Gündem

Eski AKP'li vekil Ocaktan: Bireysel dindarlık, İslam'ın özünün önüne geçti, şekilcilik manaya galip geldi

"Tarihsel süreç içindeki işleyiş göstermiştir ki..."

06 Ağustos 2018 11:21

Karar yazarı ve eski AKP Bursa Milletvekili Mehmet Ocaktan "İslam uleması"na eleştirilerde bulundu. "İslam’ın temel ilkelerini oluşturan adalet-hukuk, ahlak, özgürlük gibi kavramlardan çok, sakal bırakmanın ve güzel kokular sürmenin ne kadar makbul oluşuyla ilgileniliyor" diyen Ocaktan, "Bireysel dindarlık, İslam’ın özünün önüne geçmiş bulunmaktadır.  Maalesef şekilciliğin manaya galip gelmesi, fıkhın rasyonelliğini zaafa uğratmıştır" ifadesini kullandı.

Ocaktan'ın "Kolay dindarlık dinin ve ahlakın özüne galip gelirse…" başlığıyla (6 Ağustos 2018) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:

İnsanların birlikte yaşadığı bütün toplumsal yapılarda ve onların oluşturduğu yönetim sistemlerinin bekası konusunda dinin, ahlakın ve hukukun vazgeçilmezliği bir gerçekliktir. Çünkü din insanların hayatını anlamlandıran, onlara doğru ve yanlış konusunda yol gösteren ve aynı zamanda mutlu olmalarını sağlayan bir rahmettir. Dolayısıyla dinin hayatı kuşatıcılığı ne kadar önemliyse, sosyolojik meşruiyet anlamında ahlaki kurallar da o kadar önemlidir. Ve tabii ki insanları zaptü rapt altına alan ve kurallar koyan hukuk…

Aslında hukuk düzeni dediğimiz yapı, bir bakıma ahlaki normların gerekliliğini somutlaştıran, maddileştiren yaptırımlar bütünüdür.  hemen belirtmek gerekiyor ki, hukuk kuralları gerek toplumsal manada, gerekse ikili ilişkilerde ahlakiliği içermek durumundadır. Ayrıca hukukla ahlak bütünleştiği oranda toplumdaki etki alanı da genişleyecektir. Aynı zamanda ahlak da hukuk sayesinde hayatın içinde daha bir ete kemiğe bürünecektir.

Din-ahlak- hayat arasındaki ilişkiyi doğru anlayabilmek için Hz. Peygamberin Müslümanı “Elinden ve dilinden insanların güvende olduğu kimse” tanımlamasındaki hikmeti daha iyi değerlendirmek gerekiyor. Çünkü ahlak insanın fıtratında var olan asli bir durumdur, tıpkı din gibi… Bu yüzdendir ki Hz. Peygamber daha İslam gelmeden önce Mekkelilerin gözünde Muhammed’ül emindir. İslam geldikten sonra peygamberle kıyasıya mücadele etmişlerdir ama onun doğruluğundan, emanete hıyanet etmeyeceğinden ve insanlara merhametle davranacağından hep emin olmuşlardır. Bu ölçüden hareketle bakıldığında, dinin ahlakı beslediğini ve zenginleştirdiğini söylemek doğrudur, ama ahlakın temel kaynağının din olduğu tezi her zaman doğru değildir. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın ‘Yüzleşme’ kitabındaki şu tespitin altını özellikle çizmek gerekiyor: “Kur’an’ın ahlaki erdemlere vurgu yapması ile Rasül-i Ekrem’in ‘Ben sadece güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim’ buyurarak da bunu hep ifade etti.”

Galiba tam da bu noktada şöyle bir tespit yapmakta yarar var; Hz. Peygamberin bizzat hayatında ortaya koyduğu örnekte de görüldüğü gibi esas mesele ahlakın içselleştirilmesidir. Ancak birey ve toplum hayatını sadece fıkhın (hukukun) değişmez kurallarıyla kuşatarak erdemli ve ahlaki bir toplum oluşturmak mümkün olmayabilir. Çünkü esas olan, dinin temel doğrularından sapmamak kaydıyla toplumun kültürel ve sosyal hayatını ahlakla buluşturmaktır.  Elbette fıkhın, hukukun koyduğu kurallar önemlidir, hatta hukukun üstünlüğü açısından elzemdir. Yeter ki kurallar baskın hale getirilerek ahlakın işlevselliği geri plana düşmesin…

Maalesef tarihsel süreç içindeki işleyiş göstermiştir ki, hayatla bağları zayıflayan fıkhın katı kuralları sayesinde dinin temel ahlaki değerleri tali bir konuma düşürülerek önemsiz hale getirilmiştir. Bir başka deyişle ahlakilik prensibi buharlaştırılmıştır.

Oysa dinamik bir İslami toplum yapısında fıkhın (hukukun) temel özelliği, İslam’ın temel doğrularına aykırı olmamak kaydıyla içinde varolduğu toplumun kültürel, sosyal değer yargılarını dikkate alması ve bir bakıma onlarla barışık olmasıdır. Kısacası fıkıh, sadece soyut kurallar koyan donuk bir yapı değildir, tam aksine hayatın akışı içindeki kültürel değişimlerin canlı şahidi olmak durumundadır.

Ancak zamanla kurallar o kadar baskın hale gelmiştir ki, ibadetlerin bile niçin yapıldığı değil, şekli yönü önemli hale gelmiştir. Hiç kuşkusuz ahlakın buharlaşmasının en önemli tezahürü, dindarlığın şekilciliğe indirgenmesidir. Bugün neredeyse bütün İslam toplumlarında insanlar dini ve fıkhi kuralların özünden çok, müstehap yönüyle ilgileniyorlar.

Meselenin en trajik tarafı ise İslam ulemasının, İslam’ın temel ilkelerini oluşturan adalet-hukuk, ahlak, özgürlük gibi kavramlardan çok, sakal bırakmanın ve güzel kokular sürmenin ne kadar makbul oluşuyla ilgilenmektedirler. Yani bireysel dindarlık, İslam’ın özünün önüne geçmiş bulunmaktadır.  Maalesef şekilciliğin manaya galip gelmesi, fıkhın rasyonelliğini zaafa uğratmıştır. Bardakoğlu Hoca’nın bu konudaki şu tespiti son derece önemlidir “Fakihlerin bu katı kuralcılığı İslam fıkhının gelişmesinin ve modern dünyaya bir şeyler söyleyebilmesinin önündeki en büyük engeldir, hatta İslam’ın doğru algılanmasının ve anlatılmasının önünde bir engeldir. İslam toplumlarında gerek siyasal gerekse bireysel dünyevileşmenin en büyük amillerinden birisi de fıkhın bu realiteye ve rasyonelliğe gözünü kapatmış kuralcılığıdır. Yani toplumun hızla dünyevileştiğini görüyorsak, fukahanın da bunda belli bir payının olduğunu kabul etmek durumundayız.”