Medya

Faruk Bildirici: Medya ombudsmanlığının kurumsallaşması mesleğimiz için kazanım olacak

“Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi' ana metnimiz olacak"

26 Ocak 2022 11:26

Hürriyet gazetesinde 9 yıl boyunca ombudsmanlık yazılarını kaleme alan, işten çıkarılmasının ardından sitesinden gazetelerin ve haber sitelerinin hazırladığı haberleri medya etiği açısından değerlendiren Faruk Bildirici'nin medya ombudsmanlığını kurumsallaştırma çağrısı, T24, BirGün, Gerçek Gündem, KRT TV, Anka Haber Ajansı, İkinci Yüzyıl, Yeni Asya Gazetesi, Muhalif, Turktime,  Gazete Pencere, Gazete Duvar tarafından olumlu yanıtlandı. Bildirici, "Madem ki medya ombudsmanlığı kavramsal olarak kabul edildi, bunu artık bir adım ileriye taşımak lazım. Çünkü medya ombudsmanlığını tamamen dışarıdan yapmakla medya kuruluşuna bağlı yapmak çok farklı. Medya kuruluşlarının her birinin ombudsmanlıkla organik ilişkiye girerek, evrensel ilkeleri uygulayacakları konusunda taahhütte bulunmaları, hatalarıyla yüzleşmeleri gerekiyor" dedi. 

Bildirici, sürece ilişkin olarak Gazete Duvar'dan Serkan Alan'ın sorularını yanıtladı.

"Hürriyet Gazetesi’ndeki ombudsmanlığım sırasında sürekli müdahalelerle karşılaştım"

Hürriyet’ten sizin deyiminizle “uzaklaştırılmanızın” ardından bağımsız olarak farklı yayın organlarını denetlediniz. İki yıllık bu süreç içerisinde gazeteciliğin gelişimine katkı sağladınız, sağlıyorsunuz. “Medya Ombudsmanlığı”nın kurumsallaştırma ihtiyacı nasıl doğdu? Bu iki yıllık bağımsız süreçte ne tür eksiklikleri tespit ettiniz?

Ben uzun zamandır medyada etik ve etik sorunlarla ilgileniyorum. Bu çabam Hürriyet Gazetesi’nden 2010 yılından itibaren ‘Okur temsilciliği’ ile hayat buldu. O sırada medyadaki etik sorunlara müdahalenin, öz denetimin nasıl olması gerektiği konusunda önemli bir deneyim kazandım. Bu deneyimde en önemli problem de editoryal bağımsızlığın olmamasıydı. Ben Hürriyet Gazetesi’ndeki ombudsmanlığım sırasında sürekli müdahalelerle karşılaştım. Bu müdahaleler gerek gazete yönetiminden gerekse patronajından geldi. Sürekli serbest ve özgürce yazamadım. Mümkün olanı yapmayı çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken ne kadar mesleğime katkı sağladım bilemiyorum, bunu okurlar söyleyecektir. Ama ben bu çabaların ürününü iki kitapta, “Günahlarımızda Yıkandık” ve “Medyanın Ombudsmanı Saray’ın Medyası” kitaplarında topladım.

"Ombudsmanın öz denetim yapabilmesi için editoryal bağımsızlığın olması şart"

