Fotoğraf: Murat Şaka
19 Kasım 2017 14:06
Hürriyet yazarı Cengiz Semercioğlu, Türk sinemasının usta oyuncusu Eşref Kolçak’la oğlu müzisyen Harun Kolçak'ı konuştu. Eşref Kolçak, oğlunun cenaze töreninde selfie çekmek için birbirleri ile yarışan kişilerin olduğu hatırlatılınca, "O insanların bu kadar terbiyesiz olacağını ben tahmin etmedim. Düşünebiliyor musunuz, cenazeye gelmiş biri bana “Başka hangi artistler gelecek, resim çektireceğiz” diye sordu" dedi.
Oğlu Harun Kolçak'ın müzik yapımcıları yüzünden alkolik olduğunu söyleyen usta oyuncu, "Harun’u en çok alkolik yapan müzik yapımcılarıydı. Biri 3 sene boyunca “Albümün bugün çıkacak, yarın çıkacak” diye bekletti. Sonra da “Vazgeçtim” dedi. Bir başka yapımcı da 4 sene oyaladı. Sonra ne oldu? Harun bunlardan çok etkilendi" ifadesini kullandı.
Cengiz Semercioğlu'nun sorularını yanıtlayan Eşref Kolçak'ın açıklamaları şöyle:
◊ Eşref Abikaç senedir Gemlik’te yaşıyorsunuz?
- 35 sene oldu.
◊ Peki neden Gemlik?
- Ben aslında Fatih’te oturuyordum. Rahmetli oğlum “Baba, ben artık burada oturmayacağım” dedi ve evden ayrıldı. Rahmetli kayınvalidemin Gemlik-Küçükkumla’da yazlığı vardı. Biz de bayramlarda hep el öpmeye gelirdik. O saygımızı kaybetmedik hiçbir zaman. Biliyorsun eskiden İstanbul’un sanatçı merkezi Şile’ydi.
◊ Evet hattaİsmet Ay da Şileli...
- Evet. İsmet Ay’ın anacığını da tanıdım, kardeşlerini de. Zeki Müren de hep Şile’deydi. Oraya liman yapılmasına çok karşı çıktım. Düşünebiliyor musunuz güzelim plaja liman yaptılar! Şile’yi öldürdüler. Dolayısıyla ilk kaçanlardan biri de ben oldum. O dönemde yazlık olarak İstanbul’un yakınlarına gidip gelmeye başladık. Bu arada belki hatırlarsınız, Banker Kastelli’nin reklamında oynuyorduk. Ben, Cüneyt Arkın, Ekrem Bora, Fikret Hakan, Selma Güneri... O dönemde Gemlik’e gidip gelirken kayınvalidem “Çocuklar, yazlığınız yok. Şile’ye de gitmiyorsunuz. Burada benim hemen karşımdaki daire satılık, gelin burayı alın” dedi. Ben de “O kadar paramız yok” dedim. Bizim zamanımızın yapımcıları, bizlere para vermek için değil, vermemek için büyük gayret sarf ettiler. Mübalağa etmiyorum. Vermemek için ne mümkünse yaptılar. Yalnız bana değil, yevmiye ile çalışan insanlara bile. Dikkat ediniz hayatını sinemaya vermiş insanlarımızın hepsi sürünerek, yokluk içinde ölüp gittiler. Büyük ayıp.
◊ Evet, Yeşilçam’ınbüyük bir ayıbı bu...
- Ben hiçbir zaman bu hususta toleranslı konuşmuyorum. Hakikaten bu Türk sineması için büyük ayıp.
◊ Sonra o evi aldınız ama değil mi?
- Kayınvalidem öyle deyince rahmetli Kastelli’ye telefon açtım, “Böyle böyle bir durum var” dedim. “Ne kadar lazım?” diye sordu. Yalan söylemeyeyim, o zamanın parasıyla 1700 lira mı, 1800 lira mı neydi. “Gel, vereyim” dedi. “Gelemem, şu anda çalışıyorum” dedim. “Nasıl vereyim?” dedi. “Kayınvalidemle eşim oraya gidiyorlar” dedim. “Söyle, Yalova’daki İş Bankası’ndan istedikleri parayı alsınlar” dedi. Sonra buradaki evi aldık işte.
