30 Aralık 2023 01:30
Ertuğrul Özkök
Beş yıldan beri her yıl sonu, "Yılın 20 İnsanı"nı seçiyorum.
Tabii benim kendi gözümle seçtiğim 20 insan bu.
Bazısına burun kıvırabilirsiniz, bazıları için “Tam yerine oturmuş” bazıları için ise “Neee… Bu herifi veya kadını yılın insanı mı seçtin?" de diyebilirsiniz…
Alın kağıdı önünüze, siz de kendi “yılın 20 insanı” listenizi yapın.
Benim gözümde 2023 yılının 20 insanı bunlardı…
Geleneksel olarak her yıl 20 kişi seçiyorum.
Bu yıl da öyle yaptım.
Ama yılın bitmesine 48 saat kala öyle bir gelişme oldu ki, o ana kadar hiç aklımda olmayan bu ismi de listeye almam gerektiğini düşündüm.
O nedenle bu yıl bir de “bonusumuz” var ve o bonusu da 21’inci isim olarak anlatacağım…
Herhangi bir viski meraklısına sorun; şu isimler sizin için ne ifade eder?
Talisker, Lagavulin, Oban, Caol Ila, Clynelish, GlenOrd/Singleton, Glenkilinchie, Brora, Port…
Bazıları viskinin Rollce Royce’u değilse de Bentley’i yani…
İskoçya dağlarının Olimpos'u…
İşte bu 7 markanın üretim başkanlığına getirildi.
Hem de öyle pazarlama falan değil, üretim... Yani damıtım evlerinin başındaki yönetici…
Yani tam macho, erkek egemen bir işin tepesinde…
Üstelik bir Türk…
Üstelik bir kadın…
Ve üstelik rakı üretiminden geliyor.
Hep duyuyorduk. Rakı üretiminde öyle devrimler yaptı ki, dünyadaki bütün damıtım evlerinin dikkatini çekti.
“Rakı duygu çemberinin” mucitlerinden o…
Alaşehir Suma fabrikasında mühendis olarak başladı.
Ve şimdi Kilt giyen macho erkekler dünyasında, en erkek işin başına geçti.
Bu yıl içki sektöründe kadınlar yılı oldu.
İçkinin erkek dünyasını fetheden bir kadın daha var.
İktidar, küçük ve butik şarap üreticisini öldürmek üzere düğmeye basıyordu.
İşte öyle bir günde dünyanın en önde gelen restoran değerlendirme şirketi Michelin öyle bir “Yılın sommelieri seçti ki…
Urla Vino Locale restoranın kadın şarap tadımcısı Seray Kumbasar Michelin Sommelier ödülü aldı.
Hep söylüyorum.
Dünya şarap sektöründe en çok kadının çalıştığı ülke Türkiye…
Bu ödül de bir anlamda bunun tescillenmesi oldu.
Cumhuriyetle doğmuştu, cumhuriyetin 100’üncü yılında hayata veda etti. Bir asırlık hayatının en büyük bölümünü gazeteci ve gazeteci yazar olarak geçirdi.
Az tanıdığımız insanları bize anlattı; çok tanıdığımız insanları ise hiç tanımadığımızı bize gösterdi.
Gazeteci gözüyle tarihçilik yaptı.
Yakın tarihimizi bize anlattığı insan hikayeleri ile sevdirdi.
Tarih kitapları büyük resme, toplu fotoğraflara bakarken, o küçük karelere, insanların vesikalık fotoğraflarına baktı ve bize o insanları anlattı.
Bu yıl aramızdan ayrıldı, geriye Türkiye’nin insan portrelerinden oluşan çok duygusal, çok dokunaklı bir külliyat bıraktı.
Hangimizin hicranına bir MFÖ şarkısı takılmamıştır ki?
Hangimiz hayatımızın bir anında “güllerin içinden canım” dememiştir bir kere olsun hayatında…
İşte O MFÖ’nün Ö’sünü kaybettik. Arkasından hep birlikte ağladık. Kim bilir kaç yılbaşı evde eğlenirken, bir Ege restoranında eğlenirken Nuran Damcıoğlu’nun bir kantosu ile kıpır kıpır sahneye fırlamamıştır bu ülkenin kadınları?
