24 Mart 2016 16:47
CHP Cezaevleri İnceleme Komisyonu, (CHP-CK), Güneydoğu'daki operasyonlar ve sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan hak ihlalleriyle ilgili olarak "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza attığı için tutuklanan 3 akademisyeni, bulundukları cezaevlerinde ziyaret etti. Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan ile İstanbul milletvekilleri Gamze İlgezdi, Zeynel Emre ve Mahmut Tanal tarafından gerçekleştirilen ziyarette, komisyon üyelerine konuşan Boğaziçi Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, "Burada ilk kez bedenen dinlendim, hiç ara vermeden 50 saat çalışan birisiyim. Bedenen dinlendim ama psikolojik olarak daha çok yoruldum. Üniversiteye sabah 8'de giderdim, ışıkları akşam ben söndürüyordum" ifadelerini kullandı.
CHP heyeti, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan'ı Bakırköy Cezaevi'nde, Nişantaşı Üniversitesi'nden kovulan Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Kıvanç Ersoy'u Metris Cezaevi'nde ziyaret etti. Üç akademisyen, komisyon üyelerine şunları söyledi:
“Hiç kimseden talimat almayız”
Esra Mungan (Boğaziçi Üniversitesi): Cezaevinden patlamaları görünce, burası daha güvenli geliyor. Patlama haberini alır almaz hemen eşimi aradım. Patlamadan hemen sonra eşim aklıma geldi, Cumartesi Annelerini düşündüm. Buradaki personel iyi ancak başka bir koğuşa geçmek istiyorum. Ömrüm boyunca hiçbir zaman bir grubun adamı olmadım, hiç kimseden talimat almadım. Dar bir anlayışın adamı olmadım. Ağırlaştırılmış müebbetten hüküm giyenlerle aynı koşullarda tecritte kalıyorum. Bana sorguda, Akşam gazetesinde yazan 14 maddeyi sordular. KCK'den talimat aldığım söyleniyor. Gerçek bir akademisyen kimseden talimat almaz. YÖK'e karşı olmamızın nedeni de tam bu. Hiç kimseden talimat almayız, yıllardır bunun için mücadele ettik. YÖK değil biz yönetelim istiyoruz.
Hedef haline getirildik. İmza sayısı ek imzalarla 2 bini geçti. İki kadın iki erkek akademisyen olarak 10 Mart Perşembe günü açıklama yaptık. 14 Mart'ta ders verdiğim sırada cep telefonum kapalıydı. Akademisyen arkadaşlarım söyledi. Kendi ayağımızla Vatan Emniyet'e gittik. Kaçma şüphem olduğu gerekçesiyle nezarette tuttular. Gece nezarethanede yattık. Gece 12'de mahkemeye çıkarıldık, öyle birşey beklemiyorduk.
İlk kez yaşamımda 50 saat kitap okumadım. Kitapsız kalmak benim için psikolojik bir işkenceydi. Cezaevinde ilk olarak Amin Maalouf'un kitaplarını verdiler. İlk olarak "Doğunun Limanları"nı okudum. Maalouf'u çok seviyorum. En çok öğrencilerimin derslerini düşünüyorum, 54 öğrencim var. Bellek dersi veriyorum. Dersimi çok özlüyorum. Burada ilk kez bedenen dinlendim, hiç ara vermeden 50 saat çalışan birisiyim. Bedenen dinlendim ama psikolojik olarak daha çok yoruldum. Üniversiteye sabah 8'de giderdim, ışıkları akşam ben söndürüyordum. Burada önemli olan öğrencilerimin eğitim haklarının elinden alınmış olması. Tez öğrencilerine ders veremiyorum, onların eğitim hakkı elinden aldı. Master seviyesinde 13 öğrenciye ders veriyorum. Çok keyifli gidiyordu, öğrencilerim yüzüstü kaldı.