Ben Hürriyet Gazetesi’nde editoryal bağımsızlığın olmamasının sakıncalarını yaşayan bir ombudsmandım ama bu durum sadece bana özgü değildi. 2000’li yıllarla birlikte okur temsilciliği Milliyet Gazetesi’nde Yavuz Baydar’la başlamıştı. Sonrasında Milliyet, Hürriyet, Sabah ve Cumhuriyet gazetelerinde öz denetim kurumu olarak ombudsmanlık oluşturdu. Ama bunlar orada da devam edemedi. Neden? Orada da ombudsman arkadaşlar aynı engellemelerle karşılaştılar, editoryal bağımsızlık tanınmadı. Ben oradan şunu görmüş oldum. Okur temsilcisinin, ombudsmanın öz denetim yapabilmesi için editoryal bağımsızlığın olması şart. Peki bu editoryal bağımsızlık nasıl kazanılabilir? Bu soruya cevap ararken belki de Hürriyet Gazetesi’nden uzaklaştırılmam bana katkı sağladı. “Ben bunu bağımsız olarak yapabilirim” dedim. Hiçbir medya kuruluşuna, sivil toplum örgütüne bağlı olmadan, hiçbir finansal destek almadan, emekli maaşımla geçinirim ve bunu yapabilirim diye düşündüm. 3,5 aylık RTÜK üyeliği dönemini saymazsak bağımsız olarak medya eleştirileri yazdım. Bu bir direnme ve deneyim kazanma çabasıydı. Evet Hürriyet Gazetesi beni kurumdan uzaklaştırdı, ama kendi işimden, medyadan uzaklaştıramadı. Ben çabalarıma devam ettim. 2019’a kadar Hürriyet’i inceliyordum, sonrasında bütün medyayla ilgili yazılar yazdım. Nitekim de bazı şahsiyetler, “Sen kimsin, kendine böyle unvanı nereden veriyorsun, nereden bu hakkı kazandın” gibi şeyler söylediler. Benim yazdıklarıma itiraz ettiler. Ben de onlara, “Benim kim olduğum, kendime ne unvan verdiğimin hiçbir önemi yok. Ne söylediğime bakın. İçerisinde yanlış ya da eksiklik varsa onu tartışalım” dedim.  Benim söylediklerim evrensel ilkelerde görüşler. Her halükârda yapmaya çalıştığım kendi mesleğimize bir artı değer kazandırmak.

"Madem ki medya ombudsmanlığı kavramsal olarak kabul edildi, bunu artık bir adım ileriye taşımak lazım"

İki yıl içerisinde yazılarımı sürdürdüm. Bir noktada medya ombudsmanlık kavramının kabul edildiğini gördüm. Madem ki medya ombudsmanlığı kavramsal olarak kabul edildi, bunu artık bir adım ileriye taşımak lazım. Çünkü medya ombudsmanlığını tamamen dışarıdan yapmakla medya kuruluşuna bağlı yapmak çok farklı. Medya kuruluşlarının her birinin ombudsmanlıkla organik ilişkiye girerek, evrensel ilkeleri uygulayacakları konusunda taahhütte bulunmaları, hatalarıyla yüzleşmeleri gerekiyor. Ben tüm bu deneyimlerin ışığında, medya kuruluşlarından ve her yerden bağımsız ama medya kuruluşlarının her biriyle organik bağ içerisinde ilişkinin daha işlevsel ve yararlı sonuçlar doğurabileceğine inandım. O nedenle böyle bir çağrıda bulundum. Yavaş yavaş kabuller geliyor ve onlarla devam edeceğiz.

“Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi' ana metnimiz olacak"

Çağrınıza olumlu yanıt veren kurumların taahhüt bildirisine baktığımızda “Medya Ombudsmanlığı”nın kurumsallaştırma ihtiyacının önemli bir gereklilik olduğunu görüyoruz. Peki bundan sonra süreç nasıl ilerleyecek? Çağrı metninizde bir ekiple bunu yapacağınızı ifade ediyorsunuz.

Bir defa ben şuna inanıyorum. Türkiye’de evrensel gazetecilik ilkelerini somut bir şekilde netleştiren tek metin var. O da, “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi.” Ben medya ombudsmanlığımı tanıyan, kabul eden kuruluşlarına birincil olarak bunu söylüyorum. Bu bildirge ana metnimiz olacak. Ben sizinle bunun üzerinden bir etik denetim yürüteceğim. Onlar da bunu taahhüt ediyorlar. Ben hem etik denetim yapacağım hem de onların etik problem olduğunu düşündükleri konularda bir tür danışmanlık yapacağım. En önemlisi okurlarla ilişkilerinde bir katkı sağlamaya çalışacağım. Okurlarla ilişkiyi sadece eleştiri ve problem olarak almıyorum. Okurlardan değişik öneriler ve talepler de geliyor. Öneri ve talepleri kuruluşlara iletmek işin bir tarafı ama bir de itiraz edilen haber ya da fotoğraflar konusunda değerlendirmelerde bulunmak, bir tür hakemlik yapmak gibi bir işlevim olacak. Hakemlik yaparken medya kuruluşlarının yönetiminin görüşlerini alarak değerlendireceğim. Buradan belki yargısal sonuçları da ortadan kaldırmayı sağlayabiliriz. Ben bir gazetecinin bilerek yanlış yapacağına, yalan söyleyeceğine inanmıyorum. Bilmiyordur, eksik araştırma yapmıştır, hızdan dolayı yanlış yapmıştır… Bilerek yalan yazmak, kasıtlı yanlışı yaymak bir gazetecinin yapacağı şey değil. Yapıyorsa da ben onu gazetecilik etiği içerisinde değerlendirmem. Bu süreçte hem bir etik denetim, hem de okurla ilişkiler yönetimi yapacağım. Eskiden olduğu gibi okurlar görüşlerini mektupla telefonla iletmiyorlar, daha çok internet aracılığıyla dile getiriyorlar. Ama yine de önemli problemlerde okurların doğrudan medya kuruluşuna ulaşmak isteyeceğine eminim. Bir de eleştiri ve önerilerinin karşılık bulduğunu gördükçe kendi okudukları ve izledikleri medya kuruluşuna bağlılıkları daha da artacaktır.

