Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, faiz üzerinde baskı kuranların 94 krizini unutmuş olabileceğini belirterek, “Şimdi dengelere hiç aldırmadan faizle istedikleri gibi oynasınlar ki 3 ay sonra ne olacağını görsünler. Çünkü görmeden hiçbir şeye inanmıyorlar” cevabını verdi.
Vahap Munyar'ın Hürriyet'te "İndirsinler de görsünler" başlığıyla yayımlanan (14 Ağutos 2014) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünisa Gül’ün önceki akşam bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, komutanlar ve büyükelçilere dönük veda resepsiyonunda Ekonomi Başdanışmanı ve Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz’la karşılaşınca Merkez Bankası’na yönelen “okları” sordum.
Önce Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Bakanlar Kurulu’na yaptığı sunumu anımsattı:
- Sunum Merkez Bankası’nın internet sitesinde var. Sunumun 22’nci slaytında imalat sektörünün giderlerinin bileşenleri yer alıyor. Bileşenler içinde finansman giderlerinin payı yüzde 2.2 görünüyor.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin Merkez Bankası yönetimine yüklendiğine işaret etti:
- Sayın Zeybekci acaba o slaytı görünce, “Bir yanlışlık olmasın?” diye sordu mu? Sormadıysa, imalat sektöründe finansman giderlerinin payının yüzde 2.2 olduğunu doğru kabul etmiş demektir.
Faiz üzerine baskı kurmanın yol açtığı sonuçları Türkiye’nin daha önce yaşadığına değindi:
- 1994 krizinde bunu gördük. Ancak, üzerinden zaman geçtiği için unutanlar var.
Ardından içinden geçenleri paylaştı:
- Merkez Bankası’na sürekli yüklenen bazı isimler var. İçimden hepsinin Merkez Bankası başta olmak üzere ülkemizin makro politikalarını belirleyen ekibinde aktif görev almaları, söylediklerini de hemen yapmaları geçiyor. Makro dengelere hiç aldırmadan faizle istedikleri gibi oynasınlar. 3 ay sonra ekonominin nereye gittiğini görsünler.
Söz konusu isimlerin, sonucu görmeden ikna olmayacağının altını çizdi:
- Madem çok istiyorlar, torba yasalardan birine Merkez Bankası Kanunu ile ilgili istedikleri değişiklikleri koyarlar. Merkez Bankası’na sadece emisyon görevi verirler. Geri kalan politikaları istedikleri gibi yürütürler.
- Bu adımlar ekonomide sıkıntı yaratmaz mı?
- Ben de söz konusu kişilerin bunu görmesini istiyorum. Görmeden hiçbirşeye inanmıyorlar çünkü.
- Dışarısı dahil, piyasalarda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan konusunda tedirginlik yaşanıyor. Babacan, önümüzdeki dönemde hükümette görev almazsa yansıması nasıl olur?
- Sayın Babacan’a 10-12 yılda içeride ve dışarıda oluşmuş bir güven var. Ali Bey’in ve Mehmet Bey’in (Şimşek) kabinede olması, “ekonomide istikrar”ın sigortası olarak görülüyor. Kadroda değişiklik olursa, yeni göreve gelenlerin ne yapacakları görülene kadar tedirginlik yaşanır. Yeni gelenler, temelde aynı politikaları sürdürürse, tedirginlik kalıcı olmaz.
Sonra ekledi:
- Ülkemizin Sayın Babacan gibi içeride ve dışarıda güven yaratan kadrolara ihtiyacı var. O zaman, ekonomide çıpa bir-iki kişiye bağlı kalmaz.
İstanbul’a dönünce ilk işim Yılmaz’ın sözünü ettiği slayta bakmak oldu. Slaytta, “İmalat sektöründeki firmaların finansman giderlerinin toplam net satışlara oranı” tablosu da vardı. 2002’de yüzde 7 olan oran, 2005’te yüzde 1.8’e kadar inmiş, 2008’de 5.6’ya yükselmişti. 2012’de ise 2.2’ye gerilemişti.
Bu tabloya rağmen, Merkez Bankası’na yüklenmek haksızlık değil mi?
Üstüne bir de “Babacan tedirginliği” yaşatmak doğru olur mu?