◊ Ama Kastelli sonra milleti çarptı gitti değil mi?
- Hayır. Milleti çarpmadı. Millet onu çarptı.
◊ Nasıl yani?
- O iyilikler yaptı, ama karşılığında insanlar ona parasını ödemediler. Gururundan intihar etti. Başka şeyden değil. Maalesef büyük bir yanlışlık var orada. Bakın biz reklam için 15 bölüm anlaştık. Biz 10 bölüm borçlu kaldık. Paramızı peşin ödemişti. Adam o kadar güzel iş yapmaya başladı ki. Bankalar bütün paralarını çektiler, buna yatırmaya başladılar. Adamın oğlu İsviçre’de okuyordu. Kastelli’yi kırmızı halıyla yolcu ediyorlardı İsviçre’ye giderken. Ertesi gün gazetelere “Banker Kastelli kaçtı” diye manşet atılıyordu. Var mı böyle bir hikaye? Katiyen adamın hiçbir günahı yoktu.
◊ Harun, Gemlik’te sizinle yaşadı mı?
- Harun burada hiç yaşamadı. O hep İstanbul’da yaşadı. Burayı alınca hanıma “Harun nasıl olsa evden ayrıldı. Biz de orada yaşayamayacağımıza göre, gel kışın da burada kalalım” dedim. Geliş o geliş...
◊ Eşiniz Özcan Hanım’ı kaybedeli kaç sene oldu?
- 8 sene oldu.
◊ Kaç yıllık evliydiniz?
- 56
◊ Tek evlilik yaptınız. Büyük aşk mıydı?
- Tek evlilik yaptım ama şu kadarını söyleyeyim; bizim Kolçak ailesinden hiç kimse namusuyla kız almadı. Hep kaçırdık.
◊ Siz de mi kaçırdınız!
- Ben de kaçırdım.
◊ Demek ki çoksevdiniz...
- Evet, çok sevdim. Şu kadarını söyleyeyim; bekarlığımda yemediğim halt kalmadı. Normaldi ama. Bekardım sonuçta.
◊ Şimdi ona geleceğim... Yeşilçam aşkları falan nasıldı?
- Ben Yeşilçam’dayken eşimle evlenmiştim. 1954 yılında. Gençliğimde Ses Tiyatrosu’nda 1 numaralı balettim. İnanın biz değil, hanımlar gelirdi bize baştan çıkarmaya.
◊ Anneniz Rus kökenli, değil mi?
- Evet. Kafkas kökenli.
◊ Boy, pos maşallah! Bir de bale eklenince üstüne...
- Öyle ama aslında Kafkas kökenli Kolçakoğulları’ndanız. Aslında köyümüzde bizi herkes Kolçakoğlu diye çağırır. Fakat soyadı kanunu çıkınca ‘zade’ler, ‘oğul’lar falan kaldırıldı ya, o yüzden sadece Kolçak oldu soyadımız.
◊ Sinemaya girerken Cüneyt Arkın gibi isim değiştirmeye ihtiyaç duymadınız...
- Hiçbir zaman ihtiyaç duymadım. Ben 1944’te başladım. Bugünkü Maksim’de ilk defa profesyonel olarak sahneye çıktım. O zamandan itibaren de figüran olarak filmlerde yer alıyordum. Çünkü o zaman sinema tamamen Şehir Tiyatroları’nın tekelindeydi. Dışarıdan sanatçı düşünülemiyordu. Şehir Tiyatroları da hep tiyatro eserlerini döndürüyordu. Dolayısıyla sinemada pek etkili olmuyordu. Dünyanın hiçbir yerinde bizdeki kadar dünya sineması oynamamıştır. Beyoğlu’nda çok iyi hatırlıyorum aşağı yukarı 13-14 tane sinema vardı. İpek ve Melek sinemaları yan yanaydı. Filmler İpek’te dublajlı, Melek’te orijinal dilleriyle oynardı.
◊ Yalnız yaşamak zor değil mi?