14 madde dışında hiçbir şey sormadılar. Bu bildiri doğru bir bildiri, çıkar tekrar imza atarım bildiriye. Bu toprakların ölüm coğrafyası olmasını istemiyoruz. Hiç kimse için ölüm olmasın. Resmen ölüm coğrafyası oldu, burası. Kolektif olarak yazıyı kaleme aldık. Mensubiyet hissettiğim hiçbir siyasi parti yok. Hiyerarşiden nefret ederim. Boğaziçi Üniversitesi'nde de hiyerarşi olmadığı için, bu okulu seviyorum. Kimseden talimat almam.
2,5 yaşından 15 yaşına kadar Almanya'da eğitim aldım. Orada sürekli Nazi dönemini, o dönemin ne kadar kötü olduğunu anlatıyorlardı. Aldığım eğitim gereği toplumun geneli evet dese bile yanlış bulduğum şeye hayır demeyi öğrendim. Hitler Almanyası'na da herkes evet demişti ama yanlış olduğu ortaya çıktı. Bu dönemi düşününce Hitler dönemi Almanyası aklıma geliyor. Fikir özgürlüğü önemlidir, inanmadığım hiçbir şeyi yapmam. Herkesin meselesiyle ilgilendim, duyarlı oldum, üniversitede taşeronların şartlarının iyileşmesi için uğraştım. Nazi Almanyası'nda Wolfgang Köhler isimli akademisyen, Hitler'e selam vermedi ve o döneme ilişkin sert bir yazı yazmıştı ama Hitler bile bu akademisyene dokunmadı, tutuklatmadı.
Kıvanç Ersoy (Mimar Sinan Üniversitesi): Öğrencilerim, 'Kıvanç Hoca hiç kimseye kırık not vermez ki terörist olsun' demişler. Barış istediğimiz için buradayız. Basın açıklaması okuduğumuz için buradayız. Demokrasi mücadelesi veriyorsak Metris, bu mücadelenin duraklarından birisidir. Bu duraklarda duruluyor bazen. Son patlamayı görünce burasının daha güvenli olduğunu hissettik. Recep Tayyip Erdoğan hedef gösterdiği için buradayız. Rektörler ve mahkemeler de saldırıya geçti. Bese Hozat'ın talimatıyla yaptığımız söyleniyor. Bilim insanı olarak talimat almayız. Hozat, 'Aydınlar demokratik özerkliğe sahip çıkmalı' demiş, bununla ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Bir de PKK aleyhine niye birşey söylemiyorsunuz diyorlar. Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir.
Bizim metnimizle ilgili soru sormadılar, cevap vermedik. Barış istediğimiz için buradayız. Tutuklanacağımız aklımıza gelmedi. Mahkemeye gelmemiz doğru değil, konferans vermeye yurtdışına gidecektim, mahkemeye çağrılmamız bile ülkemiz açısından utanç verici, ülkemin irtibatını sarsar. Evim belli, yeşil pasaportum var. Babama tebligat gidince beni aradı, ben de kendi ayaklarımla Vatan Emniyet'e gittim. Kaçma şüphesi olduğu için tutuklandım, böyle saçma birşey olur mu? Talimatla iş yapıyorlar. TMK'nın 7/2 maddesinden tutuklandım. Havuz medyasında "PKK'nın ideolojik aygıtları" diye bir yazı var. Perşembe günü okuduğumuz metni hakim ve savcı bilmiyor. Okuduğumuz metin ile 11 Ocak'ta yayımlanan bildirinin aynı olduğunu sanıyorlar, ama aynı değil. Ömrümde trafik cezası bile almamışım. Hiç gözaltım bile yok. Bölüm başkanı ve öğrencilerim sahip çıktı. Söylediğimiz şeyler için değil söylemediğimiz şeyler için burdayız. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı rahatlatmak için içeri attılar. Demokrasi kültürünün olmadığı memlekette bunlar olur. McCarthy döneminde Charlie Chaplin'i ifadeye çağırmışlar; "Komünist misin" diye sormuşlar, cevap vermemiş. 30 yıl sonra anılarında, "Komünist değilim ama bu soruyu sormak bana hakaretti, onun için cevap vermedim" demiş. Recep Tayyip Erdoğan'ın Küresel Barış Vizyonu isimli kitabını okuyorum.
