı.
Yani Cambridge Üniversitesi'nde, Cavendish Labarotuvarı'nın başında...
Bir kuantum fiziği uzmanı o.
Newton’un fiziğin kanunlarını yazdığı, Hawking’in uzay biliminin kanunlarını anlattığı, Watson ve Crick’in DNA’yı bulduğu yerde, aynı üniversitenin aynı kürsüsünde başkanlık koltuğunda oturuyor.
Fizik dalında Nobel’in altındaki bütün ödülleri almış.
Nobel artık dokunma mesafesinde.
Bu yıl onun bu başarıları ile gurur duyduk.
Banko yılın insanı…
Belki çoğunuz adını hiç duymadınız. Dijital bir haber sitesi. Her sabah benim vazgeçilmezim. Bir avuç genç insan.
Türkiye ve dünyanın günlük sanat ve kültür konularını sokağımıza kadar anlatıyor.
En köşede bucakta kalmış bir seminer mi var?
Kimsenin tanımadığı bir genç ilk konserini mi veriyor?
Ekonomi haberleri mi? En sofistikesi de orada. En popüleri de…
Şehre hakim olmak istiyorsanız, bugün nereye gitsem diyorsanız, dün ne kaçırdım diye soruyorsanız, adresi burası.
Başlarında Aposto!'nun kurucu ortak ve CEO’su Orhun Canca, bir avuç genç insan orada harikalar yaratıyor.
Bu yılın yükselenleri arasında kesin varlar.
Yılın hep yaşayan insanlarını seçiyoruz.
Bir de kaybettiğimiz insanları var.
Bu yıl medyadaki kaybımız Güneri Cıvaoğlu oldu.
Bu mesleğin yeni üyelerine 2 şeyi öğretti.
Bir; gazetecilik sadece içerik ve üslup değildir.
Aynı zamanda bir hayatı yaşama biçimidir.
Yaşanılan hayatı farklı ve renkli anlatma sanatıdır.
20’nci yüzyılın ikinci yarısının gazetecilerine şunu öğretti.
“İyi yaşamak gazetecilerin de hakkıdır.”
Gazeteciliğe “yerel renk” kavramını getiren insandı.
“Biz” diye çoğul konuşan, yazan gazeteciliğe “ben” diye anlatan yeni bir üslubu getirdi.
Bu meslekte “duvardaki herhangi bir tuğla” olmayı reddedenler neslindendi.
Onu çok arayacağız.
© Tüm hakları saklıdır.