6 Şubat depremlerinin yıldönümünde bir basın açıklaması yayınlayan EŞİK, depremin kadınları ve çocukları daha fazla vurduğuna dikkat çekerek, bu durumun düzeltilmesi için her alanda eşitlik politikalarının hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. EŞİK açıklamasında, "Belediyelerin afetlere müdahale kapasitelerinin ve yetki alanlarının artırılması, mor yeşil ve kamucu belediyecilik anlayışıyla yönetilmesi artık bir zorunluluk. Bugün, hayatta kalanları yoksul ve çaresiz bırakıp bu çaresizliğin seçim şantajı olarak kullanılmasına kadar şaşırtmayan çok şey yaşandı bir yılda" denildi.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıl dönümünde bir basın açıklaması yayınlayarak, yoksul ve çaresiz bırakılan bölgelerde yaşanan sorunlara dikkat çekti.
"Afetin değil halkın algısının yönetilmesini, afetin fırsata dönüştürülmesini öfkeyle izledik, izliyoruz bir yıldır" denilen açıklamada, deprem bölgelerindeki durumun kadınlar ve çocuklar için çok daha ağır olduğuna vurgu yapıldı.
Ev içi şiddetin daha fazla arttığına, tüm bunlara karşın hiçbir kamusal destek mekanizmasından yararlanamadığına dikkat çeken EŞİK, eşitlik politikalarına geçilmediği sürece bu durumun düzeltilemeyeceğini kaydetti.
Belediyelerin afetlere müdahale kapasitelerinin ve yetki alanlarının artırılması, mor yeşil ve kamucu belediyecilik anlayışıyla yönetilmesi çağrısı yapan EŞİK, "Afet yönetiminde, yerel yönetimlerde ve her yerde eşitlikten vazgeçmeyeceğiz" dedi.
EŞİK tarafından yapılan açıklamanın tamamı şöyle:
"11 şehirde 13.5 milyon insanı sarsan 6 Şubat depremlerinin ardından koca bir yıl geçti. Günlerce yardım gitmeyen göçüklerin başında yakınlarının imdat çığlıklarını dinleyerek çaresizce bekleyen insanlarla birlikte kahrolduk. Soğukta çocuğunu ısıtmaya çalışan kadınlarla birlikte vicdanımız üşüdü. Ama kanımızı donduran; gözlerimizin önünde seyreden ayrımcılık, kayırmacılık, rantçılık, beceriksizlik, fırsatçılık ve görevini yapmamakta birbiri ile yarışan kamu kurumlarıydı. Afetin değil halkın algısının yönetilmesini, afetin fırsata dönüştürülmesini öfkeyle izledik, izliyoruz bir yıldır.
Bugün, hayatta kalanları yoksul ve çaresiz bırakıp bu çaresizliğin seçim şantajı olarak kullanılmasına kadar şaşırtmayan çok şey yaşandı bir yılda. Depremin ikinci ayında hazırladığımız raporda bunları da kayıt altına almaya çalıştık.
Kadına şiddet arttı
Deprem bölgesinde başta Hatay, Adıyaman ve Malatya olmak üzere etkilenen birçok şehirde ve köylerde durum halen çok vahim. Hatay’da yazın sıcağı, kışın soğuğunda hala çadırda kalanlar var. Konteyner kentler çamur içinde, tavanlar akıyor, ısınma, altyapı sorunları var. Bir konteynerde 8-10 kişi birlikte yaşayanlar var. Durum kadınlar ve çocuklar için çok daha ağır. Bakım emeğini omuzlamak durumunda kalmış olan kadınların yükü depremle birlikte daha da ağırlaşmış durumda. Bununla birlikte yaşadığı şiddet de katmerlenmiş. Başlıca sorunları: barınma, zorlu yaşam koşulları, güvensiz ortam, sağlıksız beslenme, eğitim, ulaşım, hijyen, temiz su, sağlık hizmetlerinde aksamalar ve işsizlik. Yani insanca yaşamakla ilgili her şey. Bunların üzerine bir de son bir yılda arşa çıkan pahalılık eklendi.