Muzaffer Kaya (Nişantaşı Üniversitesi): 2 bin 200 öğretim üyesi imzaladı, sadece biz buradayız. Açıklamayı herkesin adına yapmadık. "Barış İçin Akademisyenler İstanbul" adına açıklama yaptık. Açıklamamızda özyönetim yok. İmza attığım için pişman değilim. PKK'yı eleştirmediğimiz için, PKK'dan bahsetmediğimiz, devleti eleştirdiğimiz için terör örgütü propagandası yaptığımız sonucuna varmışlar. Rektörümüz sahip çıktı ama şimdi istifa etti, Nişantaşı Üniversitesi'nden benimle birlikte 6 kişiyi attılar.
Üç akademisyen Bese Hozat'ın bir sözü dayanak gösterilerek talimat aldıkları iddiasıyla gözaltına alınarak, sorgulandı. Akademisyenlere Bese Hozat'ın sözlerinin yanı sıra, "PKK, sizce terör örgütü müdür?", "Metinde geçen katliam ve kıyım kelimesiyle neyi kastediyorsunuz?", "Bu suça ortak olmayacağız derken kastetetiğiniz suç nedir?" soruları yöneltildi. Akademisyenlere yöneltilen sorularla tamamen ifade özgürlüğü kapsamına giren konularda kanaatleri talep edilmiştir. Bildiride devletin "makbul" görmediği kelimelerin akademisyenlere sorulması suretiyle bildirinin ve evrensel bir hak olan ifade özgürlüğünün kriminalize edilmesini doğru bulmuyoruz. İfade özgürlüğü, aykırı olan fikirlerin beyanının özgürlüğüdür, ifade edilen fikirlerin bazıları kendi görüşlerimize aykırı da olsa, bu hakkın kullanılmasının sonuna kadar arkasında olacağımızı bir kez daha beyan ediyoruz.
15 Mart günü İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği'nde gerçekleştirilen sorgularında akademisyenlerden Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, "Suçlamanın ne olduğu savcılıkta ifademizde ve nezarete alındığımızda anlatılmadı. Suçumu sorgu sırasında öğrendim. Yerim yurdum belli olduğu halde hakkımda yakalama emri çıkarılarak gözaltına alınmam beni şaşırttı. Savcının hangi somut delillere dayandırarak bizim bu iddiayı açık bir şekilde reddetmemize rağmen yeniden bir kişiden talimat aldığımızı iddia etmesini anlayamadım. Barış için Akademisyenler grubumuz 2012 yılında kurulmuştur ve bir barış sürecinin başlaması için kurulmuştur. Nitekim 2013 yılında devlet barış sürecini başlattığında biz bu sürece destek vermeye hazır olduğumuzu beyan etmiştik, dolayısıyla suçlandığımız bir şahsın beyanı doğrultusunda talimat alarak beyanda bulunduğumuz iddiası zaman olarak çelişkilidir. 2013 yılındaki beyanlarımız internet ortamında mevcuttur. Toplumsal sözleşmeye göre devlet, yurttaşın yerine getirdiği yükümlülükleri karşılığında her bir yurttaşın yaşam hakkı, barış hakkı, insan hakları ve diğer haklarını korumakla mükelleftir. Tam da bu nedenle metnimizi doğrudan bu sorumluluğu taşıyan ve muhatabımız olan devlete yönelik yazdık, bildiriyi de bu amaçla imzaladık, imzamın arkasındayım. Barış yolundaki uğraşlarımıza devam edeceğiz" dedi.
Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya da, "10 yıldan beri üniversitede ders veriyorum, yerim yurdum belli, devletten bazı taleplerde bulunduk. Temel isteğimiz ülkemizde çatışma ortamının ortadan kaldırılması, barış ortamının sağlanması talebidir. Barış talebimizi bu şekilde güçlü bir şekilde dile getirmek istedik. Sosyal bilimci ve yurttaş olarak ülkemizde yaşanan ve can acıtan olayların son bulması amacıyla devleti ve siyasi iktidarı sorumluluğa çağırdık, talebimiz ve amacımız bundan ibarettir" dedi.