- Böyle göründüğüm gibi yaşıyorum işte...
◊ Gayet de iyi görünüyorsunuz. Evde bir yardımcınız var mı?
- Yok. Her şeyi kendim yapıyorum. Gayet güzel yemek yaparım. Bir tek çamaşır yıkamayı bilmiyorum. Onu öğretmedi hanım. Sağ olsun komşularım var. Ne zaman arzu edersem yardımcı oluyorlar.
◊ Peki yalnızlık hissi?
- Hiç sıkıntı çekmedim o konuda. Bu gibi şeyleri normal olarak karşılama kanısındayım. Bir tek 1947’de, anacığımı kaybettiğim zaman çok sıkıntı çektim. O zaman bıyıklarım yeni yeni terlemeye başlamıştı. Delikanlıydım. Anacığımı hem çok severdim hem de onun bana karşı büyük bir yakınlığı vardı.
◊ Kaç kardeştiniz?
- Bir abim vardı, bir de ben. Dediğim gibi anacığım ölünce ben Süleymaniye’deki evden koptum. Bir daha da o eve gitmedim. Uzun zaman tiyatroların alt katlarındaki soyunma odalarında yattım eve gitmemek için.
◊ Peki oğlunuzukaybettikten sonra?
- Ben hâlâ oğlumu kaybetmiş değilim. Ben onu en son Yalova’daki bir konserinde gördüm. Konserden sonra kendisine de söyledim. Hemen hemen her hafta konserleri vardı. Bir baba olarak, iyi olmadığını hissettim. Hareketlerinden anladım. “Önümüz ramazan zaten, istirahat edeceğim baba” dedi. Devamlı olarak durumunu sormak için aradım. Hatta birkaç defa bana kızdı, “Baba, her Allah’ın günü telefon ediyorsun, iyiyim” dedi. Ama babayım, içim rahat etmiyordu. İyi olmadığını hissettim. 15 Temmuz doğum günüydü. Yine telefon açtım. İyi dileklerimi söyledim. “Baba, inanmıyorsan doktorum burada, onunla konuş” dedi. Doktorla konuştum, fakat doktorun ses tonundan bir şeylerin iyi gitmediğini hissettim. “İyiyim” dedi ama değildi. Nitekim doğum gününden 4 gün sonra da vefat etti.
◊ Hastanede ziyaret etmemiştiniz değil mi?
- Haruncuğumu öyle görmek istemedim. Benim gözümdeki imajı neyse öyle kalsın istedim. Kendisi de bu konuda “Babam haklı” demiş.
◊ “Keşke daha fazla zaman geçirseydik” diyor musunuz?
- Alnınıza ne yazılmışsa onu yaşarsınız. Geçmişten bahsetmenin hiçbir anlamı yok. Geçmiş geçmiştir.
◊ Bir dönem aranızın iyi olmadığı konuşuldu. Doğru muydu yazılanlar?
- Yok canım. Ben hayretler içerisinde kalıyordum yazılanları görünce. Bu kadar terbiyesizlik olur mu! Neymiş, oğlumu ben evlatlıktan reddetmişim! Bir televizyon konuşmasında bana bunu sordular. “O yazıyı yazan babasının kim olduğunu bilmediği için, babanın ne olduğunu bilmiyor” dedim. Olacak şey mi? Harun canım, her şeyim benim. Bir ara da “Harun Hıristiyan oldu” diye bir şey çıkardılar yine. Büyük terbiyesizlik.
◊ Evet, onu da yazmışlardı...
- Sadece yazmak da değil. Televizyonda türkücü bir hanım devamlı “Harun KolçakHıristiyan oldu” dedi. Harun kiliseye gitti ama nedenini sorun. Arkadaşının cenazesine gitti. Oraya gidince Hıristiyan mı oldu yani? Maalesef üzülerek söylüyorum, nedense Kolçak soyadı adamlara hep ters geliyor.
◊ Katıldığınız TV programlarında size iş verilmediğini söylüyorsunuz...