"Medya ombudsmanlığının kurumsallaşması mesleğimiz için kazanım olacak"

Henüz bu çağrıya “olumlu” yanıt vermemiş medya kurumlarına nasıl seslenmek istersiniz? Böyle bir kurumsallaşmaya neden ihtiyaç var?

Türkiye’de medyanın öz denetimi konusu, 1960’lardan beri, basın yasasının çıkışından beri tartışılan bir husus. Gerek Basın Şeref Divanı, Basın Haysiyet Divanı gibi çok değişik denemeler yapıldı. Ama hiçbirinden beklendiği kadar etkili bir sonuç alınamadı. Ben, bağımsız medya ombudsmanlığı yoluyla medyanın kendi kendine denetimi konusunda mesafe alınabileceğini düşünüyorum. Belki dünyada örneği olmayan bir yöntemle yola çıktık. Bu yöntemin Türkiye medya tarihine önemli bir kazanım olacağına inanıyorum. Bunun başarıya ulaşacağına elbette inanıyorum. Ama başarıya ulaşmasa bile bu bir deneyim. Hep birlikte tüm meslektaşlarım bundan bir şeyler çıkaracağız. Belki ileride birileri çıkıp “Faruk Bildirici böyle bir deneyimde bulundu. Şöyle başardı şöyle başaramadı. Onun deneyimini biz şöyle geliştirebiliriz” diyecek. Medya ombudsmanlığının kurumsallaşması mesleğimiz için kazanım olacak.  Bu bir çaba. Başaramazsak da hep birlikte başaramamış olacağız. Şöyle de bir şey var. Etik konularda tam bir başarıdan söz etmek mümkün olmaz. Hiçbir zaman mükemmele ulaşmak mümkün olmayacak. Ama sadece ve sadece daha az hatalı gazeteciliğe ulaşmak mümkün olabilir. Kendi kendimizle bunlar yüzleşmemizi sağlar.  

Çağrınıza olumlu yanıt vermek isteyip de baskı yüzünden endişe duyan bir medya kuruluşu oldu mu?

Hayır. Şu anda yavaş yavaş ilerliyor. İlk iki günde bu kadar da beklemiyordum. Bunun bir sürece yayılmasını ve zaman içerisinde artmasını bekliyorum. Şunu unutmayalım. Eğer biz Türkiye’de gazeteciliğin bugün geldiği durumdan yakınıyorsak, bunu düzeltmek için hep birlikte bir çaba içerisinde olmamız gerekiyor. Medya ombudsmanlığı bunun bir tarafında olabilir.

"Her tarafta sorunlar, yanlışlar var"

Bağımsız ombudsmanlık yaptığınız dönemde iktidara yakın medya organlarının haber görünümlü reklamlarını açığa çıkardınız, eksikliklerini ortaya koydunuz. Peki “muhalif” olarak adlandırılan medya organlarının akıbeti nedir? Bu kurumların eksiklikleri varsa bunların giderilmesi daha mı önem taşıyor?