"Devlet desteğini alıp kaçan erkeklerin ve ortada kalan çok sayıda kadının hikayeleri anlatılıyor"
Kadınlar gerek çadırda, gerek konteynerlerde zor yaşam koşullarından çamaşır, bulaşık, temizlik, beslenme gibi tüm ev işlerini olmayan malzemelerle yerine getirmeye çalışıyor. Çocuklarına, hastalarına, yaşlılarına, eşlerine, ihtiyaç sahibi akrabalarına bakıyor. Servis yok, toplu taşıma sınırlı. Bu koşullarda kadınlar çocuklarını okullara götürmeye çalışıyor. Yetersiz beslenme nedeniyle çocuklarda büyüme geriliği başlamış. Temel hijyen sağlanamıyor, uyuz ve bunun gibi salgın hastalıklar baş göstermiş, yıkılan sağlık kurumlarının yerine yenileri açılmamış. İş olanakları yok. Bulunan işlere de yaşlı bakım evi, kreş gibi hizmetlerin olmaması nedeniyle kadınlar bakım yükümlülüğü nedeniyle gidemiyor. Bulabildikleri oranda konteynerdan yapabileceği şekilde, güvencesiz, ev eksenli işler yapıyorlar. Ulaşım güçlüğü nedeniyle kız çocukları okula gönderilmiyor, bakım işlerine destek oluyor. Hatay’da, hayatta kalıp da göç edenler hala geri dönememiş. Kentte adeta her şeyi yutan devasa bir kara delik var. Mülkiyetin erkeklere ait olması nedeniyle kadınlar kısıtlı devlet desteklerinden yararlanamıyor. Devlet desteğini alıp kaçan erkeklerin ve ortada kalan çok sayıda kadının hikayeleri anlatılıyor şehirde.
"Eşitlik politikaları uygulanmadıkça kadınların ve çocukların yaşamı daha da katmerlenerek zorlaşıyor"
Kırsalda zeytinliklerin ve tarım alanlarının rezerv alan ilan edilmesi ve TOKİ’lere açılması nedeniyle kadınlar geçimlik kaynaklarından mahrum kalıyor. Tarlalarına girip ot, mantar dahi toplayamıyor. Karşı koyduğunda biber gazına, copa maruz kalıyor. Dikmece köylüsü kadınlar hem depremin yükü, hem geçimlik kaynaklarından olmanın zorluklarına direnmeye çalışıyor. Ev içi şiddetin daha fazla arttığını, kadınların bunca yük altında bir de şiddete maruz kaldığını, tüm bunlara karşın hiçbir kamusal destek mekanizmasından yararlanamadığı da işin bir başka vahim boyutu. Kadının bakım emeği toplumsallaşmadıkça, sağlıklı barınma, beslenme, istihdam olanağı yaratılmadıkça, kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmaları afet koşulları dikkate alınarak düzenlenmedikçe ve eşitlik politikaları uygulanmadıkça kadınların ve çocukların yaşamı daha da katmerlenerek zorlaşıyor.
"Unutmadık, affetmiyoruz"
Afete dirençli kentlerin yaratılması ve hazırlanacak planların, alt yapıların, izleme faaliyetlerinin toplumsal cinsiyet duyarlı bir şekilde yürütülmesi şart. Ayrıca, belediyelerin afetlere müdahale kapasitelerinin ve yetki alanlarının artırılması, mor yeşil ve kamucu belediyecilik anlayışıyla yönetilmesi artık bir zorunluluk. Afet yönetiminde, yerel yönetimlerde ve her yerde eşitlikten vazgeçmeyeceğiz. Bir dahaki depreme kadar beklemeyeceğiz. Unutmadık, affetmiyoruz."