Bir inşaattan yanık bir ses geldiğinde, kim bilir kaçımızın aklına Nuri Sesigüzel düşmüştür…
Hangi beş yıldızlı otele girsek, lobide İlam Gencer’in piyanosunu duyar gibi olmamışızdır… Durup dururken “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’u” mırıldanırken bulmamışızdır kendimizi.
Dördünü de kaybettik bu yıl.
Bu yılın insanı olmayı post mortem hak ettiler.
Ayrılık sonrası yani.
Nur içinde yatsınlar.
Michelin öyle bir şey yaptı ki…
Kimse şaşırmadı.
Herkes mutlu oldu.
Urla’nın restoranları, Od Urla, Vino Locale, Teruar ve daha 6 restoran Michelin klasmanına girdi.
Osman Sezener (Od Urla)… Osman Serdaroğlu (Teruar)… Ozan Kumbasar (Vino Locale)…
Bu sadece bir gastronomi başarısı değildi, aynı zamanda bir bölgenin kültürel sınırlarının işaretlenmesiydi.
Bu insanlar sadece birer lokanta yaratmadılar.
Aynı zamanda Türkiye’nin ilk gastronomi bölgesini yarattılar.
Hiç şüphesiz Türkiye kültür tarihine yaptıkları bu katkılardan dolayı yılın insanları arasına girdiler.
Hepimizi sarsan bir depremdi. Hepimizi kahretti.
Ama hepimize bir millet olduğumuzu hatırlattı.
Ertesi gün devletten önce millet oradaydı.
Millet ve onun on binlerce kahramanları.
Kendiliğinden, gönüllü seferber olmuş gerçek bir millet ordusu.
Haluk Levent o gönüllü kahramanlardan sadece biriydi, sembolüydü. İlk günün sabahı başlattığı AHBAP harekatı Türkiye tarihinin en büyük sivil yardım kampanyasına dönüştü.
Kıskananları oldu. Çekemeyenleri çıktı, karalayanlar sıraya girdi.
Ama hiçbiri onun 6 Şubat depremindeki çabalarını halkın gönlünden indiremedi.
Fena, çook fena bir yıldı.
Daha Şubat ayında unutamayacağımız bir deprem felaketi ile başladı. Üzerine neler binmedi ki… Ağır bir enflasyon, fırlamış gitmiş fiyatlar, dibimizde savaşlar, kuraklık, bir bölümümüz için ağır seçim travması…
Milletçe gülmeyi unuttuğumuz, milletçe ağlamayı öğrendiğimiz yıldı. Bütün saatli maarif takvimleri, her günümüzü asık suratlara, çatık kaşlara, gözyaşlarına ayarlamıştı…
İşte öyle bir yılın sonunda Ölümlü Dünya 2 ekibi geldi.
Öyle bir film yaptılar ki, salonları doldurduk. Güldük. Çok güldük. Allah da onları gişede güldürdü, her yerde her zaman da güldürsün.
Kapkara bir yılın tek tük güler yüzlü dakikalarıydı filmleri.
Bu yıl Cannes festivalinin en çok konuşulan sanatçısı o oldu.
"Kuru Otlar Üstüne" filmindeki oyunu ile Cannes festivalinin En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü bileğinin hakkı, alnın teri ve yüreğinin cüretiyle kazandı.
Adı Merve Dizdar.
Dünya onun adını sadece kazandığı ödülle değil, törendeki konuşmasıyla da iki kere duydu.
Ezilmiş, hor görülmüş, öldürülmüş, yaralanmış, İstanbul Sözleşmesi iptal edilmiş Türk kadınına gitti ödülün en altın sözleri.
Bu yılın insanı olmayı fazlasıyla hak etti.
Yıllardır milletçe hayalini kurduğumuz en milli projemizdi.
Bir Atatürk filmi.
Kimleri layık görmedik ki, o kurucu babamızın yerinde.
Aradık aradık da hiçbirini koyamadık onun yerine.
Sonunda yine içimizden birileri çıktı…
Ve yaptı.
Yönetmeni Mehmet Ada Öztekin, yapımcıları Saner Ayar ve Cengiz Çağlayan, senaryosu Necati Şahin, oyuncuları Aras Bulut İynemli, Songül Öden, Mehmet Günsür, Sarp Akkaya, Esra Bilgiç ile öyle bir Atatürk filmi yaptılar ki…
Hepimizin içine sindi.