Tabii ki. Bu sabah gazeteleri açtığımda iki ayrı dünyayla karşılaştım. Her sabah öyle oluyor. Bağımsız ve eleştirel gazeteleri okuduğumda bambaşka bir Türkiye görüyorum. Öbürlerine baktığımda bambaşka bir Türkiye görüyorum. Tabii ki her gazetenin kendi çizgisi olacak, bazı konuları ön plana çıkaracak eyvallah. Ama hiç görmemeye itirazım var. Örneğin kar felaketi nedeniyle İstanbul Havalimanı’nda bir sorun yaşanıyor. Bir tarafı açıyorsunuz buradaki sorunla ilgili haber neredeyse hiç yok. Bu kadar olmamalı. Bizim görevimiz insanlara gerçeği aktarmak. Ne yaparsak yapalım bilgi verme işinden feragat etmememiz gerekir. Burada benim bir katkım olabilir. Sadece iktidar yanlısı medya organları hatalar yapıyor değil. Sadece bu tarafta harika gazetecilik yapılıyor diye bir şey yok. Her tarafta sorunlar, yanlışlar var. Şunda anlaşalım. Daha iyi gazetecilik yapmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz?  Daha iyi gazetecilik yapmak istiyorsak tartışalım. Bütün hatalarımızı örtmeyelim, açığa çıkaralım. Bunu okurlarımızın karşısında yapalım ki bu hatalardan arınmak istediğimiz konusunda emin olsunlar. Gazeteciler hata yapabilir ama mesele biz bunlardan arınmaya çalışıyoruz. Bunu açıktan yapmak lazım ki gazetecilik şeffaf bir meslek. Biz hatalarımızı da insanların gözünün içine sokuyoruz başarılarımızı da. Bunlardan arınma çabamızı da gizlemememiz gerekiyor.

TIKLAYIN | T24: Faruk Bildirici’nin ‘Medya Ombudsmanlığı’nı tanıyoruz

TIKLAYIN |  Medya ombudsmanlığını kurumsallaştırmaya çağrı

TIKLAYIN | T24, Birgün ANKA Haber Ajansı, KRT, Gerçek Gündem ve İkinci Yüzyıl gazetesi Faruk Bildirici'nin 'Medya Ombudsmanlığı’nı kabul etti

 

Ne olmuştu?

Hürriyet gazetesinde 9 yıl boyunca ombudsmanlık yazılarını kaleme alan, işten çıkarılmasının ardından sitesinden gazetelerin ve haber sitelerinin hazırladığı haberleri medya etiği açısından değerlendiren Faruk Bildirici, “medya ombudsmanlığı” modelinin yaratılması için gazeteci ve medya kuruşlarına çağrı yaptı. Bildirici, "Medya sahipleri ve editoryal yöneticileri, adı geçen gazetelerin hiçbirinde ombudsmanların tam anlamıyla 'editoryal bağımsızlığa' kavuşmasına izin vermediler. Artık bu aşamada medya kuruluşları ile anlaşarak, bu kuruluşlar tarafından tanınan, kararları ve okur/izleyici ile yaşanan sorunlarda hakemlik rolü kabullenilen bir özdenetim mekanizması haline dönüşmeyi amaçlıyorum. Kabul eden medya kuruluşlarına dışardan ve bağımsız olarak ombudsmanlık yapacağım." demişti.

Faruk Bildirici kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980’de Cumhuriyet’te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, ANAP ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre haber müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet’ten, Nisan 1992’de ayrıldı.

Sabah Gazetesi’nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992’de Hürriyet’e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayınladı.

Bir süre yine Hürriyet’te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002’de Ankara Temsilci Yardımcılığı’na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde “Kırlangıç Yuvası” köşesinde yazdı. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında “Anlatsam Roman Olur” başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D’de yayınlandı. 

TV8’de “Çuvaldız” (1999-2001), Cine-5’te “Üç artı Bir”, Tv 8’de “Nerede kalmıştı?” (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar’da “Puzzle portreler” başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.  Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda, üç dönem "Araştırmacı gazetecilik" dersleri verdi. Konuk öğretim görevlisi olarak Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği" dersine girdi. Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de üç dönemdir “Medyanın güncel sorunları” dersi veriyor.

19 Nisan 2010 tarihinden itibaren de yaklaşık dokuz yıl Hürriyet’in Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü.