Çevre Bakanlığı, Devlet Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan İmren Aykut, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı’na alınmamasını, “Dünya tarihinde görülmemiş bir skandaldır. Bu nasıl bir şuursuzluk? AKP iktidarına kara leke bırakacak uygulamadır” diyerek değerlendirdi. Aykut, “Bu olaylar gösterdi ki Türkiye'de artık demokrasi askıya alınmıştır” dedi.
Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu’nun sorularını yanıtlayan Aykut, şunları kaydetti:
"Türkiye'de demokrasinin olmadığını gösteren çok vahim bir tablodur. Dünyanın en ilkel ülkelerinde bile yaşanmaz böyle bir tablo. Seçilmiş bir milletvekili elbette tüm kamu kurum ve kuruluşlarına randevusuz gidebilir, orada görevli memurlardan bilgi alabilir. Ayrıca devlet kapılarının her vatandaşa da açık olması gerekir. Kemal Kılıçdaroğlu'nun yüzüne demir parmaklı kapıların kapatılmasını çok ayıpladım. Demokrasiyi içine sindiremeyenler, demokrasinin gücünü bilmeyenler demokrasiyi yok ederler, demokrasiye sahip çıkamazlar. Bu olaylar gösterdi ki Türkiye'de artık demokrasi askıya alınmıştır. Dünya tarihinde görülmemiş bir skandaldır. Bu nasıl bir şuursuzluk? AKP iktidarına kara leke bırakacak uygulamadır.
Şimdi AKP iktidarı mensuplarına soruyorum; Recep Tayyip Erdoğan yarın muhalefette olsa ve bu bakanlıktan ve kamu kurumlarından bilgi almak için gitse de bahçe kapıları yüzüne kapansa ne diyecektir? Demokrasiyi içselleştirmemiz lazım, demokrasiye sahip çıkmamız lazım, seçilmiş milletvekillerinin kamu kurum ve kuruluşlarından her türlü bilgiyi alabilmeleri şarttır."
"Turgut Özal muhalefet milletvekillerinin yöresel sorunlarının öncelikli çözülmesi gerektiğini söylerdi"
Eski Bakan, “Sizin bakanlıklarınız döneminde iktidar ya da muhalefet milletvekilleri çat kapı makamınıza ziyarete gelirler miydi?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Elbette gelirlerdi ve asla özel kalemde dahi misafir edilmeden doğrudan makam odasına alınırlardı. Eğer bürokratlarla toplantı varsa ya da bir gazeteci ile söyleşim varsa bu durumda dinlenme odasına alınır ve orada bir süre ağırlanırlardı. Milletvekilleri müsteşar veya konu ile ilgili müsteşar yardımcısını telefonla arayarak dahi bilgi isterlerdi. Bakan olarak çoğu zaman bilgimiz dahi olmadan devletin üst düzey memurları istedikleri bilgiyi muhalefet ya da iktidar milletvekillerine verirlerdi. Cumhurbaşkanımız, başbakanımız merhum Turgut Özal muhalefet milletvekillerinin yöresel sorunlarının öncelikli çözülmesi gerektiğini bizlere söylerdi. Ayrıca sivili toplum örgütlerinin başkanlarına da ister lehimize ister aleyhimize yazsınlar gazetecilere de kapımız hep açık oldu."
"Medyayı yandaş hale getirmenin kime ne faydası var?"
Aykut, gazetecilerin basın toplantılarına alınmamasını, onlara uygulanan ambargoyu da şöyle değerlendirdi:
"Ne kadar ayıp, ne kadar yanlış bir uygulama. Medyayı yandaş hale getirmenin kime ne faydası var? Millet yaşadıklarının farkında değil mi? Hayat pahalılığının farkında değil mi? Bunları hepsi az önce söylediğim gibi demokrasinin kurallarının rafa kaldırılmasından kaynaklanıyor. Basın özgürlüğü de ortadan kalkıyor. Gazeteciler halkın haber alma, bilgi alma hakkı çerçevesinde görev yaparlar. İktidarın yanlışlarını ortaya koyarak onlara yol gösterirler. Türkiye'de demokrasi 5 Aralık 1934'de Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle geldi. Toplumun yarısını teşkil eden kadınların yok sayıldığı dönemde demokrasi olur muydu? Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk birçok Avrupa ülkesinden önce ilk kez Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verdi ve demokrasi işte o gün işlemeye başladı."
Yazının tamamını okumak için tıklayın.