Doç. Dr. Kıvanç Ersoy da sorgusunda, "Bese Hozat ismini ifade sırasında öğrendim, bu şahsın beyanları doğrultusunda hareket ettiğime ilişkin herhangi bir delil sunulmamıştır, böyle bir talimat almadım, bu yönde de bir hareketim olmadı. Ben ve diğer arkadaşlarım, ülkemizin geleceği öğrencileri eğitim, bu sorumluluğu yerine getiren akademisyenleriz. Kendi irademiz dışında herhangi bir kişiden talimat alarak birşey yapmamız söz konusu olamaz. Barışa inandığım için, ülkemize barışın gelmesini isterdiğim için 14 sanedir memuru olarak görev yaptığım ve vergi verdiğim, vatandaşı olduğum devletten bir öğretim üyesi olarak barış talebimi arkadaşlarımla beraber yineledim, bu bir ifade özgürlüğü ve vatandaşlık hakkıdır. 5 yaşında bir çocuğum var, onun bakımıyla ilgili sorumluluklarım var, tutuklanmam onun hayatını zorlaştıracaktır, öğrencilerime karşı sorumluluklarım var, onlara karşı sorumluluklarımı yerine getirmemi zorlaştıracaktır. Tamamlamam gereken dersleri, tez öğrencilerimin eğitim hakkını engelleyecektir. Yurt dışı yasağı bile ülkemizi değişik ülkelerde temsil eden bizim gibi akademisyenlerin bilime ve ülkemizin eğitim yaşamına olan katkılarını engelleyecektir" ifadesini kullandı.
CHP Cezaevlerini İnceleme komisyonu, yapılan görüşmelerin ardından olaya ilişkin görüşlerini şöyle bildirdi:
"Terör örgütü propagandası yaptıkları iddiasıyla tutuklanan üç akademisyen derhal serbest bırakılmalıdır. Akademisyenlerin halen tutuklu olması, sadece AKP'nin değil, tüm Türkiye'nin itibarını yerle bir etmiştir. Akademisyenlerin şu an tutuklu olması bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hedef gösterici açıklamalarını bazı üniversite rektörlerinin görev addederek idari soruşturma açmasıyla başladı. Her gün havuz medyasının hedef gösterdiği bu bilim insanlarına yönelen bu linç girişiminin tutuklamaya kadar varması 21. yüzyıl Türkiyesi için bir kara lekedir. Akademisyenlerin halen tutuklu bulunması, sadece AKP hükümetinin değil, Tüm Türkiye'nin itibarını yerle bir etmiştir. Avrupa Birliği müzakerelerinin hız kazandığı söylenen bir ortamda tüm dünyanın üzerine adeta titrediği ifade özgürlüğünün ayaklar altına alması hiçbir şekilde mazur gösterilemez.
Daha da vahim olanı, yaptığımız görüşmelerden anlıyoruz ki hakim ve savcılar 11 Ocak'ta yazılan bildiri ile 10 Mart'ta tutuklanan akademisyenlerin yaptığı basın toplantısının içeriğini aynı sanmışlar. Cezaevleri İnceleme Komisyonu olarak son 5 yılda çok sayıda hukuksuzlukla ve hukuk garabetiyle karşılaştık ama böylesini inanın hiç görmemiştik. Bilim adamlarının hiçbir talimat almadan bir bildiri açıklaması haklarını ifade özgürlüğü temelinde görülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. Tüm linç girişimlerine karşı, tek adam rejiminin hoşuna gitmediği için tutuklansalar da Türkiye'nin yüz akı akademisyenlerin bildirilerinin arkalarında olduğu gerçeğinin değerli olduğunu kamuoyuna duyuruyoruz. Şunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz, demokratik rejimleri, otoriter rejimlerden ayıran en temel özellik, siyasal iktidarlara yönelik en sert eleştirilerin dahi serbestçe ifadesinin güvence altında olmasıdır. Sadece iktidarın hoşuna gitmeyen bir bildiriyi imzalayan üç bilim insanının değil tüm yurttaşların ifade özgürlüğünü, her türlü antidemokratik baskıya karşı sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz."
© Tüm hakları saklıdır.