Üstelik bize çok insan, çok güler yüzlü, muzip bir Atatürk getirdiler ve o Atatürk’ü çok sevdik.
Gerçek adı Hikmet Eraslan. Sahne adı Mr. Dosso Dossi.
David Guetta gibi bir DJ ama aynı zamanda Türkiye’nin en başarılı giyim fuarına yapan şirketin yaratıcı patronu.
Fuarcılıkta Las Vegas modelini resmen icat etmiş.
Gelen müşteriden otel ve yemek ücreti almıyor. Yap/İşlet/Devret gibi o da “Al/Sat/Öde” formülünü bulmuş.
Hatta “Gel/Yat/Eğlen/Ye/Al/Götür/Sat/Öde” modeli.
Doğubayızıt’ta her yıl düzenlediği konsere 50 bin genç geliyor. Düzenlediği fuarlar tıklım tıklım.
Bu yıl yaratıcı insan kontenjanından yılın iş insanları arasına girdi.
Suyun iki tarafında unuttuğumuz insanlar…
Mübadiller…
İzmir’de açılan bir sergi hatırlattı bize o insanları.
Kurtuluş Savaşı'nın kazananı biz, kaybedeni Yunanistan'dı.
Ama onlar iki tarafın da hüzünlü kaybedeni, iki tarafın da "mahzun gavurlarıydı.”
Doğdukları, büyüdükleri, vatan belledikleri topraklardan ayrılmak zorunda kaldılar. Buranın Rumları, oranın Türkleri…
Izdıraplı bir mübadelenin evlatları.
Bu yıl iki isim hatırlattı bize o insanları… Sanatçı Ahmet Güneştekin ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer.
Cesur bir şey yaptılar. Çok cesur bir şey…
“Gavur Mahallesi” adlı bir sergi açtılar.
Üç milyon insan gezdi bu sergiyi.
Bir dünya rekoruydu.
Geriye, o sergide, mübadil bavulları içinden gelen bir kedi miyavlaması kaldı.
Anladık ki, Bazıları giderken kedilerini de götürmüşler..
Doğup büyüdükleri topraklardan küçücük, onlara hiç ihanet etmeyecek bir sesi yani…
O sesi de götürdüler…
Dünyanın bütün müzik listeleri hip hopçuların istilası altında.
Bütün algoritmalar onlara çalışıyor.
En çok dinlenilen 10 şarkı listeleri Ezhel’in, UZİ’nin, Semircenk’in arka bahçesi gibi.
Bu dijital tsunami karşısında Türkiye’nin bütün efsane isimleri havlu atmış.
Bir tek Sezen Aksu var.
Türkiye’de en çok dinlenilen 10 sanatçı arasında bir tek onun ismini görüyoruz.
Büyük Sezon Aksu…
Her halimizin, her duygumuzun, her acı ve sevincimizin her haline denk gelen bir şarkıyla Streaming aleminin despotlarına meydan okuyor.
Bu yıl yine milletçe onu çok dinledik.
Yani arkadaş…
Türkiye’nin bir Sezen Aksu’su var ve hepimiz onu çok seviyoruz.
Delirdin mi sen diyeceksiniz…
Böyle bir karakter “yılın insanı” seçilir mi diyeceksiniz...
Seçilir...
Hem de bal gibi seçilir.
Arkadaş biz, yani bu millet, değil miydi üç yıl boyunca o ikiliye, o ev hanesine bakıp bakıp da kahkahalar atan…
O kocasına “Enginim” diye seslendikçe, biz de eşimize “Şekeriiim gördün mü?” diye göstermedik mi o tuhaf ikiliyi…
Haydi itiraf edin, biz çok sevmiştik bu milli sitcomu…
Her gün "Friends” dizisi gibi izliyorduk…
Bitmiyor muyduk “Enginim"in 'E’sine
"Enerciii” dedikçe kahkahalarla neşemizi bulmuyor muyduk…
Kocası ile birlikte, “Sen Benim Diğer Yarım” şarkısını en arabesk halleriyle söylerken, birbirimize forwardlamıyor muyduk…
Sonra bir gün…
İkisi birden bir yere düştü ki…
Birden ahlaki normlarımızı hatırladık.
Başladık vurmaya.
Hadi kabul edelim. O kadın bizim konkav aynamızdı.
Aslında bize bizi gösteriyorlardı karıkoca.