- 102-103’üncü yılına giriyor sinemamız. Özellikle Atamızın aramızdan ayrıldığı 1938 yılından sonra ne yazık ki devlet sinemaya sahip çıkmadı. Ben Eşref Kolçak’ım. 74’üncü senemi yaşıyorum ve 20 yıldır bana iş vermiyorlar. Dört sinema filmi, üç dizi, iki reklam filmi teklifi geldi. Hatta reklamda Haruncuğumla birlikte oynayacaktık. O araba kullanacaktı, ben benzinlikte pompacı olacaktım. Ama hepsinde ne hikmetse proje hayata geçmedi. “Kurtlar Vadisi”nden telefon açtılar. Uzun vadeli bir çalışma yapmak istediklerini söylediler. “Maddi bir şey talep etmiyorum, siz ne münasip görürseniz” dedim. Çünkü çalışmak istiyorum. 2-3 gün sonra çalışmaya başlayacaklarını söylediler. Aradan 5 gün geçti ses seda yok. Telefon açtım, “Projeye ne oldu?” diye. “Eşref Bey bize telefon açtınız, ‘Şu anda başka yerde çalışıyorum, orası bitmeden gelemem’ dediniz” dediler. “Kızım aklından zorun mu var, böyle bir şey olsa ben niye arayıp sana sorayım?” dedim. Bu kadar proje neden değişiyor? Engel olan birileri var.
◊ Dizilerde oynadınız ama değil mi?
- Dizileri film olarak kabul etmiyorum. Sinemadan bahsediyorum.
◊ Neden?
- Evvela normal insan gibi çalışmak istedim. Dedim ki “Kardeşim, sabahın sekiz buçuğunda alıyorsunuz beni, ertesi günün üçüne dördüne kadar çalıştırıyorsunuz. Ne bu ya?” Ben fiziğimle de çalışan bir insanım. Yapraklar bile uyuyor. “Efendim bitirmemiz lazım” diyorlar. Neyi bitirmemiz lazım? Yalan!
◊ Eskiden Yeşilçam’da da çok çalışıyordunuz ama...
- Çalışıyordum ama hiçbir zaman senaryoyu okumadan film çekmedim. Ben senaryoda kendimi bulamadığım zaman oynamıyorum. Rol yapamıyorum. O kişi oluyorum ben çalıştığım zaman. Ama o kişilerde bana ters gelen bir şey olduğu zaman “Kusura bakmayın” diyorum.
◊ Harun’un mezarını sık sık ziyarete gidiyor musunuz?
- Gitmez olur muyum? Anacığının koynuna verdim ben onu. Anacığının mezarını açtırdım. Oraya beraber yatırdım onları. Yanında kendi mezarım da var.
◊ Allah uzun ömür versin...
- Allah sağlık versin. Eşimin mezarına “Evimin hanımı, çocuğumun anası, benim kadınım” diye yazdırdım. Haruncuğuma yeni mezar taşı yaptırdım. “Gir Kanıma” şarkısının birkaç notasını koydurdum üzerine. Benim mezar taşımda da “Sinema gelecek kuşaklara yazılmış canlı mektuplardır” yazıyor.
◊ Harun’un cenazesinde selfie çekme yarışı yaşandı. Siz de haklı olaraktepki gösterdiniz...
- O insanların bu kadar terbiyesiz olacağını ben tahmin etmedim. Düşünebiliyor musunuz, cenazeye gelmiş biri bana “Başka hangi artistler gelecek, resim çektireceğiz” diye sordu.
◊ İnanamıyorum...
- Bu nasıl bir insanlıktır!
◊ Akıl alacak bir şey değil...
- Evladımı mezara defnediyorum, gelmiş artistleri soruyorlar. Soranlar özellikle hanımlardı.
◊ Büyük terbiyesizlik...
- Mezarlıktan kaçtım desem yalan olmaz. Bir yere kadar tahammül ettim. Bir yerden sonra patlayacaktım artık. Ben evladımı kaybetmişim, bana sorduğu lafa bak! Hâlâ yolda çevirip “Abi, biliyorsun cenazede ben de vardım” diyorlar. Varsan varsın kardeşim. Ne yapayım yani? Cenazede bana en güzel sürprizi Bedia Akartürk yaptı. Gemlik’teki cenazeye geldi. Başka da gelen olmadı. Ama çok büyük mutlulukla söylüyorum. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan iki otobüs, bir de ambulans tahsis etti. İstanbul’daki merasimden sonra otobüsler buraya kadar geldiler. Burada rezalet oldu.
