Eski Danıştay Başkanı Nuri Alan, hükümetin "Danıştay ve Yargıtay'da tırpan" olarak yorumlanan yargı tasarısına ilişkin olarak, “AKP hükümeti, yüksek mahkemeleri kendi görüşleri doğrultusunda yüksek hakimlerden oluşturma operasyonu yürütüyor. Bunlar, askeri yönetimler döneminde yapılanlardan kat kat daha fazladır" görüşünü dile getirdi. "Tüm bunlara karşın yargıda görev alacakların bir kısmının mesleğin onurunu koruyacaklarına ve tarafsızlıklarını yitirmeyeceklerine inancımı da belirtmek isterim" diyen Alan, "AKP, şeklen yüksek yargıyı muhafaza etmekle beraber, tamamen kendi doğrultularında yüksek mahkemeler oluşturma gayretindedir. Yasal düzenlemeyle bunlar yapılamaz. Türkiye'nin bu düzenlemeler karşısında ayağa kalkması lazım. Ama büyük bir sessizlik var" ifadelerini kullandı.
Nuri Alan'ın görüşlerini bugünkü köşesinde aktaran Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'ün "Bu da tarihe 'AKP darbesi' olarak geçecek" başlığıyla yayımlanan (17 Haziran 2016) yazısı şöyle:
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeleri seçime “Yargıda Birlik Platformu” adı altında girmişti. Şimdi “Yargıda Birlik Derneği” adını aldılar. Hadi bakalım gelin de bu derneğe üye olmayın. Yargının kıskaç altına alındığı dönemde HSYK 3 bin 746 hakim ve savcının görev yerini değiştirdi. Yasayla görevlerine toptan son verilecek olan yüksek mahkeme üyeleri arasından da istediğini yüksek mahkemelere atayacak.
HSYK'nın son atamalarında öyle tutarsızlıklar var ki, kurul kendi belirlediği kurallara bile uymadı, yargı mensuplarının üçte biri tercih dışı atandı. Bakıyorsunuz mahkeme başkanlığı istemeyeni mahkeme başkanı, başsavcılık istemeyeni başsavcı yapmışlar. HSYK yetkilileri şimdi il il dolaşıp hakim ve savcılarla iftar yapıyor, yaptıkları hataları da savunurken “bayrak nöbeti” deyip geçiştiriyor.
Darbeler Danıştay'a...
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve TBMM Başkanlığı'na gönderilen “Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” yüksek yargıyı AKP yargısına dönüştürmeyi amaçlıyor. Darbe dönemlerinde Danıştay'da iki büyük değişiklik olmuştu. İşte, bu kez de yine Anayasa'yı askıya alıp yeni düzenlemeler yapılıyor.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra oluşturulan Milli Birlik Komitesi'nin yaptığı ilk işlerden biri 20 Eylül 1960 tarihinde 84 sayılı yasayla Danıştay Kanunu'nun bazı maddelerini değiştirmek oldu. O tarihte Anayasa yürürlükte olmasına rağmen bugün yapılmak istendiği gibi o dönemde de Danıştay 1. başkanı, daire başkanı ve üyelerin görevlerine son verildi. Buna o tarihte “İlga” yani ortadan kaldırma, yapılana da “İhdas” denildi.
Yeniden oluşturulan Danıştay kadrolarına atamalar yapıldı. Görevden alınanların bir kısmı da yeniden Danıştay'a döndü. O dönemde, Yargıtay ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmadı, dokunulmadı.
İkinci darbe dönemi
12 Eylül 1980 darbesinden sonra da yine Yargıtay'a dokunulmadan Danıştay Kanunu 20 Ocak 1982 tarihinde değiştirildi. Geçici 14. maddeye dayanarak Danıştay'da 16 başkanın statüsü değiştirilip önce düz üye yapıldı. Oradan da yeni oluşturulan Bölge İdare Mahkemesi Başkanlıkları'na atandılar.
Ancak eski başkanlar bu durumu onurlarına yediremedi ve 16 kişiden 12'si göreve başlamadan emekliliğini istedi. Göreve başlayan 4 üye ise MGK'nın her dediğinin yapıldığı o günlerde yapılan haksızlığa karşı mücadele verdi ve yeniden Danıştay'a döndü. Bunlardan Selami Celayir'in Danıştay Başsavcılığı'na, Feridun Taşkın'ın da daire başkanlığına atandığını öğreniyoruz. Açıkçası, ihtilal dönemlerinde bile haksızlıklara karşı yargı mensupları haklarını arayabiliyor, onların dönüşlerinde yükselmelerinin de önü kesilmiyordu.