Eğlendik, bitti.
Şimdi yerdeki hakem gibi tekmeleme zamanı.
Evet bu yıl bonus olarak “anti kahraman” kontenjanından iki “yılın insanı” onlar.
Naci Hoca, 6 Şubat depreminden sonra hepimizin gönlüne girdi.
Daha doğrusu bir kere daha girdi.
Ortalığın; Hayali Fatih Terim Fonu gibi sahte deprem uzmanlığı satmaya kalkan deprembazların kapladığı bir ülkede; 7’den 70’e, erkekten kadına, köylüden şehirliye, zenginden yoksula bütün Türkiye’ye güvenilir kişiliğini kabul ettirdi.
Kutuplaşmanın her şeyi ikiye böldüğü ülkemizde hiçbir trolün bölemediği bir hocamız oldu.
İyi ki Naci hoca gibi insanlar var.
Gerçekçi ve insancıl, karamsar ama umutsuz değil, realist ama umut veren bilim insanı…
Sayıları çok fazla değil ne yazık ki.
Allahtan tek başına bile yetecek kadar güven verdi bize…
Spotify’ın bu yıl en çok dinlenilen 10 şarkı listesinde rekorlar kıran bir sanatçı.
İlk 10 şarkı içinde 4’ü onun…
Adı Semicenk.
Gerçek adı Cenk Baş… 25 yaşında…
2023’ün Müzik tarihine , “O yıl hip hopçuları tahtından indiren arabeskçi” olarak geçecek.
Kapa gözlerini, Orhan abi gelsin gözünün önüne.
Bir daha kapa, rahmetli Müslüm Gürses.
Arabeskin en damarından vuran yılın müzik insanı o.
Arabeski sevseniz de sevmeseniz de, "Orhan ve Müslüm Baba'nın yanına kimseyi koyamam arkadaş" deseniz de…
Ben de diyeceğim ki…
Arkadaşlar bir dakika… Semicenk ikisini de solladı.
Geleneksel medyanın muhafazakarlaştığı; merkez medyanın devletleştiği, devletin medyalaştığı bir dönemde, “tek kişilik haber" kurumlarının doğabileceğini ispatladı.
Devletin fiilen el koyduğu bir medyada işine son verildi.
Tek başına bir kameranın karşısına geçti.
Eski Türkiye denilen bir yerden geliyordu, önce bize “yeni” diye yutturulmaya çalışılan, sonra eski püskü olduğu oraya çıkan bir Türkiye’de, yeni medya düzeninin temelini attılar.
Devlet medyasına karşı tek kişilik bireysel medyalar dönemi...
İşte yeni medyanın kurucu babalarından biri Fatih Altaylı oldu bu yıl.
Bu yıl herkesin bildiği sırdı.
Muhafazakar iktidar pek istekli değildi Cumhuriyet'in 100’üncü yılını kutlamaya.
Önce deprem dendi.
Sonra gündem Filistin oldu.
Devlet unutmak istedi ama vatandaş unutmadı.
Ülkenin onlarca sanatçısı 100’üncü Yıl marşları, şarkıları yazdı. Hepsini sevdik.
Ama aralarından birini daha çok sevdik.
O şarkı “Parla’ydı…”
Doksan yılda 10’uncu Yıl Marşı'nı aşan bir marş yapamamıştık ama Norm Ender öyle bir şarkı yaptı ki…
“Parla hilal ve yıldızım, parla beyaz ve kırmızım…” nakaratı hepimizin en milli ve en yerli tarafımıza oturdu.
Laf aramızda muhafazakar gönülsüzler bile sevdi bu şarkıyı.
Ve o şarkıyı genç bir İzmirli hip hopçu yaptı.
Demiyor muyum hep hip hop bu yüzyılın en derinine işleyen müzik akımıdır diye…
Unutturulmak istenen 100’üncü ılı, hançeremize yüklediği notalarla aklımızdan çıkmaz hale getirdi.
Olay yılın son ayı patladı.
Kendini bilmez bir futbol kulübü başkanı sahaya girdi ve hakemi yumruklardı.
Ondan da densiz, ondan da kralcı korumaları yerde yatan insanı insafsızca tekmeledi.
Ama ne oldu?
Yumruk milli hakemimize atıldı, milletimiz gardını aldı, yumruk müflis duruma düşürülmüş futbolun müessese nizamının suratında patladı.
Bu defa halk hakem oldu, yerlerde sürünen o müflis futbol kodamanlarına kırmızı kartı gösterdi.
Hiç kuşkusuz bu yılın halk kahramanlarından biri milli hakemimiz Halil Umut Meler.
Hiç kuşkusuz bu yıl Türk sanatının en ileri temsilcisi oydu.
Önce New York’un dünyaca ünlü Modern Sanat Müzesi MOMA’yı bir video duvarı haline getirdi.
Ondan sonra bu yılın eğlence dünyasında olayı olan Las Vegas’taki 21’inci yüzyıl teknoloji harikası sphere açılışında dış yüzünü onun video eseri ile dünyaya tanıttı.
Sphere’ın dünya prömiyerini bir Türk sanatçısı yaptı.
Refik Anadol artık küresel bir sanatçı ve Türkiye’de yılın insanlarından biri olmayı fazlasıyla hak etti.
Melissa Vargas, Eda Erdem Dündar, Ebrar Karakurt, Hande Baladın, Aslı Alaç, Zehra Güneş, İlkin Aydın, Elif Şahin, Simge Aköz, Kübra Akman, Derya Cebecioğlu, Ayça Aykaç…
Bütün kadın voleybol takımımız. Ruhen dibe vurduğumuz, manen yıkıldığımız, ülkemizden umudumuzu kestiğimiz günlerde önce hafif bir meltem gibi geldiler.
Sonra smaçları geldi.
Sonra set sayıları çoğaldıkça, içimizdeki ezilmiş ve mahzun uyanmaya başladı. Maç üstüne maç kazandılar.
Sadece maç kazanmadılar, bir milletin gönlünü, kalbini, yüreğini kazandılar.
Sadece topa smaç atmadılar, bu ülkenin ilkel erkek damarına da neşter attılar.
Anadolu’nun milyonlarca genç kızının umut limanlarına demir attılar.
Avrupa şampiyonluğu, ardından dünya şampiyonluğu…
Onlar erik dalı oynadıkça, biz de hüzünden uyuşmuş bedenlerimizde o rüzgarı hissettik.
Ey erkekler, bilin…
Bir milletin önce kadınları uyanıp bir milletin gönlünde her gün set sayıları alıyorsa…
Oyun sayısı yakın demektir.
Bu yılın bir numarası hiç ama hiç kuşkusuz onlar…
Sekiz yıl önce kaybettiğimiz bir sanatçı yılın insanı olur mu diyenlerdenseniz, demeyin…
Olur.
Çünkü bu yıl en çok onu özledik.
Dilan Polat, “Sen mehtere layıksın kocacığım” paylaşımını yaparken, eşi Engin Polat’ın yüzünde Levent Kırca’yı gördük.
O artık yok ama biz o skeci kafamızdan yazdık, çektik, oynadık.
Fatih Terim Fonu patladığında, verdiği para çantasının içine çip koyan adam her ekrana çıktığında biz onun kişiliğinde bir Levent Kırca parodisi gördük. Hiç kuşkusuz bu yılın en büyük eksiğiydi, gülemediğimiz şu ağlanacak hazin halimizde.
O nedenle şu kapkara 2023’te, birbiri ardına patlayan sosyal felaketlerimizin görünmeyen post mortem yılın insanıydı Levent Kırca.
Nur içinde yatsın…
Onun gülümseten hatırası, aynı zamanda bu korkunç yılın bir özetiydi.
Gülemeyiz ağlanacak halimize.
Ama biz önce bir güzel güldük, sonra da oturup ağladık halimize…
Bu listeyi yazıp gönderdim.
Sonra gece ne olduysa oldu…
İki büyük kulübümüz Suudi Arabistan’da öyle bir duruş sergilediler ki…
Sadece bir duruş değildi.
Aynı zamanda Lefter Küçükandonyadis-Metin Oktay Ruhu döndü yeşil sahaya.
Çöl, kırmızı beyaza boyandı.
Bir kere daha gördük ki…
Atatürk bu milleti millet yapan o ruhtur hala.
İki kulübün yöneticileri, oyuncuları ve taraftarı bu yılın insanları arasına girmeyi hak ettiler.
Bir gecede millet olarak her birimiz “yılın insanları” listesine girdik.
© Tüm hakları saklıdır.