◊ Harun’un son albümünü dinlemiş miydiniz?
- Neden dinlemeyeyim?
Benim evimde bir cep telefonu, bir de televizyon var. Onun dışında başka elektronik eşya yok. Haruncuğumun kasetlerinin hepsi evde var.
◊ Nasıl bir ilişkiniz vardı?
- Harikuladeydi. Hiçbir zaman baba-oğul gibi olmadık. Her zaman iki arkadaştık. Harun, anacığıyla didişirdi. Ben katiyen aralarına girmezdim. Ne olur ne olmaz, benim başıma patlar diye. Harun her zaman arkadaşımdı. “Oğlum bir şey yapacağın zaman bana sor” derdim. Her zaman da sorardı. Ne yazık ki biz buraya geldikten, Harun da İstanbul’da yalnız kaldıktan sonra iyi gün arkadaşları oldu. Göztepe’de otururdu. Her Allah’ın günü 8-10 kişi evine gelir, yer, içer, giderdi. Harun’u uyarırdım ama “Baba karışma, onlar arkadaşlarım” derdi. “Oğlum, bunlar iyi gün dostu, iyi arkadaş değil. Sen biraz tökezle, bakalım yanına olacaklar mı” derdim. Nitekim dediğim gibi oldu. Harun tökezleyince hiçbiri kalmadı yanında.
◊ Bu vefasızları siz de Yeşilçam’dan bilirsiniz...
- Bilmez olur muyum? Ben Yeşilçam’dayken hiçbir arkadaşımın evine gitmedim. Hiçbir arkadaşım da benim evime gelmedi. İşyerinde canciğerdik. Bana “Eşref, gel iki tek atalım” derlerdi. “Kusura bakmayın, evdekiler beklerler” derdim. “Kılıbık mısın?” diye sorarlardı, “Kılıbığım, kusura bakmayın” derdim.
◊ Evlendikten sonra hiç gece hayatınız olmadı mı?
- Katiyen. Hiç olmadı.
◊ Bu kadar eve düşkünken neden tek çocuk yaptınız?
- Bıraksaydık, şimdi yarım düzine olurdu. Ama eşimin ilk hamileliği ağır geçti. Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren alnımıza ne yazılmışsa onu yaşarız. Ne yaparsanız yapın onu değiştiremezsiniz.
◊ Geçenlerde bir trafik kazası atlattınız. Çok geçmiş olsun. Arabanız tamir oldu mu?
- Yapılıyor. Bana çarpan bir servis minibüsüydü. Ya telefonla konuşuyordu ya da bir dalgınlığı vardı. Çünkü o yolda o sürati yapmaması gerekiyordu. Aramızda 30-40 metre mesafe vardı. Beni görmüş olsaydı çarpmazdı. 3-5 metre kala fren yaptı. Zaten o esnada durmasına imkan yoktu. Sol taraftan vurdu. Kapı, çamurluk, far, kaput ne varsa duman oldu.
◊ 90 yaşında araba kullanmanızı eleştirenler oldu...
- Ne alakası var! Ben şoförüm, sürücü değil. Ben 1950’li yıllarda 10 sene ehliyetsiz araba kullandım. Ehliyet aldığım dönemde 3 ay ilkokul talebesi gibi gidip ders gördük kardeşim. Ben şoförüm. Arabayı söker, takarım. Ehliyet sınavına 42 kişi girmiştik. Yalnızca ben ve bir başkası ehliyeti alabildi. Şimdikiler bakkaldan ekmek alır gibi ehliyet alıyor. Ben uzun yola gitmiyorum. Sadece Gemlik içinde kullanıyorum. Evimin bulunduğu semtle çarşı arasında araba kullanmaya mecburum. Her Allah’ın günü taksiye 20 lira veremem.