Şimdi daha beterini yapıyorlar
AKP hükümeti Danıştay'ın, Yargıtay'ın üye sayısını azaltmak istiyor. Yüksek mahkemelerin talepleri olmamasına rağmen üye sayısını da yine AKP artırmış ve “paralel yapı”yı oralara AKP sokmuştu. Örneğin 90 olan üye sayısını siz niçin 195'e çıkardınız da şimdi 90'a indiriyorsunuz? Açıkçası yargıda ihtilal dönemlerindekinden daha fazla düzenleme yapılıyor.
Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevine son verilecek. HSYK da yeniden buralara üyeler atayacak. Eski üyeyi değil alt derecedeki mahkemeden yüksek mahkemeye üye seçmek HSYK'nın görevidir. Yoksa zorlama yorumlarla mevcut üyeyi yeniden seçmek olamaz.
Tehdit altında olan mahkemelerin iktidar aleyhine karar vermesi mümkün mü? Tasarıyla birlikte Anayasal hükümler ve en teminatlı olması gereken hakimler de özgürlüklerini kaybetmiş oluyor. Görev süresi bitecek olan ve yeniden göreve dönebileceğini bekleyen bazı hakimlerin kanuna göre değil arzuya göre karar verebileceğini de göz ardı etmemek gerekir. Bu mahkemeler için “AKP yüksek mahkemesi” yorumları da eksik olmaz.
Operasyonun anlamı şu
Yapılmak istenen düzenlemeyi Danıştay'ın önceki başkanlarından Nuri Alan'a sordum. Şunları söyledi:
“AKP hükümeti, yüksek mahkemeleri kendi görüşleri doğrultusunda yüksek hakimlerden oluşturma operasyonu yürütüyor. Bunlar, askeri yönetimler döneminde yapılanlardan kat kat daha fazladır. Tüm bunlara karşın yargıda görev alacakların bir kısmının mesleğin onurunu koruyacaklarına ve tarafsızlıklarını yitirmeyeceklerine inancımı da belirtmek isterim. AKP, şeklen yüksek yargıyı muhafaza etmekle beraber, tamamen kendi doğrultularında yüksek mahkemeler oluşturma gayretindedir. Yasal düzenlemeyle bunlar yapılamaz. Türkiye'nin bu düzenlemeler karşısında ayağa kalkması lazım. Ama büyük bir sessizlik var.”
Darbe dönemlerinde bile yapılmayanları Anayasa'ya aykırı olarak yapanlar da bir gün “bağımsız yargıya” sarılacaktır. Ama o zaman ara ki bulasın…
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden de, Sözcü'de "Neler oluyor neler" başlığıyla yayımlanan (17 Haziran 2016) yazısının son bölümünde, yüksek yargı operasyonu konusunda şu görüşleri dile getirdi:
"Yargı paketleniyor"
"Anayasa'yı kaldırıp sil baştan Anayasa yapmak ancak Kurucu Meclis'in yetkisindedir. Kurulu Meclis yeni Anayasa yapamaz. Olsa olsa Anayasa'yı yenileyebilir. İktidar sözcüleri “Atatürk'ün adını Önsöz'de devlet kurucusu” olarak belirtmekle sınırlayacaklarmış. Ulusal yaşam andı bildiğimiz Anayasa'da ilkeleriyle kurumlaşan Atatürk'ü değiştirilmesi önerilemez maddelerden bile çıkarmak O'nu inkâr etmek, Türk Devrimi'nin temellerini oluşturan ilkelerinden vazgeçmek demektir.
Dikta'nın giderek büyüyen ve hızlanan adımlarından biri de yargının niteliğine vurulmak istenen darbedir. Meclis'e sunulan tasarıdaki Yargıtay ve Danıştay düzenlemeleri, Anayasa değişmedikçe Anayasa'ya özde, temelde, biçimde aykırıdır. Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürüyemeyeceğine dayanarak hemen oldu-bittiye getirilecek yanlı atamalarla konumları, görev ve yetkileri, olanakları, sıfatları kapsayan kazanılmış hak sayılacak durumlar yadsınacak, Atatürk'ü sınırlayan anlayışla Bay RTE'a yüksek yargıya üye atama yetkisi verilecektir. AKP'nin devleti ele geçirme girişimleri hukuksuzlukla yürütülecek, bu gidişle kendi tüzüklerini de aşan Tayyibizm kurulacaktır. Kemalizm'den vazgeçmek Tayyibizm'e yönelmek olacak şey değil!."