◊ Yeşilçam’dan para kazanabildiniz mi?
- Ben tarım işçisi olarak emekli oldum. Kanunlarda bale, müzik, tiyatro, sinema var. Ama sinema oyuncusu yok. Büyük yapımcı diye geçinenler ki şu anda birçoğu nallı cennette, kanunu çıkarmamak için ellerinden geleni yaptılar. Nedeni de şu; diyelim ki bana 5 bin lira veriyordu. Bunun bin lirasını avans olarak verip, kalanını film piyasaya çıktıktan 3 ay sonrasında ödemek için senet yapıyordu. Kanunen biz anlaşmalı işçi statüsündeniz. Çalıştığımız şirket sigortamızı yapmak zorundaydı. Bu yapımcılar bize 5 bin lira verirken devlete 50 bin lira vermiş olarak gösteriyordu. Ne yazık ki söz sahibi kişiler hep bu yapımcıların tarafını tuttu.
◊ Tarımdan nasıl sigortalı oldunuz?
- O zamanlarda tiyatroda balettim. 1940’lı yıllardı. Benim sigorta numaram 48 bin. İlk 50 binin içindeyim. O dönemde bir kanun olmadığı için tarım işçisi olarak sigortalı oldum. Hâlâ oradan aldığım emekli maaşıyla geçiniyorum. Rahmetli eşim de emekliydi. Ondan da alıyorum bir miktar. Öyle geçiniyorum.
◊ Harun vefat ettikten sonra bir yazı yazdım. Bunun için bana kızdınız mı ya da kırıldınız mı?
- Hayır. Yanlışınız, nedenini bilmeden yazmanız. Harun’u en çok alkolik yapan müzik yapımcılarıydı. Biri 3 sene boyunca “Albümün bugün çıkacak, yarın çıkacak” diye bekletti. Sonra da “Vazgeçtim” dedi. Bir başka yapımcı da 4 sene oyaladı. Sonra ne oldu? Harun bunlardan çok etkilendi.
◊ Eşref Abi, eğer yazım sizi üzdüyse özür dilerim. Hakkınızı helal edin...
- Hakkımı helal ediyorum...
◊ Geçenlerde ünlü bir oyuncunun; Elçin Sangu’nun erkek arkadaşı, Sangu’nun öpüşme sahnelerinden rahatsız olduğu için filmin galasında salondan çıktı. Nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?
- Vay be! Anadolu’nun neresine gidersem gideyim, özellikle hanımlardan işittiğim laf: “Bize aile yaşamını ne kadar iyi öğrettiniz.” Benim öpüşme sahnem ya da filmde yatağa girdiğim eşim olmadı mı? Oldu ama hiçbir zaman seyircimi, özellikle de hanımları rahatsız edecek sahneler yapmadım. Ben Anadolu çocuğuyum. Onun bunun çocuğu değilim. Örf ve âdetlere bağlı bir toplumuz. Bugün hâlâ 40 yıllık eşinin yanında soyunmaya utanan insanlar var.
◊ Vasiyetiniz var mı?
- Her şeyimi Mehmetçik Vakfı’na bırakmak istiyorum. Resmi olarak da bunu yapacağım. 36 ay askerlik yaptım. Hem de hiçbir şeyin olmadığı dönemde. Yemekte kuru fasulye ya da nohut çıktığında bayram yapardık. Aylığımız acemiyken 31 kuruş, ustayken 62 kuruştu. Asker sigarası vardı. Paketi 5 kuruştu.
◊ Gemlik’te adınızın verildiği bir cadde var mı?
- Küçükkumla’da bir caddeye verilmişti. O zamanlar Kumla ayrı bir belediyeydi. Orası mahalle olunca belediye başkanı ismimi kaldırdı. Çok büyük ayıp ettiler. Eşim hayattayken benden habersiz belediye başkanına gitmiş, “Ayıp, neden kaldırdınız” demiş. Belediye başkanı da “Orası Kumla Caddesi olarak biliniyor, o yüzden” demiş. Büyük bahane. Ayıp ettiler. Belki ileride tekrar verirler.
© Tüm hakları saklıdır.